Kansız Banyo

Kansız Banyo

Bir katliam üç farklı fotoğraf...

II. Dünya Savaşı ertesinde de Kıbrıs eski statüsü gereği İngiliz sömürgesidir ve Kıbrıs Adası’nda iki farklı dil konuşan iki halk yaşamaktadır. Her iki halk da İngiliz sömürgeciliğinin baskısı altında kendi anayasasını yapamayan ve toplumsal kuralları  koyamayan bir sömürge ülke statüsündedir.

Savaşın hemen ertesinde Sovyetler Birliği’nin yıktığı Nazi Almanyası’nın yerine yeni bir güç odağı olarak çıkan ABD Emperyalizmi için Ortadoğu’ya yakın, enerji kaynaklarının henüz  kontrolünü elinde tutan Alman yanlısı BAAS’çı rejimlere yakın bir ‘‘ada fikri’’ de, Akdeniz’de dolaşan 6. Filo’nun “mütemmim cüzü” olabilir. ABD, İngiltere’yle birlikte Ada’da bir askeri varlık kurmaya çalışmaktadır. Yeni kurulmuş siyonist İsrail Devleti’nin güvenliği açısından da Ortadoğu’ya yakın bir adanın vereceği askeri imkanlar ayrıca önem taşımaktadır. Adanın kıta sahanlığında bulunan doğal gaz ve petrol yatakları henüz ketum bir centilmenlikle söz konusu bile edilmemektedir.

Türk Pseudo Milliyetçiliği

Bülent Ecevit ve Rauf DenktaşTürkiye’nin Kıbrıs’a yakın ilişkisi her zamanki gibi Amerikan ve İngiliz planlarının bir parçası olarak yürümüştür. 1950’de iktidara yeni gelen Amerikancı DP hükümeti, Kıbrıs’ta ABD ve İngiliz çıkarları için gerekli psikolojik harp taktiklerini uygulayacak örgütlenmeleri gerçekleştirmeye başladı. Adı ‘‘milli’’ ama kendisi işbirlikçi bir dizi örgüt kuruldu. Bunların başında doğrudan  Özel Harp Dairesine bağlı TMT (Türk Mukavemet Hareketi)  adlı örgüt gelmekteydi. Önceleri “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır!” şeklinde, yani Ada’nın tamamen Türkiye’ye ilhakını  savunan görüşler ileri sürülse de hem Türk popülasyonun azınlıkta olması hem de uluslararası tepkilerden korkularak bir  tür “ENOSİS” olan “Ya ölüm Ya taksim!“ sloganına geçildi. Ada’da iki devletli bir siyasal yapı kurularak Hem Türk milliyetçiliğinin hem de Rum milliyetçiliğinin gözleri boyanacak, Makarios ve AKEL gibi bağımsızlıkçılar tasfiye edilecekti. Bu konuda hem Türkiye’deki kamuoyu hem de Ada’da yaşayan Türklerin düşünceleri çeşitli milliyetçi histerilerle şartlanmaya çalışılıyordu. 1947’den 1958’e kadar adanın Rum kesiminde İngiliz sömürgeciliğine karşı ayaklanan Rumların İngiliz mahkemelerinde  savcılığını yapan tescilli İngiliz ajanı Rauf Denktaş, Kıbrıs Devlet Başkanı yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün desteği ile Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun başına getirildi. İngiliz Emperyalizmi adına yapılan 7 yıllık sömürge savcılığı Rauf Denktaş’ı kariyer basamaklarını hızla tırmanabileceği bir eşiğe getirmişti... KTKF ile TMT’nin kuruluşunun aynı tarihlere denk düşmesi tesadüf olamazdı elbette. TMT’nin 20 Aralık 1957 tarihli bildirisinde Kıbrıs Türkü’nün yegane temsilcisi Türkiye’ ve Parolası  “Taksim... Sadece Taksim”dir denilmekteydi.

Yunan Pseudo Milliyetçiliği

Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı MakariosAda’da emperyalist tek merkezden yönetilen iki düşman bölge oluşturma planları çerçevesinde Rum kesiminde de benzeri aktörler ve örgütlenmelerle şekillenmekteydi. Ada’nın Rum kesiminde bir başka provokatör Grivas, adayı Yunanistan’la birleştirecek planının başka bir parçasını devreye sokmaktaydı. Grivas daha Atina’da öğrencilik yıllarında Denktaş gibi faşist ve anti-komünist bir kafa yapısına sahipti. Şimdi Dr. Fazıl Küçük ve Denktaş ekibi ile karşılıklı düşmanlık tohumları atarak Ada’nın bölünmesi görevini üstlenmişti. Hem Türkiye hem de Yunanistan’da aynı anda iktidar değişikliği olmuş ve her iki ülkenin başına Amerikan - İngiliz yanlısı siyasal iktidarlar getirilmişti.  Türkiye’de Demokrat Parti, Yunanistan’da ise Papagos’un Yeni Demokrasi Partisi... İngilizler açısından Kıbrıs hala Commenwealth’in bir parçası idi.  Grivas yeni Yunan hükümetinin de tam desteğini alarak Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Örgütü (EOKA) adı altında yeni ve ırkçı bir örgüt kurdu. Ve milliyetçi Türk düşmanı propaganda ve provakasyonlara başladı. Kıbrıs Rum kesiminde var olan başka faşist örgütlenmeleri de bünyesinde toplamıştı.

1963 yılınının Aralık ayında  bir Noel gecesi Türkiye, Kıbrıs ve Batı basınına  bir fotoğraf servis edildi. Kıbrıslı bir Türk’ün evinin banyo küvetinde vahşice öldürülen  bir annenin ve çocuklarının dehşet uyandıran fotoğrafıydı bu.  Bütün kontr-gerilla operasyonlarının resmi sponsoru ‘‘Türkiye Türklerindir!’’ gazetesi Hürriyet, bu fotoğrafı günlerce evirip çevirip haberleştirdi.  Türkiye’deki başka haber kaynaklarına ulaşma konusunda hiç bir imkana sahip olmayan sıradan insanların gözünde bir barbar Rum algısı oluşturmayı hedefleyen İngiliz ve ABD Emperyalizmi bu fotoğraf ve devletin diğer haber kaynaklarından yayınlanan tek yönlü haberlerle tek yanlı bir kanaat oluşturulmaya başlandı.  Daha sonra Kıbrıs basınında bunun da bir Özel Harp Dairesi operasyonu olduğuna dair bir dizi bulgu ileri sürümüş deliller ortaya konmuştu.

Türkiye’de de büyük kentlerde Özel Harp Dairesi’nin örgütlediği Makarios karşıtı ‘‘Ulusalcı’’ mitingler yapıldı.  Daha sonra Veli Küçük, Rauf Denktaş, Doğu Perinçek gibi tescilli ajanlarla 68 Solunun bir kısmının  kurdukları Kızılelma İttifakı’nın temelleri de ihtimal bu eylemlerde atıldı. Kıbrıs eylemleri görünüşte ‘‘ulusalcı’’ nitelik taşısa da İngiliz ve ABD Emperyalizminin Kıbrıs Ada’sını bir NATO üssü haline getirme planlarının bir parçasıydı. Denktaş gibi tescilli bir hainden ’’ulusun yararına’’ bir şey çıkmayacağı açıktı.

Kıbrıs’ın Türk kesiminde bunlar olurken Rum kesiminde de İngiliz ajanları boş durmuyor Rum kesiminde provokasyon üstüne provokasyon tezgahlıyorlardı. 1964’te Kıbrıs’ta paramiliter güçler buldozerlerden bozma derme çatma tanklarla Türk köylerini kuşatıyorlar bir katliam hazırlığı içinde oldukları izlenimini veriyorlardı. Bütün askeri ve sivil yaşamı emperyalizme hizmetle geçmiş İsmet İnönü, Ankara’dan yayınladığı tebliğde 36 saat içinde bu kuşatmaların kaldırılmasını, adaya bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü gönderilmesini talep ediyor aksi taktirde Ada’ya asker çıkarmakla tehdit ediyordu. Ada’yı işgal planı milliyetçi tiyatrolarla yavaş yavaş örülmeye başlanmıştı. Türkiye siyasal yaşamında itibarı bitmiş, halk içinde hiç bir etkisi kalmamış İsmet İnö bir kahraman olarak yeniden şişiriliyor, yüceltiliyordu. Bu karanlık İngiliz oyununda kim bilir bir taşla kaç kuş vuruluyordu.

