Bir Yol Hikayesi: Rojava’dan Kuzey Suriye Federasyonuna Kürt Özgürlük Mücadelesi

Bir Yol Hikayesi: Rojava’dan Kuzey Suriye Federasyonuna Kürt Özgürlük Mücadelesi

Bir Yol Hikayesi:  Rojava’dan Kuzey Suriye Federasyonuna Kürt Özgürlük Mücadelesi

Kürt sorununun bugün geldiği aşamaya baktığımızda, Kürt inkarına ve Kürtlerin haklarının gözardı edilmesine  dayalı politikaların artık yürütülemeyeceği açığa çıkmıştır. Kimilerince ‘yeni dönem’ olarak adlandırılan bu süreç, bölgenin çehresini de değiştirecek gelişmeleri bağrında taşımaktadır. Birbirleriyle içiçe geçmiş sorunların tek başına ele alınması ve çözüme kavuşturulması, bu gelişmeler gözardı edildiğinde başarısızlığa mahkumdurlar. Değişik açılardan da bakılsa bu gerçeklik, kendisini yakıcı bir şekilde göstermektedir.

Bölgededeki temel haksızlıklar giderilmeden gerçek bir çözümün olmayacağını şimdiye kadar yaşanan gelişmelerden çıkarabilmekteyiz. Bugün hemen herkes bölgenin mevcut yapısının değişmesi gerektiği konusunda hemfikir. Burada önemli olan, değişikliğin evrileceği yön. Burada da çeşitli müdahaleler gündeme gelmektedir. Güçler savaşı da diyebileceğimiz, bir mücadele yaşanmaktadır. Rusya ve ABD’nin güç gösterisine, uluslararası güçler ile bölge devletleri de katılmakta ve oluşturulmak istenen yeni düzende yer kapmak istemektedirler. Kürt sorunu, bu çatışmalı ortamın ana düğümlerinden biri haline gelmekle kalmamış ve çözüldüğünde de bölge üzerinde bir çığ etkisi gösterecek bir potansiyele de sahiptir. Kendisi ile birlikte bir çok sorunun çözümünü getirmekle de kalmayacak, aynı zamanda sorunların bir yumak gibi çözülmesi sürecine de hız verecektir.

Kürtler ve Kürdistan dediğimizde, hemen her kesimin söyleyeceği bir sözü, bir yaklaşımı ve bir yorumu vardır. Bölgenin ortasına bırakılmış ve hemen patlamaya hazır bir dinamit gibi görüp korku ile yaklaşanlar da az değil. Kürtlerin inkarına dayalı politikalarının artık iflas ettiğini görmeleri  ve devam ettiremeyeceklerini görmeleri, bu kesimleri korkuya sevketmektedir. Bunlar inkar üzerine kurdukları politikaların boşa çıktığını gördükçe paniklemektedirler. Bundan dolayı da Kürt meselesine doğru yerden bakmayı becerememektedirler. Herhangi bir halka ve ya etnik gruba tanınan hakları, bu nedenle Kürtlere çok görmekte ve Kürtlerin mücadelesini doğru kavrayamamaktadırlar. Bazı kendilerini hala solda sanan ya da öyle göstermek isteyen  çevreler, ama bugün ulusalcı-milliyetçi çizgiyle bütünleşerek,  geçmişte zamanı değil diye karşı çıktıkları Kürtlerin özgürlük mücadelesine, bugün ‘yeni bir İsrail, ABD’nin, Rusya’nın lejyonerleri veya ABD’nin Kürdistan kurma girişimleri’   diyerek saldırmaktadırlar. Bu çevreler bölgedeki devletlerin sınırlarının cetvelle ve halkların iradesini hiçe sayarak çizildiğini unutmuşa benziyorlar. Kürtler kendi iradelerinin dışında dörde bölünmüş ve bir çok yeni Arap devletleri kurulmuştur. Emperyalizmin çizdiği bu sınırların meşruluğunu kabul eden bu kesimler, bugün Kürt halkının mücadelesi ile ortaya çıkan gelişmeleri, emperyalizmin ve bölge gericiliğinin boğmasında bir sakınca görmemekte ve saldırmakla kalmayarak farklı göstermeye çalışmaktadırlar. Güneş balçıkla sıvanmaz diye bir söz vardır. Kürt halkının haklı mücadelesi de engellenemeyecek bir boyuta ulaşmıştır. Bu tür  saldırılar, haklılığına gölge düşürmez.

Kürdistan ve Hassas Dengeler

Güney Kürdistan’da referandum ve sonrasında yaşanan gelişmeler, Kürtler açısından  bazı yeni gelişmeleri ortaya çıkarmakla kalmadı, bir kez daha Kürt meselesinin bölge açısından hassas bir zeminde olduğunu gösterdi. Yaşanan gelişmeleri politik öngörü eksikliği ve bazı ihanetlerle açıklamaya çalışırsak eksik kalır. Kürt sorununun çözümünde, her dört sömürgeci devletin ortak hareket etmesi ve birliğe gitmeleri, bir kez daha gösterdi ki halklar arasında bir dayanışma ve mücadele ortaklığı olmadan Kürt sorununun çözümünde yol almak kolay olmayacaktır. Bir eksiklik aranacaksa burada aramak gerekiyor. Bölgenin içiçe geçmiş sorunlarından tek başına kurtulmanın yolları bulunmamaktadır. Sınırlı da olsa bölgenin demokrasi ve sosyalizm güçlerinin ortak mücadelesi önemlidir. Gölde damla bile olsa bunun etrafına yayacağı etki gözönünde bulundurularak, dalganın etkisinin daha güçlü yansıması için ortak mücadeleye güç verilmelidir. Güney bunu başaramadığı gibi, kendi içerisinde de bir birlik yaratamadı. Umut edilen dış destek de gelmeyince varolan bazı kazanımların da elden gitmesine sebebiyet verildi.

Son dönemlerde, Güney Kürdistan’da gelişen kitlesel protestoların da doğru kavranması gerekmektedir. Mevcut siyasi oluşumların bugünkü durumları ile sorunların çözümüne cevap vermekte geri kaldıkları görülmektedir. Bir çok sorun çözümsüz bırakıldığı gibi ilerde çözümü için bir siyasi yaklaşımda gösterilmemekte. Eski tarzda ısrar edilmektedir. Kitlesel gösterilere katılanları suçlamak ve onları hainlikle itham etmekle de ile bir yerlere varılamayacağı ve bu yaklaşımın sorunları derinleştirmekten öte bir sonuç doğurmayacağı açıktır.

Başur’dan Rojava’ya Çözümün Yolu

Bugün önümüzde Kürtlerin mücadelesi açısından kazanımların gözle görülür bir hal aldığı iki deneyim var. Başur çok önceden federal bir yapıya kavuşmuş da olsa bunun alt yapısı ve örgütlenmesi ileri bir düzeye kavuşturulamamıştır. Şimdiye kadar atılan adımların yetersizliği referandum sonrasında bir kez daha açığa çıkmıştır. Kürtlerin referandum kararına saygı duyulması gerektiğini söylemekten hiç bir zaman geri durmayacağız. Fakat eksikliklerin dile getirilmesi ancak Kürt Özgürlük Mücadelesinin güçlenmesine hizmet eder. Burada örgütlenme açısından hala eskinin devamında ısrarın kazandırmayacağını söylemek için çok da etraflıca düşünmeye gerek yok. Federal ve siyasal örgütlenme yeni bir bakış açısı ile ele alınıp Kürtler arasında ulusal birlik temelinde bölge halkları ile ortak mücadelenin yolları bulunmalıdır.

