ABD VE NATO DEFOL! HAYDİ 1 MAYIS’A!
ABD VE NATO; BÖLGEDEN KİRLİ ELLERİNİ ÇEK!
14 Nisan gece yarısını sabaha bağlayan saatlerde ABD öncülüğünde Suriye’nin başkenti Şam’a düzenlenen roket ve füzeli saldırı amacına ulaşmadı, ancak ABD Emperyalizmi’nin saldırganlığını sürdürmesinin kanıtı oldu.
“Küresel kapitalizm”, “Globalizm”, “Trans Emperyalizm” gibi kavramların ardına sığınarak Emperyalizm’i uysallaşmış gösterme çabaları bu saldırıyla bir kez daha tuzla buz oldu. Emperyalizm saldırgandır, kendi çıkarları için başkalarına yaşam hakkı tanımaz, kan döker, teröristtir. Bundan şüphesi olanlar 1991 yılı Yugoslavya saldırısı ve savaşı ile başlayan, Afganistan, Irak, Suriye ile süren gelişmeleri anımsamalıdır. Kuzey Afrika’da “Arap Baharı” adı altında tezgahlanan sahte Turuncu “Devrimler”i düşünmelidir.
Emperyalizm yalan haberler üreterek ve dünya kamuoyunu kendi basın yayın araçları ile bu yalanlara inandırmaya çalışarak saldırıyor. Bu yolla caniliklerinin meşruiyet kazanacağını zannediyor. ABD ve NATO, Doğu Guta’da Suriye Ordu Güçlerinin kimyasal silah kullanımını bahane ederek bu saldırıyı gerçekleştirdi. Bu senaryo, dünya basınına servis edilen filmlerin, platoları kurularak figüranların rol almasıyla çekildiği ispat edildiği ve patladığı gece saldırı gerçekleşti. ABD ve NATO gerekçe göstermeden Şam’a 103 adet roket ve füze attı.
Önce Rusya’yı bir hafta boyunca provoke etmeye kalktı. En sonunda Rusya; “Suriye’ye roket saldırısı olursa müdahale ederiz, aynı şekilde karşılık veririz ve roketlerin fırlatıldığı rampaları imha ederiz” açıklaması yaptı. ABD’nin kimyasal silah yalanı patladıktan sonra, yine de bu saldırıyı düzenlemesi, Şam’I hedef alıyor gibi gösterilmeye çalışılsa da, aslında Rusya’yı hedef alan bir saldırıydı. Rusya birkaç gün önceki açıklaması temelinde provoke edilerek, roket ve füzelerin atıldığı rampalara karşı saldırı beklediler. Roket ve füzeler de Akdeniz’de bulunan ABD ve NATO donanma gemilerinden atıldığından, onlara yönelik saldırı beklediler. Bu gerçekleşseydi, Suriye, Rusya ve İran’a yönelik nükleer bir saldırı gerçekleştirecekleri uzmanlar ve güvenilir kaynaklar tarafından dile getiriliyor.
Ancak masa başı planları gerçekleşmedi. Rusya ve Suriye’nin kullandığı Sovyet yapımı hava savunma bataryaları ve sistemleri, fırlatılan 103 roket ve füzenin 71 adetini havada imha etti. 20 kadarının ise hava savunma sistemleri marifetiyle yönünü değiştirerek Akdeniz’e düşmelerini sağladı. 12 adet roket ise boşaltılmış askeri üsler ile şehir dışındaki bazı yerleşim bölgelerine isabet etti.
Türkiye ve Ortadoğu halklarının normal olarak ABD Emperyalizmi ve NATO’nun bu saldırısı karşısında gök kubbeyi bu saldırganların başına yıkması gerekirdi. Kuzey Afrika’dan Kafkaslara, Afganistan’dan Balkanlara kadar geniş bir alanda yaşayan halklar emperyalizme ve savaş politikalarına karşı ayağa kalkmalıydı. Kalkmadılar, çünkü yorgunlar. İnsanlar bölgede 30 yılı aşkın bir süredir, değişik ülkelerde süren savaşlardan, yaşanan yıkımlar ve can kaybından bıkmış. Ancak, bunu tepkiye döndüreceklerine, toplumsal psikoloji olarak “ne olursa olsun da artık ölümler, yıkım ve göç olmasın” psikolojisine girmiş durumdalar.
Onun için, bölge ülkelerinin tüm barıştan, demokrasiden, bağımsızlıktan, özgürlüklerden ve sosyalizmden yana olan güçleri bir araya gelip bu tepkiyi örgütleyip yönlendirmelidirler. Eğer emperyalizm kavramını ağzına almaktan çekinen aklı-evvel sözde solcularımız hala ulus devletler dönemi kapanmıştır, küresel dünyada, küresel sermaye ve güçten söz edilmeli diyorlarsa, emperyalizmin ulus devletleri yok etme değil yeniden parçalayıp, bölüp, yenilerini oluşturarak ömrünü uzatmaya çalıştığını artık idrak etmeleri zamanı gelmiştir. Ve emperyalizme karşı mücadele, her ulus-devlet işçi sınıfının ve emekçi halklarının kendi burjuvazilerine karşı verecekleri mücadele ile tayin olacaktır.
