Dinlerin Tarihi Katliamların da Tarihidir

Dinlerin Tarihi Katliamların da Tarihidir

Şaşırıyorum. Taliban’ın, IŞİD’in İslamcı terör örgütlerinin Pakistan’da ki, Yemen’de ki, çocuk katliamlarına, Fransa’da ki baskın ve katliamlarına değil de, buna şaşıranlara şaşıyorum.

Dinlerin “Fıtratlarında” katliamcılık var. Dinlerin tarihi, katliamların tarihi gibidir.

Hristiyan dünyasında yaşanan; yüzyıl savaşları, Haçlı Seferleri, otuz yıl savaşları, Katolik, Protestan savaşları, Engizisyon dönemi, Afrika ve Amerika’da misyonerlerin din adına yaptıkları yerli halk katliamları...

İslam dininin yayılmacı, istilacı, talan ve ganimetçi yanıyla Ortadoğu’da, Afrika ve Asya’da yaptığı savaş ve katliamlar, kendi içinde yaşadığı iktidar ve mezhep savaş ve katliamları.

İslam dininin “Hoşgörü” dini olduğu iddiasını, bizzat İslam dininin Peygamberi Muhammed adeta yalanlanmaktadır. İslam’ın “Hoşgörüsü” güçsüz ve zayıf olduğu zamandır. Gücü ele geçirdiğinde “Hoşgörü”den eser kalmaz; kendinden olmayana yaşam hakkı tanımaz. O noktada çok acımasızdır. Düşmanlarının, çocuk ve kadınlarının öldürülmesini bizzat Muhammed’in kendisi buyuruyor.

“Kadın ve çocukların gece baskınları sırasında öldürülebilmesine fetva veren hadis:

“Onlar da öbürlerindendir.” Yani Kadın ve çocuklar da onlardandır.

Habis-i Şerif (Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, 2672; Ibn Mace, Cihad, 2840; Ahmet Ibn Hanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, 1570)”

Hadis ve tarihi gerçekler ortadayken İslam adına savaştığını söyleyen Taliban, IŞİD, El Kaide gibi radikal örgütlerin çocuk öldürmelerine, kelle kesmelerine şaşırmamak gerek. Onlar dinin gereklerini yerine getiriyorlar. Dinin gerekleri için savaşıyorlar. Ucunda cennet var. Huri var. Böyle inanıyorlar. İstanbul’da yakalanan bir canlı bombanın bombayla parçalandıktan sonra penisinin zarar görmemesi için penisini çelik bir muhafaza içine alması, hiçbir mantıklı insanın yapacağı anlayacağı şey değildir.

Bu şaşıranlar ya tarih okumamışlar, ya da dinler tarihinin, aynı zamanda katliamların da tarihi olduğunu söylemek yerine, şaşırmak işlerine geliyor.

Dinler tarihi, özellikle de, İslam tarihi katliamlar tarihidir bir anlamda. İslam katliamlarına, Müslümanların öve öve bitiremedikleri, göklere çıkarttıkları, o, “Asr-ı Saddet” döneminde başlamışlardır. O dönemde, insanları ateş kuyularında yakmışlardır.

Mekke’de barınamayan Muhammed, Yersib’e (Medine’ye) göç etmek zorunda kalır. Medine’ye gidişinde Medinelilerin ileri gelenleriyle bir anlaşma yapar. Medine’de o dönem Yahudiler ve “Müşrik”ler yaşamaktadır. Muhammed, Yahudi ve “Müşrik”lerin ileri gelenleriyle bir anlaşma yapar. Bu anlaşmaya göre Muhammed yandaşlarıyla Medine’de yaşayacaktır ancak ne Medineliler onlara, ne de Muhammed ve taraftarları onların inançlarına müdahale etmeyecektir. Bu anlaşma Muhammed ve yandaşlarının Medine’ye sığınmalarını sağlar. Ancak kısa bir süre sonra, Medine’de Muhammed yanlılarının sayısının artmasıyla Muhammed bu anlaşmaya uymaz. Yahudi ve “Müşrik”lere saldırmaya, giderek katletmeye başlarlar. Daha sonra topyekûn bir saldırıyla hepsini katlederler. Ateş kuyularına atıp yakarlar. Ateş kuyusuna atılmak üzere olan, Muhammed’in anlaşma yaptığı Yahudilerin lideri, Muhammed’e “Muhammed seninle nasıl anlaşmıştık?” diye yaptığı anlaşmayı hatırlatır. Muhammed’in yanıtı “Atın, ateşe atın” olur. İslamiyet ilk katliamını kendilerine kucak açanlara karşı yapar.

İslamiyet yayılmacı, talancı, bir dindir. Hayatları boyunca hiçbir şey üretmemiş, talan ve tüccarlıkla yaşamlarını idame ettirmiş bir toplum olan Arapların üretim yetisi yoktur. Üretim yetisi olmayan toplum, var olanı ya alıp satarak, ya da çalıp satarak yaşamını idame ettirmiştir. Fetihlerin, istilaların en büyük amacı talan ve ganimettir.

“Enfal suresi/ 1. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.”

İslamiyet devlet dinidir. Muhammed devletleşemeseydi İslamiyet’te olmazdı. İslamiyet kuralları içerisinde yasaklar ve cezalar barındıran bir din. Yasaklara uyulmasını denetleyecek, uyulmadığı takdirde de uymayanları cezalandıracak bir otoriteye, bir devlete ihtiyaç duyar.

İslamiyet ödül ve ceza üzerine kurulmuş, al-ver üzerine kurulmuş; ticari, tüccar bir dindir.

İslamiyet, kurallarına uyanları cennette hurilerle ödüllendireceğini vaat eder. Kişi de bu vaat karşısında İslami kurallara uyar. Yani al gülüm ver gülüm ilişkisi. Kurallara uymayanları cezalandırır, hem bu dünyada, hem de cehennemde. İslamiyet; ödülü öbür dünyaya bırakırken, cezayı bu dünyada uygulayabiliyor. Bu durumda İslamiyet bir korku, bir dayatma dinidir. İslamiyet insanlara psikolojik ve fiili baskılarla zorla kabul ettirilen dindir.

İslamiyet “Hoşgörü” dini kesinlikle değildir.

“Ukl ve Urayne kabilelerinden bir grup insan Allah Resulü (sav)’e gelip Müslüman oldular. Ancak Medine’nin havası onlara iyi gelmediği için hasta oldular. Bunun üzerine Rasulullah (sav) onlara develerin ve çobanın bulunduğu yeri tavsiye etti. Kendilerine oraya gitmelerini, develerin sütlerinden ve idrarlarından içmelerini söyledi. Gittiler. Harra denilen yere vardıklarında İslâm’dan döndüler ve Nebi (sav)’in çobanını öldürdüler. Develeri sürüp götürdüler. Durum Nebi (sav)’e haber verilince hemen arkalarından takipçi yolladı. Onları yakalayıp getirdiler. Gözlerine mil çekilmesini, ellerinin ve ayaklarının kesilmesini sonra da Harre’nin bir kenarına atılarak o şekilde ölüme terk edilmelerini emretti.”

Habis-i Şerif (Buhari, Zekat/68, Cihad/ 52; Tecrit/Vudu, 172; Müslim, Kesame /9-14, 1671; Ebu Davud, Hudud 3, hadis 4364-4371; Tırmizi, Ebvabu’t-Tahare/55, 72- 73; Nesei, Tahrimü’d-Dem /7; Ibn Mace, Hudud/ 20, hadis 2578-2579.)

“Buhari’de yer alan bir hadise göre, Ali’nin “bir topluluğu ateşe attırıp yaktırdığı” Ibn Abbas’a söylendiğinde, Ibn Abbas’ın şöyle dediği belirtilir: “Ben olsaydım bunu yapmazdım. Çünkü, Peygamber, ‘Tanrı’nın verdiği biçimde ceza vermeyin!’ demişti. Ben olsaydım, öldürürdüm yalnızca.”

Habis-i Şerif (Buhari, Cihad/149; Tecrid, 1264; Nesei, Tahrimu’d-Dem/14)

İbn Abbas Medine’de bizzat Muhammed tarafından ateş kuyularında yakılan Medinelileri unutmuş gibidir.

Yukarıdaki hadisden de anlaşılacağı gibi, İslamiyet hoş görü değil, cezacı hem de insan aklının alamayacağı bir biçimde, ceza anlayışıyla cezalandıran, cezacı bir dindir.

İslamiyet’in “Hoşgörülü” olduğuna verilen örnek Osmanlı İmparatorluğudur. Osmanlı İmparatorluğu gayrimüslim tebaasından, Müslüman tebaadan aldığı verginin kat be kat fazlasını alıyordu. Böyle olunca gayrimüslimlerin Müslüman olması değil olmaması işine geliyordu. Yani Osmanlı İmparatorluğunun diğer dinlere “hoşgörüsü” tamamen ekonomikti.

Gayri Müslimlere “hoşgörülü” olan İslamiyet kendi içindeki farklı mezheplere karşı oldukça katı, hatta katliamcı olabiliyor. İslam tarihi bunun sayısız örnekleriyle dolu. İslam’ın “hoşgörüsü” zayıf olduğu, güçsüz olduğu zamanlardadır. Takiyedir. İkiyüzlülüktür.

Bütün dinler gibi İslamiyet’te insan aklına, insan iradesine vurulmuş bir zincirdir.

Din ve devlet yeryüzünden silinmedikçe, insanlığa kurtuluş yoktur.


Konuyla ilişkili diğer makaleler