POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 25.05.-31.05.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 25.05.-31.05.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 25.05.-31.05.2020

DEVLET HASTANELERİNİ KAPAT, ŞEHİR HASTANELERİ AÇ

AKP-SARAY İktidarı "Kamu Özel Ortaklığı - KÖO" modeli altında Türkiye'nin dört bir yanında devasa hastaneler inşa ediyor. Şehir Hastaneleri olarak adlandırılan bu hastaneler Yap-İşlet-Devret Modeli benzeri bir model olan KÖO sistemiyle inşa ediliyor ve işletiliyor. İhaleleri alanlar genelde Otoyol, Köprü, Demiryolu, Tünel, Saray ve MİT binaları inşaatlarını yapan malum müteahitler. Şimdi yeni yapılan bu şehir hastanesi adı altında işletilecek ticarethanelerin kazanç elde etmesi için aynı şehirlerde çalışan Devlet Hastanelerinin kapatılması gerekiyor.

Sağlık Bakanlığı Şehir Hastanelerine aylık olarak kira ödüyor, yetmiyor, hizmet bedeli ödüyor, o da yetmiyor yüzde 70 yatak doluluk garantisi veriyor. 19 Şehir Hastanesi'nin Sağlık Bakanlığı ile yapılan anlaşmalara göre inşa maliyet bedeli 10 milyar ABD Doları olarak hesaplanırken, Sağlık Bakanlığı'nın 25 yıllık anlaşma süresince bu hastanelere ödeyeceği sadece kira bedeli 30 milyar ABD Doları olarak anlaşılmış. Hizmet bedelleri ve doluluk garantileri bu bedelin üstüne ayrıca ekleniyor.

Birileri para kazansın diye insanların hasta olması, tomografi, MR, röntgen çektirmeleri, bol bol ameliyat olmaları gerekecek. Artık her midem ağrıyor diyenin apandisitinin alınacağı, başım ağrıyor diyene beyin ameliyatı yapılacağı, EKG'si kötü çıkana stent takılacağı hatta By-Pass yapılacağı dönemler bizleri bekliyor. Sağlık sektörünün tam ticarileşmesinin böyle sonuçları ile karşılaşacağız.

Açılan 10 yeni Şehir Hastanesi için varolan Devlet Hastanesinin kapatılması uygulaması başladı bile. Sadece Ankara Şehir Hastanesi için 6 tane büyük Devlet Hastanesi kapandı. Ankara Numune Hastanesi bunların ilkiydi. Devlet Hastanelerinin yanında Doğumevleri de aynı şekilde kapatılıyor. Kapatılan ve şehir merkezlerinde olan Devlet Hastaneleri'nin arazilerinin de yine aynı müteahitlere rant amaçlı inşaatlar için verilecekleri gerçeği de konunun diğer bir yanı.

COVID-19 salgınını dahi kötüye kullanarak İstanbul Atatürk Havalimanında iki iniş-kalkış pistini kullanılamaz hale getirerek derme çatma konteyner hastane yapmaları ve bu inşaatı da yine KOÖ modeli çerçevesinde Rönesans İnşaat'a vermeleri tesadüf değil. Rönesans aynı zamanda Saray'ın, Saray yavrusu yazlık sarayların ve MİT binalarının müteahitidir. Havalimanına yapılan bu hastanenin pistleri bozmadan çok daha büyük alana yapılma olanağı varken, bizzat pistlerin kullanılamaz hale getirilmesi ayrıca bir projenin parçasıdır. Metro ulaşımına çok daha yakın, doğrudan bağlantısı olan şu anda inşa alanı olarak kullanılanın 4 katı büyüklüğünde alan mevcutken bu yolun seçilmesi aslında bir suçtur. "Vatan hainliği" aranıyorsa tam da bu tanıma uygundur.

Yol, köprü, konut, hastane yapıyoruz diye gerine gerine propaganda yapan iktidarın başının yalanları işçilere, emekçilere, yoksul halklara rahatlıkla anlatılabilir ve anlatılmalıdır. Devrimcilerin, demokratların, sosyalistlerin ve komünistlerin bu gerçekleri anlatmaları sadece bir olasılık değil aynı zamanda bir görevdir de.

İŞÇİLERİN YÜZDE 92'Sİ BORÇLU

Defalarca yazdık, işçi ve emekçiler gelirlerinin üzerinde olan giderlerini karşılamak için borçlanıyorlar. Kredi kartı, tüketici kredisi, konut kredisi gibi borçlar, bir yandan gün ve gün artan gelir kısıtlamasını ve bunun karşısında pahalılaşan hayati giderlerin hissedilmemesi gibi gözüküyorsa da bu yanıltıcıdır dedik. Bir gün gelecek bu sistem çatlayacak, ve işte tam o zaman bu iktidarın sürmesi mümkün olmayacak. Hatta eğer bu patlama sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasal anlamda bir sınıf ayaklanmasına dönüşürse, bu köhne kapitalist düzen yıkılacak.

Birleşik Metal İş Sendikası sınıf Araştırmaları Merkezi - BİSAM'ın geçtiğimiz haftalarda, üyesi olan işçiler arasında yaptıkları bir araştırma bu sonuçları doğruluyor.

14-24 Mayıs 2020 tarihleri arasında 948 işçi arasında yapılan araştırmanın sonuçları şöyle:
- İşçilerin yüzde 74'ü gelir kaybı yaşadı
- Sanayi işçisi olmalarına rağmen yüzde 25'inin hane halkı geliri 3000 TL'nin altında. Bir de sanayi işçisi olmayanları düşünün.
- İşçilerin yüzde 92'si borçlu ve bunların yüzde 96,58'i borçların kendilerini zorladıklarını veya çok zorladıklarını ifade ediyor.
- Yüzde 36,7'si kredi kartları borcunu ödeyemiyor.
- Yüzde 12,7'si kiralarını ödeyemiyor.

Bu liste uzatılabilir. Ancak bu veriler dahi bize, hem de metal sektöründe, sanayi sektöründe diğer sektörlere karşı daha iyi kazanan işçilerin durumunu resmediyor. Siz bir de sendikalı olmayan, Toplu İş Sözleşmesi olmayan, diğer sektörleri, veya asgari ücretle çalıştırılan milyonlarca işçiyi düşünün. Onların dışında sayıları sendikalı işçilere yaklaşan herhangi bir sosyal güvenceden yoksun ve günlük yevmiye ile çalışan işçi ve emekçileri düşünün.

Bu tablo bize gösteriyor ki, bu yolun sonu sermayedarlar, burjuvazi ile onların iktidarı ve devletleri için kapkaranlık. Önemli ve belirleyici olan, bu koşullar ile karşı karşıya kalan ve yaşayan, işçi, emekçi ve yoksulların bilinçlenerek haklarına sahip çıkmalarıdır. Bunu sağlamak da devrimci bir görevdir.

GEZİ DİRENİŞİ 7 YAŞINDA

Bugün Gezi Direnişi'nin 7. yıl dönümünü karşıladık. Ankara, İstanbul ve diğer kentlerde bu yıl dönümü için basın açıklaması gerçekleştirmek isteyen insanların üzerine polis vahşice saldırdı. Bu durum, egemenlerin ve onların iktidarının Gezi Direnişi sürecinden beri hiç bir şey öğrenmediklerinin işaretidir. Gezi Direnişi sırasında ülkeyi terkedip bir günde Tunus'a "resmi ziyaret" amacıyla uçan kişi Erdoğan idi. Sonra dönebilmesi tamamen Gezi Direnişi'nin niteliğinin ona "armağanıdır". Eğer Gezi Direnişi sınıf mücadelesi ile birleşip, ülke çapında işçi sınıfının, emekçilerin, köylülerin ve yoksul halkların direnişi niteliğine bürünmüş olsaydı ani "resmi ziyaretten" dönüşü pek mümkün olamazdı.

Gezi Direnişi ülke çapında 11 milyon insanı ayağa kaldırdı, bu çok önemli bir olgudur, ama sonucunun da gösterdiği gibi sınıf hareketi ile bütünleşememesi, veya daha doğru ifade edersek, sınıf hareketinin bu direnişe önderlik edecek nitelik ve niteliğe sahip olmaması beraberinde sönümlenmesini getirdi. Gezi Direnişi'nin muhteşem gücü de, maalesef eksikliği de bu nedenledir. Gezi Direnişi'nin 7. yıl dönümünde bu konuda ne kadar ilerleme sağlanabildiği tartışılmalı ve önlemleri alınmalıdır. Bir dahaki, mealen adına Gezi Direnişi diyebileceğimiz bir direniş için eksiklikleri gidermek, bugün salgın sürecinde Dayanışma Ağları örmekten, onları kalıcı hale getirmekten, bu Bültenimizde ilk iki maddede ele aldığımız Sağlık sisteminin ticarileştirilmesine vereceğimiz alternatif yanıtta ve işçi emekçilerin içinde bulundukları borç batağının nedenlerinin bilince çıkarılması ile mümkündür. Sınıf içinde örgütlenmek, sınıfın bilinçlenmesi ve sorunlarına sahip çıkarak direnerek, istemleri için ayağa kalkması çok farklı devrimci sonuçlar doğurabilecektir. Gezi Direnişi'nin 7. yıl dönümünde devrimci anlamda sonuçlar çıkarmak bu gerçekleri ele almayı gerektirmektedir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler