Heykeltraş ve Rölyef Ustası Halil İbrahim Köksal

Heykeltraş ve Rölyef Ustası Halil İbrahim Köksal

Halil İbrahim KöksalŞu anda anlatacaklarım yaşamda çok az rastlanan olaylardandır. Yani yetenek, ya da insan yeteneğinin boyutları nedir, sorusuna cevap aramak? Bilimsel olarak yetenek konusunda şunlar ifade edilebilir: Bir insan bir konuda yetenekli ise, yetenekli olduğu dalda yüzde elli avantajlıdır. Diğer bir kişiyse ancak o yüzde elliyi eğitim yoluyla elde edebilir. Ancak bu durum yine bir süreç gerektirir. Örneğin Roman’lar müzik konusunda yeteneklidir ama hiç keman çalmamış bir çocuğa kemanı ve yayı uzatıp, “Hadi şimdi çal!” diyemezsiniz. Çocuğun önce keman çalan birini yakından görmesi, izlemesi, en azında müzik sesine aşina olması gerekir. Demek burada yine bir sürece ihtiyaç var. Ancak ondan sonra o çocuktan keman çalmasını isteyebilirsiniz. Matematik de, resim de öyledir. Yani yine eğitim söz konusudur.

Geçtiğimiz yakın süreç içinde Akhisar’ın Milingen Köyünden (şimdi mahallesi oldu) bir çiftçi kardeşimiz, Belediyenin de katkılarıyla bir rölyef sergisi açtı. Çıkan gazete haberlerinden sonra sergiyi gezmeye gittim ve tesadüfen sergiyi açan, Halil İbrahim Köksal ile de tanışma fırsatı buldum. Sergi tek kelimeyle mükemmeldi; her biri saf mermer üzerine oyulmuş, antik çağa ilişkin tarihi figürlerden oluşuyordu; Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşından görüntüler, Eski Roma ve Osmanlı dönemine ait çalışmalar da yer alıyordu. Sergilenenlerin tümü oldukça başarılıydı.

Rölyefleri yapan Halil İbrahim kardeşimizle görüştüğümüzde şaşkınlığım daha da arttı. Çünkü çiftçi kardeşimiz bu konuda hiç eğitim almamıştı. Zaten kendisi de İlkokul mezunu olduğunu söylüyordu. Oysa bir heykeltıraşın böylesi çalışmaları ortaya koyması için yıllarca Akademilerde dirsek çürütmesi gerekiyordu… Halil İbrahim, önce küçük birkaç biblo yapıyor, bir iki taştan kaplar oyuyor, sonra bir gün bir şekilde karşılaştığı Milli Eğitim Müdürü Adem Göksöğür’ün kendisinden bir Fatih Sultan Mehmet rölyefi istemesiyle daha nitelikli bir çalışma temposuna, üretime giriveriyor. Üstelik bu çalışmanın uzun geçmişi de yok. Yani dediğim tarih, 2011’in sonlarında, 2012’de oluyor; daha sonra da artık arkası geliyor.

Sergide yer alan Çanakkale Zaferi ile ilgili rölyefe üzerine kafasından tasarımı oluştururken, Halil İbrahim Köksal, kalkıp Çanakkale’ye gittiğini ve orada savaşın geçtiği yerleri bir de kendi gözleriyle görerek, eskizleri çizdiğini, bunların hazırlanışı sırasında da hayli duygulandığını belirtiyordu. Bu onun yaptığı işi ne ölçüde ciddiye aldığının önemli bir göstergesiydi. Köksal, gerek Roma Figürlerini, gerekse Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ilişkin ön hazırlıklarını da, yine aynı titizlikle çalıştığını belirtti. Kendi ifadesiyle: “Bunların ön hazırlıkları sırasında onlarca tarih kitabını, ansiklopedileri karıştırmak zorunda kaldım.” diyordu. Sanatçı, “Yaptığım her çalışmada biraz da ben varım, benim düşlerim, duygularım var.” diyerek, emeğinin salt mermer oymak olmadığını da belirtmek ister gibiydi.

Peki, bizlerin sadece tarih kitaplarında okuduğumuz “Çanakkale Savaşı” neydi? Kaynaklara kısaca baktığımızda şunları görüyoruz: “Çanakkale savaşı, 18 Mart 1915 - 9 Ocak 1916 tarihleri arasında gerçekleştiğini görüyoruz.  18 Mart 1915 de başlayan ilk saldırı 9 Ocak 1916 tarihinde karşı donanmanın ülkeyi tamamen terk etmesi ile son buluyor.

Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanma Boğaz'a geniş çaplı ilk saldırıları 1915 Şubat ayında başlattı. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekâtından vazgeçilmek zorunda kalındı. Deniz harekâtıyla İstanbul'a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı'ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası'nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. İngiliz ve Fransız çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası'nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu'nun kuzeyinde Suvla Koyu'na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos'ta “Kurmay Albay Mustafa Kemal'in Birinci Anafartalar Muharebesi” olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmek zorunda kalmıştır.”

Bu nedenle Çanakkale Zaferini temsil eden rölyefin karşısında heyecanlanmamak mümkün değildir. Zaten sanatçı da bunu anlatımlarında ifade etmektedir.

Halil İbrahim sergide yer alan ilk rölyef çalışmasına –yukarıda anlatıldığı gibi- böyle başlıyor ve sonuçta yaklaşık 20-25 –sergilenecek düzeyde- ürün koyuyor ortaya… Merakla döne döne inceledim çalışmaları. En küçük bir anatomi eksikliğinin yer almadığı sergi beni adeta büyüledi.

İnancım o ki, ülkemizde ve ilçemiz Akhisar çevresinde böyle daha birçok, heykeltıraş, ressam, karikatürist, fotoğraf sanatçısı, edebiyat ve sinema tutkunu kişiler vardır. Yerelde belediyelerin onları ortaya çıkarması, topluma kazandırması, ellerinden tutup sergilenmesine yardımcı olması sanırım saygı duyulması gereken bir davranış olur. Kent sakinleri ve vatandaşlar olarak da bizim beklentimiz tabii ki bu yönde olacaktır. Umarım bundan sonra böylesi sergilere, etkinliklere daha çok rastlarız. Bizlerin bunlara ihtiyacı olduğu kadar, bu kayıp değerlerin de topluma kazandırılması bir hayli önem taşımaktadır. Kentler bu insanlar sayesinde gelişip güzelleşecektir. Çünkü, toplumsal değerlerini, tarihlerini bilmeyen uluslar her zaman kaybetmeye mahkumdurlar.

Sergide olduğum süre içerisinde merakımı gidermek için Halil İbrahim Köksal ile de uzun uzun söyleştik. Örneğin bu kardeşimizin küçük de olsa bir atölyesi yok. Çünkü mermer oymayı siz beş metre karelik bir odada yapamazsınız. O da bu çalışmaları –ancak güzel havalarda- bahçede kendi kurduğu derme çatma atölyede hazırladığını söylüyordu. Halil İbrahim, Çalışma sırasında da kendisini en çok destekleyenin eşi olduğunu dile getiriyor: “Sağ olsun, beni çaysız kahvesiz gomuyor.” diyordu gülümseyerek. Köylülerinin ise bu çalışmalara karşı hiç mi hiç ilgisi yokmuş. Kim bilir belki de köyün safı, delisi olarak değerlendiriyorlardır. Ne yazık ki bizim toplumumuz, köylüsü kentlisi, eğitimlisi eğitimsizi, kültür ve sanata işte bu kadar uzak.

Fakat ülkede duyarlılığını yitirmeyen kurumlar ve insanlar da vardır. İşte bunlardan birisi, sanal bir gazete olan, akhisarpostasi.com, geçtiğimiz 3 Mart 2018 tarihlerinde kentte Kültür ve Sanat’a katkı sağlayan edebiyatçı, müzisyen, ressama, 2017 yılı başarı ödüllerini verdi; burada heykel dalında sanatçımız Halil İbrahim Köksal da   gösterdiği üstün başarıdan dolayı ödüle layık görüldü. Umarız toplum olarak bundan böyle kültür sanat alanlarında daha duyarlı oluruz...


Konuyla ilişkili diğer makaleler