İhanete Karşı Devrimci Tavır Ortak Mücadele

İhanete Karşı Devrimci Tavır Ortak Mücadele

1917 Ekim Devrimi’nin 100.yılının kutlandığı bugünlerde, Güney Kürdistan’daki  referandum veya bağımsızlık yönelişinin üzerine, bölgedeki  gerici yobaz faşist güçler büyük bir ittifak kurarak yürüdüler. Kendi içinde birliktelikten yoksun olan Kürtler de ne yazık ki, örgütlü bir karşı çıkış koyamadılar. Böylece, Kürt devrimini görünür kılacak referandum bir anda işlemez duruma getirildi. Ancak bu devrim sürecinin bittiği veya çöktüğü anlamına gelmez. Irak ve diğer devletlerle ilişki geliştirerek bir kazanç elde edebileceğini düşünen bölgedeki toplumsal ilerleme karşıtı bazı kişi ve grupların oluşu dahi bu sürecin yenilgi ile sonuçlandığı anlamına gelmez. Halklar kardeş olduğu gibi devrimler de kardeştir. Bugün belki Kerkük bu sürecin dışında kalmış gibi görünebilir ancak devrimler Afrin’den Deyrezor’a kadar devam ediyor. Devrim gerçeği böyle iken, bazıları devrim teorisinin tersine, Kerkük ve Kürt coğrafyasının diğer yerlerinde yaşanan durumu geçici yenilgi veya çöküntü olarak  moral bozukluğu olarak  adlandırmak doğru  değildir. Yenilgi olarak mahkum edilmek istenen Paris Komünü’nün 1917’de Sovyet Sosyalist devrimini doğurduğunu unutulmamalıdır. 1917 Ekim Devrimin’in tüm dünyadaki ilerici güçlere, ulusal kurtuluş mücadelesi veren halklara ışık olduğu, rehber olduğu aşikarken, Vietnam devrimini, Küba devrimini selamlayanların, Kobane devrimine dostça eleştiri getirenlerin, referandum sonrasında oluşan durumu selamlaması gerekmez mi? 1990’lı yıllardan beri YNK ve KDP’yi bir araya getirmek isteyen  ilerici güçler bu konuda yetersiz kalmışlar Kerkük ve bağımsızlık konusunda kendi aralarında çelişki yaşayan iki partiyi ikna edememişlerdir. Kısacası, referandum sonrası oluşan durum, Türkiye, İran ve Irak üçlüsünün bir araya gelişinden çok, Kürtler arası dağınıklıktan ileri gelmiş gibi görünüyor.

Neden dağınık? Nasibini soldan, sosyalizmden alamayanlar, tarihsel ve diyalektik felsefeden  ders alamayanlar, sürekli partisinin çıkarını aşiretsel çıkarını kurmuş oldukları ayrı ayrı silahlı güçlerin çıkarlarını kendi halkının geleceğinden önce görenler, bir türlü feodal ideolojik düşünceden sıyrılamayanların düşeceği durum budur. Ekonomik açıdan ulusal davasını ve partisinin önünde ailesini düşünen örgütsel yapılar bu durumda olurlar. Örnek vermek istiyorum. Bu örgütsel yapılar iktidara geldiklerinde  petrolü millileştirseydiler, toprak reformunu yapsaydılar, halk meclislerini kursaydılar, işçi köylü konseylerini kurmuş olsaydılar bu duruma kesinlikle düşmezlerdi. Sadece kendi ailelerinin geleceğini düşündüler ve bundan dolayı halk iki örgütsel yapıya da sahip çıkmadı, bundan sonra da çıkmaz. Öyle anlaşılıyor ki, asıl kırılma Pavel Talabani’nin yani YNK’nin ana omurgasının bu üçlü ile yaptığı gizli anlaşmada yaşanıyor. Kerkük’ün güvenliğini sağlamak zorunda olan YNK peşmergelerinin çekilmesiyle birlikte Irak Ordusu ve Haşdi Şabi birlikleri kolayca Kerkük’e girdiler. Görünen o ki, ihanetin kapsamı YNK ile sınırlı değildir. KDP ve Neçirvan Barzani’nin yanlışları ve kariyeristliği yüzünden, peşmergelerinin etkili olduğu bazı bölgelerin de kısa sürede Irak Ordusuna geçmiş olması bu ihanetin içinde KDP’den birilerinin de olduğunu gösteriyor.

Referandum sonucunu işlevsizleştirmeyi amaçlayan bu ihanetin tespit edilip, sorumlularının teşhir edilmesi gerekiyor. Aksi durumda, Irak Ordusu yönünü Erbil’e bile çevirebilir. 20 Ekim’de Altınköprü’de olanlar bunun için erken bir uyarıdır. Peşmerge, direniş gösterdi bu doğrudur ama 220 bin kişilik ordu nerede, 50 bin peşmerge nerede  çünkü çıkarları zedelenmesin diye  silahlı güçlerine emir vermediler, Kerkük ihanetine kadar da Kürtler bu üstünlüğü ellerinde tutuyordu. Ve sonuçta Kürtler geri adım attı. Şimdi Kürdistan’da yeni bir dönem başlıyor. Yeniden toparlanıp geçmişten ders alınarak daha güçlü bir giriş yapılacak bir dönem…

Yeni dönemde Kürdistan’da KDP-YNK hegemonyası olmayacağı kesin. Ve bağımsızlıkçılık ile soslanmış ideolojisiz Barzaniciliğin olmayacağı da… Güney’deki gelişmeler güneydedir elbette ancak  kürtlerin  yaşadığı her hangi bir şehrinde yaşanan gelişmeler sadece o bölgeyi ve parçayı değil bütün parçaları etkiliyor. Ve bu da bütün parçalara yansıyacaktır. Ortadoğu’nun kalbi durumunda olan Kürdistan, kadim tarihte insanlığın beşiği olarak bilinir. Sahip olduğu jeostratejik imkân ve zenginlikleriyle insanlık açısından hep önemli bir coğrafya olmuştur. Bu gerçeklik, her dönemin egemenlerinin Kürdistan coğrafyasına  göz dikmelerine yol açmıştır. Dolayısıyla Kürdistan, gerek egemenlere karşı Kürtlerin özgürlük mücadelesinden dolayı ve gerekse egemenlerin pay kapma çabalarından dolayı, hep bir mücadele coğrafyası olagelmiştir. Bugün de benzer bir durum yaşanmaktadır. Kürt coğrafyasını  işgal etmiş olan devletler, Kürtlerin özgürlük, demokrasi, barış ve emek mücadelesini önlemek için çırpınmakta, buna karşı Kürt halkı, dört parça Kürdistan’da destansı bir özgürlük mücadelesi sürdürmektedir.

Ortadoğu’da ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerde her şey çok hızlı ve yoğun yaşanıyor. Türk  hükümetinin başını çektiği Kürt karşıtı blok, Kürtlere karşı sürdürdüğü savaşı, bütün Kürdistan’a yaymaya çalışmaktadır. Kürtlerin özgürleşmesini kendi varlığının sonu olarak gören Türk devleti, büyük çabalarla ve yüksek düzeyde tavizler vererek oluşturduğu Kürt karşıtı blokla birlikte, Kürtlerin özgürleşmesini önlemek için her yolu deniyor, her yönteme başvuruyor, her kılığa giriyor. İran’la işbirliği planları geliştirmekte, arkasında Rusya’nın ve Esat’ın gönüllü askerliğine hazır olduğunu ilan etmekte, aynı anda, Esat’ı Kürtlerle savaşması için cesaretlendirmeye ve teşvik etmeye çalışmaktadır. AKP-SARAY Rejimi fırıldak gibi dönmekte, girmedik delik, çalmadık kapı bırakmamaktadır. Kürtlerin özgürlük mücadelesinin nelere kadir olduğunu bu gelişmeler ortaya koymaktadır. Kürtler uçsuz bucaksız Moğolistan bozkırlarında olsalar bile AKP_SARAY Rejimi yöneticileri kürtlerin insani isteklerini kabul etmiyorlar, Afrin’e giriyor olmuyor, Mumbiç’e saldırdılar olmuyor, Fırat Kalkanı harekatına girişiyor olmuyor, İdlib’e giriyor olmuyor, kürtlere karşı düşmanca tavır içindeler, kürtler ne yapsın nereye gitsinler, uzayamı gitsinler, kendi topraklarında yaşıyorlar, insanca kardeşçe yaşamak istiyorlar. Perinçek kafasıyla olmuyor bu işler. Perinçek’liler Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ölüm emrini verenlerin yanında saf tutan, onun sistemini, rejimini savunan Nasyonal-Sosyalistler’dir yani ırkçı ve milliyetçidirler.

Dış politikada, Kürtlere karşı savaşmaları için kadim düşmanlarının elini ayağını öpen AKP aynı yolu iç politikada da denemektedir. Bahçeli’yi baş tacı etmesinin, Atatürk’e övgüler düzmesinin altında yatan temel neden, Kürt düşmanlığıdır.  AKP-SARAY Rejimi açısından tüm  kürt coğrafyası savaş alanı, tüm Kürtler hedef durumdadırlar.

Ortadoğu’da yüz yıl önceki statü yürümüyor, yeni statü henüz oluşmamış. Yeni statüyü Kürtler oluşturacaklar. Bu nedenle Ortadoğu sorunu, ekonomik anlamda petrol sorunu, siyasal anlamda Kürt sorunudur. Kürtler özgürleşmeden Ortadoğu sorunu ortadan kalkmayacaktır. Aslında bütün bu gelişmelerin her biri bir diğerinden bağımsız değildir. Bunların hepsi birbirine ve toplamı da Kürtlerin özgürlüğüne bağlı. Bu nedenle herkes biliyor ki Kürtler, Ortadoğu’nun siyasetini belirlemektedirler. Son dönemde kürtlere yapılan ırkçı kafatasçı şoven faşist çıkışlar, artık kürt kadınlarına yönelmiş durumda hedef gösterilmekte, kürt kadınlarının çok çocuk yaptıklarından şikayetçi oldular, kürt ve türk kadınlarını karşı karşıya getirmek istediler, kadınların doğurma makinası gözüyle değerlendirdiler, bu mantık yanlış ve ırkçı bir yaklaşımdır. Özelikle bölgede birebir temasımda da bu yaklaşım kürtler arasında nefret ve kinle karşılanmakta bir namusumuz kalmıştı onada el atılar diyorlar.  Sonuca gelince. Moral bozukluğuna hiç gerek yok. Devrim çıkışları zikzaklıdır, bir adım ileri iki adım geri de olabilir, önemli olan net tavır koymaktır. Kime karşı? Aşiretsel düşünceye, feodal ideolojik düşünceye. Halktaki umutsuzluk geçici, kimse sevinmesin yeter ki çağa uygun yapılanmalar, örgütlenmeler, mahale meclisleri, köy şehir kent konseyi yapılanmalar, işçi konseyine dayalı komünal yapılara alan açılsın.

Çünkü Kürt halkı, bu türden sanal, pazarlıkçı ve her an ihanet edebilecek dayanaklara değil, haklılığına, kendi örgütsel gücüne, evlatlarının sürdürdüğü özgürlük mücadelesinin yarattığı anlam ve değerelere  inanmaktadır. Onun için mutlaka halklar ve demokrasi güçleri  kazanacak. Sonuç olarak, parçalar arası ulusal birlik ile her parçanın kendi içindeki birliğin sağlanması gerekiyor. Sağlanan birlik mevcut parçanın ilerici, devrimci, işçi köylü, demokrasi güçlerinin birliktelik ve ortak mücadeleyle örülmelidir, halkların kardeşliği temelinde birlikler sağlansa özgürlük, kardeşlik, halklar kazanır. Mutlaka  kazanacağız, barış halayını birlikte çekeceğiz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler