POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 30.03-05.04.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 30.03-05.04.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 30.03-05.04.2020

HELİN BÖLEK VE ÖLÜM ORUÇLARI

Grup Yorum solisti ve halkın devrimci sanatçısı Helin Bölek açlık grevi ve onu takiben ölüm orucunun 288. gününde yaşamını yitirdi. Helin Bölek'in yaşamını yitirmesi üzerine bir dizi yayın gerçekleştirdik, gelişmeleri aktardık ve görüşlerimizi yazdık.

Fakat Helin Bölek'in yaşamını yitirmesi üzerine ölüm orucu pratiği üzerine kimi farklı görüşler havada uçuşur hale geldi.

Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucu gibi eylemler her dönem uygulanacak eylemler değildir. Çok özel durumlarda ve tüm diğer kanalların tıkandığı durumlarda gündeme gelebilir. Biz dün iki avukat arkadaşın da ölüm orucuna yatmaya karar verdiği koşullarda kendimizi bu konuyu tartışacak durumda görmüyoruz.

Görülmektedir ki ülkede tüm demokratik siyaset yapma yolları tıkanmıştır. Her alanda yasaklar, baskılar ve sansür ile tek sesli bir kamuoyu bilgilendirmesi ortamında yaşıyoruz. Grevler erteleniyor, direnişler ve en küçük basın açıklamaları dahi polis zoruyla dağıtılıyor. Cezaevleri hükümlülerin dışında henüz iddianameleri bile hazır olmayan tutsaklarla doldu taşıyor. Bırakın fabrikalarda, tersanelerde, maden ocaklarında, hizmet sektöründe veya banka ve bürolarda, lise ve üniversitelerde dahi hak arama ve direnme geleneği bastırılmış durumda. Meclisin tüm yetkileri elinden alınmış, Meclis göstermelik bir vitrin halinde tutulmakta ve insanlar kandırılmaktadır. Üstüne ölü toprağı serpilmiş bir topluma döndük. Toplumun sayısal olarak önemli bir çoğunluğu bu durumu görüyor, ifade ediyor ama harekete geçmiyor, geçemiyor. Korkuyor!

İşte tam da bu durumda ölüm oruçları bu kesimleri sarsan ve kendilerine getirmeye hizmet edecek bir işlev görüyor. Bir kıvılcım oluyor.

Helin ve İbrahim neden ölüm orucuna yattılar? Kısaltarak ifade etmek gerekirse, Grup Yorum'un özgürce faaliyetlerini yürütme ve konser düzenleme haklarını elde etmek için. Bu aylardır istem olarak dile getirilmesine rağmen gerçekleşmedi. Ama Helin'in yaşamını yitirmesi ile bütün Türkiye ve hatta dünyanın birçok ülkesi Grup Yorum'un konser alanları haline geldi. Onmilyonlarca insan sosyal medyada yayınlanan Grup Yorum eserlerini beğendi ve paylaştı.

Konuya bir de bu pencereden bakmak gerekir. Şimdi birileri çıkacak "ama Helin öldü" diyecek. Evet yaşamını yitirdi. Kendi iradesi ve bilinci ile ortaya bir eylemlilik koyarak. En kıymetli varlığını, kendi varlığını, canını feda ederek. Bu kararı vermesi bile saygıya değer değil midir?

Siz kendi sırça köşklerinizde rahatsız olmayın diye veya birtakım devrimci özelliklerinizi yitirdiğiniz için neden o pis dilinizi onuru ve iradesiyle eylem yapan Helin'e uzatıyorsunuz? Ülkedeki bu koşullar böyle sürdüğü durumda toplumun değişik kesimlerinden daha bu tür eylem tercihleri gelişeceğini görmemiz gerekiyor. Ki oldu da... İki devrimci avukatın hem de 5 Nisan Avukatlar gününde ölüm orucuna yatma kararı almaları tüm siyasi mahkumlar için bir işaret fişeğidir. Konu sadece avukatların hukuksuz olarak tutsak edilmesi değildir. Aynı zamanda siyasi suçluların muaf tutulmak istendiği ama dolandırıcıların, ülkeyi soyanların, tecavüzcülerin, çocuk katillerinin, kadın cinayeti zanlılarının elini kolunu sallayarak serbest dolaşacakları bir "yeni infaz yasasına" karşı bir direniştir de aynı zamanda. Siz ne yaptınız bu yeni infaz yasası tasarısına karşı? Önce bu soruyu kendinize sorunuz.

Yargısız infazın dik alası "Ölüm Oruçlarına Saygı Duymuyorum" demektir. Hele bir de bu ifade kendini "demokrat" olarak ifade eden birilerinden çıkıyorsa.

Ölüm oruçlarını bireysel eylemler ve maceracı yöntemler olarak niteleyen, ölüm orucuna yatanları sınıf mücadelesinin yığınsal karakteri konusunda "eğitme" gafletini gösterenler de bir zahmet sınıf hareketinin güncel olarak yığınsal karakterinden, rejimin baskı ve terörüne karşı yığınların gösterdiği tepkilerden, kayyum atanan belediyelere yığınların nasıl tepki gösterdiğine dair bir örnek versinler. Öyle olmuş olsaydı dediklerinde haklılık olurdu. Ama maalesef somut durum öyle değil.

Nazım'ın dizelerinde yazdığı gibi "düşmana inat bir gün fazla yaşayacaksın" ama o düşmanla mücadele ederken bedel ödemeyi de göze alacaksın. Hiç kimse bedel ödemezse bu devran hiç bir zaman değişmeyecektir. Ve her devrimci yükselişin altında kişilerin kendilerini feda ettikleri kıvılcımlar yatmaktadır. Değilse karanfil uzatarak düşmanı "ikna" edebileceğini umanlar mı var?

 

COVİD-19 SALGINI VE YOKSULLAR

Salgına karşı alınan önlemelerin başında genel alanlarda hareket kabiliyetinin sınırlanması geliyor. İşyerlerinde görev alan çalışanların da sayılarının düşürülmesi, değişimli olarak çalışma ve hatta işyerlerinin tatil edilmesi de uygulamalar arasında. Hizmet sektöründe de eczahane, bakallar, marketler ve fırınlar dışında dükkan ve mağazaların tümü kapalı gibi.

Bu önlemlerin alınması yanlış değil. Ancak bu önlemler sonucunda evde kalmaları istenen işçi, emekçi yani ücretlilerin durumları ne olacak. Sadece kısıtlı sayıda haneye azami 1000 TL yardım yapılarak bu süreç yürütülemez. Bu konuda iki tane örnek ülke var diyebiliriz. Birincisi Çin Halk Cumhuriyeti. ocak ayında salgının yaygınlaşması ile birlikte kesin sokağa çıkma yasağı uygulaması ile birlikte tüm hanelere istisnasız günde üç öğün yemek dağıtımını haftalarca ve aylarca gerçekleştirdiler. Yurttaşlarının da temel ihtiyaç maddelerini sipariş edebilmeleri için her haneye uygun miktarda düzenli maddi yardım yaptılar. İkincisi Rusya Federasyonu. Eczahane ve Süpermarketler dışında tüm mağazaları kapattılar ve ülke genelinde 30 Nisan'a kadar "resmi tatil" ilan ettiler. Kapatılan tüm işyerleri için de "ücretli izin" zorunluluğu getirdiler.

Değişik mecralarda ifade edip yayınladığımız için tüm istemlerimizi tekrar etmiyoruz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulanan önlemlerin sınıf farklılığını ve çelişkilerini keskinleştirdiğini de vurgulamadan geçemeyeceğiz.

 

SURİYE VE İDLİB'DE NELER OLUYOR?

Bu konuda spekülasyon yapmaya niyetimiz yok ancak gerçekten biz kendimize bu soruyu soruyoruz, okuyucularımız olarak siz ne tahmin ediyorsunuz?

Ya, Suriye'de içine girilen kör kuyu için COVİD-19 salgını ile gündemin değişmesi ilaç gibi geldi. Aynen ekonomik krize geldiği gibi.

Ya da, inadımız sürüyor ve COVİD-19 salgınının tepe noktası aşıldıktan sonra ülkenin içine gireceği çıkmaz hesaplanarak yine sınırötesi operasyonları ve savaş gündemi değiştirmek için araçsallaştırılacak.


Konuyla ilişkili diğer makaleler