Rojava’dan Başur’a Kürtler İçin Kazanma Zamanı

Rojava’dan Başur’a Kürtler İçin Kazanma Zamanı

Başur ve Rojava’da Ulusal Birlik, başarı için vazgeçilmez duruma gelmekle kalmadı, Kürtlerin özgürleşmelerinin anahtarı oldular.

Çözümsüzlük etrafında koparılan ve çözüm olarak bölgeye dayatılan, sert, fırtınalı ortamın yavaş yavaş etkisini azalttığını veya biçim değiştirerek farklı bir şiddette esmeye devam ettiğini görmekteyiz. Kürtlerin bu sert fırtınalı ortamdan çıkış için, ne gibi hazırlıkları var ve kesinlikle çözüm odaklı bir planları var mı? sorusu sıklıkça dile getirilmektedir. Kürtlerin bölgenin değişen koşullarına göre bir değil, sonuç alma hedefli birkaç planı veya planları olmalı.

Sadece Ortadoğu zemininde değil dünya üzerinde de yeni gelişmeler ortaya çıkmaktadır. Soğuk savaş yıllarının iki kamplı dünyası, yerini birçok yönlü müdahalelere bırakmış durumda. Bölgesel güçler, uluslararası çıkarları da gözeterek kendi varlıklarını devam ettirmek için de olsa bazı manevralar için uygun zeminler bulmaktadırlar. ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ülkeleri arasında dengeler değişmekte, aralarındaki çıkar çatışmaları sürmekte ve bu durum da bölge ülkeleri için yeni manevra fırsatları yaratmaktadır. Her ne kadar son zamanlarda ABD için Ortadoğu önemini yitiriyor söylemi dile getirilse de gerçek bunun tersidir. Ortadoğu’ya dönük ABD ilgisi azalmıyor, yeni bir biçime büründürülmeye çalışılıyor. TC’ye yüklenen rol ile TC’nin üstlenmek istediği rol arasında belirli farklılıklar gözlense de son tahlilde TC, ABD için bölgede vazgeçilmesi kolay olmayan bir güç konumunda. Erdoğan’ın Biden ile görüşmesinde, Kabil havaalanını savunmaya talep olma isteğini ileri sürmesi, ABD ile yeni maceralara atılmaya hazır olduğunun bir işareti sayılmalıdır. ABD’nin bu plana evet demesi ilişkilerin onarılması için TC’nin yeni tavizler verme beklentisini arttırdı. ABD çıkarlarını TC eliyle korumak isteğinden vazgeçmiş görünmemektedir. Bunu biz, en yakın örnek olarak ABD’nin ve diğer batılı güçlerin, Başur Kürdistan’da süren işgale karşı sessizliklerinden görmekteyiz. ABD ve diğer güçler bir şekilde emperyalist çıkarlarını bölgede korumak istemektedir. Bunun için çok çeşitli planlar devreye sokulmakta ve bölgede çözümsüzlük devam ettirilerek, halkların demokrasi istekleri boğulmaya çalışılmaktadır. Çözümsüzlük ve çatışmalarının devam etmesi bölgemize giydirilmek istenen yeni elbise modeli olarak, halkların karşısına çıkarılmaktadır. Bölge halklarının emperyalizm ve gericiliğe karşı ortak direniş geliştirmelerinin önüne barikatlar çıkarılmaktadır. Bu barikatlar aşılmadıkça, bölgemizde bir çözüme gitmek de mümkün görünmemektedir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin önemi burada ortaya çıkmaktadır. Bölgenin demokratikleşmesinde ilerletici bir güç olarak önemli bir rol oynamaktadır.

Bölgemizdeki sorunların temelinde emperyalizmin 1. Dünya Savaşı ardından çizdiği sınırlar yatmaktadır. Halkların ve özellikle de Kürtlerin isteklerinin dikkate alınmadığı bir girişim ile sınırlar belirlenmiş ve bölge paylaşılmıştır. Bugüne geldiğimizde aynı yaklaşımla bölgenin paylaşımı devam ettirilmek ve Kürtlerin özgürlüğünün önü alınmak ya da bu başarılamaz ise sınırlı bazı adımlar ile eski düzeni sarsmayacak kısıtlı bazı haklar verilmek istenmektedir. Kürtlerin bu sınırlı haklar ile yetinmeyecekleri ve bu yüzyılda özgür halklar arasına katılmak isteyecekleri açıktır. Kürtlerin bu yüzyılda özgürleşmeleri önündeki engeller İran ve TC kaynaklı saldırılar ile sınırlı değil, uluslararası güçler de bu saldırılara ortaklık etmektedirler. Kürtlerin tümden inkarı geride kaldığı ve özellikle de DAİŞ’e karşı verilen mücadelenin ortaya çıkardığı uluslararası destek, bu güçlerin istedikleri gibi at oynatmalarını önlemektedir. Buna rağmen oyunların bitmediğini, özellikle TC ve İran kaynaklı saldırıların Kürtlerin kazanımlarını hedeflediğini, nefes bile alamaz bir duruma getirilmek istendiklerine şahit olmaktayız. Son olarak İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Başur Kürdistan’da üslenen Rojhılatlı Kürt Partilerini tehdit ederek, ‘bunları yok edene kadar’ saldıracaklarını söyledi. TC ve İran’dan Kürtlerin kazanımları bahane edilerek yönetilen saldırılar, aslında Başur’un kıskaç altına alma girişimleridir. Bugün gerilla ve peşmergeler bahanedir, yarın Başur’un birliği ve ortak bir peşmerge gücü kurmaları bahane olur. Bu saldırı ve oyunlar geriletilmeden, Kürtlerin ulusal birlik yolunda başarılı bir adım atmaları zor görünmektedir. Sömürgecilerin ileri sürdükleri bahanelere hiçbir Kürdün kanmaması gerekmektedir. Bunlar aldatmaya dönüktür. Bakur ve Rojhılat mücadelesi bastırılırsa, sıra Başur ve Rojava’nın boğulmasına gelecektir.

Ulusal çıkarların, demokrasi ve özgürlüğün önemsenmediği herhangi bir adım başarı getirmez. Karşılıklı suçlamalar birliğe götürmez, tam tersine ayrılıkları derinleştirir. TC’nin Kürtlerin kazanımlarını yok etmek için Rojava ve Başur Kürdistan’da giriştiği işgal ve saldırılar, ulusal birliğin vazgeçilmezliğini hiçbir bahaneye sığınmadan açığa çıkarmakla kalmamış, bir kez daha gözler önüne sermiştir. Birlikten kaçmanın sonuçları, sanıldığı kadar hafif sarsıntılarla atlatılamayacak kadar ağır olacaktır. Yüreğinde demokrasi ve özgürlüklerden yana ateş olanların, başka hiçbir bahanesi de olmamalıdır. Son zamanlarda sömürgecilerden kaynaklanan ve Kürtlerin birliğine karşı yönelen saldırılar, iyi görülmez ve kişisel çıkarlar temelinde yaklaşılırsa kaybedenler, en başta bu yanlış yaklaşımların sahipleri olacaktır. Kürdistan’ın yok sayıldığı bir yerde, bu işbirlikçilere de yaşam hakkı tanınmayacak, ellerinde var olan bir iki kırıntıyı da kayıp edeceklerdir.

Başur ve Rojava Kilidi Açacak Anahtar

Başur ve Rojava, Kürtlerin kendilerini yönetebildikleri ve özgürleşme yolunda ilerleyebildikleri iki parça durumunda. Kürtlerin özgürleşmesi için açılacak kapının anahtarı bu parçaların geleceğinde gizlidir. Bakur ve Rojhılat’ın mücadeleleri ve ulaştıkları seviyeyi göz ardı etmeden bu parçalardaki mücadeleye ayrı bir yer ayırmak gerekmektedir. Her iki parçada da uluslararası destek mücadelenin bir adım daha öne çıkmasına yol açmıştır. Bu uluslararası destek devam ettikçe de, bu parçalarda Kürtler kazanımlarını koruyabilecek ve ilerletme şansını ellerinde tutabileceklerdir. Fakat her iki parçaya karşı TC’nin akıl ermez yöntemlere başvurarak geliştirdiği bir saldırganlığı ve provokasyonları mevcuttur. Bu saldırganlık ve bununla işbirliği içerisinde olan ihanet geriletilmeden, Kürtlerin kazanımları tehlike altında kalmaya devam edecektir.

Başur Kürdistan’a yönelik TC’nin saldırı ve işgal girişimleri son aylarda yoğunlaşarak artmakta, köyler ve ormanlar yakılıp yıkılmakta, girdiği yerleri yaşanmaz hale getirmeye çalışmaktadır. Bu işgal girişimi ile savaşı Başur Kürdistan’a taşıyarak gerillanın manevra alanını daraltmaya çalışmaktadırlar. Aynı zamanda Kürtler arasında bir birliğin önü de alınmak istenmektedir. Saldırılar için gerillanın varlığı bahane edilmekte, gerçekte var olan Kürt düşmanlığı gizlenmeye çalışılmaktadır. Bu top yekün saldırılar karşısında bölgesel yönetimin tek başına karşı koyma gücünde olmadığı bilinmektedir. TC ile girilen ekonomik ve siyasi ilişkiler bazı adımların atılmasını engellemekte, petrol parasının Türk bankalarında ipotek altında tutulması, ayak bağı olmayı sürdürmektedir. KDP yönetiminin bu ayak bağından kurtulacak adımları atacak bir siyasi ve askeri gelişmenin, bugünkü koşullarda uzağında olduğu da bilinmektedir. Bölgesel yönetim tek bir siyasi yapı altında örgütlenmeden hala uzak bulunmaktadır. 1991’de uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ile birlikte Başur Kürtleri kendi siyasi yönetimlerini kurmaya başladılar. Aradan geçen 30 yıl da çok fazla bir mesafe almadıkları görülmektedir. Bölünmüşlük, aşiretçi ve bölgesel parçalanmışlık giderilememiş, ulusal birlik yolunda ciddi adımlar atılamamıştır. En önemlisi demokrasi ve kadın hakları başta olmak üzere atılan adımlar yeterli bir seviyeye getirilememiştir. Bölgesel devletin tüm Başur’a egemen olacak bir örgütlülüğe kavuşması sağlanamamış, ya da bu örgütlülüğün kurulması var olan güçlerin farklı ajandaları nedeniyle gerçekleşememiştir.

Başur kendi içerisinde birlik olabilseydi dış saldırılar karşısında daha dirençli bir tavır gösterebilirdi. Parçalanmışlık durumu dış müdahalelere açık kapı bırakmaktadır. Başur Kürdistan’ın bu açık kapıyı kapatması, Kürtlerin ulusal birliğini ete-kemiğe büründürmesi ile mümkün olabilir. Bunun olanakları bugün her zamankinden fazla mevcuttur. İşbirliğine yatkın çevrelerin ve provokatif kesimlerin etkisi azaltıldıkça, birlik yolunda adımlar da atılabiecek ve güven ortamı oluşacaktır.

Başur ile Rojava benzerlikler gösterse de şu an karşı karşıya oldukları tehlikeler farklıdır. ABD Irak’ta daha az görünür olmaya çalışmakta, güçlerinin bir kısmını çekmektedir. Başur Kürdistan’ına da bu yansıyacaktır. ABD’nin bu görünürlüğü azaltma çabalarına karşı Fransa ve İngiltere’den yeni adımlar geldi. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Bağdat ve Hewler’i ziyaret etti ve önemli mesajlar verdi. İngiltere ise Neçirwan Barzani ile Londra’da görüşmelerde bulundu. Kürdistan’ın dörde bölünmesinin mimarı her iki devlet yeniden Kürtlere ilgilerini göstermeye başladılar. Bu destekler Başur Kürdistan’ını, TC ve İran’ın saldırıları karşısında ne kadar koruyacak, önümüzdeki günlerde belli olacaktır. Ya da bu uluslararası ilişkiler Başur’a bölgesel saldırılar karşısında bir güvence sunabilecek midir? Buna karşılık Başur bu destekleri Kürtlerin özgürlüğüne hizmet edecek bir kanala akıtabilecek midir?  

Rojava, bugün TC’nin ağır saldırıları altında ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Bu bakımdan ABD’nin başını çektiği uluslararası koalisyonun desteği önem taşımaktadır. Bu destek olmadan DAİŞ ve arkasındaki TC’nin saldırıları geriletilemezdi. Bu bakımdan Suriye’de demokratik bir çözüm için Rojava ve SDG’nin ayakta kalması büyük bir önem arz etmektedir. ABD ve uluslararası koalisyonun Rojava ve SDG’ne desteği bugün DAİŞ’e karşı mücadele ile sınırlandırılmıştır. Bunun ötesine geçer mi veya Suriye’de çözüm odaklı yeni gelişmelere fırsat yaratır mı?  Bu sorulara cevap verirken Rusya’nın Suriye’deki girişimlerini de dikkate almak gerekmektedir. Suriye’nin geleceğine dönük bir dönemdir ABD ve Rusya arasında görüşmeler yapılmakta ve belirli bir hazırlık yürütülmektedir.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi kafalara Rojava’dan da yakın zamanda çıkacağı sorusunu getirdi. Afganistan ve Rojava sadece coğrafi olarak değil siyasi gelişmeler bakımından da ayrı konumdalar. Afganistan’da emperyalistlerin halka dayanmayan çözümleri ya da çözümsüzlükleri iflas etti. Taliban ile savaşta destek verdikleri ya da yaratmak istedikleri yeni yönetim tamamen halktan kopmuş ve soygun düzeni kurmuşlardır. Bunların ayakta kalamayacağı belliydi. Fakat bu kadar kısa sürede gidecekleri beklenmiyordu. Rojava ise tamamen kendi siyasi ve askeri örgütlenmesini dış güçlerden bağımsız oluşturmuş ve halklar arasında birliği yaratabilmiştir. Afganistan’da etnik, bölgesel ve mezhepsel ayrılıklar giderilememiş, tam tersine bunlar derinleşmiştir. Bu durum da çöküşe giden sebeplerin başında gelmiştir. Demokrasiden uzak ve her türlü ayrımcılığın körüklendiği çözümlerin çözümsüzlük olduğu bir kez daha görülmüştür.

Rojava’da Kürtlerin DAİŞ’e karşı verdikleri mücadele sonucunda ABD Suriye’ye dönük planlarında değişikliğe gitmiş ve TC’yi de karşısına alarak PYD’ye ve sonrasında SDG’ye desteğini devam ettirmiştir. Gelişen radikal islamcılığa ve DAİŞ gibi çetelere karşı Kürtler bölgede önemli bir set görevi görmektedirler. Kürtler değil, ABD Kürtleri müttefik olarak seçmiştir. Bunun çeşitli nedenleri vardır. ABD’nin bölgeye dönük uzun vadeli planlarının bir parçası olarak da görülebilir. Fakat her zaman işler emperyalistlerin planladığı gibi gitmemektedir. Kürtlerin kararlı direnişi ve DAİŞ’i Kobani’de durdurması, ABD’nin Suriye planlarını değiştirmeye zorladı.  Bu değişikliği okuyamayan TC, ABD ile ters düşmekle kalmadı, eline geçen Kürtlerle barış fırsatını da geri tepti. Yanlış ata oynanan bahis, DAİŞ’in Kobani önlerinde bozguna uğraması ile görülmedi ve Kürt düşmanlığı hızlandırıldı. TC, Kürtlerle barış sağlamış olsaydı bugün Suriye ve bölgede başka bir güç dengesi olurdu. Kürt düşmanlığının kafalarda örümcek ağı gibi yer edinmiş olmasından dolayı bu gelişmeler görülmemiş, cihatçı çetelerin devşirilmesi ile oluşan karanlık güçler ile işler götürülmeye çalışılmaktadır. Girilen bu bataktan geri dönüş sanıldığı kadar kolay değildir. Bomba elinde ve bıraktığı zaman nerede patlayacağı belli değildir. Bu kadar beslediği ve içerde ve dışarda kullandığı bu suç çeteleri öyle kolay zapturap altına alınacak gibi değillerdir. TC’nin Kürt düşmanlığı sona ermez ve Kürtlerle barışma gerçekleşmezse, içte ve dışta kaybetmeye devam edecektir.

Rojava Yeni Adımlar

Kafalarda ABD Afganistan’dan sonra Rojava’dan ne zaman geri çekilecek soruları dolaşırken, ABD Dışişleri Müsteşarı Vekili Joey Hood geçtiğimiz günlerde İlham Ahmed ile görüştü. Bu aynı zamanda ABD’nin Rojava yönetimine desteğinin devam edeceği yönünde bir adımdı da. DSG’de yaptığı açıklamalarda ABD’nin Rojava’dan çekilmesini istememektedir. İlham Ahmed yaptığı açıklamada: ‘ABD garantörlüğünün ortadan kalkması bölgenin geleceği için tehlikeli olacaktır.’ dedi. ABD de çeşitli düzeylerde yaptığı açıklamalarla Rojava’da kalmaya devam edeceğini belirtti. Trump benzeri bir ani çekilme beklenmese de ABD’nin uzun yıllar Suriye’de kalmayacağı açıktır. Suriye’nin geleceğine yönelik Rusya ile yürütülen görüşmeler sonuç verdikçe ABD Rojava’dan çekilmeye başlayacaktır. Putin Esad ile görüşmesinin ardından yabancı güçler Suriye’den çekilmeli derken TC’yi de kastetmektedir. TC çekilirken, beslediği çeteleri de birlikte götürmek zorunda kalacaktır.

Rusya ile ABD arasında süren görüşmeler Rojava’yı hareketlendirmiş, yeni adımlar atılmaya başlanmıştır.  SDG heyeti önce Moskova’ya ardından da Waşington’a bir gezi düzenlemiştir. Bu görüşmelerde geleceğe dönük çözümlerin masaya gelmesi kaçınılmaz olacaktır. ABD, Uzak Asya’da olası bir Rus-Çin işbirliğine karşı Suriye’de bir taviz vererek, Rusya’yı Çin’den uzaklaştırma planının bir parçası olarak bir adım atabilir mi? Rusya, TC ile Suriye’de ortak bir çözüme gidilemeyeceğini şimdiye kadar yaşanan gelişmelerden görmüş olmalıdır. AKP-MHP faşist yönetimi içerde varlığını sürdürmekte zorlandıkça dışarda her önüne çıkan fırsata balıklama dalmaktadır. Suriye’de çözüme dönük sunacağı herhangi bir argümanı kalmamıştır. Beslediği çeteleri bir tehdit aracı olarak kullanmaya devam ederek çözüm masasında olmaya çalışmaktadır.

SDG’nin Moskova ve Waşington görüşmeleri, Suriye’nin geleceğinde rol almaya dönük girişimlerdir. Eğer çözüm isteniyorsa SDG’nin Rojava ve Kuzey-Batı Suriye’de öncülük ettiği halkların ortak mücadelesi, göz önünde bulundurulmak zorundadır. Rejimin demokratikleşmesi ve halklar arasında dayanışma bu temelde geliştirilebilir. Kürtler Suriye’de güçlü bir rol oynamak istiyorlarsa birlik görüşmelerini zamana yaymadan gerçekleştirmelidirler. Her geçen gün geç olmaktadır. Başur ve Rojava kendi içlerinde birlik olurlarsa bunu genele yaymak daha kolay olacaktır. Rojava birlik açısından en uygun koşullara sahip durumdadır. Eskiden Bakur ve Başur mücadelelerinin yedeği olan Rojava bugün Kürtlerin birliğine öncülük edebilir. Nitekim bunun bilincinde olanlar yeni girişimlerde bulunmaya başladılar. Bu başarıldığında Kürtler oynanmak istenen oyunları boşa çıkarabileceklerdir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler