Ortadoğu, Suriye Ve Rojava

Ortadoğu, Suriye Ve Rojava

Yeni Dengeler Kurulurken

Suriye’nin bölgedeki gelişmeleri bu derece yakından etkileyecek bir konuma gelebileceğini bir kaç yıl öncesine kadar tahmin etmek pek de kolay değildi. Tunus’ta başlayan Arap Baharı gecikmeli de olsa Suriye’ye de sıçradı. Esad’ın bu gelişmeler karşısında fazla ayakta kalamayacağını tahmin edenlerin sayısı çoğunlukta olsa da Suriye’yi yakından tanıyanlar,öyle birilerinin „ öğle namazını Emevi camisinde kılarız“ demelerine rağmen, kısa ömürlü olmayacağını biliyorlardı.

Bunun içte ve dıştaki bir çok etkene bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Gerçi Suriye tarihte medeniyet ve kültürde, hatta siyasette Şam ağırlıklı olarak küçümsenmeyecek bir rol oynamış olsa da son yıllarda etkisini biraz da kaybetmiş bir görünüm sergiliyordu. Arap Baharı ile birlikte farklı bir konuma oturdu. Şu an geldiğimiz nokta, Esad’ı da içerisine alan yeni çözümlerin tartışılması durumudur. En azından geçiş sürecinde Esad’ın da yer alacağı netlik kazanmaya başladı. Rusya ve İran, bölge üzerindeki etkilerini devam ettirebilmeleri için de olsa Esad’ın bir dönem daha iktidarda kalmasını çıkarlarına uygun görüyorlar. Rusya ve İran’ın Esad’a verdikleri destek Suriye’de dengelerin değişmesine yol açtı. DAİŞ ve diğer islamcı muhaliflerin birbirlerine yakınlıkları, başta her ne kadar Esad kesin gitmeli deselerde ABD ve Avrupa’yı da giderek Esad’lı bir geçiş sürecine evet diyecek bir noktaya yaklaştırdı. Son gelişmelerle birlikte de bu çözümü kabul eder bir noktaya geldiler. Erdoğan’ın “Esad’ı devirmek için Suriye’deyiz“ sözünü çok çabuk bir şekilde geri alması, Rusya’nın gösterdiği sert tepkiden ve Cerablus’u alma karşılığında yaptığı anlaşmadan dolayıdır. TC’nin Suriye politikasının temel eksenine Kürt karşıtı bir politikanın oturtulduğunu görmekteyiz. Bunun için yeni tavizler vermekle kalmıyor oyun içinde yeni oyunlar tezgahlamaktadır. ABD ve yanındaki koalisyon güçlerini, YPG’nin önemli bir bileşeni olduğu SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile DAİŞ’e karşı işbirliğini devam ettirmelerini engellemek için büyük bir uğraş vermektedir. Tüm ısrar ve işbirliği için kendisini öne atmasına ve verdiği tavizlere rağmen, ABD yerelde YPG’de ısrar etmektedir. Bu YPG’nin etkin mücadele kabiliyetinin yanısıra SDG’nin önemli bir bileşeni olmasından da kaynaklanmaktadır. Diğer muhalif çetelere bakıldığında hangi adı kullanıyor olsalar da uygulama da DAİŞ‘ ten ayırt edilememektedir. ABD’nin SDG ile ittifaktan başka bir seçeneği de yok.

Suriye, Ortadoğu’yu Ne Kadar Etkiliyor?

Salih MüslümOrta Doğu’da sınırların belirlenme şeklini ifade etmek için „cetvel kullanılmış“ ifadesi sık sık dile getirilmektedir. Emperyalistler bu sınırları çizerken, bölge halklarını en iyi nasıl yönetebileceklerine bakarak, ona göre karar vermişlerdir. Bu suni oluşumun bir yerden sonra varlığını sürdüremeyeceği ve bundan en büyük zararı gören Kürtlerin bu sınırları değişmeye zorlayacağı açıktı. Bölgedeki dalgalanmaların bir türlü dinmemesi halkların çıkarlarını ifade eden demokratik çözümlerin hayata geçmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bölgenin çözülmemiş sorunları öylesine birikmiş ki, her ülke bundan etkilenmektedir. Bir başka ifade ile bölge çözülmemiş sorunlar yumağıdır. Bu sorunlar içerisinde Kürt sorunu, anahtar bir konumdadır. Ortadoğu’da neler oluyor diye soranlara diyebileceğimiz, „gecikmiş bir hesabın görülmesidir“. Aslında bölge bu sorunların çözümünde geç bile kaldı. Suriye’ye baktığımızda bu sorunları bir bütün olarak görebilmekteyiz. Adeta burada yaşananlar bölgemizde nasıl bir çözüm sorusuna cevap verecek gelişmeleri de içerisinde barındırmaktadır. Bölgedeki mevcut yönetimlerin halkların taleplerine cevap veremedikleri ve değişmeleri gerektiği kaçınılmaz bir hale gelmiştir.

Emperyalist güçler bölgede kendi çıkarlarını koruyacak kısmi değişikliklerle bu süreci atlatmak çabasındalar. Suriye’de yapılmak istenen de bu. Bu bakımdan Ortadoğu bir değişikliğe doğru giderken, „hangi güçlerin çıkarları burada egemen olacak“ sorusu da cevap beklemektedir. Bu bakımdan, burada halkların çıkarlarını temel alan, demokrasi ve sosyalizm güçlerinin mücadelesi de yeni boyutlar kazanmak ve güçlenmek zorundadır. Suriye’de çözüm halkarın demokratik çıkarları temelinde gerçekleşirse, bu, bölgeye yeni bir Arap baharı etkisi yapacaktır. Yıllardır biriken sorunların çözümünde de Ortadoğu yeni bir yörüngeye oturacaktır.

Suriye’nin demokrasi sorunu yanında bir de Kürt sorunu var. Rojava olarak da adlandırdığımız Güney-Batı Kürdistan’ın federatif ya da özerk bir çözüme kavuşması diğer parçaları da yakından etkileyecektir. Güney Kürdistan’ın bağımsızlık da dahil olmak üzere Irak yönetimi ile görüşmelere resmi düzeyde başlaması, her parçanın bir diğerini etkileme sürecine bir çığ etkisi yapacaktır. Ortadoğu yeni oluşumlara sahne olurken, Kürt sorunu da kendi çözümünü yaratacaktır. Sınırların yeniden çizilmesi de dahil halklar kendi çözümlerini gerçekleştirmek zorundadır. Irak ve Suriye’nin bir kaç parçaya bölünmesi ve mezhep temelinde yeni devletlerin oluşması, bölgeye barışın ve halklar arasında birliğin geleceği anlamına da gelmemektedir. Bu yeni oluşumların demokrasiye ne kadar bağlı oldukları ile yakın bir ilişki içerisindedir. Bu bakımdan bölgemizin önemli sorunu, sadece yeni sınırların oluşmasının ötesindedir. Bu sınırlar oluşurken esas olarak demokrasinin ne kadar yerleşip yerleşmeyeceği önemlidir. Suriye’de, bu konuda atılacak adımlar bölgede yeni bir dalganın doğmasına yol açacaktır.

Ortadoğu bir bütün olarak sorunlar içerisinde. Bölgenin her yerinde birikmiş ve çözülmesi de belirli bir zaman alacak sorunlar ve çatışmalar var. Irak ve Suriye’de DAİŞ‘in yenilgiye uğratılması en önemli mesele olarak bugün öne çıkmış olsa da, Türkiye ve İran’ın demokratikleşmesi, Kürt sorunu, İsrail-Filistin çatışması, Yemen, Lübnan, körfez ülkeleri, Ürdün ve Mısır’da da sorunlar var ve çözüm bekliyor. Demokrasi ve sosyalizm temelinde bir çözümle, gerçek barışın ve halklar arasında birliğin mümkün olacağını söyleyebiliriz. Suriye demokratik bir dönüşümle bu sorunların çözümünde bir örnek teşkil edebilir mi? Yukarıda da belirttiğim gibi yeni bir Arap Baharı etkisi, bu kez demokrasi açısından yapacaktır. Bilindiği gibi Tunus, Libya ve Mısır’da Arap baharı çok çabuk boğuldu ve halkların çıkarına bir değişikliğe yol açmadı.

Rojava ve Suriye’de çözüm ?

