Faşizme Karşı Birleşik Mücadele Geliştirilmelidir
Türkiye Devrimci Hareketi oldukça çok parçalıdır. En alt düzeydeki demokratik taleplerin kazanılması temelinde bir araya gelmesi bile oldukça zor ve zorlaştırılmaktadır. Sermaye devletinin izlediği karşı devrimci parçalama taktiği bu konuda önemli bir başarı elde etmiştir.
Birinci ayrılık, Kürtler konusu. Güçlü bir demokratik Kürt ulusal hareketi olmasına karşı, bu hareket ile ortak hareket etmek, kimileri için ABD ile bir araya gelmek olarak okunabilmektedir. Aslında bunu ileri sürenler Rus emperyalizmi ile rahatlıkla birlikte olabilirler. Emperyalizm karşıtlıkları ne yazık ki tutarlı değildir. Sorun Kürtler olunca, burjuva ulusa duygular hassaslaşıyor. Böylece, ezilen ulus hareketiyle birlikte yürünmesi bir yana, yan yana dahi görülmek zorlaşıyor.
TDH oldukça parçalı olmasına karşın büyük bir mücadele tarihine sahip. Kaypakkaya, Çayan ve Denizler gibi mücadeleci komünist-devrimci idollere sahip. Büyük işçi direnişlerinin yanında daha dün sayılabilecek kadar yakın olan tarihsel bir GEZİ isyanına sahiptir. Bunca olumlu deneyimlere karşın, birlikte yürüme taktikleri geliştirilememesi (ki, GEZİ kendiliğinden gelme haliyle bunu başarmıştı), küçük burjuva düşünce tarzını aşamamalarından kaynaklanmaktadır. Dogmatik, sınıf uzlaşmacı ve sosyal şovenizmin etkisi, devrimci hareketin, faşizme karşı ortaklaşa mücadele yürütmesinin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.
TDH'nin bu kadar parçalı ve irili-ufaklı olması, işçi sınıfı ve emekçiler içinde büyük bir dezavantaj oluşturmaktadır. Sayısız örgütün varlığı, kitlelerinde bir o kadar bölünmesi anlamına geliyor. Burjuvazi işçi sınıfını bölmek için her türlü çabayı harcarken, bölünmüş olan devrimci-demokrat kesimlerin asgari müştereklerde dahi birlikte hareket edememeleri, proleter sınıf bilincine sahip olmamalarının yanında, sınıfa karşı sınıf ideolojisine sahip olmamalarından ya da bu yönün oldukça zayıf olmasından kaynaklanıyor olması gerçeği ile karşı karşıyayız.
Sınıfa karşı sınıf mücadelesi, faşizme karşı en asgari taleplerde birlikte hareket etmeyi koşullar ve zorunlu kılar. Faşizmin açık saldırı koşullarında bu her şeyin önünde gelir. Ülke, KHK'lar ve de OHAL ile yönetilirken ve bu, topluma baskılarla benimsetilirken, KHK'lara karşı bile birleşememek, birlikte hareket edememek ve her şeyden önce birlikte hareket etmek için daha yoğun çaba harcama yerine, "tek"lerle uğraşmak, yani, demokratik kitle hareketinin yaratılması için taktikler geliştirememek, demokratik eylem bilincinin de olmamasının bir göstergesidir. OHAL ve KHK'lara karşı çıkmak ve bunlara karşı kitleleri örgütlemek ve harekete geçirmeyi istemek, koşullar açısından en devrimci eylemdir. Evet bu bir demokratik taleptir. Ancak, bugünün ağır baskı koşullarında, bu demokratik talebe sahip olmak için radikal devrimci çıkışlar gerekiyor.
OHAL, KHK vb gibi durumlar, kendiliğinden ortadan kalkmayacaktır. Ciddi kitlesel mücadeleler gerektiriyor. Bu yasalar ve uygulamalar olduğu sürece devrimci örgütlenmeler ve sınıfın daha ileri örgütlenmelerini yaratmanın koşulları da ortadan kaldırılmış olur. Bu nedenle, en zorlu mücadeleleri, birleşerek, bir araya gelerek ve tek çatı altında örgütlü gibi hareket etmenin bilincine ve zorunluluğuna varılmalıdır.
Açık faşist baskı ve devletin kolluk güçleri yanında açıktan örgütlenen ve resmileştirilen paramilitarist güçlere karşı, koşullara uygun her çeşit örgütleneme ve taktik mücadeleleri uygulamaya sokmak kaçınılmaz hale gelmiştir.
Mücadeleyi kitlesizleştirmek, bireyselleştirmek, ortak düşmana karşı hedefi alabildiğine daraltmak, düşmanın istediği ve vermek istediği mesajdır. Bu reddedilmelidir. Küçük küçük gruplar halinde meydanlara ya da sokak aralarına çıkma taktikleri bir kenara atılarak, güçleri birleştirerek ve tek bir örgüt gibi hareket ederek, sokaklara ve meydanlara daha güçlü çıkmanın yolu ve yöntemleri yaratılmalıdır.
"Yasaklanmış ezgiler yasaklanmış Gaydalarla çalınmalıdır." Bu, proletaryanın sınıf tavrıdır. Bu yönde hareket edilemezse ve hala düşmanın istediği şekilde hareket edilirse, TDH çok şeyler kaybettiği ve daha da kaybedeceği ve kolay kolay -İran'da olduğu gibi- belini doğrultamayacağı açıktır.
Bugün, Erdoğan ve avanesi kanlı salyalarını etrafa saçarak konuşabiliyorlarsa, bu kitlelerin sessizliğinden dolayıdır. Kitlelerin sessizliği faşizmin gücü oluyor. Bu tersine dönüştürülmelidir ve dönüşmemesi içinde hiç bir neden yoktur. Bunun yolu ise, faşizme karşı, devrimci ve komünistlerin en geniş birleşik cepheyi oluşturmaları, mücadeleye kazanma azmi ve inancıyla sarılmalarıyla olabilir.
Hemen hemen bütün örgütler ve siyasal yapılar, "faşizme karşı birlik"ten söz etmelerine karşın, kendi söylemlerinin pratiğe geçmemesi için kendi önlerine yine kendileri engel çıkarıyorlar.
Devrimci hareketin parçalanmışlığı ve en asgari demokratik taleplerde dahi bir araya gelememesi ya da gelmeyi başaramaması durumu, kitlelerin moralini bozarken , burjuvaziye dolaylı bir destek ve moral olmaktadır. İşçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarına ters bu diyalektik işleyişi düzeltmek komünist ve devrimcilerin birincil görevi olmalıdır.
Türkiye ve Kürdistan'da işçi sınıfı nicel olarak oldukça güçlüdür. Sömürü sisteminin nesnesi olmaktan çıkmaları ve kendi sınıf çıkarları için mücadelenin öznesi olmaları için, en küçük demokratik adımların birleşilerek atılması bir ilk basamaktır. Bu başarıldığında, faşizme karşı mücadele daha nitelikli ve daha kitlesel hale gelecektir. Burjuvazi açık faşist saldırılarla işçi sınıfı uzun süre susturamaz. İşçiler, sermayenin daha fazla palazlanmasına ve temerküzüne karşı sessiz kalamaz. Çünkü OHAL ve KHK'lar, Erdoğan'ında açıktan itiraf ettiği gibi, sermayenin kanlanması ve büyümesi içindir. Her büyüme ve birikim kanlıdır. Bu nedenle, işçi sınıfı kanın daha fazla emilmesine rıza göstermesi olası değildir. Bu, sömüren ile üreten -sömürülen sınıf arasındaki çelişmelerin keskinleşmesini ve sokaklara taşmasını beraberinde getirir.
Her şeyden önce bugünün yönetimine çeşitli nedenlerle karşı çıkan toplumun yarısı var. Bu faşizme karşı mücadele edenler için büyük bir avantaj, iktidar için ise büyük bir dez avantaj.
Bütün bunlar, komünist-devrimci-demokrat güçlerin birlikte hareket etmesini zorunlu kılan, zorlayan ve mutlaka başarılması gereken bir olgu olarak TDH önünde durmaktadır.