Haziran’da Kürtlerle Gülmek Güzel

Haziran’da Kürtlerle Gülmek Güzel

Ortak mücadele güçlendikçe birlikte kazanacağız, halklarımızın dayanışması güçlenecek ve hep beraber, etnik ve mezhepsel ayrım yapmadan, insana dair olan her şeyi kucaklayan   güzel günler yaşayacağız. Birlikte gülmek güzel olacak!

Eskisi gibi yönetmek zorlaşınca ya da artık olanaksız hale gelince, yeniden dizayn etmek için değişiklikler kaçınılmaz olur. Egemen güçler bu tür durumlarda baskının dozajını arttırıp çeşitli  oyunlar tertipleyerek, iktidarlarını sürdürmeye çalışırlar. Bunun için her türlü yolu da kendilerine mübah sayarlar. Bugün olan da budur. 24 Haziran seçimleriyle uzun süre iktidarı ellerinde tutmalarını sağlayacak köşe taşlarını iyice yerlerine oturtmak istemektedirler. Hesapları ne kadar tutar? Burada demokrasi güçlerinin mücadelesi ve halklarımızın diktatörlüğe karşı  ortak cephede yer almaları belirleyici olacaktır. Diktatörün gitme zamanı geldi. Zamana oynayarak gitmesini geciktirmek istemektedir. İçerde ve dışarıda yarattığı kaosun ve çözümsüzlüğün yıkıntıları altında kalmamak için yeni manevralar denemektedir. Suriye sahasında yapacağı kalmayınca bu kez Kandil dağını gündeme getirerek milliyetçiliği körükleyerek, yeni bir nefes borusu açmaya çalışmaktadır.

Eski Osmanlı hayallerinin gerçekleşmeyeceği anlaşılınca ne kadar alan ele geçirirsem, o kadarı da  kazançtır hayallerinin peşinden koşmaktadırlar. Korku yaratarak çatışmalı ortamı canlı tutmak ile kalmayıp sürekli dış güçler tehdidi vurgusu yaparak da kitleleri kandırmaya ve kendi yedeğine almaya çalışmaktadır. Belirli bir kesimi etkilediği görülmektedir. Geride kalanları da korku iklimi içerisine hapsederek kendi yörüngesine almak istemektedir. Kim bu dış güçler: ABD, Rusya, Çin ve Batı Avrupa ülkeleri. Her biriyle de ekonomik ve askeri anlaşmalar ve işbirliği içerisinde olan şu an ki AKP faşist hükümetinin ta kendisidir. Efrin’in işgali başladığında Almanya’nın silah satışlarını arttırdığını yaşayarak gördük. Rusya ile S-400’lerin alımı ve ABD ile F-35’lerin satışı konusunda anlaşmaşlar peşpeşe yapıldı. Ayrıca yol, köprü ve havaalanı yapımının bunların çıkarları ile çelişen en ufak bir yanı da yoktur. Tüm teknolojik ve alt yapı destekleri bu ülkelerden gelmektedir. İşbirliği ağının bu kadar içerisinde olan AKP’nin bu yalanı bazı kesimlerin geçmişte kalmış imparatorluk hayallerine bir parmak bal çalmaya benzemektedir. Sözde İsrail karşıtlığı da bu iki yüzlü politikanın bir başka görüntüsüdür. Yahudi düşmanlığı yaparak radikal islamcı çevrelerin oylarını da devşirmek istemektedir. Her şey önceden kurgulanmış bir oyun gibi planlı bir şekilde sahneye getirilmekte ve iktidarda kalma sürelerini uzatmaya dönük oynanmaktadır.

Bu oyunları boşa çıkarmak gerekmektedir.

Seçimler yaklaştıkça, sahneye  yeni oyunlar konulmakta ve her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için her türlü hileye başvuracaklarını şimdiden ortaya çıkan ip uçlarından görmekteyiz. AKP-MHP ittifakının temsil ettiği faşist cepheden Kürtlere sunulanın geçmişte olduğu gibi inkar ve yok sayma temelinde soykırım olduğunu son zamanlarda yaşanan gelişmelerden daha iyi görülmektedir. Büyük bir inkar ve yalan politikası yürütülmektedir. Yanlarına aldıkları işbirlikçileri vasıtasıyla da Kürtlerin tamamen yedeğe çekilmesi hesaplanmaktadır.

Kürdistan’ın parçalanmışlığı ve egemen devletlerle aynı sınır içerisine hapsedilmesi, buradaki mücadelenin deniz aşırı sömürgelerdeki kurtuluş mücadelelerinden de farklılık göstermesine yol açmaktadır. Bu ortak mücadelenin önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu açıdan Kürtleri tek başına almak, egemen devletlerdeki gelişme ve mücadelelere Kürt milliyetçiliği temelinde yaklaşmak sonuçta halklarımıza değil egemen güçlere hizmet eden bir anlayıştır. Demokrasi ve insan haklarının olmadığı bir Türkiye, bir Irak, bir İran ve bir Suriye, Kürt meselesinin de çözümsüzlüğü demektir. Kürtlerin birliği ve mücadelesi önemlidir. Bu yönde atılan adımlar tabii ki değerlidir ve özgürlüğe giden yolda çok da önemlidir. AKP-MHP faşizminin Kürt düşmanı bir ittifak olduğu Kürtlere ait her şeye ve elde edilen kazanımlara saldırmaları ile görülmektedir. Burada tarafsız kalmak, bu faşist cepheye hizmet edecek ve bunları güçlendirecektir. Milliyetçi bazı söylemlerin ardına gizlenerek güya Kürtler için bir şeyler istediklerini söyleyenler, bu faşist ittifakın ekmeğine yağ sürmektedirler. Kaldı ki bu faşist çete Kürt düşmanlığı temelinde Türkleri ve diğer etnik toplulukları baskı altına almakta ve onlar üzerinde de zulüm tezgahını yeni boyutlara vardırarak geliştirmek istemektedir.

Halklarımıza düşman olan bu baskıcı ve faşist saldırganlığa dur demek için birliğin kaçınılmaz olduğu açık bir gerçektir. Kürtler bu birliğin neresinde duruyorlar ve halkların ortak mücadelesinde neden bu kadar önem kazandılar? Kürtlerin 24 Haziran seçimlerindeki oy tercihleri, AKP-MHP faşist ittifakının geleceğini de belirleyecek bir önemdedir. Demokrasi cephesine Kürtlerin büyük katılım göstermesi yeni bir sürecin doğmasını da beraberinde getirecektir. Bu bakımdan HDP içerisinde ve ortak birlikteliklerle mücadeleye katılım göstermek önem kazanmaktadır.

HDP ve bazı Kürt siyasi partileri arasında ittifak çalışmalarından şimdiye kadar bir sonuç alınamamasının nedenlerini bir kez daha tarafların masaya yatırması gerekmektedir. Bunlarında HDP ile demokrasi cephesinde yer almaları önemlidir. HDP’nin demokrasiden yana olan herkesin partisi olma kimliği, açık ortadadır. Kapsayıcı bir ittifakın kurulabilmesi için diğerlerinin de buna hazır olmaları ve bazı fedakarlıkları yapabilmeleri  gerekmektedir. Ayrılıklar bir zenginlik olarak görülmeli ve ona göre ortak bir zeminde biraraya gelmenin koşulları yaratılmalıdır. Geniş bir ittifak ile halklarımıza karşı geliştirilmek istenen yeni oyunların önü alınabilinir. Kürtlerin HDP etrafında biraraya gelmeleri bu bakımdan önemlidir. Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’ye demokrasi yolunda ilerlenmesi, tüm demokrasi güçlerini kapsayan ve farklılıkları olanları  dışlamayan bir mücadele birlikteliğiyle mümkündür.

Barışın yolu

Seçimlere yaklaşıldıkça savaş düğmesine daha sık basıldığını görmekteyiz. Bu aynı zaman da içte yaşanan sorunların gözardı edilmesine hizmet ettiği gibi milliyetçi rüzgarı yelkenlere doldurarak  buradan yeni oylar devşirilmek istenmektedir. Hayali bir “dış güçler” sendromu yaratılmış ve bunun üzerinden Kürt düşmanlığı yapılarak, Kürt Özgürlük Hareketi bitirilmek, bu başarılamazsa da darbelenmek istenmektedir. Barış masasının devrilmesi süreci de gösterdi ki mevcut hükümetin Kürt sorununu çözme diye bir derdi yoktur. Barış süreci döneminde de görüldüğü gibi istendiğinde çatışmazlığa geçmek zor değil. Yeter ki inkara yönelmeyen ve gerçekten barışı getirmek isteyen adımlar atılsın. Görülen o ki AKP-MHP ittifakının barış diye bir sorunu mevcut değildir. O kadar suça bulaşmışlar ki hesap vermekten kaçmak için çatışmaları artırmaktadırlar. İçerde ve dışarda sürekli bir düşman hayaleti yaratarak ‘Don Quijote’ gibi yel değirmenlerine saldırmaktalar. Savaşın yarattığı ekonomik yük ise yoksul ve emekçi halkların sırtına ‘vatan ve millet’ söylemleriyle yüklenmektedir. Korku yaratarak, tutuklayarak ve oluşturulan baskı ortamı ile de direnenler sessizliğe mahkum edilmek istenmektedir.

Barışın yolu Efrin’in işgal edilmesi ve Kandil’e sefer düzenlemek ile açılmamaktadır. Zaten faşist yönetimin de barış diye bir sorunu olmadığını görmekteyiz. İktidarlarını, daha doğrusu derin devlete bağlılıklarını sürdürmeleri için de yeni çatışmalara gereksinim duymaktadırlar. Sürekli çatışmaları körüklemeleri, kendi varlıklarını burada gördüklerindendir. Bu savaşı nereye kadar götürebileceklerdir? Her yeni sınır çizgisi yeni tehditleri beraberinde getirecektir. Tarihte sürekli savaş ile yaşamak isteyen nice imparatorluklar ve diktatörler çöplüğe çoktan atıldılar. Hitler ilerledikçe kendi yenilgisini de hazırladı. Durduğunda da kaybedeceğini anladığında, hep ilerlemeye ve yeni topraklar ele geçirmeye çalıştı. Aslında bunun da kendi sonunu hızlandırdığını anlamayacak kadar kendi dünyasına hapsolmuştu. Askeri harcamalara sarfedilen milyarlarca doların yoksulluk olarak emekçilere geri döndüğünü  daha şimdiden görmekteyiz. Emekçilerin çıkarları bu haksız savaşın sona erdirilmesinden yanadır. Kandırılmaktan kurtulmaları için de halklar arasında dayanışmanın geliştirilmesi, mezhepsel ve ırksal ayrılıklara karşı mücadele edilmesi   gerekmektedir.

Bölge barışının önemli oranda Kürt sorunun çözümüne bağlı olduğunu görmekteyiz. Kürdistan’ı ellerinde bulunduran sömürgeci devletlerin bugün bölgedeki çatışmaların odak noktasında olmaları, Kürt sorunun önemini arttırmaktadır. Kürt sorunun çözümü aynı zamanda barışın da yolunu açacaktır. Kürdistan eksenli çatışmalar ve bunun yol açtığı gelişmelere baktığımızda, uluslararası güçlerin de burada devreye girdiklerini uzun vadeli yönelimlerinden görmekteyiz. Böylesine karmaşık ilişkiler ağına bürünmüş bir sorunun çözümü de elbetteki kolay olmayacaktır. Belirli bir formül sunmanın zorluğu da buradan gelmektedir. İlişkiler, kimi zamanlar yeni boyutlar kazanmakta ve aktörler yeni adımlar atmaktadırlar. Ayakta kalanın sonuç alacağı gelişmelerin yaşandığını söylemek yanlış bir yaklaşım olmayacaktır. Kısa vadede kazanılan veya kaybedilenler uzun süreli bir mücadelenin dayanaklarının sağlam temele oturması için önemlidir. Bundan dolayıdır ki Kürtlerin bölgedeki dengelerden ayrı, tek başına ele alınmaları yanlış bir bakış açısı olacaktır. Bilinen klasik yöntemlerle de Kürt Özgürlük Hareketinin mücadelesini yeni evrelere taşıması da mümkün görünmemektedir. Bölge genelinde silahlar susmadıkça ve hala bazıları geleceklerini savaşta, çatışmaların arttırılmasında gördükçe, silahların toprağa gömülmesi yakın bir rüya olmaktan uzak kalacaktır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan açısından baktığımızda seçimler önemli bir dönüm noktası olacaktır. Bugün AKP’nin başında olanlar her ne kadar ‘Kürt sorununu çözdük’ deseler de bunların çözüm yerine çözümsüzlüğü dayattıkları bilinmektedir. Bunların çözümden anladıkları, Kürtlerin her türlü insani haklardan yoksun bırakılmasıdır. Bir Kürt geçmişi olduğunu öğrenen Binali Yıldırım ile Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmaları, Kürtlere ait herşeyin yok edilmek istendiğinin açık bir işareti olmuştur. Etrafına topladıkları işbirlikçileri eliyle de Kürt sorununu çözdüklerine kendilerini ve yandaşlarını inandırmak istemektedirler. Kendi etrafında Kürt adına kırıntı misali söz söyleyenlerin dışlanması da göstermektedir ki, bunlar çözümden  Dersim, Şeyh Sait, Roboski, Sur ve Cizre katliamlarının tekrarı ve ya benzeri bir anlam çıkarmaktalar. Barış dışında herhangi bir başka çözüm yoktur. Bu da Kürtlerin haklarının teslim edilmesi ile mümkündür.Yoksa bir isyan biter biri daha başlar. Kürt halkının politize olduğu ve özgürlüğü için bedel ödemekten çekinmediği bugünkü koşullarda askeri bir çözüm olmayacaktır. Barış masasına dönmek ve silahları susturmak çözümün yolunu açacaktır.

Mevlüt Çavuşoğlu ve Mike Pompeo

Kandil’e sefer olur da geri dönüş oy olur mu?

Seçimler yaklaştıkça Kandil giderek daha fazla gündeme gelmeye başladı. Uzun zamandır TC yetkilileri Kandil’e bayrak dikmekten bahsetmektedirler. Sorun bayrak dikmekle halolsaydı yıllar önce Ağrı dağının tepesine dikilen bayrak meseleyi çözmüş olurdu. ’Burada hayali Kürdistan yatıyor’ denilen yerden Kürtlerin özgürlük mücadelesi yeniden adeta kendi küllerinden doğdu. Yine Irak’ta, İran’da defalarca kırdık denilen Kürtlerin özgürlük hayali hep canlı durdu ve yani direnişler ile güçlenerek devam ettiler. Kürtlerin topyekün ayakta oldukları bu dönemde, Kürt direnişinin yok edilmesi mümkün değildir.Bazı inişler çıkışlar yaşansa da özgürlük direnişi güçlenerek devam edecektir.

Güney Kürdistan’a yönelik kara hareketi yaklaşık üç aydır devam ediyor. Bazı yerlerde Türk ordusunun üsler kurduğu biliniyor. Sessiz yürütülen ve asker kayıplarının gizlendiği bu hareketten şimdilerde sık sık söz edilmeye başlandı. Bir başarı yakalayamadıkları için sessiz götürülen bu hareketten Kandil hedefe çekilerek oy avcılığı yapılmakta, belki de oylarda bir yükselme olur diye de bilinen kalemlere başarı haberleri yazdırılmaktadır.

Kandil gerilla için şimdiye kadar muazzam barınma imkanları sunmuş olan, geniş bir alan ve dağlarla kaplı. Hedef Kandil olarak gösterilse de üç aydan fazladır süren operasyonda artık gizlenemeyen kayıp haberlerinin gelmesi ve buna rağmen sadece bazı alanlarda karakol misali üslerin kurulmuş olması işlerinin öyle kolay olmadığını göstermektedir. Efrin benzeri bir sonucun burada alınması imkansız görünmektedir. Bu bakımdan Kandil bugünlerde belki bir kaç oy daha fazla alırım diye dile getirilse de kayıp haberleri oy olarak geri bir dönüşün olmayacağını göstermektedir. Yandaş kalemlerin birden bire Kandil senaryolarıyla kendi köşelerinde boy göstermeye başlamaları, 24 Haziran’ın faşist çeteler için zor geçeceğinin ve yıkılışlarının  belki de başlangıcı olacağından duydukları korkudandır. Kuzey Kürdistan’da gerillanın hareketliliğini önleyemeyenlerin, Kandil’de sonuç almaları mümkün görünmemektedir.Kısa vadede seçim hesapları düşünülse de uzun vadede başka hesapların olduğunu bilmekteyiz. Osmanlıdan kalma gizli hayallerin peşinden koşmakta ve belki de bazı toprak parçalarını ele geçiririm hayali kurmaktadırlar.

Savaşı güneye yayarak, Kürt Özgürlük Hareketi’nin kuzeydeki varlığını asgari derecede azaltmaya çalışmaktadırlar. Böylelikle de kendilerine başarı hikayeleri yaratmak istemektedirler. Başarılı olduklarında ise paşalık koltuğundan bir kaç sülale boyunca kalkmak istemeyeceklerdir. Evdeki hesap her zaman çarşıya uymadığını bilmekteyiz. Halklarımızın bu planı boşa çıkaracak güç ve mücadele azminde olduğunu bilmekteyiz. Bu açıdan Haziran’da birlikte; Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Laz, Ermeni, Süryani, Ezidi, Roman ve diğer halklar gülmek güzel olacaktır.

Efrin’de Neler oluyor?

Efrin’in işgali şu sıralar gündemden arka sıralara düşmüş gibi görünse de burada TC’nin nüfus yapısını değiştirmeye ve Kürtleri bölgeden uzaklaştırmaya dönük saldırganlığı devam etmektedir. Kürtlere ait bir çok iz yok edilmek istenmekte ve DAİŞ artığı çeteler eliyle de bu saldırganlık sürdürülmektedir. Yağma durdurulmadığı gibi devam ettirilmektedir. Buraya değişik yerlerden getirilip yerleştirilenler, Kürtlere ait olan ne varsa yağmalamaktadırlar. Bunun da direkt Türk ordusunun denetiminde yapıldığını bilmekteyiz. Buna karşı Efrinliler, kendi topraklarına sahip çıkarak, bölgenin yapısının değiştirilmesine karşı direnmektedirler. Yer yer gerilla tarzı bir mücadele yürütülse de çetelerin buradan sökülüp atılması Suriye’deki diğer sorunlu bölgelerdeki çözümle mümkün olabileceğini söyleyebiliriz. Suriye üzerinde söz sahibi olan güçlerin kendi aralarında bir anlaşmaya varmaları sorunların çözümünü kolaylaştıracaktır. TC ve bağlı çeteleri Efrin’de varoldukça burada bir çözümden bahsedilemez. Efrinliler özgür bir temelde topraklarına yeniden dönmek istemektedirler.

Menbiç konusunda son günlerde yaşanan hareketlilik bazı yeni gelişmelere de yol açacak gibi görünmektedir. YPG işgalci olmadığını ve Menbiç Askeri Meclisinin kendi savunmasını geliştirecek düzeye varması neticesinde buradan çekileceğini açıkladı. Bundan önce de ABD ve Türkiye Menbiç konusunda bir yol haritası üzerinde anlaştıklarını açıkladılar. Uygulamada nasıl bir gelişme yaşayacağımızı önümüzdeki günlerde göreceğiz. Menbiçliler Türk askerini kendi topraklarında görmek istemediklerini açıkca dile getirdiler. ABD, TC’nin yoğun dayatmaları karşısında Menbiç’te ara bir formüle orta bir yola çözüm için girdi diyebiliriz. Sahada ne tür sonuçları olur önümüzdeki günlerde açığa çıkacaktır. SDG ile ittifakını devam ettirmek isteğinde olan ABD’nin NATO müttefiği ve yıllardır işbirliği içinde olduğu TC ile karşı karşıya gelmek istemeyecektir. DAİŞ’e karşı önemli bir güç olan SDG ile de yola devam etmek istediğini açıkca dile getirmesi netleştirilmek zorunda olan daha bir çok hususun var olduğunu göstermektedir.

Tüm bu sorunların çözümü Efrin’den ayrı ele alınamaz. Şimdilik fırtına öncesi sessizliğe bürünen Suriye’de önümüzdeki günler yeni dalgalanmalara yol açacaktır. Suriye’de savaş henüz bitmedi. Kısa sürede de bitirileceğe benzemiyor. Kartlar yeniden karıştırılıyor ve içinden beklenmedik gelişmeler de doğabilir. TC’nin işgal ettiği topraklarda uzun süre kalması mümkün görünmüyor. Suriye’nin “çık” taleplerine Rusya’nın ne zaman eşlik edeceğine bağlı olan bu çıkış bölgemizde barışa doğru bir adım daha atılmasını sağlayacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler