İşçi ve Mahalle Meclisleri Kurulmalıdır
Ülke, bir avuç sömürücünün, ezenin, hırsız ve bezirganın çıkarı için krizdedir. Kriz, her gün daha da derinleşiyor. Kaos büyüyor. Halk, kapkaranlık günlerde yaşıyor. Açlığın, yoksulluğun, baskının, şiddetin ve katiamların haddi hesabı yok. Ülkeyi bu hale sokanlar, bir ışıltıdan, bir kıpırtıdan, velhasıl kendi gölgelerinden korkar oldular. Başka şeye benzemez, halkın verdiği korku! Bugün değilse yarın şafak, en alacakaranlıktan sökecek ve ağır ağır doğan güneş, bu zifiri karanlığı aydınlığıyla çıkaracaktır.
Ülkemizin demokratikleşmesi, demokrasinin toplumsal yaşamın her alanında filizlenerek kök salması için mahallelerde ve fabrikalarda-işyerlerinde Meclisler mutlaka kurulmalıdır. Yerleşim ve üretim alanları, toplumun can damarlarıdır. Çalıştığımız, ekmek kavgası verdiğimiz, sınıf bilincinin geliştiği işyerleri ve oturduğumuz, ailece yaşadığımız mekanları örgütlemeden, sorunlara karşı birlikte davranmadan, çözüm arayışına girmeden buralardaki yığınları örgütlemeden, demokrasi mücadelesi geliştirilmeden ülke genelinde devrimci bir halk hareketi yaratmak, demokratik bir iktidarı kurmak ve ona sahip çıkmak mümkün değildir. Neden?
Çünkü, demokrasi; halk iradesinin örgütlü biçimde politikaya yansımasıdır, etkinlik göstermesidir, hegemonya kurmasıdır. Politik yönetimin en geniş halk yığınlarının, işçilerin, emekçilerin, kır yoksullarının ve kadınların temel hak ve özgürlüklerine dayanarak kurulmasıdır.
İşyerlerinde patronların acımasız baskı ve sömürüsüne karşı koymak için asgari ücretin geçinebilir düzeyine yükseltilmesi, haftalık çalışma süresinin 35 saate indirilmesi, “eşit işe-eşit ücret” hakkı savunulmalıdır. İşten atılmalara karşı birlikte direnilmelidir. Güvencesizliğe, kıdem tazminatının kaldırılmasına, fazla mesaiye, kötü çalışma ortamına karşı verilen mücadelede başarılı olabilmek için işyerlerinde İşçi Meclisleri kurulmalıdır. Sendikal örgütlenmenin yok denecek kadar az olduğu, var olan sendikaların ise “işçilerin ekonomik-demokratik kitle ve sınıf örgütleri” olduğu gerçeğini yadsıyarak sermayenin çıkarlarına göre hareket ettiği günümüzde İşçi Meclisleri, çok büyük önem taşımaktadır. İşçi Meclisleri, sendikaların yerini tutamaz, onların rolünü oynayamaz ancak onlara engel teşkil etmez, tam tersine sendikal örgütlenmenin gelişmesine, aktifleşmesine “sınıf ve kitle sendikacılığı”nın işyerlerinde boy atmasına yol açar. Militan sendikacılar, işçi önderleri ve sınıf bilinçli işçiler, komünistler, bu yaşamsal önem taşıyan konuyu gündemlerine taşıyarak ilk adımlarını atmalıdırlar. İşçi Meclisleri, 1 Mayıs’ın kutlanmasından Genel Grev-Genel Direnişin örgütlenmesine, temsilci seçiminden yemek sorununa kadar işçileri ilgilendiren bütün konu ve sorunlarla ilgilenmelidir. Bütün işçi meclisleri arasında koordinasyon sağlanmalıdır.
Meclisler niteliğinde var olan etkin veya cılız yapılanmalar somut koşullara uygun olarak yeniden dönüştürülmelidir. Yereldeki halkın sosyal, kültürel yapısı gözardı edilmeden yerel sorunlar ve temel hak ve özgürlükler baz alınarak çalışma yürütülmelidir. Çevre kirlenmesinin önlenmesi ve doğa tahribatının durdurulması, yereldeki halkın örgütlenerek meclisler oluşturarak mücadele vermesiyle mümkündür. Meclisler, mahalle ve semtlerde çevre sorunlarından politik sorunlara, çocukların okul servislerinden, gezi düzenlemelerine, barış etkinliklerinden savaşa karşı mücadeleye kadar, semt ve mahallenin belirli bir kesimini ilgilendiren bir sorundan tamamını ilgilendiren soruna kadar her sorunla ilgilenmelidir. Semt ve mahallenin ortak iradesini yansıtarak çalışmalıdır. Böyle bir çalışma tarzı, meclisin zaman içinde sönümlenmesini önler. Aktif ve yaratıcı bir ruhla çalışmasını sağlar. Yerelde demokrasi mücadelesine ivme kazandırır. Böyle bir çalışmanın işlevi, temel hak ve özgürlükler konusunda yerelde güçlü bir halk iradesinin açığa çıkarılması, örgütlenmesi ve mücadelenin verilmesidir. Bu çalışma tarzı, demokratik olduğu gibi birleşik bir halk örgütlülüğünü de ortaya koymaktadır. Antikapitalist bir işleve sahip olduğundan sosyalizmin nüvelerinin yeşermesini sağlar. Günlük yaşamda da karşılığını bulan bu nitelikteki meclis çalışmasını, yereldeki halk yığınları sahip çıkacaktır. Bireyler ve aileler arasında tanışmalar olacak, dayanışma gelişecek ve karşılıklı güven pekişecektir. İnsanlar birlikte adım atarken her şeyden önce güven beklerler. Samimi davranışları görmek isterler. Çalışmayı yapan kişiler, mahalle-semt halkı tarafından sevilmeli, sayılmayı, yaptığı çalışmalar ilgi çekmeli, etki yaratmalıdır. Meclis çalışmasını yürüten kişilerin düşüncesi ne olursa olsun mahalle halkı er veya geç onların çalışmasını destekleyecek ve katkı vermeye başlayacaktır. Politik tercihleri öne çıkaran, dar grupsal anlayışlar, sekter çalışma tarzları terk edilmelidir.
İşçilere sınıfsal temelde bakan, onları kucaklayan, sermayeye karşı işçilerin birliğini savunan yeni tarz ve anlayışlar geliştirilmelidir. Bu, olmadan adım atılamaz. İşçilerin “iğne ile kuyu kazımak” sabırlılığını gösteren ve bir sarraf titizliliğiyle çalışan kadrolara ihtiyacı var. İşçi Meclisleri, bulunduğu işyeri-fabrikadaki işçileri ve üretim alanını hesaba katarak, dini hassasiyetleri, gelenekleri adetleri ve farklı politik tercih sahibi oldukları gözönünde tutularak çalışma yapmalıdır. Böyle bir çalışma yürütürse başarılı olur. Hangi işçi sömürülmek, patrona karşı güçsüz olmak ister? Tam tersine politik düşüncesi, oy verdiği parti, referandum tercihi ne olursa olsun, her işçi iyi bir yaşamdan, yüksek ücretten, daha az çalışmaktan yanadır. Nesnel olarak çıkarları böyle davranmayı gerektirir.
Hangi isimle ortaya çıktığı pek önemli değil, bugüne kadar “Meclisler” konusunda yapılan çalışmalar çoğunlukla dar tutulmuş, sekter bir tarzla çalışılmış böyle olunca da etkisi cılız, ömrü ise kısa olmuştur. Niyetimiz, çalışmaları küçümsemek ve geçmişi karalamak üzerinden kendimize haklılık payı çıkarmak değildir. Halk tabiriyle ‘eğri oturup doğru konuşmak’ gerekiyor. Bunu yapabilmek için de açık ve net olmalıyız.” Neyi doğru yaptık ve nerede hata yaptık” sorusuna açık yüreklilikle cevap vermek zorundayız. Bu insani bir davranış ve politik bir sorumluluktur.
Ne kadar doğru, somut ve ilerici yazılar yazılırsa yazılsın, sözler söylenirse söylensin, hesaplı kitaplı programlar hazırlanırsa hazırlansın eğer semt-mahalle halkının, işyeri-fabrikada çalışan işçilerin desteği kazanılamıyorsa, çalışmalara katılamıyorlarsa maalesef bir şeye yaramıyor. Söylenen sözler, yazılıp çizilenler, madde madde ortaya konan programlar havada kalıyor. Ve sonunda Meclisler, ya bir türlü kurulamıyor ya da kurulduktan sonra işçileri ve halk yığınları kucaklayamıyor.
Her mahalle meclisi, bölgesindeki çevre sorunu ve hareketleri, tarım, hayvancılık, kooperatifler, işçi direnişleri, seçim çalışmaları, çeşitli şölen ve festival, savaşın durdurulması, yerel sorunlar, sportif çalışmalar, mahalle güzelleştirme ve hemşeri yardımlaşma ve dayanışma çalışmaları konusunda duyarlı olmalıdır.
Yerel (semt-mahalle) ve İşçi (emek) Meclislerini kurmak bir amaç ise de asıl bundan daha da önemlisi, toplumsal yaşamın demokratikleştirilmesinde vazgeçilmez bir araç olmasıdır. Halkaların eşit olduğu, kardeşlik bağları içinde yaşadığı savaşsız, sömürüsüz Türkiye’yi kurabilmek için işçi sınıfının, en geniş halk yığınlarının, gençliğin ve kadınların örgütlenmesi, eğitilmesi ve mücadeleye atılması şarttır.
Mahalle ve İşçi Meclisleri, parlamentonun ve sendikal çalışmaların işlevsizleştirildiği ve safdışı bırakıldığı günümümüzde ve sonrasındaki döneme en iyi, en gerçekçi, en meşru ve en rahat çalışılabilir bir halk ve işçi örgütlenmesi biçimidir. Bu konuda her işçi, emekçi, ezilen, ilerici ve devrimci tartışmalı, kafa yormalı ve zahmete katlanmalıdır.