Kelebekler Özgürdür

Kelebekler Özgürdür

Mirabel Sisters (Mirabel Kardeşler)Sermayenin barbarlığı ve kapitalizmde şiddet süreklidir. Konu kadına şiddet olduğunda, ilkel komünal toplumlardan, feodaliteye, feodaliteden kapitalist düzene geçişle birlikte kadının konumu; ölüm, şiddet ve sömürüye dayandırılmıştır. Özel mülkiyet ve kapitalizmin devamının aile kurumu ile şekillendirilişi, kadının en önemli çıkmazına dönüşmüştür.

1999’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” ilan etmiştir. BM’in, içi boşaltılmış bu sembolik kabulü aslında Uluslar arası sermayelerin ve iktidarlarının kendi değirmenlerine su taşıdıkları sahte bir reform gösterisinden başka birşey değildir bugünkü içeriği bakımından.

Öyledir çünkü; bugün, Filistin’de, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Şengal’de, kadına yönelik en insanlık dışı uygulamalara ya da başta bu topraklar olmak üzere neredeyse dünyanın pek çok ülkesinde kadına yönelik; taciz, şiddet, sömürü ve aşağılama her yıl artan oranda sürmektedir. Kapitalizmin varoluş yöntemlerinin çirkinliği arttıkça, kadına yönelik her yönden şiddet ve baskı da artmaktadır.

BM’in üzerine konduğu 25 Kasım’ın 1960 yılına dayanan tarihsel bir öyküsü, onurlu bir direnişin bugüne ışık tutan gerçekliği ve en önemlisi diktatörlük ya da devlet erklerinin kapitalizmde vahşet saçtığıdır dün de bugün de.

Mirabal Sisters (Mirabal Kardeşler)

1930’dan suikastle öldürüldüğü 1961 yılına değin, Rafael Leonidas Trujillo diktatörlüğündeki Dominik Cumhuriyeti’nde yaşayan dört kız kardeş yani Mirabal Kardeşler, Salcedo kentinde doğan, orta halli bir aileye mensup çocuklar olarak büyüdüler. Minerva, Patria, Maria Teresa ve Dedé, ülkelerindeki diktatörlük yönetimine karşı olarak siyasallaştılar. Eşleri de bu mücadelede desteklerini esirgemediler.

Trujillo’nun adamlarının bir ayin sırasındaki katliama tanıklıklarının tarihinden etkilenerek “14 Haziran Hareketi”ni kurdular. Kendilerini bir isyana, o ana hazırlamak için var güçleriyle uğraştılar. Minerva’nın mücadeledeki kod adı olan “Kelebek”ten yola çıkarak kendilerine “Las Mariposas” yani “Kelebekler” ve örgütledikleri harekete de “Clandestina” adını verdiler.

Trujillo rejimi bu kızkardeşlerin ve hatta eşlerinin direnişlerini bastırmak için defalarca tutuklayıp, mal varlıklarına el koymasına rağmen, Minerva, Patria ve Maria Teresa kardeşler ülkelerinde sivil hakların, demokrasinin inşası mücadelesinden, kadına şiddete karşı mücadeleden hiç vazgeçmediler.

Tarih 25 Kasım 1960’ı gösterdiği gün, üç kızkardeşin -Minerva, Patria ve Maria Teresa- Trujillo yandaşları tarafından yolları kesildi. Ayrı ayrı her birine işkence ve tecavüz edilerek katledildiler. İndirildikleri araca tekrar bindirilip araçları dağ yolundan yuvarlanarak olaya “araba kazası” süsü verildi.

Diktatörlüğün gördüğü iki tehlikeden biri Kilise, ikincisi ise Miraballerdi. Bu açık hedef sonrasında gerçekleşen bu katliamın kaza olduğuna Dominik halkı hiç inanmadı. Faili biliyorlardı.

Bugün sadece Dominik değil tüm dünya tanıyor Mirabal kardeşleri. 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde toplanan “Latin Amerikalı ve Karaibli Kadınlar Kongresi” Mirabal kardeşlerin anısına, katledildikleri gün olan 25 Kasım’I “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak karar altına aldı.

Hem direnişleri hem de vahşice katledilişlerine öfke tüm dünyada mücadelenin kaldıraçlarından biri olmuştur. Bugün doğdukları şehre adları verilmiş, onlar adına müze kurulmuş ve katliam sırasında araçta olmayan ve yaşamda kalan dördüncü kız kardeş Dedé, kardeşlerinin mirası olan mücadeleyi devam ettirmiştir. Dedé, 1992 yılında “Mirabal Kardeşler Vakfı”nı, 1994’de ise doğum yerleri olan Salcedo’da “Mirabal Kardeşler Müzesi”ni kurdu. 25 Ağustos 2009’da “Vivas en su Jardin” adıyla bir kitap yayınladı.

Onlar yola çıkarken zoru göze almış bedelini de ödemeye çoktan razıydılar. Sadece kadının kurtuluşu değil, onu da kurtuluşa götürecek sistemle yürüttüler savaşımlarını...

“Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” (Maria Teresa Mirabal 1936)

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü” (Minerva Argentina Mirabal 1926).

“Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da” (Patria Mercedes Mirabal 1924)

Mirabal kardeşlerin öyküsü, onurlu bir yaşam istencinin direnişidir. Bu yüzdendir ki; dünyanın hangi köşesinde enternasyonalist bir mücadele, bir kahramanlık varsa içini burjuvazinin boşaltmasına fırsat vermeksizin sahip çıkabilmeliyiz. BM’in 1999 kabulü ve ona uygun “kadına şiddet”e karşı üretilen düzen içi karşı çıkışlara prim vermek ya da aracı olmak yerine, Mirabal kardeşlerin nihai kurtuluşu tarifleyen dirençlerinden güç almalı ve şiddet en yakınımızdakinden gelse de, aslında kapitalizmin mayası olduğunu ve her edimi sınıfsal temelde görmek ve yürütmek gerekliliğine bir kez daha vurgu yapmadan geçemiyoruz.

25 Kasım’ı, 1960’a dönerek okumak aslında hizamızı da belirleyecektir.

Sınıf içinde, sınıfla bütünleşik ve kadın sorununun bir sistem sorunu olduğunu unutmaksızın, yoldaşlıkla ve mücadeleyle yarına umut taşıyacağımızı biliyoruz. Gücümüz ve bilincimiz dünyanın yarısıdır. Dünyayı değiştirmek için biz de varız.

Bugün bize kalkan eli, yarın bize bu eşitsizliği reva görenlere kaldırmak ve mücadeleden zafer çıkarmak, bir kelebeğin uçuşu kadar narin gözükebilir. Ancak bir kelebeğin ki kadar güzeldir. O doğduğu kozanın içinden kocaman bir yaşam çıkarmak elimizde.

Bir kelebeğin kanat sesini duyduğumuz gün, özgürlük omuzumuza konacaktır.

Kadına Şiddete Hayır!


Konuyla ilişkili diğer makaleler