Modern, laik, Batıcı Türkler Ve Demokratik Cumhuriyet

Modern, laik, Batıcı Türkler Ve Demokratik Cumhuriyet

HDP’nin Demokratik Cumhuriyet Konferansı ülkeyi içinde bocaladığı krizden çıkış yollarını gösterdi. Biz bu yazıda Konferans’ta dile getirilen düşüncelere küçük bir katkı yapacağız. 

Demokratik Cumhuriyet ulus devletin demokratik alternatifidir. Ulus devlet tek bir ulusa dayanır. Demokratik Cumhuriyet ise bütün ulusların ve onların içindeki farklı dini, mezhebi, kültürel ve cinsel toplulukların tek bir “demokratik ulusta” çeşitlilik içindeki birliği üstünde inşa edilir. Ulus devlet “erkek egemen yarım Cumhuriyet” iken, Demokratik Cumhuriyet kadınların ve erkeklerin ve hatta 18 yaşından küçük çocukların bütünsel cumhuriyetidir. 

Ulus devlet “bürokratik merkeziyetçi üniter” cumhuriyettir. Demokratik Cumhuriyet ise, farklı ulusların özerk yönetimlerinden oluşan, aynı zamanda en küçük yerel birimlerin de özerk olduğu adem-i merkeziyetçi demokratik bir siyasi birliktir.  

Buraya kadar yazdıklarımız herkesin tekrarladığı farklar ve özelliklerdir.  

Biz “farklı ulusların özerk yönetimi” dediğimiz zaman, bundan sadece Kürdistan’ın özerkliği anlaşılıyor. Çünkü Türkiye’de “soykırımlardan arta kalan çok küçük “azınlıklar” ve çoktan beri “asimile” olmuş etnik topluluklar dışında sadece “Türk ve Kürt ulusların” yaşadığı ve o nedenle de “özerklik” denince akla sadece Kürdistan’ın özerkliği geldiği açıktır.  

Ne var ki, Türkiye’de sadece “Türk ve Kürt ulusları” yok, Kürt ulusunun yanı sıra, farklı tarihsel dönemlerde inşa edilmiş “iki farklı Türk ulusu” da var. Bunların çeperlerinde iç içe geçmelerden söz edilse bile Türklerin iki farklı ulus halinde yaşadığı gerçeği değişmiyor. Nasıl ki Kürt ulusunun ve Türk ulusunun çeperlerinde iç içe geçmeler, benzeşmeler onların iki ayrı ulus olduğunu değiştirmiyorsa Türklerin iki farklı ulus olduğu gerçeği de değişmiyor.  

Türklerin iki ayrı uluslaşma süreci yaşaması Kemalist asker-sivil bürokrasinin egemen olduğu dönemle, iktidarın Anadolu burjuvazisinin ve toprak sahiplerinin eline geçtiği dönemlere tekabül eder. Asker-sivil bürokrasi önce ulus devleti inşa etti, sonra modern, laik, batıcı bir Türk milletini örgütledi. Kabaca Türk etnik nüfus içinde millet aşamasına yükselenler, bu nüfusun ancak dörtte birine eşitti. 1950 yılında devlet içindeki gücünü korusa da, Kemalist hareket siyasi iktidarı kaybetti. İktidarı ele alan DP, esas olarak Kemalistlerin inşa ettiği yüzde 25’lik nüfus dışındaki Anadolu nüfusuna dayanıyordu ve kapitalist gelişmeyi Anadolu’ya yayarken, aynı zamanda henüz millet aşamasına yükselmemiş bu nüfusu “muhafazakar, sünni” temelde yeni bir Türk milleti haline getirdi. 

Bu iki farklı Türklüğün dışındaki Kürt etnisitesi ise, milliyet durumundan millet durumuna, yüz yıllık evrim sonucunda ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin başlattığı ayaklanma ile birlikte sıçradı. 

Böylece Türkiye’de niceliksel ağırlıkları esas alındığında iki Türk ve bir Kürt milleti var oldu. 

Sonraki etapta Anadolu’da inşa edilen bu “muhafazakar, sünni Türklerin” ekonomik nedenlerle ve Kürtlerin esas olarak politik nedenlerle Batı Türkiye’ye göç etmesi, büyük kentlerdeki “modern, laik, batıcı Türkleri” hem Türkiye bütününde, hem de kendi coğrafyalarında “azınlığa” düşürdü. Böylece Kemalizmin “egemen ulus” olarak inşa ettiği bu Türkler, kendilerini kültürel, sosyal ve politik kuşatma altında hissetmeye başladı. 

Bunun sonucu ise “Kemalist laikliğin ve milliyetçiliğin” hızla islamofobiye ve şovenizme dönüşerek, gericileşmesi ve demokrasiden uzaklaşması, çareyi darbelerde araması oldu.  Darbeler ise Türk kapitalizminin ve Türk yayılmacı emperyalizminin amaçlarına hizmet ettiği için, azınlıktaki bu “modern, laik ve batıcı Türk ulusu” yeniden egemen ulus olma perspektifini kaybetti, eskiden devletin hakimi iken, artık devletin güttüğü yedek güç haline geldi. 

Ancak unutmamalıdır ki, muhafazakar, sünni Türk ulusunun bağrından faşist-islamcı-ülkücü ve Akıncı akımlar fışkırırken, modern, laik ve Batıcı Türk ulusunun bağrından Türkiye komünist ve işçi hareketinin kahraman nesilleri fışkırdı. 

“Muhafazakar, sünni Türk ulusu” egemen ulus oldu. Ve azınlıktaki “modern, laik, batıcı Türk ulusunu” tehdit etmeye başladı. Böylece ortaya Kürt sorunundan başka bir “Türk sorunu” çıktı. Demokratik Cumhuriyet işte bu “Türk sorununu çözmenin” de yoludur. Bu “Türk sorunu” aynı zamanda “Türkmen Alevi” sorunudur ki, onlar bu azınlıktaki Türk halkının özgün bir parçasıdır. Bu ulus da tıpkı Kürtler gibi, çoğunlukta bulundukları yerleşim yerlerinde “özerk yönetimlere” sahip olmalı, “yok olma” korkusundan kurtularak, birlikte yaşadıkları “muhafazakar, sünni Türklerle” ve “demokrat ve devrimci Kürtlerle” tek bir “demokratik ulus” temelinde kaynaşmayı hedeflemelidir. “Türk sorununun” çözümü buradadır. 

Hiç kimse azınlıktaki bu Türk ulusunun sorununu yok saymamalıdır. Önce “muhafazakar, sünni Türk ulusunun” Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta nasıl kışkırtıldığını ve yalnız Kürtlere karşı değil, Türkmen Alevilere karşı soykırıma yeltendiği hatırlanmalıdır. Ama daha önemlisi Afganistan’da, İran’da olan bitenler de hatırlanmalıdır. Afganistan ve İran bundan yüz yıl önce Türk tipi “laikleşme ve modernleşme” yoluna koyuldu. Bu laikleşme ve modernleşme süreci henüz tek bir millet haline gelmemiş nüfusun küçük bir azınlığından devlete egemen olan modern, laik ve batıcı bir millet yarattı. Bir süre sonra nüfusun geri kalmış çoğunluğu tıpkı bizde olduğu gibi, azınlıktaki Afgan ve Fars-Türkmen ulusunun temsilcilerini tasfiye etti ve bizden farklı olarak bu azınlıktaki Afgan ve Türkmen toplumlarını yok etti. Eğer Kürt direniş güçleri DAİŞ’e karşı zafer kazanmasaydı, Irak’taki laik-modern, Alevi toplumu da, Güney Kürtleri de, Şengal Ezidileri de soykırıma uğrayacaktı. 

İşte şimdi azınlıktaki modern, laik, Batıcı Türkler bu örneklere bakarak geleceklerinin tehdit altında olduğunu düşünüyorlar. Ancak bu tehdit, aynı zamanda Kürt halkı için de geçerlidir. İran’daki son gelişmeler, kendi modern, laik ve Batıcı toplumunu yok eden rejimin, Rojhilat Kürtlerini de nasıl yok etmeye yöneldiğini gösteriyor. 

Bu durumda, yok olma korkusu taşıyan Türk ulusu Demokratik Cumhuriyet hedefinde kader birliği yapmalıdır. Modern, laik, Batıcı Türklerle, Devrimci-demokrat, özgürlükçü Kürtler birleşmeli ve Muhafazakar, sünni Türk ulusunun içindeki emekçilerle, özgürlükçü müslümanlarla soykırımcılara karşı ittifaka girmelidir. 

Demokratik Cumhuriyet ve demokratik özerklik Türklerin de meselesidir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler