FKP’den Fransa Cumhurbaşkanı’na Mektup

FKP’den Fransa Cumhurbaşkanı’na Mektup

Fransız Komünist Partisi Ulusal Sekreteri Pierre Laurent.Fransız Komünist Partisi ulusal sekreteri Pierre Laurent, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’a mektup yazarak onu “Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyonlarını durdurup müzakere masasına geri gelmesi için harekete geçmeye” çağırdı. 4 Ağustos 2014 tarihinde FKP organı, l’Humanite gazetesinde yayınlanan mektubun tam metnini dikkatlerinize sunuyoruz:

Sayın Başkan,

Sizinle, bu son on günde Başkan R.T. Erdoğan tarafından başlatılan Türk askeri operasyonlarının bende yarattığı derin kaygıları paylaşmak istiyorum.

Birleşik Devletlerin bariz baskısı altında, Başkan Erdoğan IŞID’ın Suriye’deki mevzilerine darbeler yöneltti; ama aynı zamanda buna, PKK’nın insiyatifi ile 2013’de ilan edilen ateşkese son vererek PKK’nın Irak ve Türkiye’deki mevzilerine de vurduğu darbeler eşlik etti. Türk devletinin başkanı, Abdullah Öcalan ile pazarlık sürecini de bitirdiğini ilan etti.

Bu eylemler kabul edilebilir değildir ve kararlı bir şekilde mahkûm edilmelidir.

20 Temmuz’da 32 gencin ölümü ve yüzlerce kişinin yaralanması ile sonuçlanan ve hala IŞID tarafından üstlenilmemiş olan Suruç saldırısından bu yana, Türkiye toprakları dışındaki bu askeri operasyonlar, Türkiye’de de, göstericilere karşı gerçek mermilerin kullanılması ve – çoğunluğu HDP’nin üyeleri ve seçilmiş yöneticileri, sendikacılar, feminist militanlar ve gençler olmak üzere- 1500’ün üzerinde tutuklama ile halka karşı bir terör ve baskı ortamının kurulması ile at başı gidiyor.

Fransız Komünist Partisi FKP’nin yayın organı l’Humanite gazetesi 5 Ağustos 2015 günlü yayınında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile geniş bir özel röportaja yer ayırdı ve röportajın duyurusunu kapaktan duyurdu.Dahası, 7 Haziran seçimlerinde oyların %13,1’ini alan ve bundan böyle 80 milletvekili ile 4. Meclis grubu haline gelip Türkiye’ye uzun zamandır beklenen bir barış ve demokrasi umudu sunan HDP’nin eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ aleyhine “isyana teşvik”ten soruşturma açılıyor. Sizden HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı korumak için acilen müdahale etmenizi talep ediyorum. Selahattin Demirtaş bu suçlamalara barışı vurgulayan sözlerle tepki gösterdi ve ülkenin yeniden bir savaşa gömülmesine izin vermeyeceğini vurgulayarak birlik ve sorumluluk için bir çağrı yaptı.

Ama Türk devletinin şefi önceliğinin ne İslam Devleti’ne karşı mücadele, ne de “terörizme karşı mücadele” olmadığını açıkça gösterdi.

Başkan Erdoğan, diktatoryal mahiyetteki projesinin içine sıkışarak, ülke için bir gelecek projesine sahip olan ve halk desteğinden yararlanan demokratik bir muhalefetten bugün zor yoluyla kurtulmak istiyor. Ne demokrasiye vurulan bu darbeler, ne de onlara eşlik eden şiddet karşısında kayıtsız kalamayız.

Başkan Erdoğan’ın politikası demokrasi, barış ve tüm Türkiye halkı için, aynı zamanda Kuzey Suriye ve Rojava’daki topluluklar, ve Cuma günü Dışişleri Bakanının ağzından bombalamaların durdurulmasını talep eden Irak Kürdistanı için, tehlikelerle doludur.

Türkiye’nin askeri ve baskıcı eylemi, zaten savaş halinde olan bir bölgeyi, siz de takdir edersiniz ki, kimsenin sonunu öngöremeyeceği bir yangına sürükler mahiyettedir.

Birçokları, geçen Ekim ayında Suruç’a yaptığım ziyaret esnasında tanık olduğum ve ifşa ettiğim gerçekleri bugün kabul ediyorlar. IŞID güçleri silah, malzeme ve savaşçı tedariki yapmak için Türkiye-Suriye sınırını rahatça geçerken büyük ölçüde Türkiye’nin desteğinden yararlandılar; öte yandan Kobane halkına yardıma giden Kürt gönüllülerin geçmesi engellendi. Aynı şekilde Türk yetkililerin, özellikle Ezidiler ve Kobane’den gelenler, başka bir deyişle PKK tarafından kurtarılan ve yardım edilen on binlerce Iraklı ve Suriyeli mülteciye yardım ve ağırlamanın yükünü ve mesuliyetini, HDP’liler tarafından yönetilen belediyelerin (Diyarbakır, Suruç, Nusaybin, Cizre, ve Mardin şehirleri) üzerine nasıl yıktığına tanık oldum.

IŞID’ın karanlık güçlerine ilk askeri ve siyasi yenilgiyi yaşatan YPG’nin belirleyici rolünün altını çizerek, geçen Şubat ayında Kobane’deki YPG güçlerinin komutanını bizzat kabul eden siz, PKK’nin bölgede barış, özgürlük, ilerleme ve demokrasi için oynadığı vazgeçilmez rolü bilmiyor olamazsınız.

Dolayısıyla Fransa sessiz kalamaz, ve aktif bir biçimde barış ve demokrasiye, ve ateşkese geri dönmek için; lideri A. Öcalan’ın geçen Mart ayında tarihsel bir silahsızlanma aşamasına, (bizzat başkan Erdoğan’ın selamlamış olduğu aşamaya) yönlendirdiği PKK ile görüşmelerin yeniden başlaması için çaba sarf etmek zorundadır.

NATO’nun geçen 28 Temmuz’daki toplantısında Türkiye’ye sağlanan, özellikle Amerika kaynaklı, her türlü destekten kendini açıkça geri çekmek Fransa’nın görevidir. Bu, kendi politikasına karşı çıkan herkese kaba bir baskı uygulama yönünde tercih yapan Ankara rejimi ile her türlü askeri, polisiye ve hukuki işbirliğinin askıya alınması anlamına gelmektedir. Fransa, uzaktan veya yakından, böyle bir politikanın ve insan haklarına vurulan bu tür darbelerin suç ortağı durumuna düşemez.

Bizim görevimiz aynı zamanda PKK güçleri ile bir ateşkese varmak ve “uluslararası topluluk” denetimi altında Türkiye’de barış sürecini yeniden başlatmak için tüm siyasi ve diplomatik araçları devreye sokmaktır.

İslam Devleti’nin Irak ve Suriye’deki dramatik ilerleyişi, IŞID’a karşı cesaret ve başarı ile direnen ender ilerici güçleri vurarak durdurulamaz. Burada, Avrupa Birliği’nin PKK’yi terörist örgütler listesinden çıkarması için Fransa’yı insiyatif alırken görme yönündeki tarihi talebimi tekrarlıyorum. Fransa’nın siyasi cesareti, dolaylı ya da dolaysız olarak bölgesel güçler tarafından çok daha iyi teçhiz edilmiş ve desteklenen bir güce, İslam Devleti’ne karşı ellerindeki yetersiz olanaklarla ateşe atılan bu kadınların ve erkeklerin cesareti ile aynı seviyede olmalıdır.

Türkiye’nin PKK ve IŞID’ı aynı kefeye koyması kabul edilmemeli, aksine teşhir edilmelidir. Ülkemiz Türk bombardımanlarına göz yummamalı ve Türkiye’nin PKK aleyhine operasyonları durdurması ve görüşme masasına geri dönmesi için harekete geçmelidir.

Yakın ve Orta Doğu’nun geleceği, hiçbir şekilde Fransa gibi BM Güvenlik Konseyi üyesi bir gücün Türk başkanının otoriter ve oportünist stratejisine, zımni dahi olsa, sağlayacağı desteğe bağlı olarak çizilemez.

Saygılarımla...


Konuyla ilişkili diğer makaleler