Enerji Krizi Kapitalizmin Krizidir
Enerji sorunu, kapitalist sistemin en temel sorunudur. Üretimin gerçekleştirilmesi için gerekli enerjinin üretimi ve bunların üzerindeki egemenlik hakları için kıyasıya rekabet, işgallerin, iç savaşların ve emperyalist savaşlara neden olmuştur. Bu savaşlar aynı zamanda doğaya karşı da bir savaş olarak yaşanmıştır. Kömür, petrol, doğal gaz, kayagazı sahaları ya da devasa barajlar, güneş tarlaları ekolojik yıkım getirmişlerdir. Diğer taraftan enerji krizleri, yani üretim ve diğer ihtiyaçlar için zamanında ve yeterli miktarda enerjinin sağlanamaması, üretim, tedarik ve toplumsal kullanımda enerji kesintilerine neden olduğu için de başta işsizlik olmak üzere gıda krizinden sağlık krizine kadar milyonlarca insanın yaşam koşullarını yitirmesi ile sonuçlanan bir yıkımı tetikler. Nitekim şimdi de böyle bir krizle karşı karşıyayız.
Bugün yaşanan enerji krizinin birkaç boyutu olduğuna işaret etmek gerekir. Birincisi, enerji krizinin, dünya kapitalist sisteminde yeni bir yapılanma girişiminin bir sonucu olduğunun altını çizmek gerekir. Bunu da iki alt başlıkta ele almak gerekir. Birincisi, fosil enerji kaynakları yerine “yenilenebilir enerji” adını verdikleri güneş, rüzgar, jeotermal, hidrojen ve Avrupa Birliği Parlamentosu’nun son kararı ile doğal gaz ve nükleerden üretilecek elektrik enerjisinin geçirilmesi. Bu dönüşümün gerekçesi olarak küresel iklim değişikliği gösterilse de esas amaç bu dönüşümle birlikte emperyalist kapitalist sistemin yeniden yapılandırılmasıdır. Bu dönüşümün daha şimdiden elektirikli otomobil piyasasından yenilenebilir enerji depolama sistemlerine, mikro nükleer enerji santrallerine kadar birçok alanda devasa bir piyasanın oluşması anlamına geliyor. Daha doğrusu uzun zamandır gelişen bu piyasanın aktörlerinin artık 200 yıldır dünyanın hakimi olan petrol şirketlerine karşı açık rekabet ederek onların tahtlarına hücum ettikleri anlamına geliyor.
Bu dönüşüm liberal çevrelerce adeta kapitalizmin petrol karası kirlerinden arınması yüzünü güneşe dönen ayçiçeği gibi güneşli güzel günlere dönüş olarak propaganda ediliyor. Fosil sektörünün savaşlarla, işgaller ve iç savaşlarla, kadın ve yerli cinayetleri ile dolu siciline karşı bu “yenilenebilir enerji”ye geçişle demokrasi, insan hakları, barış ve dünya insanları arasında eşitlik sağlanmış olacak! Kapitalizmi yeşile boyama kampanyalarına karşın gerçeklik bambaşka. Enerji alanındaki dönüşüm, yeni emperyalist boyunduruklar ve yeni ekolojik yıkımlar getiriyor. Enerji dönüşümü için gerekli bilgi, teknoloji ve finansmanın sağlanması için hiç kuşkusuz yine emperyalistler ve onların bankaları devrede. Ayrıca onları kredileri ile onların teknolojilerini satın almak sizin onların refah seviyesine erişmenizi de hiç bir şekilde garanti etmiyor. Yine Kuzey ülkelerinde mukim dünya nüfusunun yüzde 1’i geriye kalan yüzde 99’u sömürmeye devam edecek. Ayrıca bu “yenilenebilir enerji” için okyanus derinliklerinde, kutuplarda ve yeryüzünün her yerinde nadir toprak elementler için devasa ekstraktivizm faaliyetleri devam edecek. Yani ekoloji yıkım daha derin ve yaygın olarak devam edecek.
Enerji krizinin dünya kapitalist sisteminin yeniden yapılandırılması ile ilgili ikinci boyutu ise, NATO’nun Stratejik Konsepti’nde görülebilir. Çok açık ki, ABD, kapitalist sistemde liderliğini elinde tutmak için daha önce Sovyetler Birliği’nin liderliğindeki Varşova Paktı ülkelerine karşı gerçekleştirdiği Soğuk Savaş’ı şimdi Rusya ve Çin’e karşı yapmak istiyor. Bütün analistler “küresel enerji krizi”nin başlangıcı olarak Rusya’nın NATO yayılmacılığına karşı Ukrayna’ya müdahale etmesi ile başlamasını milat alırken NATO’nun 2014’ten beri Rusya ve Çin’e karşı ekonomik ve askeri savaşı öngören yeni Stratejik Konsept için hazırlık yaptığı açıklandı. Demek ki, küreselleşme, “tek kutuplu” ya da “kutupsuz dünya”, “imparatorluk” emperyalist kapitalist sistemin işleyiş yasaları bakımından imkansız. Bu sayıda Murat Çakır’la yapılan söyleşide açıklandığı gibi, enerji üzerinden Rusya ve Çin ekonomi krize sokulmaya çalışılırken AB ülkeleri de ABD’den gelecek enerjiye bağımlı kılınmaya çalışılıyor. “Soğuk Savaş aracılığı ile Rusya Federasyonu’nun izole edilmeye çalışılması, ekonomik açıdan zayıflatılması ve Ukrayna üzerinden Rus ordusunu yıllar süren bir çatışma bataklığına çekerek Rusya’nın yıpratılması daha gerçekçi bir senaryo olarak gözükmektedir. Ukrayna üzerinden Rusya ile savaşın uzatılmasının temel nedeni bence budur ve aynı zamanda Avrupalı emperyalist güçleri ABD kontrolü altında tutmanın, AB’nin Polonya ve Baltık Ülkeleri gibi ABD’nin Truva atlarıyla zayıf rakip olarak kalmasını sağlamanın da yoludur.” Ve bir bütün olarak sistemin bağımlı ülkelerinin ekonomileri krize sokularak ya ABD’nin ya da Rusya-Çin kutuplarından birine dahil olmaya zorlanıyor.
Enerji krizinin bir başka boyutu ekolojik yıkım. Küresel iklim değişikliği, Covid-19 pandemisi gibi pandemiler bütün üretim ve tedarik sistemlerini etkileyor. 1970’lerden beri neoliberalizm gereği olarak bütün üretim ve hizmetleri ellerine geçiren şirketlerin, gezegensel boyuttaki bu sorunlar karşısında çaresiz hale düştüklerini gördük. Pandemide 6 milyondan fazla insan hayatını kaybetti.
Küresel iklim değişikliği ise şirketler ve devletler için yeni maliyetler getiriyor. 2020 yılında yaşanan sıcak hava dalgaları nedeniyle dünya genelinde yaşanan potansiyel iş gücü kaybı 295 milyar saati buldu. 2019 yılında meydana gelen sıcak hava dalgaları nedeniyle 65 yaş ve üzeri 345 bin kişi hayatını kaybetti. Bu 2000 yılından beri yüzde 80'lik artış anlamına geliyor. 2019 yılında dünya genelinde sıcaklık kaynaklı ölümlerin finansal maliyeti 245 milyar dolara ulaştı. Bu rakam dünyadaki ekonomik üretimin yüzde 0,28'ine ya da 20 milyondan fazla kişinin yıllık maaşına denk. 2020 yılında dünya genelinde meydana gelen 242 kayıtlı orman yangını, kasırga, sel gibi doğal afetin maliyetinin 178 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. 2019 yılında hava kirliliği ile ilişkilendiriliebilen hastalıklar nedeniyle 4 milyon kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. 2020 yılı içerisinde herhangi bir ay içerisinde dünya yüzeyinin yüzde 19'u aşırı kuraklıktan etkilendi. 2010 yılına kadar bu oran çok nadiren yüzde 5'in üzerine çıkmıştı. Dünay genelinde yiyecek ve içeceklere düzenli olarak erişemeyen 2 milyar kişi gıda güvensizliği yaşıyor. İklim değişimi ile ekinlerin büyüme sezonlarının kısalması nedeniyle 1981 ve 2010 yılları arasında temel ürünlerden mısır hasadı yüzde 6, soya yüzde 5,8, buğday yüzde 3 ve pirinç yüzde 1,8 azaldı.
Bu tablo Dünya Bankası’nın IMF’nin dünya ekonomisini bekleyen belli başlı riskler arasında iklim krizini de eklemesine neden oluyor. Çünkü gerek pandemi gerekse de aşırı ilkim olayları üretim süreçlerini ve tedarik zincirlerini etkiliyor, enerji üretimini de talebini de etkiliyor. Üretimlerin zamanında ve talebi karşılayacak şekilde gerçekleşmemesi, bütün sektörlerde de üretimde yavaşlama, durma gibi sorunlara neden oluyor.
Enerji tartışmasında esas anlaşılması gereken konu ise, enerjinin hangi kaynaktan üretildiği değil, enerjinin nasıl üretildiiği ve genel olarak üretimin hangi amaç ve ilkeler doğrultusunda gerçekleştiğidir. Kapitalist meta üretiminin devamlılığının sağlanması için gerekli enerjinin temini hangi kaynaktan gerçekleşirse gerçekleşsin, ekonomik, ekoloji ve emek krizine neden olur. Çünkü esas bu üretimin kendisi krizli bir yapıya sahiptir. Üretim toplumsal ihtiyaçlar ve doğal sistemlerin kapasitesine göre değil, binlerce özne tarafından belirsiz bir piyasa için gerçekleştirilir. Ve bu üretim en az maliyetle en hızlı ve en çok şekilde yapılır. Netice üretilen metaların bir kısmı piyasada alıcısını bulur ve sermaye döngüsünü tamamlarken diğer kalan kısım satılamadığı için çöp olur. Ama her halükarda bu döngü için hammaddeler, enerji kullanılır ve emek sömürüsü gerçekleşmiş olur. Bu devasa meta üretimi sonucunda herkes bu zenginlikten payını alıp maddi-manevi ihtiyaçlarını karşılayamazken yoksulluk, yoksunluk, ekolojik yıkım artmış olur. Bu nedenle enerji krizi kapitalizmin yapısal özelliklerinde temellenen bir krizdir. Bu krizi çözmek için sadece enerjinin türünü, kaynağını değiştirmek yetmek. Devasa meta üretiminin ihtiyaç duyduğu enerjiyi yeldeğirmenlerinden karşılamaya çalışsanız da yine de emek sömürüsü, ekolojik yıkım ve kriz yaşamaktan kurtulamazsınız.
Kapitalizmin en önemli özelliğinin kriz olduğu söylenebilir. Kapitalizm birçok krizden oluşan kaotik bir yapıdır. Çünkü o birçok uzlaşır ve uzlaşmaz çelişkiden malul bir yapıya, işleyişe sahiptir. Bu çelişkilerin işlemesi ise sınıf savaşına ve şirketler/sektörler/partiler/devletler arasında savaşlar gibi faktörlere bağlıdır. Kriz her zaman yeniden yapılanmadır, belli kesimlerin yıkıma uğraması bazı kesimlerinse daha da zenginleşmesi, büyümesi demektir. Enerji krizi de böyle yaşanmaktadır. Krizde ezilen halklar, emekçiler ve doğa kıyameti yaşarken egemenler kendi düzenlerini devam ettirirler. Krizin ezilen halklar, emekçiler ve doğa lehine çözümü ise ancak emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadeleyi büyütmekle gelişecektir.