İTALYA FAŞİZME GİDERKEN: GRAMSCİ, LENİN, KOMİNTERN

İTALYA FAŞİZME GİDERKEN: GRAMSCİ, LENİN, KOMİNTERN

Antonio Gramsciİtalyan devrimci Antonio Gramsci'nin 128. doğum gününde onun aktif siyasi mücadelesinin kritik bir dönemini mercek altına aldık.

Birinci Dünya Savaşı sonrası İtalya diğer tüm Avrupa ülkeleri gibi buhranlı bir döneme girdi. Bir yandan ekonomik zorluklar, işsizlik, savaş travmaları öte yandan siyasi belirsizlik ve “faşizm” adını alacak radikal milliyetçi grupların yükselişi ülkede devrimcilerin cesur adımlar atması gerekliliğini zorunlu kılıyordu.

Ancak geniş bir tabana sahip olan İtalya Sosyalist Partisi (PSI), savaş dönemi takındığı sözde tarafsızlık tutumunda olduğu gibi gerekli zamanda gerekli iradeyi gösterme yeteneğinden yoksundu. 1919-1920’de İki Kızıl Yıl (Biennio Rosso) olarak anılan ve güneyde toprak, kuzeyde fabrika işgallerinin yaşandığı bu dönemde özellikle orta ve kuzey İtalya’da etkin olan Sosyalist Parti, mücadelenin direksiyonuna geçecek kudreti gösteremiyordu. Bunda bir numaralı etken partideki reformistlerin etkinliğiydi.

GRAMSCI'DEN 9 MADDELİK MANİFESTO

Antonio Gramsci, bu dönemde partinin yetersizliğinden şikayet edenler arasındaydı. Ülkede sanayinin ve işçi hareketinin kalbi Torino’da L’Ordine Nuovo gazetesini çıkaran Gramsci, bu dönemde Torino örgütüyle birlikte 9 maddelik Sosyalist Parti’nin Yenilenmesine Doğru (Per in Rinnovamento del Partito Socialista) metnini hazırladı.

“Sosyalist Parti olayların gelişimi karşısında seyirci gibi, onları değerlendirmeye bile kalkmıyor. Yığınların anlayıp kabul edecekleri önerileri geliştirmiyor, devrimci Marksizmin ve Üçüncü Enternasyonalin düşüncelerinden yararlanmıyor, devrimci eylemi birleştirip kotararak genel bir çizgi ortaya koymuyor. İşçi sınıfının siyasal öncüsü olarak devrimi amaçlayan ve kazanabilecek olan işçilerin eylemini geliştirmek onun görevidir” diyen Gramsci’nin eleştirileri arasında tarihsel bir faşizm uyarısı da vardı:

“İtalya’da sınıf mücadelesinin mevcut aşaması ya devrimci proletaryanın iktidarı almasıyla… veya mülkiyet sahibi sınıfın ve iktidar kastının korkunç karşı eylemiyle sonuçlanacak. Sanayi ve tarım proletaryasına boyun eğdirmek için hiçbir terör biçiminden sakınılmayacak, bütün işçi sınıfının siyasal mücadelesini (Sosyalist Parti) ve işçilerin ekonomik güç sağlayan örgütlerini (sendikalar ve kooperatifler) burjuva devletini parçalamak için ellerinden geleni yapacaklardır.”

Bu dönemde Torino’da işçi sınıfı Nisan’daki genel greviyle daha fazla ücret ve daha iyi çalışma koşulları değil bizzat fabrika konseyleriyle üretim sürecinin yönetimini eline almak için harekete geçti. Ancak Sosyalist Partinin merkezi, genel grevin işverenlerin provokasyonuna gelmek anlamını taşıdığını savunuyordu. Polis ve asker kuşatması altındaki kentin işçileri, 10 gün sonra işbaşı yapmak durumunda kaldığında partideki ayrılık da görmezden gelinemeyecek boyuttaydı: Reformistler, maksimalistler ve komünistler.

Komünistler artık diğer Avrupa ülkelerindeki gibi ayrı bir parti olarak örgütlenilmesi gerektiği taraftarıydı. Gramsci ise ayrı partiden değil partinin yenilenmesinden yanaydı.

LENİN, GRAMSCI'DEN HABERDAR OLUYOR

Bu dönemde Gramsci artık Lenin tarafından da bilinir olmaya başlamıştı. Üçüncü Enternasyonal’den V. Degott’un “Zehir gibi bir Marksist” sözleriyle tanımladığı Gramsci’nin 9 maddelik bildirisinden Lenin haberdar olmuştu.

Lenin, Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresindeki Görevler Üstüne Tezler’in yedinci paragrafında şöyle diyordu: “İtalyan Sosyalist Partisiyle ilişkili olarak, İkinci Kongre, partinin Torino örgütünde L’Ordine Nuovo’nun 8 Mayıs 1920 tarihli sayısındaki eleştiri ve pratik önerilerini, bunlar Üçüncü Enternasyonal’in temel ilkeleriyle tam uyuştuğu için kabul eder.” Lenin’in bahsettiği öneriler Gramsci’nin dokuz maddeli metniydi.

Lenin bu dönemde İtalyan hareketindeki ayrışmanın artık tamamlanması gerektiğini düşünüyordu. Sosyalist Partinin maksimalist lideri Giacinto Menotti Seratti, Lenin’in reformistlerin hemen uzaklaştırılması gerektiği yönündeki fikrine katılmıyordu. İtalyan burjuvazisi karşı eylem hazırlığındayken parti saflarını “zayıflatmanın” doğru olmadığını düşünüyordu. Lenin ise Serrati’ye yanıtında bir kez daha Gramsci’ye gönderme yaparak “İtalyan yoldaşlarımıza Komünist Enternasyonalin ilkeleriyle uyum içinde olanların çoğunluğunun önderleri ve parlamento grubunun görüşünü değil, Ordine Nuovo grubunun görüşü olduğunu basitçe söylemeliyiz… Yani İtalyan yoldaşlarımıza ve sağ kanat üyeleri olan bütün partilere şunu söylemeliyiz: Reformist eğilimin komünizmle ortak hiçbir yönü yoktur.”

Lenin aynı anda partideki komünist eğilimin lideri Amadeo Bordiga’yı da “sol komünistlikle” eleştiriyor ve parlamentonun sınıf savaşımı için bir mevzi olarak kalması gerektiğini söylüyordu.

Lenin’in partinin Torino hareketine gösterdiği teveccüh, Gramsci’nin gazetesinde kendine yer buluyor ve “… Üçüncü Enternasyonalin bize çok başka gözle baktığını, İtalyan partisinin önderlerinin bakış açısının tam tersinden baktığını bilmek özel bir zevktir” deniyordu.

TORİNO'DA FABRİKA KONSEYLERİ DÖNEMİ

Bu dönemde Torino’da işçi hareketi yeniden yükselmişti ve önemli bir dönemeçteydi. İşçiler fabrikaları işgal ederken komünist işçi önderi Giovanni Parodi, hareketin başındaydı. Agnelli hanedanının Fiat fabrikasının baş masasında artık işçiler oturuyordu. Konseylerin denetimindeki fabrikada, teknisyenlerin ve beyaz yakalıların yokluğuna rağmen günde 37 araba üretiliyordu (Normalde bu rakam 67-68 civarıydı). Sosyalist Partinin temel yayın organı Avanti’de “Toplumsal hiyerarşi yıkıldı, tarihin ölçüleri baş aşağı edildi” manşeti atılıyordu.

Komünist dalga güçlenirken Gramsci, ayrı bir parti kurulması görüşüne halen tam olarak katılmıyordu. Ancak fabrikalardaki işçilerin de bu fikre sıcak yaklaşması onu da yavaş yavaş ikna etmeye başlamıştı.

Fabrika işgalleri süreci, genel siyasi destek, hammadde, teknisyen yokluğu gibi gerekçelerle başarısızlığa uğradı. Yerel seçimlerdeyse Gramsci “Halka karşı iyi konuşmacı olmadığı”, “Sınırlı bir aydın ve işçi çevresi tarafından tanındığı” gibi gerekçelerle aday gösterilmedi.

YENİLGİ VE AYRILIK SESLERİ

Sosyalist Kongre yaklaşırken ayrılık tartışmaları kızıştı. Bordiga ayrılık, Gramsci Sosyalist Parti içinde çalışmak taraftarıydı. Lenin ise artık Gramsci’den çok Bordiga’nın tutumuna yakındı. Serrati ile de polemiği sürdürüyordu: “Serrati ayrılığın partiyi özellikle sendikalarda, kooperatiflerde ve yerel yönetimde zayıflatacağından korkuyor. Komünistler, öte yandan, devrimin reformistlerin sabotajına uğramasından korkuyorlar. Eğer saflar arasında reformistler varsa, proletarya devrimini kazanmak olanaksızdır, kazanıldığında savunmak olanaksızdır. Yani Serrati, Milano şehir meclisini riske atmaktansa devrimi tehlikeye atmayı istiyor.”

Lenin, “reformistlerle birlik konusunda kararsızlık ve yumuşaklık gösterenlerin uzaklaştırılması gerektiğini” söylüyor, Rus devriminde Menşeviklerle yaşadıkları tartışmalardan örnekler veriyordu. İtalya’daki durumun benzer olduğunu söylüyor ve “Parti zayıflamayacaktır güçlenecektir” diyordu.

Artık Gramsci de tamamen ikna olmuştu.

İTALYA KOMÜNİST PARTİSİNİN KURULUŞU

16 Ocak 1921’de İtalyan Sosyalist Partisinin 17. Ulusal Kongresi Livorno’da toplandı. Komünist fraksiyon 58 bin, reformistler 14 bin, Serrati 98 bin oy aldı. Sonuç, Lenin’in beklediği gibi değildi. 21 Ocak 1921’de komünistler Livorno’daki San Marco Tiyatrosunda toplandı ve İtalya Komünist Partisi kuruldu. Partinin başında Amadeo Bordiga vardı. Partinin kuruluşu sonrası ilk seçimlerde Torinolu komünistler Gramsci’nin önünde Misiano ve Rabezzana’ya oy verdi.

Degott bunu şöyle açıklıyordu: “Gramsci öteki yoldaşlardan çok daha görgülü ve durumları çözümlemede yetenekli. Rus Devrimi’ni tam olarak anlamış. Fakat kitleler üstünde doğrudan etkisi yok. Öncelikle hatip değil, ikincisi gençliği, yapı olarak küçüklüğü, kamburu dinleyicileri kötü etkileyen şeyler.”

KOMİNTERN'DEN FAŞİST TEHDİDE KARŞI UYARI

Faşist tehdit yaklaşırken ve işçi sınıfı hareketi gerilerken Komünist Enternasyonal de Bordiga’ya tutum değişikliğine gitmesi çağrısı yapıyordu. Yeni dönemde yeni koşullar altında komünistler artık devrimcilerin kıyımına karşı sosyalistlerin birliğini sağlamalıydı. Acil görev proletarya diktatörlüğünü kurmak değil demokratik özgürlükleri savunmaktı. Lenin, İtalyanları da kapsayacak şekilde bazı komünist partilerin “Merkeze karşı savaşımı abarttığını” söylüyordu.

Gramsci, Lenin’in sözlerini 1926’da şöyle yorumladı: “Reformistlerden ve maksimalistlerden gerçekten ayrılmamız gerekiyordu. Bu kaçınılmazdı ve tarihsel olarak zorunluydu ancak sonradan onlarla ideolojik ve örgütsel mücadelemizden vazgeçmeden gericiliğe karşı ittifak kurmalıydık. Fakat Enternasyonal’in bu yolda bulunduğu bütün girişimler partimizin önderliğine Livorno ayrılığının zımni inkarı gibi göründü.”

Ancak Gramsci eleştirilerini Merkez Komite’de açık olarak dile getirmedi ve nihayetinde Bordiga çizgisi, Enternasyonal’in önerilerini reddetti. Gramsci, partinin Komintern yürütücü komite adayı oldu ve 1922 Mayısı’nın sonuna doğru Torino’yu terk ederek Moskova’ya gitti.

MUSSOLİNİ İKTİDARDA; BİRLEŞME GEÇ DE OLSA GERÇEKLEŞİYOR

24 Ekim 1922’de Napoli’deki Faşist Parti kongresinde başkente ayaklanma yürüyüşü düzenlenmesi kararlaştırıldı. Mussolini, sanayicilerin ve kralın desteğini arkasına aldı ve uzun süreli faşist terörünün karşılığını aldı. 28 Ekim’de kral ondan hükümeti kurmasını istemişti.

Gramsci’nin 1920 Nisan ayında yaptığı öngörü gerçek olurken Moskova’da 5 Kasım’da toplanan 4. Komintern Kongresi’nde bir kez daha Bordiga’ya “işçi sınıfının birliği” çağrısı yapıldı. Üstelik artık Sosyalist Parti, reformistleri de partiden göndermişti. Tutum değişikliği önerisi bir kez daha reddedilse de Gramsci, komünistlerin tüm PSI ile değil ancak Sosyalist Parti içerisinde 3. Enternasyonalin görüşlerini benimseyenlerle birleşmelerini önerdi ve bu teklif kabul gördü.

"BU BEYNİN İŞLEMESİNİ EN AZ 20 YIL DURDURMALIYIZ"

Birleşme gerçekleşmişti ancak liderler bir bir tutuklanıyordu. Gramsci de İtalya’ya dönmesinin ardından bir süre özgür dolaşmasına izin verildikten sonra 1926’da tutuklandı. Mussolini’nin savcıları “Bu beynin işlemesini en az 20 yıl durdurmalıyız” diyordu. Hassas fiziği ve bedeni 1937 yılına kadar dayanabildi.

Bu süreçte İtalya’da faşizm işçi sınıfı hareketini ezerken ülkeyi de bir savaşa daha sokarak mahvetti. Mussolini, 25 Nisan 1945’te komünist partizanlar tarafından yakalandı ve 28 Nisan’da infaz edildi. Cesedi 29 Nisan’da Milano’daki bir benzin istasyonunun çatısından baş aşağı sallandırıldı.

*(Guiseppe Fiori’nin İletişim Yayınları tarafından basılan ve Kudret Emiroğlu’nun İngilizceden çevirisiyle yayımlanan "Antonio Gramsci: Bir devrimcinin yaşamı" kitabından derlenmiştir ve Evrensel’de yayınlanmıştır.)


Konuyla ilişkili diğer makaleler