Alexandr Puşkin Üzerine
Dünyanın en önemli şairlerinden biri olan TKP üyesi ve yöneticisi komünist şair Nazım Hikmet, Türkiye'nin Aleksandr Puşkin'idir!
Sürgüne yazgılı her iki şairin şiirlerine, yaşamak zorunda kaldıkları sürgün yaşamlarının, içinde bulundukları toplumsal koşulların yansıdığı görülür.
Nazım Hikmet'in benzediği Aleksandr Puşkin Kimdir?
Dönemin baskıcı ortamına ve yönetimine karşı, sanatın özgürlüğü konusunda düşüncesini eserlerinde ustaca yansıtan Puşkin, bir şiirinde,
‘’Çünkü yasak tanımaz rüzgâr,
Zincir vurulmaz kartala, genç kız kalbine.
Şair de öyledir işte
İçinden geldiği gibi yaşar... ‘’ der.
Puşkin'in yaşamı ve ölüme meydan okuyuşu
Puşkin, 1799'da Moskova'da, kısmen mülklerini yitirmiş soylu ve aydın bir ailenin oğlu olarak doğdu. Babası subaydı. Annesi, Habeşistan'dan getirilerek Osmanlı sarayında bulundurulan bir çocukken, Rus sarayına armağan olarak gönderilen, Büyük Petro'nun oğlu gibi büyütülerek generalliğe dek yükselen, çarın reformlarında ona en yakın yardımcılardan olan Prens İbrahim Hannibal'in torunudur. O zamanlar soyluların evlerinde Fransızca konuşulurdu. Rusça konuştuğu dadısı Arina Rodionovna, Puşkin'e halk masallarını ve şarkılarını öğretmiştir.
Çocukluğundan Fransızca eğitimi alan Puşkin, Fransız klasiklerini ve başlıca Avrupalı yazarları erken yaşta okumuştu. Karamzin, Jukovski, Batyuşkov gibi o devrin tanınmış yazarları ve aydınları Puşkinler'in evinde görünen yüzlerdi.
1811-1817 yıllarında seçkin ailelerin çocuklarının girebildiği ve seçkin memur ve diplomat yetiştiren bir tür yükseköğretim kurumu olan Tsarskoye selo (Çar Köyü) lisesinde öğrenim gördü.
Siyasal içerikli ve din karşıtı şiirleri, Çar I. Aleksandr'ı öfkelendirmiş ve hükümdar onu Sibirya'ya sürmeye karar vermiştir.
Genç şairin kişiliğinde Rus edebiyatının bir umudunu görmekte olan şair Jukovski'nin ve tarihçi yazar Karamzin'in, çar nezdinde çabalarıyla hizmet ataması görünümünde Güney Rusya'ya sürülmesine karar verildi. Böylece şaire Kafkasya, Kırım ve Moldavya yolculukları görünmüştür. Çok sayıda lirik şiirini, "Kafkasya Tutsağı!" , "Bahçesaray Çeşmesi!", "Çingeneler!" gibi epik eserlerini, dört yıl süren bu ilk sürgünlüğünde yazmıştır. "Yevgeni Onegin" şiir-romanını yazmaya bu sürgünlüğünde, 1823'te başlamıştır.
1824'te, ateizmden söz ettiği bir mektubunun resmi makamların eline geçmesi üzerine, çarın buyruğuyla memuriyetten çıkarılmış, yeni bir sürgün kararıyla, ayrılmamak üzere, ailesinin mülkü olan Mihaylovskoye köyüne gönderilmiştir. Şair, iki yılı aşkın süre tam bir yalnızlık içinde burada kalmıştır. Mihaylovskoye köyüne kapatılmışlığı olağan ötesi ürünler getirmiştir. Yarım kalan yapıtlarını tamamlamış, Yevgeni Onegin adlı eserine devam etmiş, Boris Godunov'u, Kont Nulin'i ve lirik aşk şiirlerinin en ünlü örneklerini yazmıştır.
Rusya'da halkın ezbere şiirlerini okuduğu şairlerin başında gelir Aleksandr Puşkin!
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, aydınlanmanın değerli şairlerindendir, lirik şiirin ve özgürlüğün sesi olarak, yarattığı yeni edebiyat diliyle, çağdaşlarını ve sonraki kuşakları etkileyerek Rus edebiyatının ve edebiyat dilinin kurucusu olmuştur.
Puşkin eserleriyle, Rusya’da Çarlık düzenine karşı ilericiliğin sembolü olarak, sürgünler, sansürler ve acılarla dolu bir yaşam sürmüştür. Eserleri yasaklanmıştır.
Puşkin, yeni Rus edebiyatının kurucusu, Rus edebiyat dilinin yaratıcısı kabul edilmektedir. Şiir, roman, hikaye ve tiyatro eserleriyle Rus edebiyat dilinin ölçütlerini ilk o yerleştirmiştir.
1826 yılı Eylül'ünde Çar I. Nikolay, Puşkin'i sarayda kendisiyle bir söyleşi için Moskova'ya çağırmış; şairin sürgünlük durumunu kaldırmış, yapıtlarının sansürünü bizzat yapacağını bildirmiştir. Çarın ilgisinden umutlanan Puşkin, sonra düş kırıklığına uğramıştır; üzerindeki baskı sürmüştür.
1828'de "Poltava!" trajedisini yazmıştır. Puşkin, bir baloda eski yüksek rütbeli bir memurun kızı olan Natalya Gonçarova ile karşılaşır ve büyüleyici güzellikteki bu genç kıza aşık olur. Natalya ise edebiyatla hiçbir ilgisi olmayan, Puşkin'i bir şair olarak umursamayan, aklı fikri kendine rahat bir yaşam sağlayacak bir koca bulmakta olan sıradan biridir ve ailesinin de ondan pek bir farkı yoktur. Puşkin Natalya'ya evlenme teklif eder; Natalya ise, şairin evlenme teklifini belirsiz bir tarihte cevaplanmak üzere erteler. Puşkin, bu durum karşısında umutsuzluğa kapılır ve Moskova'dan uzaklaşmak ister.
1829'da ülke dışına çıkmak için girişimde bulunmuş, ancak onay alamamıştır.
Bu nedenle de, 1829'da, bir gözlemci olarak Rus ordusuna katılır ve Osmanlı topraklarına gelir. Sonradan yazdığı "Erzurum Yolculuğu" adlı şiirinde yol izlenimlerini anlatan Puşkin'in, daha başka bir çok eserinde de Erzurum'dan aldığı esinler yer bulur.
Moskova'ya dönen Puşkin, Natalya'ya evlenme teklifini yineler. Uzun çekişmelerden sonra Natalya'nın ailesini de ikna etmeyi başarır ve sonunda nişanlanırlar. Natalya ise, bu duruma karşı kayıtsız kalır ve sadece izlemekle yetinir. Natalya'nın bu tutumu da sonuna kadar böyle devam eder. Yaşamını çekilmez kılan bir kayınvalidesi ve kusursuz ama yapay bir çiçek olan eşi vardır artık Puşkin'in. Tabii bir de gerici polisler… Bitmek bilmeyen soruşturmalar ve yasaklamalar yüzünden içi büyük bir acıyla dolsa da Puşkin, yazmaya devam eder.
"Yevgeniy Onegin!", "Don Juan!" , "Veba Sırasında Ziyafet!" gibi manzum trajedilerini ve "Dubrovski!", "Maça Kızı!" gibi önemli eserlerini bu dönemde yazar. Gogol'la olan arkadaşlığı da bu döneme rastlar. Öyle ki, Gogol'a ünlü "Ölü Canlar" romanını yazma fikrini Puşkin verir.
Aynı sırada Kafkasya şiirlerini yazar Şair. "Ayak takımı!", "Peygamber!" şiirlerini yayımlar; ayak takımı saydığı sosyeteye meydan okumakta ve "Peygamber" şiirinde ise şairin konumunu göstermektedir.
1830'da, evlenme hazırlıkları çerçevesinde babası tarafından kendisine verilen Nijnegorod'da Boldino yurtluğundaki köyle ilgili mülk işleri için oraya gitmiştir ve edebiyat yaşamının en önemli dönemi olarak bir süre burada çalışmıştır. "Yevgeni Onegin" adlı eserini tamamlamıştır. "Cimri Şövalye", "Mozart ve Salieri!", "Taş Konuk!"tan oluşan Küçük Trajedileri burada yaratmıştır. "Kolomna'daki Küçük Ev!" şiir-öyküsünü, "İvan Petroviç Belkin!" hikayelerini yazmıştır. Bir dizi masalını üretmiş. "Deniz Kızı!" piyesine çalışmıştır. Yine burada çok sayıda lirik şiirini yazmıştır. Tüm bunlar Puşkin tarafından sadece iki ay içinde gerçekleştirilmiştir.
1836 yılı kışında, şairi kıskananların alçakça iftiraları yüzünden düelloya mecbur bırakılmıştır.
Bu dönemde Puşkin'in hayatına George Charles d'Anthes adında biri girer. Puşkin, o sıralarda yazdığı birkaç imzasız mektup aracılığıyla, d'Anthes adındaki bu Fransız delikanlısının bayan Natalya Puşkin'e kur yaptığını, bayan Natalya Puşkin'in de d'Anthes'e karşı kayıtsız kalmadığını öğrenir. Çok üzülen Puşkin, 1837'de d'Anthes'i düelloya çağırır. Bu bir anlamda Puşkin'in ölüme meydan okuyuşudur. Çünkü, d’Anthès'in ordunun en iyi nişancılarından olduğu bilinmektedir.
27 Ocak 1837’de St.Petersburg yakınında Kara Dere’nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verilir.Puşkin’in şahidi arkadaşı Danzas’tır. Düello’da kullanacağı silahı almak için gümüşlerini sattığı iddia edilir. Düelloda Puşkin tarafından omuzundan yaralanan d'Anthes, Puşkin'i karnından yaralamayı başarır. Büyük bir soğuk kanlılıkla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, Ocak ayının soğuk bir öğleden sonrası hayata gözlerini yumar.
Aleksandr Puşkin’in ölüm haberi
Aleksandr Puşkin halk tarafından çok seviliyordu. Ölüm haberi duyulduğunda herkes evine akın etti. Kapının önünde buluştular. Ellerinde son baskısını az önce tükettikleri ‘’Yevgeniy Onegin’’ romanı vardı.
Yıllarca yasaklarla boğuşmuş şairin ölümü üzerine adeta hükümete karşı bir ayaklanma noktasına gelinmişti. Halk isyandaydı. Şairin ölümü, hükümete karşı bir ayaklanma noktasına gelmişti.
Bu gerekçe ile halkın yürüyüşünden korkan Çar, polise şairin naaşının Petersburg’dan gizlice çıkarılması emrini vermiştir. Bir gece yarısı, şairin tabutu gizlice kiliseden alınıp,Mihaylovskoye köyüne götürülerek toprağa verilmiştir.
Puşkin'in üstadı Jukovskiy, Puşkin'in ölümü hakkında, "Rus şiirinin güneşi battı!" demiştir.
Gogol’a göre; "Puşkin olağanüstü bir olaydır."
Dostoyevski ise, duruma daha mistik yaklaşmış ve ölümünün ardından "Puşkin, bize gelecekten haber veren peygamberimizdir." demiştir.
Ve Türkiye'nin Puşkin'i Nâzım Hikmet , büyük Rus şairi Puşkin için şöyle yazmıştır: “Puşkin’i sinemada, tiyatroda seyrettim, Puşkin üstüne yazılmış kitaplar, biyografiler okudum ve her seferinde yüreğim ağzıma geldi, aman kendini öldürtecek diye ve her seferinde dehşetli bir keder duydum, Puşkin öldü diye.”