TC Devleti’nin ve kuklası iktidarının bu saldırıda ABD ve üyesi olduğu NATO’dan yana tavır belirlemesi, saldırıyı selamlaması TC ile ABD arasında temel doktrinlerde ve sınıfsal duruşta hiç bir değişikliğin olmadığının yaşanmış kanıtıdır. Müslümanlık, Arap halkları ile kardeşlik ve dayanışma yalandır. Değilse Miraç Kandil’İ gecesi, din kardeşleri ibadetten döndükten sonra başlarına roket ve füze yağdırılmasını hangi onurlu ve gerçekten inanan Müslüman selamlayıp, lojistik olarak destekleyebilir. Bu gerçek AKP’nin de dini unsurları politika malzemesi yapma dışında dinle imanla alakaları olmadığının somut göstergesidir. AKP seçmeni ve tabanı bu pis duruşa tepki göstermelidir. Ve bu olacaktır, bugün değilse de yarın.
Devrimcilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin mücadelesi ise, ABD emperyalizmi ve NATO bölgeden sökülüp atılana kadar ikircimsiz olarak sürecektir.
***
NEWROZ’DAN 1 MAYIS’A DAHA GÜÇLÜ, DAHA YIĞINSAL!
Devlet ve iktidarın tüm baskı ve yıldırmalarına karşın 21 Mart’ta milyonlar Newroz’da alanlara, sokaklara çıktılar. Türküyle Kürdüyle Türkiye halklarının en namuslu insanları 2018 Newrozunda dik ve ilkeli bir duruş sergilediler. Bu duruş 2018 1 Mayısında güçlenerek ve yaygınlaşarak sokaklara, alanlara yansıyacaktır. Sınıfın politik, sendikal ve demokratik güçleri, sınıftan ve emekçi halklardan kopmadan, onların bugüne kadar sağladıklarından daha yığınsal bir katılımı hedefleyerek harekete geçmişlerdir. Amaç rejim karşıtı tüm demokratik güçlerin birlik içinde davranmasını sağlamaktır. 70’li yıllardan farklı olarak son yıllarda 1 Mayıslar ülkenin yirminin üzerinde şehrinde güçlü ve yığınsal, geri kalan şehirlerinde ise yerel olarak karşılanmaktadır. Amaç milyonlarca işçi, emekçi ve köylüyü bu yıl işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününe mobilize etmektir. Olmayan sendikal birliği daha da bölmek ve sınıf hareketine zarar vermek değil, sendikal birliği sağlamaya yönelik politikalar izlemektir. İşçilerin hangi sendikada örgütlendikleri, siyasi tercihleri değil, işçi olmalarından kaynaklı nesnel gerçeklik ve sınıf aidiyeti belirleyicidir. İşçi sınıfını politik öncü örgütü bunun dışında bir yönelim içinde olmaz ve olamaz.
Taksim 1 Mayıs Alanı konusu da bu çerçevede ele alınarak değerlendirilmelidir. 2013 yılından beri savunduğumuz bir gerçek var. Taksim’e taş atmak ve gaz yemek için 2000 kişinin çıkmaya çalışması, ve 100-200 kişinin sokak aralarında çatışarak meydana yaklaşmaya çalışması 1 Mayıs ruhu ile uyumlu değildir. Sınıfı daha da pasifize eden, sınıftan kopuk bir yaklaşımdır. Sınıfın 1 Mayıs Taksim Alanını zaptetmek için hazırlanması gerekmektedir. Bu yapılmadan salt daha devrimci gözükmek için Taksim çağrısı yapmak, mücadeleci bir tavır gibi gözükse de ideolojik politik olarak pasifist ve sınıftan kopuk bir tavırdır. Taksim Atatürk Anıtı’na seçilmiş dar bir delegasyonun çelenk koyarak meydanı terketmesi ile sonuçlanacak bir “Taksim’e çağırdık ve çıktık” açıklaması, burjuvazinin, egemen sınıfların ve iktidarın eline “İşçi sendikaları, devrimci sendikalar dahil Taksim Atatürk Anıtına çelenk koyup basın açıklaması yaparak 1 Mayıs işçi bayramını kutladılar” propaganda silahını vermekten başka bir anlam taşımaz.
Devrimci sınıf ve kitle sendikacılığı kendini tatmin etmek değildir. Hangi iş kolu alanında örgütlü bir sendikaysa, o işkolundan İstanbul 1 Mayıs’ına, onbinlerce, yüzbinlerce işçiyi fabrika, tersane ve tezgahlar ile işçi yatağı semtlerden katabilme görevi ve becerisidir. Egemen sınıflar ve burjuva iktidarı bu yolla İstanbul’da milyonların bir araya gelmesinden ürker, başka bir yöntemden değil.
Onun için HER YER DİRENİŞ, HER YER TAKSİM sloganı etrafında birleşip, gerçekten sendikalı ve örgütsüz işçi ve emekçilerin katılımını sağlamak 1 MAYIS, İŞÇİ SINIFININ, BİRLİK MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ’nün anlam ve içeriğinin gerektirdiği bir tavırdır.