CHP türbülansa girerken…

CHP türbülansa girerken…

Şebnem Korur Fincancı göz altına alındı. Suçlular suçsuza saldırıyor. Bu yazı bu iddiayı kanıtlamak amacıyla yazıldı.

Fırat Haber Ajansının yayınladığı “ölüm” görüntüleri ardından neler oldu?

Önce “araştırılsın” talebi, “orduya iftira” diye çarpıtıldı.

Sonra da hem CHP’li vekil Sezgin Tanrıkulu, hem de TTB Başkanı Prof. Şebnem Korur Fincancı bu çarpıtma sayesinde hedef haline getirildi.

İki-üç CHP’li vekil, arkasından da CHP adına parti sözcüsü Öztrak, Sezgin Tanrıkulu’nun “araştırılsın” talebini “orduya iftira” olarak suçladı.
AKP-MHP iktidarı ise, Ş.K.Fincancı ve TTB yöneticilerinin “en ağır biçimde cezalandırılacağını, Fincancının vatandaşlıktan çıkarılacağını ve TTB’nin kapısına kilit vurulacağını” ilan etti.

“Araştırma” talebi “suçlama” değildir. Tanrıkulu ve Fincancı, iki HPG savaşçısının görüntülerini izleyen Kürt kamuoyunun ve savaş karşıtlarının, yani Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının haklı tepkileri karşısında, onlar da görüntüleri inceledi ve bu vatandaşların “kimyasal silah kullanıldı” iddialarının araştırılmasını talep etti.

Yani “ordu kimyasal silah kullandı” iddiası Tanrıkulu ve Fincancı’ya değil, Kürt kamuoyuna ve savaş karşıtı çevrelere ait. CHP’li vekil ile TTB Başkanının yaptığı vatandaşın “iddiasının” araştırılması talebinden ibaret.

Soru şu: Vatandaş her hangi bir kurumun, kişi ya da kişilerin eylemi hakkında “suç duyurusunda” bulunduğu zaman ne yapılır? Yargı tarafından, ortada bir “suç” var mı, yok mu diye araştırılır. Tanrıkulu ve Fincancı, yargıya “araştır” diyerek, onun görevini hatırlatma dışında hiçbir iddiada bulunmamıştır. Burada suçlu onlar değil, görevini yapmayan yargıdır. Yargı görevini yapmadığı zaman, vatandaşların “suç duyurusunu” araştırma görevi TBMM’nin, dolayısı ile TBMM çoğunluğuna sahip AKP-MHP’nin ve onların başında bulunan Cumuhbaşkanındır. Onlar da görevini yapmazsa, artık görev “muhalefete” düşer.

Bunların hiç biri vatandaşın “suç duyurusunu” araştırmayarak ve dönüp “araştırılsın” diyenleri suçlayarak görevlerini yapmamıştır.
Bir iddianın üstünü kapamak, iddianın araştırılması sonucunda ortaya çıkması muhtemel suça ortak olmaktır. Çünkü “araştırma” talebi, “işlenmiş bir suç var mı, yok mu ortaya çıksın” demektir. Araştırma talebini en küçük bir araştırma yapmadan “orduya iftira” diye suçlamak ise, “suç var mı, yok mu, ortaya çıkmasın” demektir. İşte asıl suç budur. Ve yargı, iktidar, Saray ve hatta CHP bu suçu işlemişlerdir.
Fincancı’yı göz altına alanlar, Tanrıkulu hakkında da dokunulmazlığını kaldırın diye fezleke hazırlayacaktır.

Şimdi gelelim bu “araştırma” taleplerinin “kimi araştıracağına”…”Kimyasal silah kullanıldı mı, kullanılmadı mı araştırılsın” dendiği zaman, henüz “sanık” değil, fakat muhtemel “şüpheli” olarak kim gösteriliyor? Bir sivil kimyasal zehirli gaz bombası atamayacağına göre, ilk bakışta “araştırılsın” diyenlerin orduyu “şüpheli” olarak gösterdiği söylenebilir. Zaten söyleniyor. Kim söylüyor? AKP-MHP iktidarı. Bu, yaşadığımız olayda en büyük sahteciliktir. Neden?

