Almanya Sol Parti Milletvekili Metin Kaya: “Avrupa halkları ‘biz sizin savaşlarınızın ve krizlerinizin maliyetini ödemeyeceğiz’ diyor”

Almanya Sol Parti Milletvekili Metin Kaya: “Avrupa halkları ‘biz sizin savaşlarınızın ve krizlerinizin maliyetini ödemeyeceğiz’ diyor”

Almanya Sol Parti Milletvekili Metin Kaya

Ukrayna sorunu gerekçesiyle Rusya Federasyonu’na uygulanan ambargolar nedeniyle Avrupa’da yaşanan enerji krizi ciddi bir gündem olmayı sürdürüyor. Almanya Sol Parti Hamburg Eyalet Milletvekili Metin Kaya “Çok maliyetli olmasına ve çevre ve iklime zarar vermesine rağmen maalesef hem Alman Yeşiller Partisi hem de AB’deki şahinler ABD baskısına boyun eğerek artan bu maliyetleri halkın sırtına yüklemek çabası içindedirler” olduğunu söylüyor.

Bu günlerdeki moda deyimle “Avrupa soğuk bir kışa giriyor.” NATO’nun 2030 Konsepti ile Rusya ve Çin’in dünya ekonomisindeki rolünü geriletmek için Ukrayna sorunu gerekçe gösterilerek ambargolar devreye sokuldu. Enerjide büyük oranda Rusya’ya bağımlı olan Avrupa’nın enerji ihtiyacını ABD’den ithal edilen LNG ile sağlanmaya çalışılıyor. Fakat artan maliyetler direk halka yansıtılıyor. Maliyetlerdeki artış, enflasyonda da artışa neden olurken halkın bu soğuk kışı nasıl geçireceği konusunda liderlerin önerisi kalın giymek oluyor.

Avrupa’nın bu “soğuk kışı”nın nedenleri ve Avrupa halkının konu hakkında Almanya Sol Parti Hamburg Eyalet Milletvekili Metin Kaya ile görüştük. Kaya, enerji krizinin maliyetinin halka yüklenmesine karşı bir öfke olduğunu ifade ederken bu öfkenin İtalya’da olduğu gibi faşist hareketlerce massedilme tehlikesine dikkat çekti.

Politika: ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı ekonomik ve siyasi savaş hazırlıkları hem Trump hem de Biden döneminde açıkça dile getirilmişti. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Ukrayna krizi için 2014’ten beri hazırlık yaptıklarını açıklamıştı. Bütün bu hazırlıklardan AB ülkelerinin habersiz olması mümkün değil. Ukrayna sorununu gerekçe gösterilerek Rusya’ya karşı ambargo kararları nedeniyle enerji krizi yaşanıyor şimdi. Öncelikle ABD, Avrupa’yı enerji politikalarını değiştirmeye nasıl ikna etti? Değişen enerji politikalarıyla ne amaçlanıyor?

Metin Kaya: Haklısınız. AB ülkelerinin tüm bu hazırlıklardan habersiz olmalarını düşünmek safça olur. 2017 yılından itibaren ABD Polonya ve Büyük Britanya’da ve daha sonra Avrupa’nın farklı bölgelerinde inşa edilen yeni terminaller sayesinde Avrupa gaz piyasasındaki payını % 0,6’dan % 25’e çıkardı. Yani AB gaz talebinin giderek büyüyen tedarikçisi durumuna yükseldi. ABD 2030 yılına kadar kurulacak yeni likit gaz terminalleri sayesinde AB gaz piyasasının % 50’sinden fazlasının tedarikçisi olabilir ve böylece Rusya Federasyonu’ndan tedarik edilen gazın tümünü tedarik edebilecek duruma gelebilir. Ancak bu gaz fracking yöntemi ile (yani kimyasal karışımlı suyun yüksek basıncıyla elde edilen gaz) elde ediliyor ve yüksek maliyetli bir durumdur. Devasa terminallerde sıvı haline getirildikten sonra gemilerle ihraç ediliyor. İhraç edilen ülkede yine terminallerde bu sıvı yeniden gaza dönüştürülüyor. ABD Kırım ve Ukrayna’yı bahane ederek bu çok yüksek maliyetli likit gazı Avrupa’ya politik olarak dayatıp Avrupa’nın bir numaralı gaz tedarikçisi durumuna gelme çabası içindedir. Rusya Federasyonu’na uygulanan ambargolar ve tırmandırılan gerilimler olmasaydı ABD Avrupa pazarına asla bu ölçüde giremezdi. Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2’ye karşı beslenen düşmanca tavır ve ambargolar bu çerçevede görülmelidir. ABD’li iktisat profesörü Jeffrey Sachs Kuzey Akım boru hatlarına yapılan bombalı saldırıya ilişkin ekim ayı başında Bloomberg TV’ye verdiği demecinde “Sizinle bahse girerim ki bu ABD’nin işidir – belki ABD ve Polonya’nın ortak işidir” diyordu. ABD Dışişleri Bakanı Blinken ise bunun ABD için “muazzam bir şans” (“a tremendous opportunity”) olduğunu söylemişti. Ayrıca hatırlanacağı gibi ABD Başkanı Biden 8 Şubat 2022’de “Rusya Ukrayna’ya girerse Kuzey Akım 2 boru hattının geleceği olmayacaktır” demişti. Almanya’nın kontrolünde olan bu projeyi nasıl önleyeceksiniz yönlü bir soruya Biden: “Biz bunu beceririz. Size söz veriyorum” demişti. Dolayısı ile hem bu açıklamalar hem de CRA-Insights-Analyse’in 2018 yılındaki verilerine bakılırsa gaz piyasasındaki bu kavganın nedeni daha iyi anlaşılabilir. Çok maliyetli olmasına ve çevre ve iklime zarar vermesine rağmen maalesef hem çevreciler (burada özellikle Alman Yeşiller Partisi’ni belirtmek gerekiyor) hem de AB’deki şahinler ABD baskısına boyun eğerek artan bu maliyetleri halkın sırtına yüklemek çabası içindedirler.

Politika: Enerji sorunu emperyalist kapitalist ülkeler arasındaki rekabet açısından en önemli alan. Hemen hemen bütün merkez kapitalist ülkeler için büyümenin yavaşlaması, daralması uyarısı yapılıyor. Avrupa’daki enerji krizi üretimi nasıl etkilemesi bekleniyor?

Metin Kaya: Alman Sanayiciler Birliği Başkanı Ulrich Grollo Alman ekonomisinin yüksek maliyetli enerji fiyatlarını uzun vadede karşılayamayacağını ve dolayısı ile büyük ölçüde işten çıkarmaların, iflasların başlayabileceğini belirterek Alman Hükümeti’ne uyarıda bulundu. Bu durum elbette sadece Almanya için geçerli değildir. Avrupa’da en güçlü ekonomiye sahip olan Almanya burada örnek alınmıştır. Daha şimdiden bazı işletmelerin Avrupa’daki yerlerini kapatıp enerji fiyatlarının nispeten daha düşük olduğu ABD’ye yerleşmek için başvuruda bulundukları günlük haberlere yansımaktadır. Gelecek aylarda Avrupa’da iflasların artacağı öngörülmektedir. Alman İstatistik Dairesi’nin verilerine göre Almanya’daki enflasyon Tüketici Fiyatları Endeksi’ne göre % 11, enerji fiyatlarındaki artış % 45,8 civarında seyretmektedir. Dolayısı ile halkın alım gücü zayıflamaktadır ve tüketim gerilemektedir. Buna bir de ambargolar nedeniyle yaşanan ham madde sıkıntısı eklenince durumun vahameti daha iyi anlaşılmaktadır. Üretim yavaşlamaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre ekonomik büyüme oranı Almanya’da % 0,1 düzeyindedir.

Politika: Enerji kaynağı açısından AB uzun zamandır enerji dönüşümü programı yürütüyordu. Özellikle Almanya yenilenebilir enerji yatırımları ile bu gerçekleştirmeye çalışıyordu. “Yeşil Mutabakat” açıklanmıştı. Ama şimdi Rusya’ya ambargo gerekçesiyle bu “yeşil mutabakat”, “iklim krizi” unutulmuş gibi. Fransa nükleeri yeşil ilan etti, Almanya ise kömüre dönüş yapıyor. Almanya’nın durumu bu noktada da trajik bir hal. Yeşiller Partisi’nin ortağı olduğu bir iktidar hem militarizasyon hem nükleer ve kömüre dönüş politikalarını uygulamayı tercih ediyor. Bu durum kamuoyunda, özellikle bu partilerin tabanında nasıl değerlendiriliyor?

Metin Kaya: Alman Yeşiller Partisi 14–16 Ekim 2022 tarihlerinde gerçekleştirdikleri kongrelerinde önemli kararlar aldılar. Öncelikle 1980’li yıllarda barış ve çevre hareketi içinden çıkan Yeşiller Partisi önce yerel düzeyde ve daha sonra Federal Almanya düzeyinde hükümet ortağı olmakla beraber ilkelerinden birer birer vazgeçmeye başladılar. Almanya halkını yoksulluğa iten 2010 Ajandası ismiyle bilinen sosyal kısıtlamalar, 1999’da Yugoslavya’ya Alman ordusunun da katılımıyla yapılan NATO saldırısı, şimdilerde ise Rusya Federasyonu’na yönelik iktisat savaşları, ırkçı ve düşmanca tutumlar, Ukrayna’ya ağır silahların gönderilmesi için Almanya’da muazzam bütçelerin ayrılması maalesef Yeşiller’in ve Sosyal Demokrat Parti’nin iktidarı döneminde olmuştur. Şu sıralar Yeşiller Partisi’nden Dışişleri Bakanı olan Annalena Baerbock ve ekonomi bakanı olan Robert Habeck Alman tekellerinin çıkarlarını en hararetli savunan ve savaş çığırtkanlığı yapanlardır. Son kongrelerinde ise Yemen’de yaklaşık 500 bin insanın ölümüne sebep olan Suudi Arabistan’a silah ihracatı yapılması kararlaştırıldı. Asıl ilkeleri olan iklim ve çevre konularında da bu kongrelerinde Yeşiller yine çuvalladı. Kömüre ve ABD’den alınan likit gaza dayalı enerji üretimi, nükleer enerji santrallerinin kullanım sürelerinin uzatılması da bu kongrede karara bağlandı. Kamuoyunda ve özellikle de Yeşiller Partisi’nin gençlik örgütlenmesinde ciddi rahatsızlıklar var. Özellikle Federal Parlamento seçimlerinden önce verilen vaadler şimdiki tutumlarıyla tümüyle çelişiyor. İnsanlar bunun farkında. Yer yer oy oranlarını artırsalar bile genel anlamda kamuoyunda rahatsızlık büyük. Fransa’da ve Almanya’da neredeyse haftalık yürüyüşler, protestolar bunun için birer göstergedir. Ayrıca hükümet ortakları arasında da belli konularda anlaşmazlıklar kamuoyundan gizli kalmıyor. ‘Yeşil Mutabakat’ olarak adlandırılan proje ise aslında birinci derecede otomotiv sektörü olmak üzere tekellere yeni yatırım alanları açmaya yöneliktir. Elektro arabalar örneğin topluma çevre dostu olarak lanse edilirken bu otomobillerin elektrik ihtiyacının yine fosil enerji kaynakları üzerinden tedarik edildiği gizlenmektedir.

Politika: Avrupa soğuk bir kışa giriyor. Hükümetlerden gelen açıklamalar enerji krizinin maliyetinin halka yükleneceğini gösteriyor. Enerji kesintileri ya da yüksek enerji faturaları karşısında sendikalar vb. ne yapacak? Onlar bu konuda ne diyor?

Metin Kaya: Yukarıda belirttiğim gibi kamuoyunda rahatsızlıklar ciddi oranda yüksek. İnsanlar ‘biz sizin savaşlarınızın ve krizlerinizin maliyetini ödemeyeceğiz’ diye sokağa çıkıyorlar. Bir taratan Avrupa’nın tümünü nükleer savaş alanına dönüştürebilecek savaş tehlikesi diğer taraftan soğuk kış aylarında Rusya Federasyonu’na uygulanan ambargolar nedeniyle Avrupa halklarının bu maliyetleri kabullenmemesi, ‘sizin ambargolarınız, ekonomik savaşlarınız nedeniyle üşümek istemiyoruz’ demeleri giderek yaygınlaşmaktadır. Zaten dar gelirli insanların ay sonunu zor getirdikleri ortamda yüksek enerji fiyatları, artan gıda fiyatları insanları yoksulluk sınırının altına çekmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre 2021 yılında 2,6 milyon insan gelirlerinin yetersiz olması nedeniyle evlerini yeterince ısıtamamış. Alman Hükümeti çeşitli yardım paketleri açıkladı. Son olarak 200 milyar Avro destek paketi açıkladı. Ancak yardım paketleri iki üç yama olmaktan öteye gitmedi. Sorunları göreceli olarak çözüme kavuşturacak programlar maalesef uygulanmıyor. Son olarak kabul edilen 200 milyar Avroluk destek paketi de ancak tekellere verilecek yardımlar olarak kabul edildi. Enerji krizinden etkilenen tekellere yardım olarak verilecek. Burada dikkatin çekilmesi gereken bir diğer durum da aşırı sağın, faşist partilerin İtalya’da olduğu gibi bu durumu kendi amaçları uğruna kullanarak toplumdaki tepkiyi kendi çıkarları için yönlendirmek istiyorlar.

Politika: Avrupa’daki enerji krizinin Türkiye için yeni fırsatlar yarattığı yorumları yapılıyor. Türkiye’nin Rusya’da aldığı gazı Avrupa’ya satarak bu işten karlı çıkacağı yorumları yandaş medyada manşet oldu. Son olarak da Erdoğan-Putin görüşmesinde Türkiye’de Trakya bölgesinin doğal gaz depolama alanı yapılması konusunda bir mutabakat sağlandığı haberleri çıktı. Avrupa, Rusya’nın gazını Türkiye üzerinden satın almaya yanaşır mı? Bu durum AB-Türkiye ilişkilerine nasıl bir etkisi olur?

Metin Kaya: Mavi Akım olarak bilinen Rusya-Samsun-Ankara boru hattına Rusya-Kıyıköy-Lüleburgaz boru hattı eklendi. Bu hattın ismi aslında Güney Akım ama iki hat Türk Akım ismiyle anılıyor. Mavi Akım boru hattının 16 milyar metreküp kapasitesi böylece ikiye katlanmış oldu. İpsala üzerinden Rusya gazı böylece Bulgaristan’a ve oradan da Bulgar Akımı olarak Güney Avrupa ülkelerine satılmış olacaktır. Türkiye’nin bu işten kârlı çıkıp çıkmaması elbette çok sayıda faktöre bağlıdır. Avrupa ülkelerinin hepsi aynı ölçüde Rusya Federasyonu’na yönelik ambargolar konusunda Almanya ile aynı fikirde değiller. Macaristan, Sırbistan gibi ülkeler ve AB üyesi olmayan ülkeler Türkiye üzerinden Rusya gazını alma konusunda daha liberal bir tutum alabilirler. Ancak Türkiye NATO üyesidir ve mutlaka NATO’nun ve özellikle ABD’nin itirazlarıyla karşılaşacaktır. Baskı uygulamalarına rağmen Türkiye’yi NATO üyesi olarak kaybetme riskine gireceklerini de sanmıyorum. Ayrıca Rusya’nın Türkiye’den talepleri ve çıkarı var. Rusya Kanal İstanbul projesine sıcak bakmıyor. Ama yapılırsa da Montrö Sözleşmesi’ne benzer bir sözleşme ile güvence altına alınması, Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımı vs. gibi konular Rusya-Türkiye arasındaki yakınlaşmayı destekler türden.

Söyleşi: Cemil AKSU


Konuyla ilişkili diğer makaleler