Kürtlerin Birliğine Giden Yol

Kürtlerin Birliğine Giden Yol

Bir kez daha işbirlikçiliği mahkum edip Kürdü Kürde güven duyacak bir yeni başlangıcın yolunu açmak gerekmektedir.

Kısaca AKP-MHP çetesi dediğimiz faşist Türk egemenleri, içlerine bazı işbirlikçi Kürtleri de aldıkları  bir yalan çetesi oluşturmuş ve Kürtlere dair nerede bir kazanım varsa ona, tüm insani değerleri  ayaklar altına alarak saldırmaktadırlar. Son yıllarda bu saldırganlık ‘bekaa’ yalanının ardına gizlenilerek, ‘Türk düşmanlığı’ gibi hiç bir temel dayanağı olmayan asılsız iddialara  sarılarak devam ettirilmektedir.

Bu tür asılsız iddialar ortaya atarak milliyetçiliği körüklemekte ve sıkıştıklarında ‘dış güçler’ yalanına sarılarak, ömürlerini uzatmaya çalışmaktadırlar. Oysa kendilerinin dış güçler olmadan ayakta kalmak bir yana  nefes bile alamadıkları bilinmektedir. Bu yalanlara sarılarak halkı kandırmaya çalışmaktadırlar. Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı gemi ağıza almış ve nerede duracağı belli olmayan bir kendinden geçmiş hali yaşamaktadırlar. Türkiye ve Türk halkının bir ‘bekaa’ sorunu olmadığını herkes bilmektedir. Esas bu faşist yalan çetesinin kendisinin bir var olma, yani ağızlarına pelesenk yaptıkları bir ‘bekaa’ sorunları vardır. Yalanlar üzerine kurdukları saraylarının temellerinden çatırdadığını gördükçe de bu tür yalanlara daha çok sarılmakta, bu da yetmeyince baskı ve şiddetin dozunu artırmaktadırlar. İçeride ve dışarıda bu kadar saldırganlık içerisinde olmalarının esas nedeni de artık eskisi gibi yönetememekte ve kitleleri kandıramamakta oluşlarıdır. Çıkar ilişkileri ile kendilerine bağladıkları belirli kesimler dışında bu yalanlarına kimseyi inandıramadıkları gibi giderek gerçek yüzleri daha açığa çıkmaktadır. İşte Kürtlere karşı saldırganlığın bir nedeni de, Kürtlerin, onların bu yalanlarını ortaya çıkaran ve onları teşhir eden bir mücadelenin mihenk taşı olmalarıdır.

Osmanlıdan  bu yana oyun değişmedi

Kürtler 1071 Malazgirt savaşında Türklerin yanında yer almış ve Anadolu’ya ayak basmalarına destek olmuşlardır. Kürtlerle Türkler  zaman zaman barış içinde  birlikte yaşamış da olsalar, bahsedilen kardeşlik gerçekleşmediği gibi Kürtler bu şekilde hep kandırılmış ve kardeş sözleri lafta kalmıştır. İşte Kürtler ile Türkler arasında  hiç bir zaman  gerçekleşmemiş olan bir kardeşlik hukukundan bu tarih temel alınarak bahsediliyor. Bu ‘kardeşlik’ zaman zaman Kürdistan’da Osmanlının dış saldırılara karşı ihtiyaç hissettikleri oranda Kürtlerin bir nebze kendi yerel özgürlüklerini yaşamalarına fırsat vermiş de olsa terazinin kefesi hep egemen güçlerden yana ağır basmıştır. Kürtler kardeş oldukları yalanını önce Osmanlı padişahlarından sonrada Türk egemen güçlerden duya duya bugüne kadar gelmişlerdir. Kürtler bu yalanlara karşı isyanlara başvurmuşlar ve kardeşliğin gereklerinin yerine getirilmesini istemişlerdir. Kardeşçe yaşamaya çalışsalar da hep kapıda köle olarak bekletilmişlerdir. Yeri geldiğinde din elbisesi giydirilerek de Kürtler ‘din kardeşliği’ masalıyla da uzun yıllar boyu avutula avutula bugüne kadar gelmişlerdir.  Kürtler, Osmanlıdan bu yana haklarını aramak için zaman zaman isyanlara başvurmuşlardır. Osmanlı dönemindeki onlarca isyana cumhuriyet döneminde yenileri eklenmiştir. Kürtler özgürlüklerine kavuşmak için sürekli bir mücadele içerisinde olmuşlardır. Kardeş denilerek uyutulmak istenen Kürtler özgürce bir yaşama kavuşmuş olsalardı isyan etmelerine ve dağa çıkmalarına da gerek kalmazdı. Aradan geçen bu kadar zamana ve insanlığın ulaştığı seviyeye bakınca Türk egemenlerinin ve diğer sömürgeci egemenlerin bir ders almadıklarını görmekteyiz. Hala çağ dışı kalmış yöntemler ve yalanlarla Kürtleri yok etmenin peşinde koşmaktadırlar.

Geçmişten bugüne gelen Kürt korkusunun faşist Türk egemen güçlerine yansıması daha bir başka olmaktadır. Bazen denir ya; ‘ya olacak ya olacak’. Kürtler de bugün tüm saldırı ve engellemelere rağmen özgürlüklerini kazanacaklardır. Dört parçadaki uyanış, uluslararası ve bölgesel gelişmeler bu yolda ilerlemektedir. Bölgemizdeki  demokrasi güçleri de bunu kavramış durumdalar. Kürtler inkarcılığı yerle bir etmişlerdir. Kürtlerin yok sayılması ve köle olarak yok edilmeleri  artık eski hikayelerde kaldı.  Kürtler masal dinlemeyi çoktan aştılar,  ya da anlatılanlara artık kanmıyorlar. Burada Osmanlıdan bu yana devreye konulan oyunlar yeniden canlandırılmak istenmektedir. Yeni Osmanlıcılık, Kürtlerin kazandıklarını azar azar ellerinden alıp, Kürtlerin yok edilmesi temelinde adım adım hayata geçirilmek istenmektedir. Yazının başında bahsettiğim yalan çetesi, işte bu amaç hedeflenerek hayata geçirilmiştir. Kurgulanmış yalanlar ve bunlara dayandırmak istedikleri saldırganlık ile Kürtlerin  özgürlük mücadelesi bir kez daha  boğulmak istenmektedir. Bölgesel gelişmeler ve Kürt Özgürlük Mücadelesinin kazanımlarının yarattığı yüzyılın fırsatları, Kürtlerin elinden çekilip alınmak istenmektedir. AKP-MHP rejiminde ifadesini bulan bu faşist yalan çetesinin diline doladığı ‘terör’ kelimesi kendi amaçlarını gizlemek ve uluslararası kamuoyunu aldatmaya yönelik bir yalan olarak dolaşıma  sürülmüştür.

Silahların sustuğu ve barış görüşmelerinin yapıldığı yıllarda Kürtler, Türkiye halkları ile  demokrasi ve özgürlükler içerisinde birlikte yaşama arzusunu çok açık bir şekilde dile getirdiler. Masayı deviren egemen güçler tam da bu noktada halklarımız arasında ayrışmayı ve düşmanlığı körüklemek istediler. Halklarımızın özgürce bir arada yaşama isteklerini baltalamaya çalıştılar. Masanın kurulması, beklentilerinin tersine Kürtlerle özgürce bir arada yaşanabileceğini de gösterdi. Masa devrildi ve savaş düğmesine basıldı. O gün bugündür Kürt Özgürlük Mücadelesine ve Türkiye demokrasi güçlerine karşı sınırsız bir şiddet uygulanmaktadır. Savaşın tırmandırılması ile bir sonuç alamayacaklarını şimdiye kadar anlamış olmaları gerekir  diye bir düşünceye kapılmayı çok isterdik. Şimdiye kadar denenen tüm insanlık dışı saldırılara karşın Kürt Özgürlük Mücadelesi varlığını güçlendirmiştir. Fakat bu yalan çetesi 40 yıldır süren bu savaşı barış ile bitirmek istememektedir. Savaş makinelerini ve işbirlikçi çetelerini gönderebildiği bütün alanlar da Kürtler üzerine saldırtmaktadır. Bakur, Başur ve Rojava,  son yıllarda bu saldırı ve yalanlara dayalı oyunların biri biterken diğerinin başladığı veya sergilendiği savaş alanlarıdır.

İçerde sıkışıklıkları arttıkça da Kürtlere dönük yeni oyunlar devreye konulacaktır. Bu konuda gözü kara bir şekilde davranacakları ve her ne pahasına olursa olsun buradan bir başarıyı kendilerince hesaplarına geçirmek için en akla gelmeyen saldırı yöntemlerine başvuracakları açıktır. Kürtler arasında birlik ve dayanışmayı zayıflatmak için de işbirliği içerisinde olan bazı Kürtlere yenilerini eklemeye çalışmaktadırlar. Kürtler yerel ya da bölgesel kalan isyanlarını dört parçaya yaymayı başarmışlardır. Özgürlük mücadelesinin önündeki en büyük engel geçmişte olduğu gibi, bugün de Kürtlerin ulusal birliğe giden yolda ayrı yerlerde durmalarıdır. Kürt siyaseti içerisinde yer alan güçlerin birlik olayına yaklaşımları yeterli bir sonuca ulaşmaktan bir hayli uzak durumdadır. Bu durumu sadece bu güçlerin iradeleri ile açıklamak eksik kalmaktadır. Esasında her biri ulusal birliği, her açıklamalarının başına koymaktadırlar. Bu konuda atılması gereken adımlara gelince öncelikler değişmekte ve adımlar yavaş atılmaya başlanmaktadır. Uluslararası ve bölgesel güçler de Kürtlerin bu zayıflığının farkında ve bu durumu işlerine geldikleri gibi kullanmaktadırlar. Ulusal birliğin gerçekleşmemesi ,için de ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar. İşbirlikçilik ve ulusal birliği sağlayamama Kürtlerin yüreğine saplanmış bir hançer gibi durmaktadır. Bu hançeri Kürtlerin yüreğinden çıkarmak bugüne kadar ortaya konan tüm çabalara rağmen başarılı bir şekilde sonuçlanmamıştır. Kürtlerin Özgürlük Mücadelesinin her parçada yeni bir ivme kazanması birlik yolunda umutları arttırmış, fakat bunun ete-kemiğe bürünmesine gelince ‘öncelikler’ gibi herkese göre değişen bir kavram ortaya atılmıştır.

Kürdistan’ı egemenlikleri altında tutan sömürgeci güçlerde bu durumdan kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmaktadırlar. Kürtler arasındaki birliğinin önüne yeni yeni setler çekmektedirler. Türk egemenlerinin  Osmanlıdan bu yana, bu konuda sürekli yeni oyunlar peşinde olduğu bilinmektedir. Hamidiye alaylarının günümüzdeki versiyonu Köy Koruculuğu’na geçiş bu çabaların görünen yüzü olmak ile birlikte kapalı kapılar ardında da sayısız oyunlar tezgahlanmaktadır. Halkların bu coğrafyada birlikte yaşamaları mümkünken, ortamı zehirleyen bu saldırganlığın ve düşmanlığın sebebi bir avuç egemenin talan düzenini devam ettirme çabalarıdır.

Birliğin yolu halkların ortak mücadelesiyle açılır

Kürt Özgürlük Mücadelesi, bölge hakları arasında kardeşlik bayrağını yükselttikçe sömürgeci güçlerin saldırıları da o derece  artış göstermektedir. Birlikte yaşayabilmenin örnekleri arttıkça özellikle de AKP-MHP faşist  çetesinde kendisini gösteren Kürt düşmanlığı etnik, mezhepsel ve dini ayrılıklar körüklenerek bir başka boyuta taşırılmak istenmektedir. TC’nin devşirdiği İŞİD artığı ve diğer çetelerin  Rojava’da Kürtlere karşı savaşa sürülürken bu ayrılıkların nasıl körüklendiği bunların ifadelerinde açığa çıktı. SDG,  Suriye’de halkların demokratik ve özgür bir temelde, birlikte, ulusal ve uluslararası gericiliğe karşı mücadele yürütebileceklerini gösterdi. Bu mücadele, halkları birbirlerine yaklaştırdıkça daha da büyüyecektir.

Ortak mücadele Kürtlerin kendi aralarındaki ayrılıkları da azaltacak ve ulusal birliğe gitmelerinin yolunu açacaktır. Bölgemizde bir çok gelişme iç içe geçmiş ve birbirini etkilemektedir. Kürt Özgürlük Mücadelesi de bu gelişmelerin temelinde yer almaktadır. Bazı Kürt işbirlikçilerinin TC’nin yeni Osmanlıcılığının peşine düşmeleri ya da buradan Kürtler için bir fırsat çıkar hesabı içerisinde olmaları bir yanılgıdır. TC’nin gündemi, Kürt meselesini çözmek ve bunun için de silahlı savaşı bitirmek değil. Bunun yolu açıktır, yeniden barış masasına dönmektir. Fakat Kürtlerle bir barış istememektedir. Bakur ve Rojava başta olmak üzere Kürtlerin kazanımlarını yıkmanın  ve son aşamada da  Kürtleri ortadan kaldırmaya dönük bir planın  içerisindedirler. Bunun görülmemesi mümkün değildir. Bunun için ortaya atılan ‘terör’ ile mücadele bir aldatmacadan ibarettir. Yeni bir Osmanlı kurulursa Kürtlere Kürdistan eyaleti bırakılmayacaktır. Burada Kürde ait ne varsa yok edilecektir. Kayyımların pratiği gözler önündedir. Bazı Kürtlerin, onları geriden pohpohlayan sömürgeci güçlerin de teşvikiyle canlı tutmaya çalıştıkları, Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı duydukları kan davasını andıran düşmanlıkları Kürtlere bir fayda getirmemektedir. Bunlar habire Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı saldırıları haklı çıkarmakla meşguller. Yeni Osmanlıcılığın kuracağı tahtta onlara kenarda bile bir yer verilmeyecektir. Egemen güçler, işleri bittiğinde onları hatırlamayacaklardır bile.

Kürtlerin birbirlerine karşı bir güven sorunu olduğunu ve sömürgecilerinde bunu derinleştirmek için çaba gösterdiklerini biliyoruz. Kürtler arasında da Kürdün Kürde güven duymaması için sömürgeciler ile paralel hareket edenlerin olduğunu görüyoruz. Bu tür girişimler ortamı zehirlemekte ve Kürtler arasındaki güvensizliği arttırmaktadır. Bir de kendilerini milliyetçilik maskesi ile perdelemektedirler. HDP’de ifadesini bulan ortak mücadele bu milliyetçiliğin ve yeni Osmanlıcılığın panzehiridir. Demokrasi içerisinde birlikte yaşamak, her kesimin özgürce yaşaması ve kendisini ifade etmesi ile mümkündür. Kürtlerin bölge halkları ile hiç bir dini ve mezhepsel ayrılığa prim vermeden birlikte yaşamanın yolunu açmaları, Kürtlerin ulusal birliklerini gerçekleştirmeleri için de son derece önemlidir.

Gare

Kürtler arasında her şeye rağmen birlik sesleri yükselmekte ve zehirlenen ortamı güvene dönüştürmek için çabalar gözlenmektedir. Gare’ye yönelik saldırının bir boyutu da Kürtler arasında birliğe darbe vurmaktır. KDP içerisinde ve yerelde bazı kişi ve ya güçlere dayanarak bu saldırı için istihbarat topladığını açık ilan eden faşist yalan çetesi, bu tür açıklamalar ile Kürtler arasında ayrılığı derinleştirmeye ve ortamı zehirlemeye devam etmektedirler.  Gare’de başarısız oldukları ve hedeflerine ulaşmak bir yana beklemedikleri oranda bir kayıp verdikleri yapılan açıklamalardan anlaşılmıştır. Gare ile ilgili savaş komutasının yaptığı bazı açıklamaların müttefikleri tarafından soru işareti ile karşılanması TC’nin başarısızlığının kanıtı olmuştur. Kırkın üzerinde savaş uçağı, SİHA’lar ve helikopterlerle günlerce süren bombardımana rağmen Gare’de tutunamamışlardır. Bunun için ‘Gare öncesi ve Gare sonrası’ deyimi dillendirilmiştir. Hitler Almanya’sına benzer bir şekilde savaş ve silah sanayine büyük yatırımlar yapan TC, bundan beklediği sonucu alamamıştır. Askeri bir başarı elde etmek için büyük yatırımlar yapılan silah sanayi Kürdistan dağlarında bekleneni verememiştir. Bakur, Başur ve Rojava’da her gün yeni saldırılar yapılmasına rağmen Kürtlerin iradesi kırılamamaktadır. Yok etmeyi hedefleyen bu tür saldırılar ile sonuç almaları da mümkün değildir.

Gare’den önce savaşı ve yok etmeyi bir çözüm gibi gören faşist çete daha önce denenen yöntemlerle bir sonuca gidemeyeceğini anlayıp eksen değişikliği yapmayacaktır. ‘Sri Lanka modeli, Kandil’e sefer’  gibi sık sık dile getirilen Kürtleri yok etme hedeflerinden vazgeçecek gibi görünmüyorlar. Aldıkları yenilgileri ve başarısızlıkları,  gerçekleri görmek için bir fırsata çevirecek akıldan uzaklaşmış durumdalar. Gare, Hitler Almanyasının yenilgisine yol açan Stalingrad direnişi gibi  savaşın gidişatına benzer bir etkiyi göstermeyecektir, fakat AKP-MHP faşist çetesinin bir başarı yaratma hikayelerine nokta koyacak bir gelişmedir. Kürt Özgürlük Mücadelesinin dağlardan sökülüp atılamayacağını göstermiştir. İnsana bir değer vermedikleri, esirlerin sağ olarak geri getirilmesi  için bir adım atmamalarından da ortaya çıkmıştır. Bu faşist güruh kimseyi kimseden dolayı sevmediklerini de bu şekilde ortaya koydular. Yarattıkları soygun düzeninin bekaasından başka düşündükleri bir şey yok. Bu ara bir kaç başarı hikayesi yaratabilirlerse ne ala. Bir de yeni Osmanlıcılığa şöyle bir adım atarlarsa bir kaç yılı daha garantiye almış olacaklardır.

Gare Kürt Özgürlük Mücadelesi için de başlı başına bir başarıdır. Kürtlerin özgürlük mücadelesinde birliğe gitmede ilerde önemli bir etki yapacağı kuşkusuzdur. Sömürgecilerle işbirliği yaparak Kürtlerin bir araya gelmesini engellemek isteyen bazı Kürtler de artık gerçekleri görmelidirler. Gare’ye yönelik son saldırı, Türk ordusunun savaşı Başur’a kaydırıp  sonuç almaya çalıştığının yeni bir örneğidir. Başur’a yönelik havadan ve karadan süreklilik kazanan saldırılara rağmen, sonuç alamamaktadırlar. Başur’da halkımızı ve onların siyasi güçlerini ağır bir baskı altına alarak, ihanet çizgisini egemen kılmaya ve böylelikle Kürtlere karşı bir başarı kazanmak istemektedirler. Gare, Kürtlerin birlik olurlarsa bu baskılar karşısında boyun eğmeden ve güçlü olarak çıkabileceklerini göstermiştir.

Kürtler arasındaki ayrılıklara Kürt kadınlarının beyaz tülbent atarak son vermeleri yeni bir adım olacaktır. Bir çok kan davası ve kardeş kavgasını bitiren beyaz tülbent bu kez Kürtlerin birliği için atılmalıdır. Kürt kadınlarının her dört parçada direnişleri birlik yolunda da kadınların motor gücünü oynayacaklarını göstermektedir. Kürt kadının bu direniş gücü birliğin temel gücü olarak rolünü oynayabilirse, Kürtler özgürlüğe doğru birlik içinde yol alacaklardır. Rojava kadın direnişi, Kürt kadınlarının bunu başaracak güçte olduklarının bir kanıtı olmuştur.


Konuyla ilişkili diğer makaleler