Kıbrıs’ı üzerinde yaşayan Rum ve Türk halklarının özgür iradesine bir dizi katliam ve provokasyonla kelepçe vuran emperyalizm,  Ada’da taraflar arasında uygulanması başından beri zor  olan bir anayasa hazırlattı. Bu anlaşmaya göre Kıbrıs Adası’nda İngilizler dışında ‘‘Garantörlük’’ adı altında Rumlar ve Türkler  de asker bulunduruyordu. Anayasa’ya göre Kıbrıs halkı Ada’da asker bulunduran ve işgalci konumda bulunan Yunan ve Türk tarafının onayını almadan anayasa maddelerini değiştiremiyordu. Değiştirildiği taktirde  neye ve kime “garantör” olduğu belli olmayan ‘‘Garantörlere’’ yani işgalcilere askeri güç kullanma yetkisi verilmişti. Tam bir sömürge anayasasıydı bu...

Esasında işgalci ve ilhakçılar, halka karşı oyunu iyi kurmuştu ve kendileri açısından kalıcı da bir çözümdü bu, Ada ana güç olarak İngilizlerin siyasi ve askeri  kontrolündeydi. İngiliz ve Amerikan donanması için de bulunmaz imkanlar sunuyordu.

Kıbrıs Halkının Ortak Sesi AKEL

Kıbrıs Halkı'nın İlerici PartisiAncak bütün Kıbrıs halkının partisi olduğunu söyleyen ve nisbeten bağımsızlıkçı ve soğuk savaş denklemleri dışında bir Kıbrıs hedefleyen AKEL’in gittikçe artan oy oranı ve siyasal etkisi İngiliz Emperyalizmini korkutmaya başlamıştı.  Türkiye’de hem Kemalistler hem  de nasyonalist-solcular her zaman Denktaş gibi tescilli bir İngiliz ajanının yanında/arkasında saf tutmuş olsa da Ada’nın hem Rum hem de Türk bölgesinde ciddi bir anti-emperyalist tepki yükselmeye başlamıştı. Bunun bir ayağında Makarios  diğer ayağında Ada’yı  İngiliz ve Amerikan kapitalizminin askersel komplekslerinin bir enstrümanı haline getirmeye çalışan Denktaş’ın paramiliter örgütlenmeleri dışında, Komünist Partisi’nden kopan bir grup aydının kurduğu Kıbrıs Halkı’nın İlerici Partisi (AKEL) bulunuyordu. Zaman zaman yalpalamalar yapsa da, bazen Ortodoks kilisesinin milliyetçi histerilerine teslim olsa da Kıbrıs’ta yaşayan iki halkın ortak bir gelecekte askeri paktların dışında bağımsız ve üniter bir devlete sahip olmasını savunmaktaydı. Bu da Makarios’u ve çevresindeki bir avuç ama etkili insanı AKEL’e ve Bağlantısızlar hareketine yaklaştırıyordu. Bağlantısızlar, içinde Suudi Arabistan gibi gerici ülkeler yer alsa da Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelere; Birleşmiş Milletler’de de Üçüncü Dünya ülkelerine yakın durmaktaydılar. İşte soğuk savaşın bu kritik denklemlerinin içinde en kabul edilmez parantezi Akdeniz’in ortasında Sovyetler Birliği’ne yakın, NATO karşıtı bir partinin  varlığı ve her geçen gün oy tabanının genişletmesiydi. İşte Denktaş ve TMT ekibi ile EOKA örgütünün lideri Grivas böyle iğrenç bir planın sahte düşman aktörleriydi. İkisinin de iplerinin bağlı olduğu yer İngiliz istihbarat servisiydi.

Kıbrıs Savaş Tarihi konusunda ayrıntılı üç ciltlik bir kitap yazmış olan Halil Sadrazam’ın Kıbrıs Komplosu adlı kitaptan aktarılarından Kıbrısta aklı başında herkesin Grivas’ın liderliğindeki EOKA ile Denktaş’ın liderliğindeki TMT’nin ortak çalışan provokatör teşkilatlar olduğunun bilindiğini anlıyoruz.

‘‘Bu İngiliz ajanıyla (Grivas’la) ilgili mektupta sözü edilen planın bir parçası mıydı? NATO’nun gizli görüşmelerinde Amerikalılar tarafından böyle bir düzenleme yapılmış mıydı ve hatta Makarios’u devirip çifte ENOSİS yapmak üzere Türkler de planın bir parçası olmuşlar mıydı? Söylentilere bakılırsa Kıbrıs’lı Türk lider Denktaş’a, Grivas Ada’da olduğu sürece hiç bir Türk’ün burnunun kanamayacağı Yunanlılar tarafından söylenmişti ki bu da NATO ülkeleri arasındaki gizli anlaşmanın bir başka kanıtı olabilirdi’’

İki tarafta tek merkezden yönetilen ama etkileri Kıbrısla sınırlı olmayan milliyetçi propagandalar ve provokasyonlara rağmen hem  Kıbrıs’ta hem de ‘‘Garantör’’ rütbesi verilmiş Türkiye ve Yunanistan’da soğuk savaşın Anti-Komünist, şovenist düşünceleri yeteri kadar taban bulamamış olmalı ki, 1967’de Yunanistan’da 1970’de  Türkiye’de faşist askeri darbeler tezgahlandı. İşçi sınıfı ve sosyalizm her iki ülkede yükselen ve parlayan yıldızlardı... Darbe sonrası küçük Yunan adaları, Yunanlı Komünistlerin sürgünde ezildiği yok edildiği toplama kampları haline getirilirken;  Türkiye’de  askeri müze bodrumları da Kemalist işkencecilerin sorgu ve infaz odaları haline getirildi... Bölünmenin önündeki mayınlı arazi  bir  bir temizleniyordu…

İki halkın ortak düşmana karşı tek bir programla savaşmasını söyleyen güçlerin sesleri ne yazık ki gittikçe daha düşük perdeden çıkıyordu. Kıbrıs halkı bu sese kulak vermemenin bedelini ağır ödeyecekti... İki tarafta yükselen milliyetçi çığlıklar sadece emperyalist silah tüccarlarının kasalarını dolduruyordu. 15 Temmuz 1974’te Yunan cuntasının faşist çeteleri Kıbrıs’ta bir darbe yaparak Makarios yönetimini devirdiler. Makarios adayı terk etmek zorunda bırakıldı. Türk militarizmi bu fırsatı kaçırır mı?  Makarios’un ardından timsah gözyaşlarını dökerek adaya asker çıkardı ve arkasında bir dizi “kayıp Rum” bırakarak Ada’nın güneyine doğru ilerledi. Kıbrıs’ın bölünmesini planının bir parçası olarak yapılan bu saldırı Türkiye kamu oyunda büyük destek buldu ‘‘sağlı sollu’’ bütün fetihçi, ilhakçı şuuraltı fetih hezeyanları su üstüne çıktı, Partisi Sosyalist Enternasyonal’e üye olan Ecevit ‘‘Kıbrıs Fatihi’’ ilan edildi... Türkiye Kuzey Kıbrıs’ı kendi toprağı ilan etmişti... İlhak ilhaktır... Bölgenin adının ille de  Südet ya da Alsace Lorraine olması gerekmiyordu...

İngilizler amaçlarına ulaşmış Ada’nın iki tarafında da NATO’cu hükümetler kurulmuştu.

Kıbrıslı Türklerin ezici çoğunluğu da ne yazık ki Türkiye’nin Ada’yı bölmek için işgal etmesini büyük bir coşkuyla karşıladı. Evlerinden sürülen, öldürülen Rumlardan kalan ganimetler her zamanki gibi büyük bir neşe ve pervasızlıkla paylaşıldı. Enfal ruhu , eski komşularının evlerini, bağlarını, elbise ve mutfak eşyalarını Müslümanlara helal kılmıştı... İşgalci Türk devleti tombalayla çektirdiği numaralarla Rumlardan kalan evleri Türklere paylaştırıyordu...

Yaşam Müslümanları ganimetle sınamış, çalışmadan, üretmeden, yaratmadan, refah sahibi olma etnik bir tiyniyet olarak gene galebe çalmış ve Türkler görünüşte bu fetihçi yağmanın ahlak dışı coşkusunda en kazançlı çıktıklarını sandıkları bir anda gerçekte onurlarını, haysiyetlerini ve ulusal bağımsızlıklarını geri kazanılması zor bir şekilde kaybetmiştir.

KAYNAKLAR:

Kıbrıs’ın Savaş Tarihi, Halil Sadrazam, 2008 Lefkoşa.
Milliyet
çilik Kıskaçında Kıbrıs, Niyazi Kızılyürek, İletişim Yayınları, İst. 2005
Yunan Ulusunun Doğuş
u, Herkül Milas, İst. 1994
Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları Cilt 1, Taha Parla. Deniz Yayınları , 2008


Konuyla ilişkili diğer makaleler