Başurun yapamadığını Rojava yapabilecek mi? Kuzey Suriye Federasyonu adı etrafında, Suriye’deki diğer halklar ile birlikte yeni bir oluşumun adımını atan Rojava Kürtlerini bundan sonra nasıl bir gelişme bekliyor? Bu sorunun cevabı henüz tam olarak netleşmiş değil. Bir çok gelişme birbirine bağlı olsa da Rusya ve ABD’nin nerelerde anlaşma sağlayacakları tam olarak açığa çıkmış değil. TC ve İran’ın Kürtlerin kazanımlarını hiçe saymak için yoğun bir çaba içerisinde olduklarını görmekteyiz. ABD’den yüz bulamayan TC’nin Rusya’ya verdiği 2,5 milyar dolarlık S-400 rüşvetinin etkisi ne olacak o da önümüzdeki günlerde anlaşılacaktır. İran ve TC adeta birbirleriyle yarışırcasına Kürtlerin az bir kazanımla bu süreçten çıkmaları için yoğun bir çaba içerisine girmektedirler. TC, Cenevre görüşmelerine olduğu gibi Astana ve Soçi görüşmelerine de Rojava Kürtlerinin katılımını engellemek için yoğun bir çaba göstermektedir. Koalisyon güçleri Cenevre’de Kürtleri TC’nin isteği ile dışarıda bıraktı. Soçi’de Rusya’nın nasıl bir tutum takınacağı şimdiden merak konusu. Suriye Halklar Kongresini toparlamak isteyen Rusya, TC’nin dayatmaları karşısında geri adım atarak, Kürtleri Soçi’nin dışında mı bırakacak? Önceleri PYD’nin de katılacağını açıklayan Rusya bu adımdan geri dönme işaretleri vermeye başladı. Böylesi bir gelişme  baştan çözümsüzlüğe evet demek olacaktır. Benzer bir tutumun gösterilmesi, Suriye’de %30 luk bir toprak parçasını elinde bulunduran SDG’nin masada olmaması, çözüm konusunda ilerleme sağlanamayacaktır. Rusya’nın TC ve İran’ın dayatmalarına evet demesi Kürt meselesinde bölge gericiliğine teslim olması anlamına gelecektir. YPG komutanı Sipan Hemo resmen Rusya’ya davet  edilerek çeşitli görüşmeler yaptı. Bu da Rusların son dakikaya kadar Kürtlerin de temsilinde bir ara formül bulmaya çalıştığını göstermekte. Her iki imparatorluk hayalcisinin engelleri aşılabilecek mi, bunu yakında göreceğiz. Cenevre-8 görüşmeleri de çözümün tarafı olan SDG’nin masada olmaması sonucu daha baştan başarısızlığa mahkum olarak başladı ve bitti. Suriye’nin demokratik geleceğinde söz sahibi olacak güçlerin masada yer alması sağlanmadıkça çözüm de gecikecektir.

TC’nin ve İran’ın tüm engellemelerini aşıp Rojava’nın da içerisinde olduğu Kuzey Suriye’de hayata geçirilmeye çalışılan demokratik adımlar Suriye’nin  geleceğinde bir rol oynayabilecek mi? DAİŞ yok edilmediyse de oldukça zayıflatıldı ve ciddi bir tehlike olmaktan çıkarıldı. İdlib çevresinde konumlanan cihatcı ve el-Kaide uzantılı örgütlenmelerin giderek zayıfladıklarını dikkate alırsak Suriye’de başlı başına iki güç kalıyor: SDG ve rejim güçleri. Esad’ın son açıklamalarını, SDG ile bir çatışmanın habercisi olarak görmek için daha çok erken. KSDF yöneticisi Foza Yusif, ’Esad’ın açıklamaları Kuzey Suriyedeki tüm bileşenlere karşıdır. Bölgedeki tüm kesimler, SDG çatısı altında savaşıyor.’diyerek tepki gösterdi. Giderek söz sahibi olan iki gücün geriye kalması, her iki güç arasında Suriye’nin geleceği konusunda bir mücadele ve görüşme olacağını göstermektedir. Bundan sonra ağırlıklı olarak her iki gücün söz sahibi olacağı bir ilişkiler yumağının çözüm için ortada dolaşacağını söyleyebiliriz. Bu çözüm girişimleri de beklendiği gibi zorlu bir yoldan geçerek gerçekleşecektir. Rusya ve ABD’nin başını çektiği koalisyon güçlerinin bundan sonra nasıl bir yol izleyecekleri de önemli. Eğer Suriye hakları kendi geleceklerini ele alabilirlerse, sorunlarını uluslararası müdahaleden kurtararak, yerel düzeyde hakların ve mezheplerin ortak birlikteliğiyle çözüme kavuşturabilirler. Suriye sorunu da o zaman ulusal bir boyut kazanır ve halklar dış müdahalelere karşı ortak yaşamı hayata geçirebilirler.

ABD ve Rusya başta olmak üzere batılı güçler ile TC ve İran’ın eski imparatorluk hayallerine karşı, Rojava’da hayata geçirilen örgütlenme modeli halkların birlikte yaşamaları için önemli bir deneyim olarak dikkatle gözlemlenmesi gerekmektedir. Atılan çok ciddi ve birleştirici adımlar vardır. Önemli olan burada ortak yaşam için doğru adımların çoğaltılması ve halkların buna inanmalarıdır. Halklar buna inandıklarında dışarıdan gelebilecek saldırı ve bozgunculuklara karşı gereken cevabı vermekte gecikmeyeceklerdir.

Kuzey Suriye Federasyonu: Demokrasiye Doğru Yeni Bir Yol

Rojava Kürtlerini bir adım öne götüren SDG çatısı altında, halkların, etnik topluluklar ve mezheplerin eşit şekilde temsil edilmeleri için örgütlenmeye atılmalarıdır. Bu örgütlenmeye giderken PYD ve YPG, YPJ’nin daha baştan itibaren halkların ortak mücadelesini savunması ve bu yönde ciddi adımları atması önemli bir rol oynadı. Demokratik Federal bir Suriye’nin baştan hedeflenmesi ve Kobani direnişi ile halklar arasında bir birliğin temeli atıldı. Kobani’de DAİŞ’in yenilgiye uğratılması, Suriye’deki diğer halkların Kürtler etrafında bir örgütlenmeye yönelmelerine ve güç birliği oluşturmalarına yol açtı. SDG (Suriye Demokratik Güçleri) bu gelişmelerle birlikte örgütlendi. Kürtler ile diğer halkların mücadelesi biraraya gelince Suriye’de DAİŞ’e karşı verilen ve demokratik bir Suriye’yi hedefleyen mücadele farklı bir boyut kazandı. Ve aynı zamanda uluslararası koalisyondan da daha fazla destek  görmeye başladılar. SDG içerisinde bütün Suriye haklarının temsilcileri yer alıyor ve kendi çıkarlarını temsil ediyorlar. Bu oluşum, Suriye’nin geleceği için de bir çözüm olarak halklar tarafından benimsendikçe daha fazla uygulama şansı bulacaktır.

Kuzey Suriye Federasyon’una giden yolun temeli Rojava’da atıldı. Kobani direnişi ile başlayan süreç, peşpeşe atılan yeni adımlar ile birlikte ete kemiğe bürünmeye başladı. Gri Spi’nin DAİŞ’ten temizlenmesi ile birlikte SDG’ye giden yol da açılmaya başlandı. SDG aynı zamanda bir alternatif model olarak demokratik bir oluşumun Suriye halkları için ne kadar önemli olduğunu da göstermesi bakımından da değer verilmesi gereken bir örgütlenmedir. 2014 Kasım’ında kurulan savunma güçleri bugün Kuzey Suriye’nin sınırlarını korumada önemli görevler üstlenmektedir. Askeri örgütlenmenin yanısıra kadın, gençlik, kültür ve diğer alanlarda da bir örgütlülüğe gidildi.

16 Mart 2016’da Rimelan’da Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Türkmen, Çeçen ve diğer etnik gruplardan yaklaşık 200 delegenin katılımı ile yapılan kongre sonucunda Kuzey Suriye Federasyonu ilan edildi. Federasyon üç temel bölgeden, (Cızir, Fırat ve Efrin otonom bölgelerinden) oluşuyor. Özyönetim anlayışı temelinde her bölge ekonomi, güvenlik ve savunma alanlarında kendi kendisini yönetiyor. Kurucu Meclis toplantısına 16 siyasi parti ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin yanısıra kadın ve gençlik temsilcileri katıldı. Kongre’den yetki alan 31 kişilik  Örgütlenme Kurulu kendi içerisinde de 4 ayrı Komite’ye ayrılmış durumda. Bunlar, diplomasi, basın, toplumsal sözleşme ve toplumsal faaliyetler olarak örgütlenmiş durumdalar. Cızir’den 15, Fırat ve Efrin’den 8’er üyenin yer aldığı Kurucu Meclis’in eşbaşkanlığını Hediye Yusuf ile Mensur El Selum yapıyor. Merkezi Qamişlo olarak belirlenen Federasyon, Suriye Devleti’nin federal yapılarını tanıyan bir cumhuriyet olarak yeniden inşa edilmesini öneriyor. 29 Aralık 2016’da kabul edilen toplumsal sözleşme ile Kuzey Suriye halklarının anayasası oluşturuldu. Burada birlikte yaşamanın ana ilkeleri kabul edildi. KSDF dış ilişkiler sorumlularından Salih Müslim kurulan sistem için ‘Bizim kurduğumuz sistem çok açık ve şeffaftır. Suriye’deki krizin çözülmesi için bundan başka bir proje yoktur. Bizim modelimizde ne kadar etnik, din, mezhep varsa özgür ve bağımsız olarak temsil edilme hakkı var.’ demektedir.

Federasyon, bileşenlerine ve örgütlenme çabalarına bakıldığında Suriye için bir model olarak görülebilinir. Savaş içerisinde ve değişik zorluklara rağmen örgütlenme çabalarına hız verilmesi halkların geleceği açısından önem taşımaktadır. SDG’nin bileşenlerinin demokrasi bayrağı altında birarada yaşama çabaları uluslararası koalisyon tarafından da resmen tanınmasına yol açtı. Suriye’de halklara demokrasi içinde, birlikte ve özgürce yaşamak için tek alternatif bir model sunanın  SDG olduğunu diyebiliriz. Bu sistemin oturtulabilinmesi için de üç aşamalı bir seçim stratejisi uygulanmaktadır. İlk aşamada 22 Eylül’de Komün seçimleri yapıldı. Üç binin üzerinde Komün kuruldu. Her birinde eşbaşkanlık uygulanarak, kadınlara eşit temsil hakkı getirildi. Meclislerin %50’si kadın olmak zorunda. Bu aynı zamanda kadınların toplumun yeniden örgütlenmesine katılmaları için de önemlidir. Böylelikle kadınlar evin dışına çıkarılarak eskinin toplumsal kabuğu kırılmaktadır. Ayrıca gençlik ve halklar kotası da var. Böylelikle her halkın temsil hakkı garanti altına alınmış ve temsilcilerinin meclislerde yer almaları sağlanmış oluyor. Bu seçimler Suriye tarihinde bir ilk aynı zamanda. 1Aralık’ta ise yerel meclis seçimleri yapıldı. Seçimlerin 3.aşaması olarak da Ocak 2018’de Demokratik Halk Kongresinin seçimleri yapılacak. Suriye’nin %30’nu kontrol eden KSDF böylelikle örgütlenmesini tamamlamış olacak.

Suriye’de barışa doğru yaklaşırken halkların örgütlü olarak sürece müdahale etmeleri önemlidir. Bu örgütlenmeler dışardan  gelecek kışkırtmalara karşı da halkları koruyan bir kalkan olacaktır. Atılan adımlar kuşkusuz önemlidir. Rojava’nın demokratik haklarını elde etmesi için de önemlidir. Uygulamalar da yaşanacak sorunların şeffaflığın elden bırakılmadan herkesin ortak çıkarlarını gözetecek bir şekilde çözüme kavuşturulması, güven sağlamakla kalmayacak, Suriye’nin gerçek demokrasiye kavuşmasını da hızlandıracağı gibi bölgedeki diğer sorunların çözümü için de bir çıkış noktası olacaktır. KSDF bunu sağladığı oranda tüm Suriye için bir model olmayı da aşarak bölgeye bir örnek teşkil edecektir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler