Darbeciler Kemal Türkler’den korkuyordu

Darbeciler Kemal Türkler’den korkuyordu

Kemal Türkler katledileli 35 yıl geride kaldı. Ben, 12 Eylül faşist darbesiyle Kemal Türkler’in öldürülmesi arasında hep bir bağlantı olduğunu düşündüm. 12 eylülcülerin faşist darbe ortamını hazırlarken bir yandan da “ayrık otları”ndan kurtulma çabasıydı Kemal Türkler’in kontrgerilla tarafından ortadan kaldırılması. Darbeci generaller 12 eylül sabahı darbeye karşı çıkabilecek ses istemiyordu belli ki. Birleşik Metal-iş sendikasının “Alınterine Adanmış Bir Yaşam / Kemal Türkler” kitabındaki iki olay bu düşüncemi pekiştirdi. Elbette Türkler’in yıllarca genel başkanlığını yaptığı DİSK’in 15-16 Haziran işçi direnişi, 1975 yılının 6 eylül’ünde İzmir, 20 eylül’de İstanbul Taksim’deki “Demokratik Hak ve Özgürlükler İçin Mücadele Mitingleri”, yıllar süren yasaktan sonra 1976 yılında İstanbul’da kutlanan ilk yığınsal 1 Mayıs, DGM direnişi, 1977 1 Mayıs’ı, Maden-İş üyelerinin Profilo işgali, MESS grevleri gibi sayılabilecek bir çok kitlesel direnişi de unutmamak gerekir. Şimdi başta sözünü ettiğim o iki olayı kısaca anımsayalım.

Kemal Türkler işçilerle birlikteKemal Türkler liderliğindeki T. Maden-İş Sendikası, 1961 Anayasası’nın göreceli özgürlük ortamına rağmen bir türlü gerçekleşmeyen toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının yasalaştırılması için kararlı bir mücadele başlattı.

Öncelikle Türk-İş’e toplu iş sözleşme ve grev hakkının yasallaşması için bir çok eylem türleri öneren Türkler ve arkadaşları, 31 Aralık 1961’de İstanbul’da bir miting düzenlenmesini sağladılar.

Saraçhane Meydanı’nda düzenlenen bu miting, o güne dek Türkiye’de ilk kez tüm sendikaların ve işçilerin katıldığı en kalabalık ve görkemli kitle eylemi oldu.

Bir yandan demokratik kitle eylemleri sürdürülürken bir yandan da Anayasa’da yer almış olmasına rağmen bir türlü yasalaştırılmayan toplu sözleşme ve grev hakkı için her olanağı değerlendiren Türkler, İstinye’de kurulu bulunan KAVEL Kablo fabrikasında işverenin işçilerin yasal hakkı olan ikramiyelerini ve bir kısım ekonomik haklarını kesmek istemesi üzerine işyerinde işçilerle yaptığı bir toplantıda şunları söylüyordu: “İşverenin bu yasadışı tutumuna karşı Anayasa’daki hakların kullanılması gerekir. Zira 1961 Anayasası’nın 47. Maddesi ‘işçiler işverenlerle olan münasebetlerinde iktisadi ve sosyal durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev hakkına sahiptirler. Grev hakkının kullanılması ve istisnaları ve işverenlerin hakları kanunla düzenlenir’ demektedir.

Aradan geçen bunca zamana karşı Toplu Sözleşme ve Grev Yasası çıkarılmamıştır; bana göre kasten ve bilerek savsaklanmaktadır. Siz Kavel işçileri olarak bu işe öncülük edeceksiniz. Böylece, Türkiye’de ilk defa Anayasa’ya dayanarak bir hakkın kullanılabileceğini herkese göstereceksiniz. İnanıyorum ki bu sayede yasaların çıkmasını da sağlayarak Türk işçisine önderlik etmiş olacaksınız.”

Türkler’in bu konuşmasının ardından 28 Ocak 1963 günü Kavel işçileri işyerinde protesto eylemleri düzenlediler. 9 işçi işten çıkarıldı.

31 Ocak günü 9 sendikalı işçinin işten atılması üzerine 173 işçi greve başladı. 9 Şubat’ta işveren lokavt ilan etti. 13 Şubat’ta işçiler fabrikayı işgal edince polis işçilere saldırdı. 19 Şubat, önce 2, ardından 7 işçi tutuklanarak cezaevine konuldu. 21 Şubat, önce 7 işçi, ardından tüm Kavel işçileri mahkemeye verildi.

5 Mart, Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu ile Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’in aracılığıyla Kemal Türkler ve işveren arasında yapılan ve 12 saat süren bir toplantı sonrasında anlaşmaya varıldı. (Çalışma Bakanı Ecevit’in Toplu İş Sözleşmesi ve Grev Hakkını getirdiğini sanıyor herkes. Ama gerçek, Kavel işçilerinin ve onların sendikası Maden-İş ve önderleri Kemal Türkler’in mücadelesi sonucu bu yasanın çıktığını görüyoruz.) Ancak işçiler aleyhine açılan kamu davaları sürmekteydi.

Türkler’in işçilerle yaptığı konuşmada söylediği gibi; Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, Kavel grevi sonrası ivedilikle parlamentoya sevk edildi ve 24 Temmuz 1963 tarihinde yasalaştı. Bu yasanın geçici 3. Maddesi ile de haklarında kamu davası açılan Kavel işçileri davası düşürüldü.

Yasanın çıkmasıyla geçmiş süreçlerde işyerlerini dilediği gibi yönetme alışkanlığında olan işverenler, bu yeni düzeni bir türlü hazmedemediler ve buna karşı yasal olmayan bir çok yöntem denediler.

Türkler öncülüğündeki T. Maden-İş Sendikası, bu tür durumlar karşısında kesin mücadele yolunu seçmiş ve birçok işyerinde direniş, işyeri işgali gibi eylemlere başvurarak işverenlerin oyunlarını bozmuştur.

Birçok işyerinde olduğu gibi, 1969 yılında Türk Demir Döküm fabrikasında çalışan işçiler de işverenin sendikaya karşı tutumunu protesto için fabrikalarını terketmeyerek fabrika kapılarını kaynakla kapatmış ve direnişe başlamışlardır. Fabrikayı boşaltmakla görevlendirilen toplum polisinin girişimleri sonuçsuz kalınca durum I. Ordu Komutanlığı’na intikal etmiştir.

Ordu komutanı, Türkler ve arkadaşlarını Kağıthane’deki Levazım Okulu’na davet ederek, “Ya fabrikayı iki saatte boşaltırsınız ya da tankla içeri girerim, tercih sizin” demesi üzerine Kemal Türkler, “Biz işçiler, eş ve çocuklarımızla beraber sosyal bir mücadele içindeyiz. Siz, ya işçilerin yani halkın ve hakkın yanında yer alacaksınız ya da Vehbi Koç’un yanında. Tercih sizin. Eğer tanklarınızı işyerindeki işçilerin üzerine sürecekseniz, ben ve arkadaşlarım kapıda olacağız. Önce bizi ezip geçersiniz.” diyerek toplantıyı terk etmiştir.

Türkler’in bu kararlı ve sert çıkışı karşısında ordu komutanı, kurmaylarını toplayıp bir durum değerlendirmesi yapmış ve sonrasında da direniş işçilerin başarısıyla sonuçlanmıştır. Türk Demir Döküm işçileri, ellerinde anayasa kitaplarıyla haklarını korumuş ve sahip çıkmışlardır.

İşçi sınıfının tarihinde kazanılmış hangi hak varsa, elde edilmiş hangi kazanım varsa; bedeller ödeyerek, mücadele ederek, tırnakla sökülüp alınmıştır. Kimse bir lütufla sunmamıştır.

Son söz, 12 Eylül sabahı 40 işyerinde MESS’e karşı Maden-İş üyeleri grevdeydi.

İnanıyorum ki, öldürülmeseydi eğer Kemal Türkler, 12 Eylülcü faşist generallere öyle kolay teslim olmazdı. Darbe sabahı grev çadırlarına asker yığan, barakaları yakıp yıkan askerlere, komutanlarına “Cesetlerimizi çiğnemeden Grevimizi engelleyemezsiniz” der ve binlerce Madenİş üyesini direnişe çağırırdı.

Yaşamı bunun örnekleri ile dolu Kemal Türkler’in... Bugünün sendika liderlerinin Kemal Türkler’i anarken onun sınıf savaşımındaki kararlılığını örnek almalarını , işçi sınıfının gerçek önderleri olmaya çalışmaları için çaba harcamalarını diliyorum...


Konuyla ilişkili diğer makaleler