İronik – Absürt Acılar Yaşıyoruz

İronik – Absürt Acılar Yaşıyoruz

Yakalanma tutanağını imzalarsa Ankara’nın göbeğinde, oldukça güvenli (!) bir yer olan Kızılay’da serbest bırakılacak. Ama o inatçı zat, polisin tüm ısrarlarına, bağırmalarına, küfürlerine rağmen imzalamıyor. Neden imzalamazsın be kardeşim, serbest bırakılacaksın işte ! Ama imzalamıyor, daha doğrusu imzalayamıyor çünkü tutanakta şöyle yazıyor: Kişi, tüm uyarılara rağmen dağılmadığı için …

Tutanakta adı geçen kişi, ekim ayında görevden alınan akademisyen Nuriye Gülmen. Kendisi, birçok akademisyen, gazeteci, öğretmen… gibi, çok absürt bir sebeple, KHK ile görevden alınan bir akademisyen. Bu kadın akademisyen, haksız yere görevden alındığı için, Ankara’daki İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemi yapmakta ve “Görevime dönmek istiyorum” talebini dile getirmekte halen.

İşte o Nuriye Gülmen, tek başına oturma eylemi yaparken polisin, “dağılın” uyarılarına kulak asmadığı için birkaç defa derdest edilip zorla serbest bırakılmıştır. Asıl suçu tek başına dağılamamak olan Nuriye Gülmen, yine dağılamadığı için tutanağı imzalayamıyor çünkü böyle bir şeyi tek başına yapması mümkün değil.

15 Temmuz tezgâhı, nasıl ki tek başına absürt bir darbe ise, o günden bu güne yaşadıklarımız ve bundan sonra yaşayacaklarımız da oldukça trajikomik, ironik ve absürt olacaktır. Yine aynı absürt gerekçelerle hapishanelerde tecrit edilen milletvekillerimiz bulunmakta ve tutsak milletvekillerinin sayıları daha da artacağa benziyor. Bu milletvekillerinden biri de “Seni başkan yaptırmayacağız !” şiarıyla HDP’yi 2015’in 7 Haziranında 80 milletvekili ile meclise taşıyan Selahattin Demirtaş.

Demirtaş’ın tutsak edilmesi nasıl ki saçma sapan sebeplere bağlandıysa, şu ana kadar - yanılmıyorsam- 30 belediye başkanı da yine saçma sapan (absürt) sebeplerle görevden alınmış ve tutuklanmışlardır. Bu gidişle AKP – Saray diktatörlüğüne karşı Meclis’te tek gerçek muhalefet partisi olan HDP’nin tüm yöneticileri, seçilmişleri içeri tıkılacak, tecrit edilerek işkenceye maruz bırakılacaktır.

Nereden, nasıl bakarsanız bakın, son yaşananların akılla, hukukla açıklanacak hiçbir yanı yok. Bugün yaşananları ileride yazacak yazarlar, belki de o dönemin en usta mizah yazarı sayılacak, bugünün acılarını çizecek karikatüristler de – geçmişte olduğu gibi – dünyanın en büyük ödüllerini alacaklardır. Gazetemizin bir önceki sayısındaki yazımda da belirttiğim üzere, bu günü geleceğe taşıyacak dürüst ve cesur yazarlar doğacaktır. Bu yazarlar gelecek kuşaklara, bugün yaşananların, AKP – Saray diktatörlüğünün direnenlere karşı uyguladığı baskı ve şiddetten başka bir şey olmadığını sebep-sonuç ilişkileriyle aktaracaklardır.

Maalesef aynı ironik durum, günümüz sol ve sosyalist örgütler için de geçerlidir. Son iki yılda ne çok ölüyor ne çok üzülüyor, kahroluyor ama ne çok ve ne güzel oturuyoruz. Oturduğumuz yerden de ahkam kesiyoruz. HDP’ye, Kürtlere akıl veriyor, hatta acımasızca eleştiriyoruz. Bütün bunlar da AKP- Saray diktatörlüğünün gerekçelerinin absürtlüğü kadar absürt değil mi?

Doğaldır ki bütün bu yaşananlardan sonra HDP yeni politikalar yaratmak, yeni mücadele kanalları açmak zorundadır. Buna karşılık, diğer sol ve sosyalist örgütler de – akıl vermek yerine – yeni mücadele araçları, yöntemleri geliştirmek zorundadır. Çünkü artık klasik mücadele alanları daralmakta ve bugünden sonra daha da daralacaktır. Henüz kendisine sıra gelmeyen kişi ve örgütler şunu iyi bilmeli ki Kürtler yenilirse sıra kendilerine de gelecektir. Özellikle 2017 yılında, ekonomik krizin Saray’da yaratacağı korku ile saldırılar gittikçe şiddetlenecek ve sıklaşacaktır.

Bugünden geçi yok, herkes ve her örgüt net duruşunu sergilemeli, birlikte mücadele edebilmenin kanallarını açmalıdır. “Gezi” sürecinde ne diyordu gençler: “Susma, sustukça sıra sana gelecek.”


Konuyla ilişkili diğer makaleler