Bu ülkeye değer katan Hristiyan ve Museviler
Siyasal İslam, son 10 yıldır resmi ideoloji olan Kemalizme sözde karşı çıkarken, en az onun kadar akıl dışı olan kendi ideolojisini yaymaya çalışmakta, ve doğrultuda bu ülkede yaratılmış tüm değerleri Müslümanlara ve İslamiyet’e indirgemektedir. Peki bu doğru mudur? Başka bir deyişle 600 yıldır bu topraklarda birlikte yaşadığımız Hristiyan ve Yahudiler hep sessiz ve etkisiz birer “azınlık” olarak mı yaşadılar? Bunu düşünmek büyük bir haksızlık ve her şeyden önce emeğe saygısızlıktır.
Önce şu aşağılayıcı “azınlık” deyimini ele alalım. Bugün “gayrimüslim” yaftası altında anılan ve sayıları gerçekten (trajik olaylar sonucu) yüz binlere düşmüş olan insanlar yüzyıllar boyu kesinlikle “azınlık” gibi değil, müslümanlarla birlikte bu ülkenin gerçek yerleşik ahalisi, kendi iç düzenleri, hukuku ve yönetimleri olan asli unsurlarıydı. Rumlar 1500 yıldır, Ermeniler 2000 yıldır Anadolu’da yaşıyorlardı. Selçuklu ve Osmanlı yönetimi altında sadece devşirme (müslümanlaştırılarak devlet yönetimine katılma) yoluyla değil, kendi öz kimlikleriyle de toplumsal ve kültürel yaşama ve üretime katıldılar. Mimaride, bugün turistlerin göz bebeği olan Dolmabahçe Sarayı’nı, Beylerbeyi’ni, hatta Dolmabahçe Camii’ni birer Ermeni olan Balyan kardeşler yaptı. Klasik Batı Müziğinin bizdeki karşılığı olan ve bugün dahi yüksek bir estetik değer taşıyan (“Türk” olarak andığımız) klasik müziğimizde Tatyos Efendi, Vasilaki Efendi, bir haham olan Tamburi İzak hala dinlenilen ölümsüz eserler verdiler. Bu müziği kağıda geçirmek için gerekli sistemi bir Ermeni olan Hamparsum Efendi buldu. Tarihte Anadolu halk türküleri konusunda ilk geniş çaplı folklorik araştırmayı Gomidas yaptı (bu değerli insan 1915 katliamında aklını yitirdi). İlk tıp kurumlarının ve sağlık sisteminin kuruluşunda büyük emeği olan (ve bugün ismiyle anılan) Marko Paşa bir Rum’du. Bu meşhur isimlere, hayatın içinde üretime katkı yapan milyonlarca isimsiz kahramanı da eklemek gerekir.
Yüzyıllar boyu Rumlar denizcilikte ve gastronomide, Ermeniler kuyumculuk, duvarcılık, demircilik, değirmencilik gibi zanaatlarda, Yahudiler ticarette ekonominin büyümesine ve üretici güçlerin gelişmesine eşsiz katkılar yaptılar.
1923’te, Ermeni tehciri ve Rum mübadelesinden sonra Anadolu’da kasabalarda iş yapacak (un öğütecek, duvar yapacak) zanaatkar bulunamadığını ve yerel ekonomilerin çökme noktasına geldiğini hatırlamak yeterlidir.
Bugün sayıları birkaç yüz bini geçmeyen Hristiyan ve Musevi kardeşlerimiz, geçmişte, dinsel ve etnik nefretin olmadığı zamanlar birlikte yaratabildiğimiz güzelliklerin ve değerlerin birer anısıdır. Ama aynı zamanda bize gelecekte, islami yobazlığın ve şoven milliyetçiliğin belini ilelebet kıracağımız Sosyalist Türkiye’de hep birlikte yaratacağımız yeni güzelliklerin de birer habercisidir.