Bütün Ötekilerin Dostu: Aydın Engin
Kürtler güvenilir bir dostunu kaybet- ti. Yalnız Kürtler mi? Ermeniler, Süryani- ler, Ezidiler... Tarih boyunca katliama, kı- rıma uğramış, sürgün yollarında ölümler, yabancı diyarlarda hasretler yaşamış ka- dim halkların evlatları, acılarını anlayan bir dostlarını kaybettiler.
Yalnız onlar mı? Aleviler, diğer inanç ve kültür grupları, insan hakları savunu- cuları, kadınlar, gençler, özgür ve kendin- ce yaşamak isteyen tüm ötekiler değerli bir dostlarını yitirdiler.
İşçi ve emekçilerden, aydınlarda söz etmiyorum; o kendisi emekçi, kendisi aydın.
Aydın Engin’in Kürtlerin hak ve hu- kukunu savunması, o halkın devrimcile- riyle dostluklar kurması, 90’lı yıllardaki faili meçhulleri, yakılıp yıkılan köyleri, toplu sürgünleri haber konusu yapma- sıyla başlamadı. Tarihi eskidir.
Cunta döneminde kendisi yurtdışın- da sürgündeyken, Diyarbakır cezaevin- deki işkenceleri, vahşeti, Halepçe katli- amını dünya kamuoyunun gündemine taşıyan yazılarıyla da başlamadı.
60’lı yılların ortalarında, kendisi daha 20’li yaşlarda iken bu dostluğun fidanını dikmiş, su vermiş ve büyütmüştü. Kürt yurtseverleri için büyük bir referans olan, bugün bile gençler arasında bir efsane gibi anılan Necmettin Büyükkaya ile ar- kadaşlığı bu döneme tekabül eder
Bir sohbetlerinde, Necmettin Büyük- kaya ”Kürtlere verilecek haklar“ konusun- da ikna olmayınca, “Neco, al sana verdim Ödemiş Cumhuriyetini” diyen Aydın En- gin, şehrini, ülkesini, halkını fazlasıyla seven bir insandı. Fakat beyninde, yüre- ğinde şovenizmin, milliyetçiliğin zerresi- ni taşımazdı.
Kürtlere bir karış toprağın, bir çakıl taşının çok görüldüğü bir ülkede, doğup büyüdüğü şehrini, yüreğinin başkentini gönül rahatlığıyla bir Kürde veren yüce gönüllü insan.
Aydın Engin’in Yılmaz Güney’le dost- luğu da o yıllara dayanıyor. Bir yerde oku- muştum; “TİP’in Beşiktaş ilçe binasının ki- rasını ödemek için Yılmaz Güney’den borç para aldım, sonra karşılığında bir senaryo verdim “ diyor.
Zaten Yılmaz Güney’in “Çirkin Kral“ lığa adım attığı yıllardaki birçok filminin senaryo yazarıdır Aydın Engin. Senaryo yazarlığında, şiir sohbetlerinde, acıyı ka- dehte koydukları gecelerde ve cezaevle- rinde pekişmişti bu dostluk.
40 yıldır Cenevre’de yaşayan, İstan- bul’daki Diyarbakır Öğrenci Yurdu’ndan arkadaşım Mehmet Müfit Bayram, Sı- kıyönetimin olduğu 79’da Davutpaşa Askeri Cezaevinde Aydın Engin’in hapis arkadaşı. O anlattıydı:
“Cezaevi sorumlusu tutuklulara kötü davranan, döven, hakaret eden, gözü şaşı bir Albaydı. En çok da Aydın Engine tak- mıştı. ‘Kel buraya gel’ diye hakaret ederdi. Bir defasında çağırdığı kapı önünde de- mir parmaklıklar arasından yüzüne vurdu ki, bu çok ağırıma gitmişti. ‘Aydın abi, bir daha çağırırsa, sen gitme ben giderim’ de- dim.“
Bunları bana anlatan ve “Aydın Engin hoş adamdı, Demokrattı. Ayrıca abimizin yaşındaydı. TKP ile aramız hiç iyi değildi ama ona yapılanları hazmedemedim; her şeyi göze almıştım, giderdim.“ diyen Meh- met Müfit Bayram KAWA siyasetinin sanı- ğıydı. Ez cümle Aydın Engin geçmişiyle, yazdıklarıyla, duruşuyla Kürtlerin vicda- nında iz bırakmış. Öyle ki, Kürtler de ona güvenirdi.
15 Temmuz darbe gecesi elimde iki büyük kitap poşetiyle Taksim’deydim.
Saat 11 sıralarıydı. Merter’e gidecektim. Bindiğim minibüsün, inip bindiğim oto- büsün yolu kesildi. O akşam herkesin karşılaştığı gibi. Unkapanı geçidi civa- rında cüppeli, sarıklı, bayraklı bir kala- balığın ortasında kaldım. O anda eşimi, gideceğim evi değil, ilk aklıma geleni, iyi haber alan gazeteciyi, Aydın Engin’i ara- dım.
“Alo! Aydın abi, ben Fevzi, neler olu- yor?” soruma, ”Fevzi gazetedeyim. Henüz ne olduğu belli değil. Yalnız bu gece eve gitme, oralarda bir otelde kal” dedi ve te- lefon kesildi.
Aydın Engin’in Ermeni halkıyla, onun evlatlarıyla dostluğu da çok eskiye daya- nıyor. Yazar Kemal Yalçın, birkaç yıl ön- ceki Erivan ziyaretinde kendisine rehber- lik eden Sarkis Hastpanian’la aralarında konuşurlarken, söz Agop Martayan’a, resmi soyadıyla “ Dilaçar “ a geliyor.
Kemal Yalçın, onun Ermeniliğinin Türkiye’de gizlendiğini anlatırken, Sar- kis araya giriyor: “Bir dakika Kemal! Tam burada onurlu ve değerbilir bir Türk yaza- rını anmak ve ona vefa borcumu yerine getirmek istiyorum.” diyor ve “1979 yılın- da, Agop Martayan’ın Ermeni olduğunun gizlendiği bir zamanda, Türkiye’de sadece bir tek yazar, tek bir gazeteci olarak Aydın Engin, gazetedeki köşesinde yayınladığı günlük yazısında, ‘A.Dilaçar’ ın gerçek kim- liğini açıklamış ve Ermeni Agop Martayan’ı saygıyla anmıştır. Bu cesur, onurlu ve de- ğerbilir tutumundan dolayı Aydın Engin’e buradan, Yerevan’dan Gümrü’ye giderken çok teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyo- rum. Şimdi sen anlatmaya devam edebi- lirsin.” diyor.
Bunlar Kemal Yalçın’ın “Tek Kanatlı Kartal” kitabında geçiyor. Geçtiğimiz yıl, tam da bu ayda bunu okuyunca Aydın Engin’e gönderdim.
“Aydın abi belki bunlar bilgin dahi- lindedir ama yine de paylaşayım dedim. Okurken senin dostların olarak biz de onurlandık. Sarkis açısından da büyük bir kadirbilirlik. Velhasıl yapılan hiçbir şey boşa gitmiyor, yazılan unutulmuyor” yazı ekiyle. Aydın abi cevap gönderdi.
“... Yolladığın anı ne hoş. Ben daha önce duymamıştım. Şimdi Oya’ya gösterip hava basacağım. İnanmazsa ‘Şahidim Fevzi’ derim. Sen onun nezdinde torpillisindir, inanır.”
Böylece, Aydın abi sevinmiş, ben de sevinmiştim. Sevincimiz her zamanki gibi. Esip geçen rüzgar gibi...
Aydın Engin’i unutmayacağız. Her daim güzel duygularla anacağız