Ankara Katliamı’nın Anlamı ve Görevlerimiz

Ankara Katliamı’nın Anlamı ve Görevlerimiz

Türkiye, frenleri patlamış bir kamyonun yokuş aşağı hızla ilerlemesine benzetiliyor kimileri tarafından. Bu doğru değil. Bir yandan Türkiye’nin köklü bir devlet geleneğinden, güçlü bir istihbarat örgütlenmesinden, NATO’nun ikinci en büyük ve modern ordusuna sahip olmasından, Polis’in son teknoloji ile donatılmış olduğundan söz edeceksin. Ülkede bir değil birden fazla sermaye kuruluş örgütlenmesi olacak. Bu sermaye uluslararası emperyalist merkezler ile iç içe olacak. Ondan sonra da gelip “bu olaylar engellenemiyor, tren raydan çıktı” diyeceksin.

Biz bu filmi 12 Eylül öncesi izlemiştik. Sonunda ne olmuştu? Hepimiz hatırlarız. Çatışmalar bir günde kesildi. Taşeron olarak kullandıkları MHP ve Ülkü Ocakları ile onların gizli ve kontrgerilla ile iç içe geçmiş örgütleri devre dışı bırakıldı. O gün onlar ne ise IŞİD veya benzeri terör örgütlenmeleri aynı işlevi yerine getiriyor. Sermaye ne yaptı 12 Eylül’de? Evren’e teşekkür etti. Bugün de bütün o general eskileri, işkenceciler, tetikçi katiller, sermaye şirketlerinin merkezlerinde zamanında verdikleri hizmetler düzeyinde çalışıyorlar. Çoğu emekli bile olmuştur. Taşeron olarak kullanılanlar ise tam içlerine sokulmadan kurdukları şirketler ile sermayeye taşeronluk veya tedarikçilik yapıyorlar. Onların diyeti de bu şekilde ödeniyor. Bazılarını ise devlet başka işlerinde kullandı, kimini daha sonra temizledi, kimilerini ise yedekte tutuyor.

Sonuçta şunu söylemek istiyoruz. Evet, görünürde Erdoğan var, Davutoğlu var, bir Saray var. Ama tüm dikkatlerimizi bu olgular ile sınırlı tutarsak, onları oraya getiren güçleri, aralarındaki tüm tartışmalara rağmen bugün hala arkalarında duran güçleri görmezden geliriz. En tehlikelisi de budur.

Bu iktidar sermayenin iktidarıdır. Bu sermaye işbirlikçidir. AKP, ABD’de kurulmuştur. Buradaki görüntüsü görev alanı icabıdır. Evet, bugün AKP’yi destekleyen ABD’deki “Cumhuriyetçi” güçler iktidarda değildir. Ama muhtemelen bu seçimlerde “Demokratları” tepeleyecekler. Erdoğan’ın Türkiye’nin iç ve dış politikasına yönelik söylemleri ile ve uygulamaları ile “Cumhuriyetçiler”inki birebir örtüşüyor. Bakın, F. Almanya Başbakanı Angela Merkel seçime 2 hafta kala nasıl imdatlarına yetişti. İmaj için gerekli katkıları yaptı. Bu olguları görmezden gelmemek lazım.

CHP’nin durumuna bakın. Herkes CHP’yi görmek istediği gibi görüyor. Ama CHP olduğu gibi davranıyor. İstemler ile gerçekler uyuşmuyor. Malatya’dan 11 CHP üyesi Ankara Katliamında can veriyor, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, cenazede TBMM Başkanı İsmet Yılmaz ve 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti ile beraber saf tutuyor. CHP de aynen AKP gibi, MHP gibi devlete sahip çıkıyor. Aralarında kuşkusuz ki farklılıklar vardır ancak bu farklılıklar sınıfsal temelli olmadıklarından dolayı niteliksel bir değişime işaret etmiyor. Yöntemsel farklılıkları içeriyor. Onun için de CHP, 1 Kasım seçimleri sonrası Erdoğan’ın etkisinin kırıldığı, Abdullah Gül’ün temsilcileri aracılığı ile etkisinin arttığı bir AKP ile koalisyon hayallerine yatırım yapıyor.

CHP’ye oy veren işçi, emekçi, yoksul milyonlar nasıl bu gerçeğin farkına varacak? AKP’ye oy veren milyonlar nasıl sınıflarının safına geçecek? Önümüzdeki temel soru budur. Ankara Katliamı haberleri yayılır yayılmaz, ölü ve yaralı sayıları duyulur duyulmaz, 29 Ekim’lerde Kadıköy’de, Şişli’de, Beşiktaş’ta, Bakırköy’de sokağa çıkıp bayrak sallayan milyonlar neden sokağa çıkmadı?

12-13 Ekim Genel Direniş çağrısı karşısında, fabrikalar boşalmadı, dükkanlar, bankalar neden kepenk indirmedi, ulaşım neden durmadı? Biz bu soruların yanıtını veremediğimiz sürece Ankara Katliamında yitirdiğimiz arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın anısını mücadele içinde yaşatmaktan söz etmemeliyiz. Etsek de eksik kalır.

Ankara Katliamı sermaye sınıflarının, iktidardaki temsilcileri eliyle ve taşeronları vasıtasıyla planlayıp uyguladıkları bir katliamdır. İşçi sınıfına, emekçi halklara yöneliktir. Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile, Kürt ulusal demokratik güçlerinin gelişen ittifakını bozmaya yöneliktir. İktidar, yani sermaye güçleri Kürt halkına diz çöktüremedi. Kürt halkı her türlü mücadele biçimiyle kendisini savunuyor. Türkiye’nin diri emek, barış ve demokrasi güçleri Kürt halkı ile dayanışmasını fiilen yükseltiyor. Hem sokakta hem de parlamenter alanda HDP’nin desteklenmesi özelinde geniş bir demokratik muhalefet oluşuyor. Statükoyu bozan bu gelişme sermayenin iktidarını önlem almaya yöneltiyor. Ankara Katliamı bu önlemlerin, baskı, sindirme ve yıldırma yöntemlerinin sadece bir parçasıdır.

Uyanık olmalıyız. Uyanık olmak yetmez, üzerimize düşen görevleri geç kalınmış dahi olsa yerine getirmek durumundayız. Bir yandan HDP’ye destek verirken, diğer yandan sadece kapitalizmin demokratikleşmesinin bir çözüm olmadığını gören, devrimci, sosyalist güçlerin bir arada hareket etmelerini sağlamalıyız. Komünistler bu alanda üzerlerine düşen görevleri yerine getireceklerini ilan ettiler. Bu görev zaten komünistlerin asli görevleri arasındadır. Birleşik Haziran Hareketi’nin, HDK Güçlerinin, Halk Evleri’nin, Halk Cephesi’nin bir araya gelmesi ve sendikaların, meslek kuruluşlarının, emekçi derneklerinin aktif desteğinin sağlanması belirleyici önem arz ediyor.

Ankara’da 10 Ekim 2015 tarihinde düzenlenen ve kana bulanan “Emek-Barış-Demokrasi Mitingi” bu girişimin ilk dışa vuran adımıydı. Şimdi, daha güçlü mitingler, daha güçlü semt, mahalle örgütlenmeleri, daha güçlü fabrika, tersane, maden direnişleri, daha güçlü okul ve üniversite boykotları için olağanüstü bir çalışma sürecine girilmelidir.

Ankara Katliamında can veren ve yaralanan arkadaşlarımızın bize yükledikleri onurlu görevi yerine getirecek miyiz? Herkes bu soruyu kendine sormalıdır.

Unutulmasınlar diye...


Konuyla ilişkili diğer makaleler