Çünkü 15 Temmuz darbesinden bu yana Ordunun emir-komuta zinciri kökten değiştirilmiştir. Genelkurmay bir sivil Savunma Bakanına bağlandığı gibi, onun emrinde olması gereken bütün Kuvvet Komutanları da ona bağlanmıştır. Savunma Bakanı ise seçilmiş bir TBMM üyesi değil, Cumhurbaşkanı tarafından atanan ve hiçbir sorumluluğu olmayan bir sivil kişidir. Şu anda orduyu işte bu kişi, Cumhurbaşkanı adına sevk ve idare etmektedir. Geçmişte “simgesel” olarak Cumhurbaşkanı “Başkomutan” iken, şimdi fiilen Başkomutan olmuş, yaverliğini de Savunma Bakanı denilen, Saray memuru yapmaktadır. Ordu, değil kimyasal silah kullanmak, siyasi iktidar emir vermeden tek bir “manevra bombası” bile atamaz.

Bu durumda “araştırma” talebi “ordu kimyasal silah kullandı mı, kullanmadı mı araştırılsın” talebi değil, “siyasi iktidar orduya kimyasal silah kullanma emrini verdi mi, vermedi mi araştırılsın” talebidir.

Araştırma talebi bir suçlama olarak çarpıtılsa bile, eğer ortada bir suçlama varsa bu “suçlama” orduyu değil, her şeyden önce siyasi iktidarı hedef almıştır. Ordunun her adımından siyasi iktidar sorumludur.

Böyle olduğuna göre, siyasi iktidarın sanki “araştırma” talebini orduya karşı bir suçlama gibi çarpıtması, eğer bir suç varsa, iktidarın işlediği suçu örtbas ettiğini gösterir. Muhtemel şüpheli odur ve araştırmadan kurtulmak istemektedir.

İyi de CHP’ye ne oluyor? Bir ülkede  işlenen bir suçtan dolayı iktidar hakkında “suç duyurusu” var ise, bu duyuruyu yargı görmezden geliyorsa, muhalefetin görevi bu “suç duyurusunun araştırılmasını” sağlamak için, tereddütsüz harekete geçmektir. Denecek açık: “Muhterem devlet başkanı ve başkomutan, orduya kimyasal silah kullanma emri verdin mi, vermedin mi?”

CHP ise araştırma isteyen vekilini yerden yere vurdu, onun araştırılsın talebini “orduya iftira” suçu olarak ilan etti.

Geliyoruz dananın kuyruğunun koptuğu yere. CHP “araştırılsın” diyen kendi vekilini suçlayınca, AKP’ye rüyasında görse inanmayacağı bir fırsat verdi. O da döndü, Şebnem Korur Fincancı’yı akılalmaz şekilde suçladı ve gözaltına aldı. Erdoğan CHP’ye böylece “sıkıysa suçladığın kendi vekilinle aynı suçu işleyen Ş.Korur Fincancıyı savun da görelim” diye meydan okumuş oldu.

Muhalif CHP, “Fincancı ve arkadaşlarının cezalandırılması, Fincancı’nın vatandaşlıktan çıkarılması ve TTB’nin kapısına kilit vurulması” yeltenişine ne diyecek? Hiçbir şey diyemeyecek. Fincancı’yla aynı “araştırma” talebinde bulunan kendi vekilini çamura bularsan, senin vekilinle aynı “araştırma” talebinde bulunan Fincancı’yı da Erdoğan tepeden aşağı katrana bular. Doktor camiasına saldırının baş sorumlusu CHP’dir.

“Orduya iftira edilmişmiş.” Ne iftirası? Bu ülkenin ordusunda görevli generallerinin yarısı hapiste ve kurmay albaylarının yüzde doksanı tasfiye edildi. Yani ordunun yarısına “terörist” dendi. Ne demişler “yarım teröristlik olmaz.”

CHP “titre ve kendine gel!.”


Konuyla ilişkili diğer makaleler