Söylemler Paris, Gerçekler İkizdere, İkizköy
ABD Başkanı Joe Biden, “dünya liderleri”nden 40 tanesi ile 22 ve 23 Nisan tarihlerinde online “iklim zirvesi” gerçekleştirdi. İklim zirvesine katılan Erdoğan da, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için 'yoğun çaba harcadıklarını' belirtti.
Biden’in Paris İklim Anlaşması müzakerelerine geri döneceğinin belli olmasına müteakip Saray da, henüz TBMM’de onaylanıp resmilik kazanmayan “Paris İklim Anlaşması” kapsamında, küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarının verimli kullanımı için Meclis Araştırma Komisyonu kurmuştu.
Biden’in seçim kampanyasının başından itibaren -Trump’tan farklı olarak- “iklim krizi”ni tanıyan bir yaklaşım geliştirmiş ve kazandığında Paris İklim Anlaşması’na geri döneceğini ilan etmişti. Biden sadece iklim değişikliği görüşmelerine geri dönmekle kalmadı. Uzun bir süredir tartışmaları devam eden “Yeşil Yeni Düzen”in de mimarı olacağının sinyallerini verdi. Her halükarda emperyalist kapitalist sistemin hamisi ve efendisi olarak, 2. Dünya Savaşı’ından beri sürdürdüğü rolünü devam ettirmesinin yeni gerekçesinin “iklim krizine karşı mücadele” olacağını gösteren çokça emare var. 2008’den beri ekonomik ve siyasi krizlerle birlikte ideolojik de kriz yaşayan emperyalist sistemin yeniden tahkimi ve yeni uluslararası işbölümü “yenilenebilir enerji” ve “karbonsuzlaşma”ya geçiş için gerekli nadir minareller ve metaller üzerinde hakimiyet kurma temelinde şekilleneceğini gösteriyor bu emareler.
Nitekim Biden’in zirvede yaptığı açıklamalar da bu doğrultuda. “Temiz enerji” kaynağı olacak minerallerin tedarik zincirlerinin oluşturulmasına yardımcı olmak ve enerji geçişine güç veren teknolojiler için hayati önem taşıyan mineraller için “yeşil madencilik” için Madencilik Üzerine Hükümetlerarası Forum yapacaklarmış. Yani nadir mineraller ve metaller üzerinde ABD şirketlerinin hâkim olması için bütün güçlerini kullanacaklar. Daha da kötüsü var, küçük modüler nükleer reaktörlerin kullanımını desteklemek için Dışişleri Bakanlığı, 5,3 milyon dolarlık ilk yatırımla Küçük Modüler Reaktör Teknolojisinin Sorumlu Kullanımı için Temel Altyapı (FIRST) Programını başlatıyor. “Yeşil madencilik”ten “akıllı binalar” yapmak için yeni “kentsel dönüşüm” projelerini getirecek inşaat dalgası ve bu inşaat dalgasını karşılamak için yeniden yine çimento, demir, mermer vb. madenciliği furyası ve bütün bu büyüme dalgasının ihtiyaç duyacağı enerjinin karşılanması için nükleer enerji dahil olmak üzere yeni enerji santralleri…
Zirveye, iklim krizinden sorumlu olan AB ve Rusya, Çin gibi devletlerin liderleri yanında Brezilya, Meksika, Hindistan ve Türkiye gibi “gelişmekte” olan ülkeler ile ABD’nin “yeni sömürgesi” olan bazı hükümetler de davet edilmişti. Elbette hepsi de sanki müsebbibi kendileri değilmiş gibi, Erdoğan gibi, “gelecek nesillere daha yaşanabilir bırakmanın herkesin ahlaki ve vicdani görevi” olduğundan dem vuran konuşmalar yaptı.
Erdoğan, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için “yoğun çaba harcadıklarını”, “orman alanını ve ağaç servetini çoğaltmak, biyolojik çeşitliliği geliştirmek, çevreyi korumak” için önemli yatırımlar yaptıklarını anlattı. 18 yılda 5,1 milyar fidanı toprakla buluşturduklarını, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 21'e varan azalma gerçekleştireceklerini, Türkiye’nin bugün yenilenebilir enerjide bölgesinde lider ülke konumda olduğunu, eşi Emine Erdoğan öncülüğünde başlatılan Sıfır Atık projesi ile atıkların geri kazanım oranını 2035 yılında yüzde 60'a taşıyacağını, Millet Bahçeleri projesiyle de yeşil alanları ve dolayısıyla “yutak kapasitesini” hızla artırdıklarını dile getirdi.[1]
Erdoğan’ın bu beyanları sırasında 40 yıldır kömürün gölgesinde yaşamaya mahkum edilmiş Muğla İkizköy köylüleri, Akbelen ormanının da yok edilmemesi için direniyordu. İki yıldır İkizköy’ün Akbelen mevkiindeki 600 dönümlük yaşlı ve doğal kızılçam ormanının da madene tahsis edilmek üzere kesimi planlanıyor. Rize İkizdere’de de Cevizlik ve Gürdere köylüleri Eskence deresi vadisindeki ormanın tarumar edilmemesi için mücadele ediyordu. İkizköylüler de daha önce başka bir şirketin açma ruhsatı aldığı taş ocağı projesini mahkeme kararıyla iptal ettirmişken şimdi aynı yerde bir yerine iki taş ocağı açmak için izin alan, iktidarın 1 numaralı şirketi olan Cengiz Holding’e karşı ormanı savunuyor. Köylülerin su kaynağı olan, aynı zamanda arıcılık faaliyetleri için yararlandıkları Eskence vadisinde köylüler kolluk güçlerinin koruması altında ilerleyen kepçeyi durdurmak için ellerinden geldiğince direniyorlar.
Erdoğan Paris vaazlarına karşı emekçi köylüler, ekoloji hareketleri şirketlerin talanına açılan ormanları, su varlıklarını korumak için memleketin her yerinde mücadele ediyor. Türkiye Ormancılar Derneği, Milli Parklar'daki ağaçların kesim için açılacağını duyurdu. 2018 yılından bu yana dövizdeki yükseliş nedeniyle yurt dışından getirilen odun ham madde fiyatlarındaki maliyetlerin artması sonucu 24 milyon metreküp odun üretiminin (kesimi) Türkiye içinden karşılanması kararı alındığını bildirildi.[2] Ülkemizde Orman Kanunun 16., 17. ve 18. Maddeleri, 1982’teki Turizm Teşvik Kanunu’nu ve 2004 yılında Maden Kanunu’nda yapılan değişikliği ile orman alanlarında başka kullanımlara izin verilebilmektedir. Bu şekilde 700 bin hektara yakın orman alanı fiilen orman niteliğini kaybettirilmiş durumda. Her yıl ortalama 30 bin hektara yakın orman alanı bu şekilde yok ediliyor.[3]
Liderlerin Paris riyakarlığına karşı emekçi köylüler iklim krizine karşı gerçek çözüm için mücadele ediyorlar. Şirketlere, hükümetlere doğa düşmanı işlerini yap-tır-ma-mak! İklim krizine karşı başka bir çözüm de aramak, nafile olacaktır.