İslam Harekete Yaklaşım ve Milletleşme Sorunu

İslam Harekete Yaklaşım ve Milletleşme Sorunu

Nüfusunun yüzde sekseninden fazlasının işçi, emekçi, köylü ve yoksullardan oluştuğu bir toplumda ezilen ve sömürülenlerin neden egemen sınıflar tarafından din ve milliyetçiliğin etkisi altında kaldıklarını incelemek içinde bulunduğumuz süreç açısından önemli. Sınıf mücadelesinin geliştirilmesi ve sömürülen işçi sınıfı ve ezilen toplumsal kesimler arasında sınıf bilincinin geliştirilmesi konuyla sıkı bağlıdır.

Önümüzdeki süreçte açılması ve detaylandırılması düşüncesiyle konuyla ilgili bazı başlıkları tezler halinde dikkatinize sunmak istiyoruz. Daha da zenginleştirilebilecek bu başlıkların ciddi olarak ele alınıp tartışılması, irdelenmesi ve sonuçlar çıkarılması önümüzde duruyor.

Türkiye’deki İslami hareket meselesine bakarken Türk milliyetinin millet haline gelmesi konusuna önce değinmek lazım. Kemalistler iktidara geldiğinde milliyet düzeyindeydiler, Türk milleti henüz oluşmamıştı. Türkler Osmanlıdaki kimi milliyetlerden biriydi. Türk milletinin oluşumu için Türkçülük konusuna İttihatçılar başladı ama başarılı olamadılar. Türkçülük fikri bir hareket düzeyinde vardı ama sosyolojik olarak olgunlaşmamıştı.

Kemalistler iktidara gelince Türk milleti yaratma işine giriştiler. O dönemde okuma yazma bilenlerin oranı yüzde beş idi. Boşnak, Arnavut, Çerkez gibi farklı milliyetleri Türkleştirerek Türk milleti haline getirmeye çalıştılar. İktidara geldikleri 1920 yılından, tam tespit etmek gerekirse 1923 yılından itibaren, 1950 yılında Demokrat Parti iktidara gelene kadar, arada geçen 27-30 yıllık sürede nüfusun yüzde yirmi beşini Türk milleti haline getirdiler. Yüzde elli nüfus millet düzeyine yükseltilemedi. Nüfusun yüzde yirmi beşi de Kürtlerden oluşuyordu ve onlar da millet olma özelliklerine kavuşamamışlardı. Türk milleti niteliğine yükseltilenler laik, modern ve batılı özelliklere sahiplerdi.

Menderes iktidara gelince Anadolu’da kapitalizmi geliştirme işine girişti. İnşaat sektörüne ağırlık verdiler. En önemli proje olarak yollar yaptılar ve bu şekilde iç pazarı birleştirdiler. Demokrat Parti döneminde, muhafazakar, mütedeyyin bir Türk milleti daha ortaya çıktı. İki ayrı Türk milleti oluşmuş oldu. Muhafazakar Türk milleti ve modern Türk milleti.

Kürtlerin milliyetleşmesi ise Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi ile başladı. Milletleşme süreci ile ilgili kimi gelişmeler 1960’lı yıllarda yaşandı ama asıl milliyetleşme süreci Kürt Özgürlük Hareketi’nin halkı politik olarak örgütlemesiyle gerçekleşti.

Anadolu’daki yüzde ellilik Türk nüfusun, devletin ve İslam’ın tarikatlarının sınıfsal hegemonyasından kurtarılması ancak, bu nüfus içinde sınıf çelişkilerini gerçekleştirmekten geçiyor. Bu çalışma Marksizm’in, sosyalizmin batı üslubu ve diliyle yapılamaz. Nüfusun genel inanış ve düşünceleri doğrudan İslam’la bağlı. Marksizm ve sosyalizm fikriyatını İslam diline tercüme etmek lazım.

Komünistler olarak şöyle bir zorlukla karşı karşıyayız. Marksist-Leninist dünya görüşü, aynı zamanda felsefi yanı olan bir teori ve bilim. Diyalektik materyalist düşünceye dayalı. Dolayısıyla, diyalektik materyalist felsefeyi doğrudan bu nüfus içinde uygulamaya kalkmak başarısız olur. Bu, nüfus açısından böyleyken, İslamcı sosyalizmi savunan müttefiklerimiz açısından da böyledir. İslamcı sosyalizm, Marksizm-Leninizm’in ancak ekonomik ve politik teorilerini İslam ile birleştirebilir. Bu bir çelişki ve problem olarak karşımıza çıkıyor.

Örneğin, “Emek ve Adalet Platformu”, Müslüman halkların bilinçlenmesi ve sınıf savaşımına katılmaları açısından çok önem taşıyor. Ve “Emek ve Adalet Platformu” ekonomik ve politik açıdan Marksizm’i savunuyor. Marksist-Leninist’ler, komünistler ise ancak böyle bir platform Anadolu’da geliştiği koşullarda materyalist fikirleri ikinci aşama olarak yayma olanağına kavuşabilirler. Bu konuyu demokratik devrim ile sosyalist devrim ilişkisine benzetmek mümkündür. Konuyu bu şekilde ele aldığımızda bu platform ile komünistlerin ittifakı büyük önem taşır.

Batı yanlısı, laik ve modern Türk milletinin saflarında TKP’nin faaliyetleri uzun yıllar Kemalist paradigmalar temelinde gerçekleşti. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu bir haklılık taşıyordu. Kemalizm etkindi ve onları etkilemek, sosyalizm amacında birleştirmek bakımından işe yarar bir yöntemdi. 68 Devrimci Gençlik Hareketi de 27 Mayıs’ın getirdiği görece “özgürlük” ortamında benzer özellikler taşıdı. İstisnalar hariç Kemalist kabuğunu kıramadı. TKP’nin 1973 Atılımı da benzer zaaflar taşıdı. Süreç içinde bazı tartışmalar ve arayışlar gelişti ancak yetersiz kaldı. Temelde sorun vardı. Mustafa Suphi’nin Müslüman Halklara yönelik görüşleri, çalışmaları ve birikmiş deneyimler yeteri kadar ele alınıp geliştirilmedi. 78 Devrimci Hareketi’nin geneli de aynı zaafı taşıdı. Fakat, Kemalizm ile İslamiyet arasında büyük bir fark var. Yüzde yirmi beş Kemalistler ile yüzde elli İslamcılar arasındaki fark.

Kemalizm, savaşta yenilmiş ve bağımsızlığı kazanmaya yönelen kadroların ideolojisi idi. Cumhuriyetin ilk yıllarına has idi. Türkiye kapitalizmi geliştikçe Kemalist ideoloji giderek arkaik bir ideolojiye dönüştü.

Günümüzde Türkiye’nin emperyalist aşamaya ulaşması ile birlikte Kemalizm’in yüzde yirmi beşlik Türk milletini birleştirme işlevi büyük ölçüde ortadan kalktı. O nedenle günümüzde Kemalizm ile dirsek teması kurmak komünizm propagandasından doğrudan sınıf işbirliği politikası haline geldi.

İslamiyet ise bir dindir ve bu inanışı devletin elinden çıkarıp almak ve bunu sosyalist içerikte geliştirmek bugün için hala geçerli ve gerekli bir yöntemdir. Sovyet komünistlerinin Doğu Halkları ve Müslüman Halklar Kurultayları, Mustafa Suphi’nin görüşleri, TKP’nin kuruluş dönemi belgeleri ve programı, hatta Sultan Galiev’in çalışmaları değerlendirilerek günümüz sorularına yanıt üretecek bir çalışma acil gereklidir.