Emekliler Yaşlılar Hareketi ve Sendikal Mücadele
Hasan ERGÜL*
Emperyalist kapitalist sistemin genel bunalımının derinleştiği günümüzde, tekelci sermaye dışında her sınıfın, katmanın, toplumsal kesimin biriken sorunları var. Emekli kesimi de bu katmanlardan biri ve sayıları on üç milyonu aşmış durumda.
Emeklilerin sıkıntısının diğer nüfusa da yansıdığı, bir sır olmasa gerek. Bu bağlamda emeklilerin örgütlenme sürecine objektif olarak bakmakta yarar var. Bu konuda belleklerimizi zorlayıp, hafızamızı bir tazeleyelim. Emekliler Dayanışma Sendikası olarak Emekliler Yaşlılar Hareketi döneminden bugüne kadar broşürlerimizde bildirilerimizde yer verdiğimiz sorunlarımızın ekonomik politik boyutunu tekrar tekrar hatırlamakta fayda var. İçinde bulunduğumuz durumu aşmak için sorunlarımızın nedenine bakmak zorundayız. Dünyadaki egemen sisteme bağlı olarak ülkemizde ne oldu, bugünlere nasıl geldik?
1990 yılındaki Dünya Bankasının "Yaşlılıktan Kaçınmak" başlıklı raporunda "Sağlık teknolojisinin gelişmesi sebebiyle, insanlar artık daha uzun yaşıyor ve emeklileri ekonomiye yük olmaktan çıkarın diyerek, hükümetlere “sosyal güvenlik sisteminizi gözden geçirin” tavsiyesinde bulunuyor. Emeklilik fonlarının kamu kontrolünde olması, küreselleşmenin önünde bir engeldir, bu fonları finans sektörüne aktarın diyor. Aslında hükümetlere sunulan bu tavsiye, özünde bir emirdir. Emperyalist kapitalist sistemin efendilerinin emirlerini uygulamaya endeksli hükümetler de bu tavsiyelere uyuyorlar ve gereklerini yerine getiriyorlar. Bu emrin özü, sosyal güvenlik kurumlarının tasfiye edilmesi, emeklilik ve sağlık diye ayrılması, emekliliğin bireyselleştirilmesi, işçilerin köleleştirilmesi örgütsüz güvencesiz işçi sınıfının oluşturulması anlamına gelir. Yani bu bağlamda, emekli hareketi ile işçi sınıfının mücadelesi birbirinden ayrılmaz, sıkı sıkıya bağlıdırlar. Emeklilik, işçi sınıfının yaşlılıkta bir güvencesidir. İşçi hakları ne kadar gelişkinse, emeklilik hakları da o kadar güvencelidir.
Devam edelim… 5 Mayıs 1994’de DYP-SHP Hükümeti, Dünya Bankası ile bir kredi anlaşması imzalıyor. Dünya Bankası’nın sözünü ettiğimiz emri, kredi sözleşmesinin de şartı "Sosyal Güvenlik Reformu" yapılacak oluyor. Sosyal güvenlik sistemine devlet desteğinin kaldırılma süreci başlıyor ve kurumun gelir-gider dengesi tamamıyla emeklilerden ve çalışanlardan sağlanmaya başlanıyor. Bu, genel anlamda, sosyal devlet anlayışından kopuştur ve yük tamamıyla emekli ile çalışanların sırtındadır artık.
“Sağlık Finansmanı Politika Seçenekleri” çalışması Avustralya Sağlık Sigortaları Komisyonu’na hazırlatıldı ve “Emeklilik ve Sosyal Yardım Sistemleri Reformu” çalışmasını da İLO uzmanları yaptılar. Mart 1996’da DYP-RP Hükümeti’ne teslim edilen bu çalışma ile emeklilerin sağlık hakkını gasp eden "Sağlıkta dönüşüm Programı" uygulamaları başlatılmış oldu. Bütün toplumu ilgilendiren sağlığın özelleştirilmesi ticarileştirilmesi hızlandırıldı.
19 Ağustos 1999’da Yaşar Okuyan TBMM’ne bir kanun teklifi sundu. SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin aylık hesaplama sistemini değiştiren bu kanun teklifi jet hızıyla parlamentodan geçti. 4447 sayılı “Sosyal Güvenlik Reformu” yasa taslağı hazırlandı. Yani, koalisyon ortağı tüm burjuva partileri, emekli ve emekçilerin haklarının gasp edilmesi gündeme geldiğinde çok kolay uzlaşıyorlar ve hepsi Dünya Bankası’nın emrine amadedirler. 2000 yılından itibaren de bu kanun sayesinde, eşitler arasında adaletsizlikler ve eşitsizlikler oluştu. Emekli aylığı bağlama oranlarının değiştirilmesi emekli aylıklarının ve ikramiyesinin hesaplanmasını değiştirildi.1978 den beri kullanılan katsayı ve gösterge hesabından vaz geçildi. Daha az ve gittikçe azalan emekli aylığı, emekli ikramiyesi ödeme dönemi başlatıldı. Bugün emekli aylıklarında yüzde yetmişe varan kayıpların oldu. Emekli olma yaşı yukarı çekildi. Bugün emeklilikte yaşa takılanlar diye kendilerini ifade eden, emekli olan ama yaşa takılan, sayıları on milyonu aşacak arkadaşların mağduriyetinin sebebi Hükümetlerin İMF ye Dünya Bankasına sermaye adına verdiği ve yerine getirdiği sözlerdir. Emekliler örgütlü ve güçlü olarak bu hak gasplarına itiraz edemediği için seçim dönemlerine denk gelen oyalamalarla geçiştirilen yirmi yılı aşkın bir dönem geçirilmiştir. Eşitsizlikleri gidereceğiz diye SGK bürokratlarının uydurması intibak yasası hala umut alarak pompalanmaktadır. Oysa Anayasa Mahkemesi bile bu hukuksuzluğu o dönem Hükümet baskısıyla onaylamış eşitlik ilkesine aykırı değil demiştir. Öncesi var ama daha geriye gitmeden ifade edersek 1994 ten bu yana emeklilerin hak gasplarında, hukuklarının çiğnenmesinde gelen Hükümetler iktidarlar gideni aratmamıştır. AKP İktidarı dönemi ise bu adaletsizliğin tavan yaptığı dönem oldu.
26 Nisan 2005’te AKP Hükümeti İMF’ye sunduğu niyet mektubunda Sosyal Güvenlik Sistemi’ne yapılan bütçe desteğini yüzde dört buçuktan yüzde bire düşüreceğine dair söz vermişti ve düşürdü. Bu söz, dönemin Başbakanı R.T. Erdoğan, Devlet Bakanı Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin ve Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül tarafından imzalanmıştır.
AKP Çorum Milletvekili Agah Kafkas, 19 Ekim 2007’de TBMM’ne sunduğu “emekli aylıklarına ülke büyüme oranının dahil edilmesi uygulamasının kaldırılması” kanun teklifi de jet hızıyla Meclis’ten geçti ve kanunlaştı. Bu kanun ile emeklilerin bütçeden pay alma hakkı da resmen kalkmış oldu. O güne kadar KHK ve yönetmeliklerle yapılan değişiklikler uygulamalar toplandı v3 5510 sayılı yasa oldu ve 1 Ekim 2008’de Sosyal Güvenlik Reformu adıyla yürürlüğe girdi dendi. Emekliler kendilerine ne verilirse razı gibi ve yaşamı piyasa koşullarına enflasyon hesabını yapanların vicdanına bırakılmışlardır. Emekli-Sen’in kapatılması için açılan ve uzun süredir devam eden dava da Haziran 2008 de sonuçlanmıştır. Emeklilerin on yıl AİHM kapılarında bekletilmesi ise emeklilere yapılan haksızlıklara itirazın önüne geçilmesi demektir.
Açlığın, yoksulluğun, sefaletin pençesine terkedilen emeklilerin bugünkü durumu bu sürecin sonunda oluşmuştur. Bu süreçten yaşlılığı hastalık olarak gören, emekliyi ekonomiye yük sayan sistem ve uygulayıcıları sorumludur. İktidarlar tarafından emekliler ve yaşlılar yok sayılıyor. 2021 bütçe görüşmelerinde emeklilerin yok sayılması da bundandır. Ülkede bugüne kadar üretilen tüm değerler, birikimler, hizmetlerde emeklilerin payı olmasına rağmen, artık bütçe dışındadırlar. Ve bütçeden pay alma hakları gasp edilmiştir. Emekliler yok hükmündedir.
Tüm bu süreçler yaşanırken, emekliler cephesinde ne yaşanıyordu, örgütlenme çabaları ne durumdaydı, bir de ona bakalım. Sistemin her saldırısı, karşısında mutlaka bir direniş bulur. Güçlü veya güçsüz, haksızlıklar karşısında hep bir direniş vardır. Böyle de oldu.
1995 yılında başlayan emeklilerin örgütlü mücadelesi, Emekli-Sen’in kurulmasıyladır. DİSK’e Emekli-Sen çok güçlü bir çıkış yaptı, gümbür gümbür geldi. Emekliler bu saldırı sürecine dur demek için bir araya geldiler. Ülke çapında hızla örgütlendi. Bu saldırılara karşı bir direniş sergiledi. Emekli-Sen kısa sürede emeklilerin umudu oldu. Fakat sistemin, tüm muhalefeti ehlileştirme operasyonundan Emekli-Sen de nasibini aldı. Nasıl ki DİSK’in sınıf ve kitle sendikacılığından uzaklaştırılması operasyonu varsa, DİSK’e bağlı Emekli-Sen’in de aynı operasyona tabi tutulması kaçınılmazdı.
Emekli-Sen’in merkezi tavrı bu operasyon paralelinde oldu. Tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesi çiğnendi. Ama Emekli-Sen tabanı bilinçli bir tabandı. Bu uygulamalara itirazlar başladı. DİSK’e bağlı olduğu söylenen Emekli-Sen 2005 yılında Yargıtay Onuncu Dairesi kararıyla tüzel kişiliğinin bir dernek statüsüne düşürülmüş olmasına rağmen merkez bunu üyelerinden sakladı. Emeklilere doğruyu söylemedi. Hukuki sürece damgasını vuran bu karar hala yok sayılmaya bilinmemesine uğraşılmaya devam etmektedir.
DİSK’in Tüzüğünün emekli sendikasını resmi olarak bünyesine almaya müsait olmadığı halde, hale DİSK üyeliğinden bahsedilmektedir. DİSK’in, son Kongresinde neden tüzük değişikliğine gitmediğini merak ediyoruz. Bu nasıl bir mantıktır? Yukarıda özetlemeye çalıştığımız süreçte, Emekli-Sen gerçekten DİSK’e üye bir sendika olsaydı DİSK’deki dengeleri de alt üst ederdi. Tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesi de yaşama geçseydi, bu bürokratik statükocu zihniyet tarihin çöp sepetine giderdi. Emeklileri on yıl AİHM kapılarında beklettiler. Alan boşluk tanımaz. Beklemeyelim diyenleri de ihraç ettiler. Emeklilere oturun dediler. Örgütsel yapıyı darmadağın ettiler. Yani, siyasi iktidar 2008 yılında emeklilere en büyük darbeyi vururken, bunlar da bekleyin oyalamasıyla emeklilere AİHM’nden karar ve tazminat vaat ediyorlardı.
Aslında tüzel kişiliği dernek statüsüne düşürülen Emekli-Sen, üyelerine ve kamuoyuna sendika olarak ifade edilmesi gerçeklerin saklanması o dönem için olumsuzluklara ve haksızlıklara neden olmuştur. Bu durumda AİHM'den nasıl olumlu karar çıkacağının beklendi. Amaç tasfiyeydi ve bunu becerdiler. On yıl içinde birçok emekli arkadaşımız hayatını kaybetti, pasifize oldu, umutsuzluğa itildi, örgütlü mücadeleden uzaklaştırıldı. On yıl, emekli yaşamında çok uzun bir süredir. Sistemin saldırıları karşısında çaresiz ve örgütsüz bırakılan emekliler tabii ki buna itiraz edeceklerdi. Gerçekleri gören bazı Emekli-Sen yöneticileri üyeleri Emekliler Yaşlılar Hareketi olarak yürüttükleri çalışmalarla emeklilerin sorunlarının gerçekler üzerinden değerlendirilmesini ve buna uygun çalışmaların yapılmasında ısrarcı olunca Emekli- Sen Merkez Yönetimi tarafından suçlandılar. Emeklilik haklarının yok edildiği bir dönemde sendikamızın kapatılmasına karşı çıkmak, tekrar sendika kurmak alanı boş bırakmamak, AİHM gitmek ve bu hukuki süreci takip etmek, AİHM kararını beklememek gerektiğini söylemeleri suç sayılmıştı. Ayrıca "iktidarların uyguladığı yaşlılık politikalarının da biz emeklileri yakından ilgilendirdiğini bunun göz ardı edilemeyeceğini" söylenmesi de suç sayıldı. Siz başka bir şeyin peşin peşindesiniz dendi."Emeklilerin geleceği var mı?" sorusuyla başlatılan süreç 2013 yılında Emekliler Dayanışma Sendikası (EDS) kurulmasıyla devam edildi. Bilgi kirliliğini sonlandırmak, emeklileri tekrar örgütlü bir yapıya kavuşturmak için çalışmalar yürütüldü. Emekli-Sen’de AİHM süreci beklenirken izlenen politikaları eleştirenlere karşı tutum devam etti. Emekliler kendi örgütlülükleri içinde mücadeleye yönlendirildi iç çekişmelerin yoğun yaşandığı bir süreç oldu. Anti-demokratik uygulamalara karşı çıkanları görevden alma, mücadele edenleri bölücü, hain gibi sözcüklerle karalama, sendikadan uzaklaştırma işlemleri devam etti.
1 Ekim 2008 de yürürlüğe konan emeklilerin ekonomik güvencesini sağlık hakkını yok eden sözde reforma emeklileri temsilen evet diyen Türkiye İşçi Emeklileri Derneğidir. 2011 yılında yaptığı genel kurulda adını reformdaki değişikliğe uygun olması için Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) olarak değiştirdi. Daha önce yaptığı gibi emeklileri haber vermeden üye yapmaya aidatları emekli aylıklarından toplu olarak almaya devam ediyor. Emeklilerin üye olduğundan ve aylığından aidat kesildiğinde haberi yok. Emekliler Yaşlılar Hareketi olarak sendikalaşma çalışmaları yürütüldüğü dönemde derneğin bu durumunu teşhir eden çalışmalar yaptık. Açıklamalar basında haber olunca emekliler TÜED in yaptığının farkına vardılar ve çok ciddi tepki göstermişlerdi. 1970 yılından bu yana varlar. Emekliler yaşlılarla ilgili uygulamalara rıza üretmekle görevli gibiler. SSK emeklilerinden bugüne kadar aldıkları aidatları emekliler için kullanmış olsalardı bugün evsiz SSK emeklisi kalmazdı. Ama bugün inşaat sektörünün krize girmesiyle satılamayan TOKİ evlerini sektörün işlemesi için emeklilere özel uygulamalarla satışı için aracı kurum gibi çalışıyor. TÜED e üye olma şartıyla ev satıyor. Geçmişte de emekliyi kömür satarken, sağlık karnesini değiştirirken üye yapmışlardı. İnternette "haberim yok beni üye yapmışlar, aylığımdan para kesmişler” diyen emekli haberlerini bulabilirsiniz. Emekli haklarının yok edilmesine hizmet ederek emeklileri perişan eden ama emekli haklarını koruyorum diyerek hala varlığını sürdüren, SGK da emeklileri yaşlıları temsil etme yetkisi olan böyle bir emekli derneğinin dünyanın hiçbir ülkesinde örneği yoktur. Emekliler bunun farkına varmalı ve bu derneğin kendini temsil etmesine izin vermemelidir. Bunu yapmazsa aylıklarını eriten, sağlık hakkını yok eden değişiklikleri imzalayanları haklarını korumayanları sırtlarında taşımaya devam edeceklerdir.
EDS’nin örgütlenme çalışmaları sürerken Aralık 2016 da AA’ya açıklama yaparak Yeni Emekliler Birliği Sendikası çalışmalarına başladığını duyurdu. 20 Şubat 2017 de yine bir grup emekli itirazlarını dile getirerek Emekli-Sen’in oyalama taktiğine karşı çıkarak, Tüm-Emekli-Sen’i kurdular. Hatırı sayılır bir örgütlenme düzeyine de ulaştılar. EDS ve Tüm-Emekli-Sen, 2017’den sonra eylem ve güç birliği konusunda şubeler bazında da olsa birtakım girişimlerde bulundular. Dostça ilişkiler kurdular, üye tabanı aynıydı, sorunlar ortaktı. 2019 yılına gelindiğinde, zaten olumsuz gelmesi beklenen AİHM kararı, olumsuz olarak geldi. DİSK Emekli-Sen tekrar kuruldu. 2008’den beri emeklileri oyalayan zihniyet aynı adla yeni bir sendika kurdu. Ve şimdi tüm bu süreçlerden sonra üç sendika oluşmuş oldu. Emekli-Sen üyeleri güncellemediği için üye sayısı muğlaktır. Tüm-Emekli-Sen’in üyeleri daha gerçekçi ve örgütlüdür. EDS üyeleri zaten 2013’ten beri vardır ve 29 Şubat 2020’deki son kongresiyle üyeleri güncellenmiştir. Sonuçta, 13 milyon 250 bin emekliden bahsedilen ve yüzde sekseni açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanan bir ülkede üç sendikanın üye sayısı binlerle ifade edilmektedir. Örgütlülük zayıftır. İşçi sınıfının örgütlülük düzeyi emekli hareketine de yansımıştır. Ülkede genel anlamda sendikal mücadele zayıftır. Tüm dünyada 1990 sonrası emek güçlerine, sendikalara, partilere, örgütlere yapılan saldırı, ülkemizde de karşılık bulmuştur. Bu bağlamda kısır örgüt yapısını değiştirmek, örgütlenmenin yığınsal demokratik kitle örgütlenmesine dönüşmesini sağlamak yakıcı görevdir.
Tüm bu zorunluluk karşısında üç emekli sendikasından bazı şube yöneticileri ve temsilciler 2018’de İstanbul’da bir dizi görüşmeler yaptılar. Birlikte emeklilerin hakları ve sorunları çözüm yolları konusunda bilgi ve görüş paylaşan toplantılar yaptılar. Bu toplantılar bir süre kesintiye uğradı. Daha sonra 2020 yılında görüşmelere tekrar başlandı. Görüşmeler gizli değil açıktır. Merkezlerin de bilgisi dahilindedir. Amaç, eylem ve güç birliğini oluşturmayı hedeflemektir. Bu girişim önce merkezler tarafından da çok olumlu karşılanmıştır. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle, Tüm-Emekli-Sen’in merkezi anlamda planlayıp örgütlediği eylemlilikte, İstanbul Kadıköy’de yapılan basın açıklamasına üç sendikanın da üyeleri katıldı. Eylemden sonra dostça yapılan sohbetlerde, eylem ve güç birliğinin kalıcı hale getirilmesi için bir koordinasyon oluşturulması fikri öne çıktı. Kadıköy Eğitim-Sen’de yapılan bu sohbet toplantısında bu konuda merkez ve şubelerin görüşlerinin alınması, bilgilendirilmesi, eylem birliğinin İstanbul ölçeğinde içselleştirilmesi gerekir düşüncesiyle ikinci toplantıda ayrıntılandırılması kararı alındı. Yapılan toplantıların da olumlu geçmesiyle, 14 Ocak 2021 tarihinde, eylem ve güç birliği amacıyla, İstanbul Emekli Sendikaları Koordinasyonunun (İstanbul ESK) kurulduğu kamuoyuna deklare edildi. Koordinasyon bir dizi eylem kararı da aldı. Bunların başında, 65 yaş üstü insanlara uygulanan yasaklara karşı eylemdi. Genel anlamda da emekli haklarının kazanılması için örgütlü güçlü bir direnişe ihtiyaç olduğu vurgulandı. Emeklilerin birlikte mücadelesinin güç birliği yapmasının emekliler ve emekli dostları tarafından olumlu karşılandı. Ama DİSK Emekli-Sen merkez yönetimi, kamuoyuna zehir zemberek bir açıklama yaptı. Kendi şube yöneticilerini de provokatörlükle suçladı. Bu talihsiz açıklama aynı zamanda bir korkunun ifadesiydi. Onlar rahatlarının bozulmasından korkuyorlar. Statükocu zihniyet, hep emeklileri oyalamaktan yana olduğundan, tabanın söz ve karar sahibi olmasını da istemiyor. Üstelik koordinasyondaki şube yöneticileri Emekli-Sen’in tüzüğüne uygun davrandıkları halde. Ama 25 yıldır oyaladıkları emeklilerin güçlü ve örgütlü, mücadeleci olmasını istemeyen merkez yönetim, eylem birliğinin sonucunda koltuklarının sarsılacağını düşündüğünden, kendi şube yöneticilerine kara çalmaktan, iftira etmekten çekinmiyor. Eylem ve Güç Birliği her üç sendikanın da tüzüğüne uygundur, ayrıca Tüm-Emekli-Sen ve EDS’nin bu konuda kararları vardır. Şimdi üç sendikanın bazı şube yöneticileri ve temsilcileri bu eylem birliğini oluşturmak için çabalamaktadır. Bu çabalar her üç sendikanın tabanında coşku ile karşılanmıştır. Önümüzdeki süreç, birlikte mücadelenin ilmik ilmik örüleceği bir süreç olacaktır. Emekliler sokağa hazırlanmaktadır. Önümüzdeki günlerde, iktidarın yıllardır sürdürdüğü politikalara karşı, güçlü bir direnişe doğru ilerleyen bir süreci izleyeceğiz. Emekliler, insanca onurlu bir yaşam istiyor. Emekliler, bütçeden, hakları olan paylarını istiyor, sadaka istemiyor. Emekliler, sınıf mücadelesinin bir parçasıyız diyorlar ve sadece kendileri için değil, çocukları için de direniyorlar.
(*Emekliler Dayanışma Sendikası Genel Sekreteri)