Kısa vadede bir çözüm kapıda görünmediği gibi DAİŞ’in tümden sökülüp atılması da yer yer ayları ve hatta yılları bulacaktır. Bunun en önemli nedeni Suriye üzerinde söz söyleyen güçlerin hala bir anlaşmaya varamamış olmalarıdır. Aslında birbirlerine fazla dokunmadan belirli bölgeleri birbirlerine bırakarak temelde DAİŞ olmak üzere islamcı çetelere karşı bir savaş yürütmektedirler. Zaman zaman koordineli çalışsalar da herkes bir şekilde söz sahibi olmak için kendi kontrolünde bölgeler oluşturmaktadır. Halep’de son günlerde yaşanan gelişmelere de bu pencereden bakmak gerekiyor. Rusya, İran ve Lübnan Hizbuallah güçlerinin desteklediği ve rejim güçlerinin tam kontrolü sağlamak için başlattığı yoğun askeri saldırılar, Halep’in Esad’a bırakıldığını gösteriyor. Savaşın sona erdirilmesinde Halep rejim güçlerinin konrolüne bırakılıyor. Türkiye’nin silah ve lojistik destek verdiği buradaki islamcı grupların burayı Cerablus karşılığında terkettiğini görüyoruz. Kürtlere karşı bu cihatcı örgütler eliyle yapamadığını Rusya ve İran eliyle Esad’a yaptırmak gibi bir planın içerisinde olduğunu da görmekteyiz. Buradan bir sonuç alabilir mi? Bunu da yakında göreceğiz. Rusya’nın başını çektiği koalisyonun da Kürtleri görmezden gelip gelmeyeceği yakın zamanda anlaşılacaktır. Şu anda sıcak bir çatışma yaşamasalar da Halep’in Kürt mahallelerini elinde tutan YPG’ye karşı rejimin izleyeceği tutum da önemli. Kaldı ki YPG Halep’de etkinlik alanını biraz daha da genişletti. Bu konuda hem Rusya ve hem de ABD’nin nasıl bir yol izleyeceği önem arzetmektedir. Burada izlenecek yol Suriye’nin geleceğinde Kürtlerin nasıl bir rol üstleneceklerinin işaretlerini de verecektir. YPG ve içinde bulunduğu SDG’nin demokratik bir Suriye’nin kuruluşunda vazgeçilmez bir rol oynayacaklarını şu anda söz sahibi olan güçlerin kabullenmeye başladıklarını görmekteyiz. Bu rolü engellemek için TC’nin hem Rusya ve hem de ABD ile çeşitli pazarlıklar içerisine girdiğini görmekteyiz. Daha çok da ABD’ye serzenişte bulunarak, YPG’yi değil kendisini muhatap almasını istemektedir. ABD sadece Suriye’yi değil Irak’ı da düşündüğünde SDG’nin yerel de önemli ve vazgeçilmez bir müttefik olduğunu görmüş durumdadır. ABD’de başa gelecek yeni yönetimin Kürt politikasında ciddi bir değişiklik yapmayacağı çeşitli vesilelerle yeni yönetime yakın çevreler tarafından dile getirilmektedir. Politika değişikliğine gidecek herhangi yeni bir gelişmenin henüz ipuçları da ortada gözükmemektedir.

Bir tarafta Rusya, İran ve Esad, diğer tarafta ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri ve her iki tarafa da tavizler vererek DAİŞ ve benzeri silahlı güçlerle Suriye’de bir rol kapmak isteyen TC var. Zaman zaman bazı konularda anlaşmış olsalar da veya anlaşmaya çalışsalar da daha bir çok konuda fikir ayrılığı bulunmaktadır. Aslında birbirleriyle anlaşmış gibi yaptıkları ve birbirlerine şimdilik dokunmamaya çalıştıklarını görmekteyiz. Çünkü her birinin masa başı planları sahaya yansıtılırken uygulamada tutmadı. Yeni planlar yapmak ve değişikliklere gitmek zorunda kaldılar. Bugün için en önemli sorun DAİŞ’in hem Musul’da ve hem de Rakka’da yenilgiye uğratılmasıdır. Bu hedefe ulaşılınca, Suriye’de ve Irak’ta yeni bir durm ortaya çıkacaktır. Bununla birlikte kartların masaya farklı bir şekilde dizilip dizilmeyeceğini de göreceğiz. Rusya koalisyonunun Halep‘i aldıktan sonra askeri hareketliliği nerede durduracağı da önemli. Rakka’ya mı yoksa El-Bab’a mı yönelecek, ya da buraları ABD koalisyonunun desteklediği güçlere mi bırakacak? TC’nin de El-Bab’da kendi devşirdiği cihatcı gruplar ile hakim olmaya çalıştığını görüyoruz. Şu an görünen aralarında açıkca dile getirilmeyen bir paylaşımın olduğudur. Bunu Halep’de yaşanan gelişmelerden de anlamak mümkün. Halep’de Rusya’nın desteklediği rejim güçleri önemli bölgeleri ele geçirmeye başladı ve buradaki etkinliğini arttırdı. Halep’in tümden el değiştirmesi ve rejim güçleri tarafından ele geçirilmesi Suriye’deki savaşın bundan sonraki seyrinde önemli değişikliklere yol açacaktır. Rejim önemli bir güç kazanmış olacak ve bir çok cihatcı grubun dağılmasına yol açacaktır.

TC Kürt Düşmanlığını Sürdürdükçe Kaybeder

TC, Esad’ı iktidardan uzaklaştırma politikasından vazgeçerek, Kürtlerin federatif bir birliğe gitmelerini engellemek için yeni oyunlar tezgahlamak peşinde. Rusya’ya verdiği tavizler ardından ABD ile de anlaşarak Suriye’nin kuzeyinde kendisine hareket olanağı açtı. DAİŞ eliyle başaramadığını bu kez isim değiştirerek desteklediği ve devşirdiği diğer çetelerle birlikte “Fırat Kalkanı“ adını verdiği askeri bir saldırı ile başarmak istiyor. Anlaşmalı bir şekilde Cerablus’u DAİŞ’in elinden almasından sonra saldırının yönünü Afrin ve Kobani’yi birleştirecek Kürt Koridorunu engellemeye çevirdi. Esasında DAİŞ’e karşı bir mücadele yürütme niyeti olmadığı da kısa sürede anlaşıldı. Cerablus’ta kendi yörüngesinde tuttuğu DAİŞ çetelerinden herhangi bir karşı çıkış görmemesi, işbirliklerinin bir kanıtıdır. SDG güçlerinin Minbiç’ten sonra Cerablus’u da almaları bu şekilde engellenmiş oldu. Öteden beri desteklediği çeteci güçlerin Kürt Koridorunu engelleyemeyecekleri anlaşılınca kendisi devreye girdi. Bir bakıma DAİŞ’i yeni bir yenilgiden kurtarmış ve nefes aldırmış oldular.

Cerablus, Dabık ve diğer bazı bölgelerden sonra “Fırat Kalkanı“ adı verilen askeri saldırının yeni hedefi olarak El-Bab ve Minbiç olarak gösterildi. Buralara dönük bir askeri saldırının öyle kolay olmayacağı TC’ye „dur“ denilmesi ile anlaşılmaya başlandı. En ciddi uyarı da Rus uçağının düşürülmesinin birinci yılında geldi. Türk askerleri hava saldırısı ile vuruldu. Kapalı kapılar ardında bunun ne anlama geldiğini TC’ye bir şekilde anlatmış oldukları da sonrasında yapılan açıklamalardan anlaşıldı. Bu, askeri hareketliliğin belirli bir bölge ile sınırlı kalması gerektiği yönündeki uyarı olarak da anlaşılabilinir. Ayrıca El-Bab’ı kimlerin alacağı konusunda tam bir anlaşmaya varılmamıştır. El-Bab, Rakka yolu üzerindeki stratejik konumundan dolayı önemli bir bölge olmakla birlikte SDG’nin kontrolüne geçmesi ile birlikte Kürt koridoru da açılmış olacak. Peki TC, bu koridordan neden bu derece korkuyor? Kürtlerin burada elde edecekleri demokratik kazanımlar, Kuzey Kürdistan’ı da etkileyecek ve bunun yaratacağı sonuçlar, Türkiye’nin dönüşmesinin yolunu da açacaktır. Yıllar önce Güney Kürdistan için de „kırmızı çizgimiz“ demişlerdi. Bu kırmızı çizgilerin bölgenin gerçekliği ile bağdaşmadığı ve söylemekle de çizilemeyeceği, yaşanan gelişmelerle de ortaya çıktı.

TC, Minbiç’e dönük saldırılarında DAİŞ’in yanısıra El-Nusra, Ehrar El Şam, Ceyş El İslam, Sultan Murat Tugayı vb. güçleri de kullanıyor. Minbiç bir halklar mozaiği durumunda. Minbiç özgürleştikten sonra SDG’nin buradaki etkinliği artmış durumda. DAİŞ esaretinden kurtulan Minbiç’lilerin olağanüstü bir şekilde göstermiş oldukları sevinçlerini SDG’ye olan güvende aramak gerekiyor. Burada oluşan birlik, Suriye’nin geleceği için de önemli. Buradaki saldırıların bir hedefi Kürt koridorunu önlemek olmakla birlikte bir diğer hedefi de Minbiç’teki bu mozaiğin Suriye’nin geleceğinde bir rol oynamasını engellemektedir. El-Bab ve Minbiç’e yönelik saldırılarını bu şekilde yorumlamak gerekiyor. TC’nin saldırıları, demoktatik güçler yerine kendi desteklediği DAİŞ ve benzeri güçlerin burada egemen olmasına dönüktür. DAİŞ’in uzun süre burada tutunamayacağını görünce, yerine DAİŞ’ten çokta farklı olmayan bu güçleri geçirmek istiyor. PYD Eş Başkanı Salih Müslim Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine verdiği demecinde „TC, DAİŞ’i ayakta tutarak, kendisinin desteklediği islamcıları ’tahammül edilebilir alternatif‚ olarak sunmak istiyor„ dedi. En azından bunları masaya oturtmak istiyor. Kim oldukları ve ne şekilde devşirildikleri açık olan bu güçlerin Suriye’nin geleceğinde halkların yararına bir yerde durmayacakları açıktır.

Suriye’nin Geleceği, Irak Ve Kürtler

Suriye, Irak ve Kürdistan... Bölgenin geleceğinin çizileceği mücadelenin yoğun olarak yaşandığı ülkeler. Türkiye ve İran’ın geleceğini de yakından etkileyen bu mücadele, bölge halklarının çıkarına bir çözüme gidebilir mi? Çözüm ancak bölge halklarının kendi kararlarını verdikleri bir mücadele ile gelebilir. Boşuna‚ Godot’u beklemeyelim, gelmeyecek. Çözüm bölgenin kendi içinden ve halkların demokrasi temelindeki dayanışmasından çıkacaktır. Bölgede karmaşık bir hal almış olan ve çözümü için de değişik ittifaklar gerektiren acil sorunların çözümüne yaklaşım ile uzun vadeli mücadele hedeflerini birbirine karıştırmamak gerekiyor. Emperyalizmin bölge üzerindeki oyunlarının boşa çıkarılması milliyetçiliği ve mezhepçiliği körükleyen politikaların karşısında dayanışmayı güçlendirmekle mümkündür. Suriye’de olsun Irak’da olsun çözümün yolu da buradan geçiyor.

Kürdistan’ın geleceğini belirleyecek mücadelenin kazandığı yeni boyutlar, bölgeyi tahmin edilenden daha fazla etkilemektedir. ABD ve Rusya, Kürtleri yeni keşfetmediler. Şimdiye kadar varlığı kabul edilen ama bölge sınırlarını değiştirebilecek gelişmelere de yol açabileceğinden Kürtlere hep sömürgeci ülkelerin pencerelerinden bakıldı. Bundan sonra da bölge politikalarında Kürtleri görmezlikten gelemeyeceklerdir. Kürdistan’daki mücadele, Kürtlerin dikkate alınmalarını sağladı. Şimdiye kadar varolan sınırları korumak ve Kürtlerin bölge ülkeleri içerisinde eritilmeleri politikalarına göz yummak şeklinde olan yaklaşımın artık sürdürülebilirliği kalmamıştır. Kürtler, Mahabat Cumhuriyeti’nin yıkıldığı ve Cezayir antlaşması ile Güney Kürdistan’da ABD tarafından terkedildikleri dönemdeki kadar güçsüz değiller. Bundan sonra bölge politikasında önemli bir rol oynayacaklar ve bölgenin önemli bir gücü haline de gelmeye başladılar. Ve yeni oyunları bozacak bir mücadele ve örgütlülük içerisindedirler. Kendi içlerinde birlik oluşturmalarının önünde hala engeller olmakla birlikte önemli bir mücadele gücüne ulaştılar. Suriye ve Irak’ın geleceğinde önemli bir rol oynamakla kalmayacak Türkiye ve İran’ı da yakından etkileyecek yeni gelişmelere yol açacaklardır. Türkiye’nin Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisini azaltmak için Rojava ve Güney Kürdistan’a yönelik yeni oyunlar tezgahlaması İslamcı-Türkçü temelde çözmek istediği Kürt sorunun halkların gerçek barışı ve dayanışması yörüngesine girmesinden duyduğu korkudandır.

Kuzey Kürdistan’da barış masasının devrilmesi ve kentlerin yıkılması ile Musul, Şengal ve Rojava’ya dönük saldırıların temelinde kendi çözümleri yerine halklarımızın dayanışmasının kabul görmeye başlamasındandır. Kürtler kendi içlerinde birliği sağlayabilir ve bölge halkları ile dayanışmalarını güçlendirebilirlerse uluslararası güçler dediğimiz emperyalistler, bölgenin geleceğinde bu halkı artık eskisi gibi yapay sınırlar içerisine hapsedemeyeceklerdir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler