Kadının Özgürleşmesi

Kadının Özgürleşmesi

Kadının Özgürleşmesi

Toplumumuzda kadınlar eziliyor, horlanıyor, şiddete maruz kalıyor ve hatta namus cinayetleri ile katlediliyorlar. Ayrıntılı incelediğimiz zaman, aslında bizimki gibi bir ataerkil toplumda dahi, evde iplerin kadınların elinde olduğunu tespit edebiliriz. Ama bizim kadınlarımız, saygılıdır, örf ve adetlere uyarlar, toplum baskısını da bunlara eklersek, sonuçta başkalarının yanında kocalarına “itaat” ederler, fazla seslerini çıkarmazlar.

Böyle bakıldığında, aslında gerçekte var olan ama toplumsal kültürel yapı sayesinde bastırılan yetenekleri, kadınların uygulayabilmesini teşvik edersek bu sorunun çözümü konusunda ilk adımları toplum olarak atmış olacağız.

Asıl sorun da burada başlıyor. Toplumsal, kültürel baskı olarak adlandırdığımız, örf ve adet olarak telaffuz ettiğimiz alışkanlıklar, ağırlıkla dini vecibelerden kaynaklanıyor. Kadının erkeğe her koşulda itaat etmesi gerektiği ve erkek ile hiç bir zaman eşit düzeyde olamayacağının “fıtratından” kaynaklandığı saçmalığı buradan gerekçeleniyor. Dini tartışacak değiliz. Ancak, biliyoruz ki, kadın sorununun asıl oluşumu özel mülkiyetin ortaya çıkması ile başlar. O halde kestirmeden gidip, özel mülkiyetin ortadan kalkması ile bu sorunun da çözüleceğini iddia edebiliriz. Çok devrimci gözükse de bu görüşün sorunları ertelemek ve çözmemek adına en gerici ifade olduğunun önce altını çizelim.

Kadınlar evde oturan, çalışmayan, çocuk bakan, yemek, çamaşır ve temizlik işlerini gören bir obje durumundan çıkmalıdır. Nasıl ki, maddi açıdan bakıldığında, çıkarları olduğunda, işlerine geldiğinde erkekler kadınları tarlalarda, fabrikalarda, temizlik işlerinde çalıştırıyorlarsa, bu konuda karar kadınlarda olmalıdır. Ev dışında üretim süreçlerine katılan kadınlar, kurdukları farklı toplumsal ilişkiler sayesinde ve üretimde elde ettikleri deneyler sayesinde özne olarak daha da gelişirler. Bu olgu, kadınların edilgen konumdan etkin konuma geçişinin başlangıcıdır.

Kadın ile erkek arasında evde bir iş bölümü yapılabilir. Ancak bu iş bölümü adil ve eşit olmalıdır. Erkek öncelikle alış verişten başlamak üzere, ev işleri ve çocuk bakımı konusunda doğal olanı yapmalı, görev üstlenmelidir. Bu yükler tek başına kadının üzerinde yığılmazsa, kadın da üretim sürecine katılabilir. Bunu engelleyecek dini motifler, “örf ve adetler” artık geçerli olmayacaktır.

Üretim sürecine katılan, toplumsal yaşama aile ve ev dışında da müdahil olan kadın, sınıf mücadelesine de katılacaktır. Bu süreç, bu adımın doğal sonucudur. Sınıf mücadelesi ise, patrona karşı sosyal haklarının ve çalışma koşullarının yileştirilmesinden başlar, örgütlü mücadele içinde geliştikçe devrimci mücadelenin tüm alanlarını kapsayacak aşamaya yükselir. Biz bu noktada evli, çocuk sahibi kadınlardan yola çıkarak bir gerçekliği telaffuz ettik. Daha genç yaşta olan, öğrenim gören veya çalışma yaşamına atılmış genç kadınlarda bu süreçlere katılma durumu daha da kolaydır. Daha sonraki evlilik planlarını ve seçimlerini dahi, daha bilinçli kurgulama ve baştan kurallarını ortaya koyma olanağına sahiptir.

Türkiye’de sınıf mücadelesi kadın militanların deneyleri ile zenginleşmiştir. Kadın yönetici, kadro ve militanların yer aldığı mücadeleler daha başarılı olmuştur. Kadınların birçok konuda olgulara erkeklerden farklı yaklaşma yetenekleri, örgütlere ve mücadelelere eşsiz niteliksel katkılar sağlamıştır. Bugün etrafınıza bakın. Sendikal hareketi, siyasi oluşumları izleyin. Kadınların olduğu ortamların ve mücadelelerin farklılığını hemen göreceksiniz. Toplumsal olaylarda, Karadeniz’de HES’lere karşı köylülerin mücadelesinde, Ege’de siyanürlü altın madenlerine karşı köylülerin mücadelelerinde, zeytin ağacı katliamlarına karşı direnişlerde, köylü kadınlarını bütün doğallıkları ve yiğitlikleri ile hemen farkedeceksiniz. Kürt Özgürlük Hareketi’nin özellikle kadın kadrolara verdiği önem ve geliştirdiği politika, kadınların her koşulda muazzam görevleri yerine getirme yetisinin fazlasına sahip olduklarının en somut ispatıdır. Demek ki en zor mücadele koşullarında dahi bu mümkünmüş. Bunun için devrimi beklemek gerekmiyormuş. Tam tersi, devrim mücadelesi süreci kadınların yokluğunda veya eksikliğinde başarılı olamaz.

KCK Eş Başkanı Bese Hozat, son haftalarda yayınlanan bir yazısında konuya noktayı koyuyor ve şöyle yazıyor: “... Kürt kadınları örgütlü kadının en büyük güç olduğunu ispatladı. Kadına yönelik şiddete karşı en etkili mücadelenin, kadının öz gücüne ve öz iradesine dayanan örgütlenme olduğunu pratikleriyle ortaya koydu. Kadınlar kendilerine yönelen şiddeti yenmek istiyorsa, ki istiyor, o halde siyasi, sosyal, ekonomik ve öz savunma alanlarında örgütlenmeyi ve güçlenmeyi esas almalılar. Yaşamın her alanında kendisini örgütleyen ve birliğini sağlayan kadını hiçbir erkek ve devlet şiddeti ezemez, katledemez. Kürt kadınları bu gerçeğin ispatıdır...”.

Darısı Kürt olmayan kadınların başına diyelim ve bu sayıdaki yazımızı bitirelim.


Konuyla ilişkili diğer makaleler