Kürtler Ne Yapmalı? Kürt Sorununun Çözümünün Bölge ve Dünyamıza Etkisi

Kürtler Ne Yapmalı? Kürt Sorununun Çözümünün Bölge ve Dünyamıza Etkisi

Naom ChomskyKürtler için şimdiye kadar çok söz söylendi ve öneriler dile getirildi. Bölge üzerinde söz sahibi olmak isteyen uluslararası ve bölgesel emperyalist  güçler, kendi çıkarları doğrultusunda  biçtikleri elbiseyi, Kürtlere giydirmeye çalışıyorlar. Bunlar, Kürtlerin nasıl yaşamak istediklerini gözardı etmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda bir gelişme yaratmak istemektedirler. Kürtlerin bu yok sayılmaya karşı isyanları günümüze kadar süregelmiş ve bugün de önemli bir gelişme göstermiştir.

Kürtlerin her dört parçada örgütlülüğü ve mücadelesi, Kürt sorununun çözümünü de kaçınılmaz olarak gündeme oturtturmuştur. Çözümsüzlükle bir yüzyıl daha yol alınamayacağı da açığa çıkmıştır. Emperyalist güçler ve bölge ülkeleri de bu gerçeği görmekte ve kendi çıkarlarına uygun bir çözümü dayatmaktadırlar. Stratejik ve taktik hedeflerin birbirleriyle içiçe girdiği bu dönemde, Kürtler, bu süreçten kazançlı çıkmak için bir çok gelişmeyi gözönünde bulundurmak, değerlendirmek ve fırsatları kendi lehlerine çevirmek zorundalar.

Kürtler, en son Birinci Dünya Savaşı yıllarında kendi bağımsız devletlerini kurma fırsatı yakalamışlardır. Uluslararası ve bölgesel güçlerin çeşitli hile ve oyunları sonucunda, bu fırsattan yararlanmaları engellenmiştir. Dört parçaya bölünmüş olmak Kürtleri zayıflatmakla kalmamış, Kürt sorunu, bu sömürgeci devletlerin bir Aşil topuğu olarak elde tutulmuş ve kullanılmıştır. Böylelikle emperyalistler ve batılı güçler, bölge üzerinde rahat bir egemenlik kurmuş ve bu ülkeleri bağımlı hale getirmişlerdir. Kürtler bu ara unutulmuş, inkar edilmiş ve baskı altında çeşitli defalar katliamlara uğratılmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında çeşitli anlaşmalar ile sömürgeci devletlerin egemenliğine terk edilmişlerdir. Kürtlerin isyanlarına baktığımızda özgürlüğü arama çabasının hep var olduğunu görmekteyiz. Mahmut Berzenci, Koçgiri, Şeyh Sait, Ağrı, Dersim, Mahabat ve 1975 ve 1988 Güney Kürdistan ayaklanmaları, Kürtlerin mevcut statüyü kabul etmediklerinin göstergeleridir. Kürtlerin bu isyanlarda başarılı olamamalarının bir sebebi de verilen vaadlere kanmaları, sonunda da devletlerin ‘yüksek çıkarları’  denilerek kurban olarak bırakılmalarıdır. Kürtlerin üzerinde oynanan oyunların başarılı olması Kürdistan’ın önemi ve bölge statüsünün devam ettirilmek istenmesi ile yakından bağlıdır. Bugün durum geçmiş dönemlere göre  farklılık gösterse de Kürtlere dönük planlarda uluslarası güçler benzer noktalarda birleşmektedirler. Mümkün olduğu kadar sömürgeci devletleri ürkütmeden sınırlı bazı hakların elde edilmesi ile sorunu çözmeye çalışmaktadırlar. Fakat Kürtler artık o eski Kürtler değil.  Bugün çıkarlarını korumada daha da  örgütlü bir hale gelmişlerdir. Mücadeleleri kesintisiz bir direnişe dönüşmüştür. Uluslararası güçler de bunun farkına varmışlardır. Planlamalarında Kürtlere de bir rol biçmeye çalışmaktadırlar. Kürtlere belirli bazı sınırlı da olsa haklar verilmesinden yana gözükmektedirler. Kürtler yeniden ihanete uğramamak istiyorlarsa kendi birliklerini sağlamak zorundadırlar. Kürtler örgütlenme alanında önemli  bir düzeyi yakalamış olsalar da, ulusal birlik,  Kürt Özgürlük Mücadelesinin en zayıf halkası olarak halen çözüm bekleyen bir sorun olarak olduğu yerde durmaktadır. Ulusal birliğin önündeki engeller örgütler arasındaki ideolojik farklılıklar ve geleceğe dönük hedefler gibi görünse de özellikle de TC ve İran’ın çabaları bunda önemli rol oynamaktadır. Şimdiye kadar Kürtlere örgütsüzlüğü dayatan bu güçler, bugün de ulusal birlik önünde engeller çıkarmaktadırlar.  

Günümüzde durum ne?

Tarihsel gelişmeler bugünü kurmada önemli ipuçları verse de, yaşadığımız anın kendisine  özgü koşullarını gözardı etmememiz gerekmektedir. Bir bakıma Kürtler, şimdiye kadar Yunan mitolojisindeki Sisyphos’un başına gelenlere benzer bir döngü içerisinde hapsedilmişlerdir. Zeus, Sisyphos’u cezalandırırken, ona her seferinde yeniden geriye yuvarlanan, ağır bir kayayı dağın tepesine çıkarmayı emreder. Sisyphos kocaman kayayı yuvarlaya yuvarlaya  tepeye çıkaracak, ama her seferinde tam zirveye geldiğinde, kaya elinden kayıp aşağıya yuvarlanacak ve bu döngü, sonsuza kadar tekralanacaktır. Kürtler her isyanda başarıya tam yaklaştıklarında birileri Zeus’un rolüne girmiş ve zirveye varmaları engellenmiştir. En son Güney Kürdistan’daki referandum örneğinde yaşanmış, o zamana kadar Kürtlere destek sözü vereneler kayanın yuvarlanmasına seyirci kalmış, bazıları da ellerinden kayması için çaba göstermişlerdir. Kürt Özgürlük Mücadelesinin önündeki önemli görev, kayanın zirvede tutulması ve yeniden yuvarlanmasının önüne geçmektir. Bunun için önemli bir adımın ulusal birliğin sağlanması olduğunu söyleyebiliriz. Kürdistan’ın parçalarında egemen olan  güçlerin bunu engellemek için yoğun bir çaba gösterdiklerini de bilmekteyiz. Bu engellemelerin aşılması, Kürtlerin önünde duran önemli bir görevdir.

Kürtlerin özgürlüğe kavuşmaları dört sömürgeci devleti çok yakından etkileyecektir. Bu ülkelerde yıllardır süre gelen anti-demokratik rejimlerin aşılması için de önemli bir kaldıraç görevi görecektir. TC ve İran rejimlerinin Kürtler karşısında takındıkları ortak tutum kendi rejimlerinin yıkılmasının önüne geçme çabalarıdır. Suriye ve Irak rejimleri de biraz güç topladıkları zaman Kürtlerin elde ettikleri kazanımları sıfırlamak için pusuda beklemektedirler. Son zamanlarda bu her iki ülkede yaşanan gelişmeler, bu niyetlerini açığa çıkarmıştır. Eski imparatorluk günlerine dönme rüyasında olan TC ve İran rejimlerinin bölge üzerinde hem çatışmalı ve hem de işbirliği içerisinde olmaları, Kürtlerin kazanımlarını engellemek ve Kürtler üzerinde yeni oyunlar sahnelemek istemelerinden kaynaklanmaktadır. Her parçada kendileri ile işbirliği içerisinde olan bir Kürt yaratmak istemektedirler. Osmanlı - İran Safavi savaşlarında olduğu gibi egemenliklerini Kürtleri kullanarak tesis etmek istemektedirler. Uluslararası emperyalist güçleri de çeşitli tavizler vererek yanlarına almaya çalışmaktadırlar. Bu bölgesel gerici güçlerin Kürtlere sundukları yeni bir şey yoktur. Eski politikalarını, güncelleştirilmiş bir halde devam ettirmek istemektedirler. Bunların öyle uluslararası emperyalist güçlerle kavgalı gibi durduklarına da kanmamak gerekir. Şu an gerici ve faşist varlıklarını bu güçler sayesinde devam ettirebilmektedirler. Kürtlere de sunacakları yeni bir şey yoktur.

Geriye kalan Kürtlerin özgürlük mücadelelerini bölgesel gelişme ve dengeleri gözeterek başarıya ulaştırmalarıdır. Bu mücadele başarı kazandıkça bölgede demokrasi mücadelesi de gelişebilecektir. Kürdistan’ın parçalanmışlığı egemen sömürgeci ülkelerdeki gericiliğin önemli bir nedeni olduğunu daha önceleri de defalarca belirtmiştik. Kürtlerin özgürleşmesi bu ülkelerin demokratikleşmesine de katkı sağlayacak ve bu yönlü gelişmelere ivme kazandıracaktır.

TC’nin bölgesel yayılma peşinde koştuğunu ve bunun için de İslam şemsiyesini kullandığını bilmekteyiz. Suriye’de desteklenen cihatcı gruplar ve müslüman kardeşler ile kurulan ilişkiler bunun kanıtlarıdır. Bölgedeki çatışmalı ortamı da fırsata çevirerek, bu yönlü adımlar atmaktadır. Suriye ve bölgenin diğer alanları üzerine kurduğu planlar dengelerin değişmesi ile çıkmaza girmiştir. Barış masasının yıkılması, AKP faşizminin Kürtleri yedeğine alma girişimlerinin fiyasko ile sonuçlanmasından kaynaklanmıştır. Kürtleri yeniden kandırma çabaları, bu kez tutmamıştır. Bölgeye yayılmanın ilk adımı olarak görülen Suriye’de kendi denetiminde bir oluşum yaratma çabası, Rojava Kürtlerinin mücadelesi ile boşa çıkmıştır. Kürtleri eskisi gibi kullanarak, yedeğine alma çabaları sonuçsuz kalınca masa devrilmiş ve Kürt düşmanı yüzü açığa çıkmıştır. Bugün de Kürt karşıtlığını bölge politikasının temel ayağı haline getirmiştir. Rusya, İran ile  ilişkilerini ve ABD ile diğer batılı ülkelere karşı konumunu, bu Kürt karşıtlığı temelinde inşa etmeye çalışmaktadır. Tüm çabasını, Kürtlerin kayayı zirveye taşımalarını ve bir daha geri düşmeyecek şekilde dağın tepesinde tutmalarını engellemeye dönük harcamaktadır. İran’ın da benzer bir çaba içerisinde olduğunu ve bunu farklı yollarla da olsa sürdürdüğünü görmekteyiz. Bölge üzerinde iki karşıt ittifak oluşmuş gibi görünse de, bu güçler  arasındaki ilişkiler değişken bir zeminde durmaktadır. Rusya, Çin ve İran cephesi TC’yi de yanına alarak, ABD ve batılı diğer ülkelere karşı bölgede egemen olma mücadelesi yürütmektedirler. Belirli konularda kaymalar yaşansa da, her iki taraf da bölgede dengeleri kendi lehlerine çevirmek istemektedirler.

Kürtler nasıl bir rol oynayabilir?

Sovyetlerin dağılmasından sonra dünyanın iki kutuplu hali de son bulmuştur. Bu yeni dünya düzeni, ulusal kurtuluş hareketleri açısından belirli yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Ulusal kurtuluş hareketleri önemli bir dış destekten yoksun kalmış ve emperyalizmin saldırıları karşısında adeta tek başlarına kalmışlardır.

Kürtler, Sovyet cephesi olduğunda da bu dış desteği tam olarak  yanlarında görmemişlerdir. Belirli koşullardan yararlanmış ve indirekt bir fayda sağlamış olsalar da dış destekten tam anlamıyla bahsetmek mümkün değildir. Kürtler karşısında her iki cephenin de dosyaları pek temiz değildir. Kürtler sadece emperyalistler tarafından ihanete uğramamış, Sovyetler de Kürtlere karşı sessizliğini korumuştur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Kemalistlere verilen destekler sonucu Kürt isyanları görülmemiş, dile bile getirilmemiştir. Mahabat Kürt Cumhuriyeti, başta verilen desteğe rağmen  Şah’ın boğazlaması için terk edilmiştir. Sonraki yıllarda Irak ve Suriye ile ilişkiler kurulmuş ve Kürtlerin üzeri sünger ile kapatılmıştır. Bugün Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı Sergey Verşin’in ‘Kürtler Suriye’de kendilerini iyi ve özgür hissetmeli’ sözleri o dönemlerde akıllara bile getirilmemiştir. Bugün söylenmesi Ruslara olan güveni tesis etmek açısından da yeterli olmamaktadır. Rusya TC ile geliştirdiği ilişki sonucu  Kürtlerin mücadelelerinin  zayıflatılmasına  katkı sunmaktadır. Son olarak Rusya’nın TC’ye Efrin’e saldırmak için izin vermesi, Kürtler kime güvenmeli sorusunu bir kez daha sormamıza yol açmaktadır. Rusya Kürtlerin Suriye’de özgürce yaşamalarını  ve gerçekten kendilerini ‘iyi ve özgür hissetmelerini’ istiyorsa, öncelikle TC’nin saldırganlığını durdurmalıdır.ABD ve diğer batılı ülkelerinde Kürtler karşısında iki yüzlü bir politika yürüttüklerini bilmekteyiz. Çok gerilere gitmeden, en son Güney Kürdistan referandumu karşısında aldıkları tutumla, bu politika açığa çıkmıştır.

Bölgenin ve dünyanın bu karmaşık ortamında demokrasi güçlerinin de zayıf olduğu koşullarda Kürtler, bölgemizde  ağır bir yükün altına girmişler veya atılmışlardır. Adeta iğne ucu ile kuyu kazmaya benzer bir emekle ve güçleri dikkate alan bir esneklikle hareket etmek zorunda bırakılmışlardır. Kürtler bu dönemi kazanımlarla geçebilirlerse bölgenin demokratikleşmesine de katkı sunmuş olacaklardır. Bugün belirli Kürt örgütlerini  isimlendirmeden Kürtler adını hepsini kapsayacak bir şekilde kullanmaktayız. Bu ayrımı ulusal birliğe ihtiyaç duyulduğu bu dönem de özellikle yapmamaktayız. Bu örgütler arasında ideolojik ve örgütsel farklılıklar olmakla birlikte Kürtlerin özgürleşmesinde ortak bir noktada birleşmeleri gerekmektedir. Atılan adımların zayıflığı kısa vadede ulusal birlik yolunda büyük beklentiler içerisine girmemizi engellemektedir. Hem Kürt örgütlerinin durumları ve  hem  de uluslararası müdahaleler kısa vadede böylesi bir hedefe ulaşmanın mümkün olmadığını göstermektedir. Bir iyi niyet gösterisi olarak her yetkilinin ağzında ulusal birlik dile gelse de bu konuda var olan sorunlar daha kapsamlı çabaları gerektirmektedir.

Rojava çözüm modeli olabilir mi?

Kobani direnişi Rojava’nın kaderini değiştiren temel bir etken olmuştur. DAİŞ’in yenilgiye uğratılması, Rojava direnişine uluslararası desteğin artmasına yol açmıştır. Suriye üzerindeki mücadelenin yörüngesi de bu direnişin zafere ulaşması ile değişmeye başlamış ve yeni güç dengeleri kurulmuştur. Bu konuda en dikkate değer olan Kürtlerin SDG bayrağı altında diğer halklar ile ortak bir mücadele yürütmeleridir. Suriye’nin özgür geleceğinin, bu mücadelenin başarısında yattığını defalarca belirttik. Suriye’de çözüme doğru giderken  çeşitli güçlerin çabaları da yoğunluk kazanmaktadır.

SDG’nin şimdiye kadar yürüttüğü politikanın Kürtlere, Araplara, Ermenilere ve Süryanilere kazandırdığını görmekteyiz. ABD’nin başını çektiği uluslararası koalisyon ve Rusya ile kurulan ilişkiler sayesinde Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olma konumuna gelmişlerdir. Nitekim ABD ve Rusya yetkililerinden gelen açıklamalar bunu göstermektedir. Efrin örneğinde görüldüğü gibi bu ilişkiler devletlerin çıkarları ve TC ile İran’ın Kürt karşıtı politikası sonucunda farklı bir yön de kazanmaktadır. Her iki kutup da Kürtler ile ittifaklarını Suriye ve bölgedeki hesaplarını uygulamak için kullanmaktadırlar. Kürtlerin bu uluslararası oyunlara kurban gitmemeleri için dengeli bir politika yürütmeleri gerekmektedir.

Rusya’nın Suriye’nin geleceğinde Kürtlere daha fazla söz hakkı verme ya da kendi deyimleri ile ‘Kürtlerin kendilerini iyi ve özgür hissetmeleri’   için TC ve İran saldırganlığını dizginlemesi gerekmektedir. Efrin’de olanlar bir kez daha Rusya’ya olan güveni sarsmıştır. Kürtlerin ABD ve batılı ülkelerle olan ortak çalışmaları, Suriye’de özgür bir gelecek yaratmaya hizmet ettiği sürece hazmedilebilir ve anlaşılabilinecek bir işbirliğidir. Bu Rusya cephesi ile kurulacak ilşkiler için de geçerlidir. Halkları değil de yine diktatörlere yatırım yapan ve onlarla işbirliğini geliştiren ilişkiler içerisinde olurlarsa Kürtlerin de buna karşı bir planları olmalıdır. Kaldı ki Kürtler Rojava’da kendi öz savunma güçlerini her alanda örgütlemektedirler. ABD ve uluslararası koalisyon güçleri buna  itiraz etmedikleri müddetçe kazanan Suriye halkları olacaktır.

ABD’nin Suriye Özel temsilcisi James Jeffrey ‘DSG, Kürtler BM’deki görüşmelerin bir parçası ve temsilcisi olabilecektir’ dedi. Yine dil bilimcisi ve sol entellüktüel  Naom Chomsky ‘Kürtleri korumak için ABD, Suriye’de kalmalıdır’ dedi. Bunların ne derece gerçekleşeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Rojava’da işleyen bir düzen ve halklar arasında ortak bir birliktelik mevcut. Bunun korunması bölge için de önemlidir. Bu örnek, Mezhep ve milliyet savaşları ile güçten düşürülmüş olan bölgemizdeki halklar için de birlikte yaşamanın mümkün olduğunu göstermektedir.Bu nedenle Kürtler bu model etrafında mücadelelerini her dört parçada da geliştirmelidirler. Bu modelin yaşaması için de emperyalistler ve bölge güçleri arasındaki çelişkilerden yararlanmalıdırlar. Bu başarıldığında da, sadece Kürtler değil bölge halkları da kazanacaklardır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler