Savaşa Karşı Barış
KDP iktidarı ele aldıktan sonra bölgedeki en önemli müttefiği olan ve hep iyi ilişkilerde kalan AKP Türkiyesi ile de ciddi bir karşıtlaşma yaşıyor. KDP-AKP işbirliğinin bozulması zaten kaçınılmazdı. Çünkü Erdoğan ve Türkiye’nin bölgedeki en vazgeçilmez şartı bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını engellemekti. Bu yüzden bu işbirliğinin devam ettirilebilir bir yanı da yoktu. Ancak referandum kararına başlangıçta sessiz kama politikası izleyen AKP, IKBY (Güney Kürdistan Bölgesi) kararlı olduğunu görünce birden ortaya çıkıp açıkça engellemek için ellerinden geleni yapacaklarını söylemeye başlayıp tehditler savurdular. İran ve Bağdat rejimi de aynı şekilde. İbadi, IKBY’ne askeri müdahelede bulunabileceklerini açıkladı
IKBY bağımsızlığa giderken herkes aynı dil ile sert bir şekilde referandumun yapılmasına karşı çıkıyor. Özünde ise referanduma değil, tabii ki de IKBY’nin bağımsızlığına karşı çıkılıyor. Bir diğer yandan da ‘’Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı vardır amacılar’’, kendince dostane öneriler yaparak ‘’Kürtler zor durumda kalacak, ağır bedeller ödeyecek’’ diyenler, sanki şartlar en olgun olduğu zamanda destekleyecekmiş gibi görünüp ‘’zamanlama hatası var’’ gibi söylemlerle içindeki Kürt karşıtlığını gizleyenlerin kaygıları da IKBY bağımsızlığa yaklaştıkça artıyor. Ancak Kürtler kararlı, Kürtler eski Kürtler değil…
Bütün eleştirilerin en ilginç olanı ise Kürtlerin bedel ödeyeceğini söyleyenlerdir. Bunu söyleyenlerden kimileri açık tehdit olarak kullanırken, kimileri ise Kürtleri düşündüğü için söylediğini iddia ediyor. Hiç de öğle değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, resmen ve açık olarak kürtleri tehdit etti “vanaları kapatacağım” dedi "açlığa mahkum edeceğim” dedi 2. dünya savaşında Hitler’in Sovyetler’e yapmak istediğini tekrar etmek istediğini açıkça söyledi. Tabii ki onu destekleyen muhafazakar İslamcı dinci kürtlerden büyük tepki aldı ve kürtler sert tepki verince geri adım atmaya başladı. Açlığa terk etmek bir insanlık suçudur.
Bölgedeki AKP’ye oy vermiş tüm Kürtler net tavırlarını koydular, referandumda IKBY’ini desteklediklerini söylediler. Ve buradaki ilginçlik ise Kürtlerin ağır bedeller ödeye ödeye buralara geldiğini unutmuş olmalarıdır. Kürt halkı ödenebilecek her türlü bedeli ödedi. Enfal’den, Halepçe’ye ödenen bütün o ağır bedeller IKBY’nin bağımsızlığı içindi. Kürtlerin bağımsızlık gibi bir derdi olmasaydı zaten o kadar bedel ödenmeyecekti. Zaten yeni bir devlet kurmanın, herkesin hesaplar yaparak çizdiği sınırları değiştirmenin kolay olmayacağının da bilinmesi zor değil. Ulus-devlet çağında sınırları değiştirmek hatırla da olmaz. Ve bu kadar ağır bir yüzyılın ardından gelen bağımsızlık fırsatı için tekrar bedel ödemek ile ilgili uyarılar, Kürdün kararlılığı karşısında hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Dik durmaya devam eden Kürtler büyük kazancaktır. Bu zaten bilinen bir gerçektir. IKBY bağımsızlığa giderken Kürtleri bedel ödemekle korkutanların unuttuğu bir şey var; Kürtler bütün bedellerini bağımsızlığını kazanmak için ödedi. Eğer bağımsızlıktan vazgeçip sömürgeciliğe itaat etseydi hiçbir bedel ödemezdi. Bağımsızlık referandumunun yapılması büyük bir başarı olacaktır. Bu başarının bütün dünyadaki Kürtler için de büyük kazanımları olacaktır.
Referandumdan sonra herşey gerilmiş durumda. Böyle olması anlaşılır bir durum. Bütün taşlar yerinden oynuyor, Ortadoğunun yüz yıllık sistemi, paramparça oluyor. İşgal ve sömürü sistemi çökerken, çıkarttığı çatırtının/gürültünün sesi, her yerde duyulmaya, Kürtlerin ve özgürlük isteyenlerin dışında, herkesi rahatsız etmeye başladı.
Özelikle ülkemizde sözde solculardan çok tepki geldi, ulusalcılardan geldi, Perinçek ve ekibini hiç saymıyorum , Aydemir ve Kemal Oku(ma)yanı hiç saymıyorum, ama en çok beni üzen de sözde solcu olan sosyalist, komünist geçinenlerin kürtleri yok saymaları düşmanca, sosyal şovence tavır içine girmeleridir. Örnek TKH’dan Kurtuluş Kılıçer, UKKTH’ni red etmesinin gerekçesi olarak Lenin’in kitabının yanlış olduğunu, zamanının geçtiğini açık yazıyor ve komünist geçiniyor. Kamil Tekerek, Aysel Tekerek vs Kürtleri aşağılayıcı emperyalizmin uşakları olarak değerlendirmeleri onların kafatasçılardan farklarının olmadığının göstergesidir. ÖDP de aynı anlayışta. Alper Taş sosyal şovence yaklaşımı affedilecek bir şey değildir. Metin Çulhaoğlu’nun HTKP’si de yan kulvarda cirit atmaya başladı. Metin Çulhaoğlu’nun, Haluk Yurtsever’in yazıları net Kemalizm ve devletçilik kokuyor. Oku(ma)yan KP’sini hiç anlatmak istemiyorum bile. Türkiye işçi sınıfı hareketi içinde politik olarak net tavrı koyan POLİTİKA GAZETESİ yazarlarıdır, POLİTİKA GAZETESİ’dir. UKKTH her halkın olduğu gibi Kürt halkınında en tabi demokratik hakkıdır, Leninizmi’in temel ilkelerinden biri de budur diyorlar. UKKTH belirlemeleri için, hiç kimse müdahale etmeden; ezen ulusun devrimcileri ayrılmadan yana şart koşul öne sürmeden tavır koymalı, ezilen ulusun devrimcileri ise şart koşmadan birlikte tavır almalıdır. Bizlere yakışan bu olmalıdır.
Böylesine tarihi-toplumsal sorunlar, ya kendi özgünlükleriyle veya ilgili toplumsal güçlerin yapmak istedikleriyle, ya da yarattıkları siyasal sonuçlarıyla, en nihayet bu üç boyut birlikte göz önüne alınarak, değerlendirilirler. Bağımsızlık referandumu kararı da, üç boyutuyla birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gereken sosyo-politik bir karardır. Bu karar, bütün yönleriyle birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde anlamlı ve doğru olacaktır.
Öncelikle bu kararın kendisi, Kürt halkının gecikmiş demokratik bir hakkını kullanması anlamında değerli bir karar olarak kabul edilmelidir. Ayrıca böyle bir referandumun yapılarak özgürlük gibi demokratik bir hakkın bilinçlere kazınması gerekli ve anlamlıdır. Yüz yıldır Kürt halkının meşru, demokratik bir hakkı olan bağımsızlık ve özgürlük hakkı gasp edilmiş, kullanılması engellenmiştir. Bu zulmü kabul etmeyen Kürt halkının, bağımsızlık ve özgürlük için ortaya koyduğu direnişler ve isyanlar, tarihin kayıtlarında ve Kürt halkının hafızasında yerini almıştır. Kürt halkının bu zorlu mücadelesi, son kırk yıldır, geçmişten daha örgütlü ve kitlesel olarak ve çok önemli sonuçlara/kazanımlara yol açarak sürdürülmektedir. Bu mücadelenin sonunda bugün Kürt halkı dünyanın gündemine oturmuştur. Kürt halkının özgürlüğü için ortaya koyduğu bu direnişler, yok olmakla karşı karşıya kalmış olan bir halkın özgürlüğünü elde edebileceği en yakın noktaya yaklaşmasını sağlamıştır.
Büyük bedeller ödenerek sürdürülen bu mücadele, birçok sonuç ve olanak yaratmıştır. Ortaya çıkan bu sonuçlardan birisi de Barzani’nin bağımsızlık için yapmaya karar verdiği referandumdur. Barzani durup dururken veya kişisel arzusu olduğu için bağımsızlık referandumu yapmaya karar vermemiştir. Barzani’nin bu kararı alması, diğer Kürt örgütleriyle birlikte, bir bütün olarak Kürt halkının sürdürdüğü özgürlük mücadelesinin yarattığı bir sonuçtur. sonuç; Rojava’da elde edilen statünün sağlamlaştırılması, Barzani’yi bir yol ayrımına getirmiştir. Zaten Güney Kürdistan’ın yönetiminde bir dizi sorun yaratarak, parlamentoyu işletmeyerek, diğer siyasal partilere baskı uygulayarak, en önemlisi Türk devleti ve Erdoğan’la Kürt düşmanlığı üzerinde kurduğu karanlık ilişkilerle Kürt halkının ve emekçilerinin güvenini kaybetmiş olan Barzani, bir yol ayrımıyla, bir karar vermek zorunluluğuyla, karşı karşıya gelmişti. Barzani, ya Ortadoğu’da yaşanan ve Kürtlerin merkezinde olduğu tarihi gelişmelere rağmen, Kürt düşmanı AKP hükümetiyle işbirliğine devam edecek, böylece Kürt halkından tamamen koparak, aşılacak. Ya da Kürt düşmanı AKP hükümetiyle ilişkilerini kopartarak, tarihin sunduğu imkan ve fırsatları değerlendirerek, Kürt halkının bağımsızlık ve özgürlük hakkını kullanmasından yana yer alacaktır.
Bu ikilemle karşı karşıya kalan Barzani, bir karar vermenin arafesindeydi. Görülen ve umulan o ki Barzani, yönünü, Kürt halkı için hayırlı olan yola dönmüştür. Kürt halkı tarafında aşılmaktan kurtulmaya, Kürt düşmanlarıyla işbirliği yapmaktan vazgeçmeye yönelmiştir. Yani Barzani’nin bağımsızlık için referandum yapılması kararını alması, diğer Kürt partilerinin belirleyici rol oynadığı, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ortaya çıkarttığı bir sonuçtur. Söz konusu referandum kararını bu gerçeklikten ayrı değerlendirmek doğru değildir. Barzani, bu referandum kararından vazgeçer, bunu değiştirir mi diye duyulan endişeler boşuna değildir. Ancak bu endişelere rağmen bu referandum kararının kendisi, yarattığı tartışmalarla, bölgede ortaya çıkarttığı siyasal etkilerle çok önemli sonuçlar yaratmıştır.
Referandumun yapılması, bilindiği gibi, bağımsızlığın ilanı değildir. Buna rağmen referandumun yapılması kararının kendisi bile, ortalığı alt üst etmiştir. Hep birlikte görüldüğü gibi, Kürtlerin bağımsız bir devlet olabilme ihtimali, deprem niteliğinde sonuçlar yaratmakta, bölge de savaş tamtamlarının çalınmasına yol açabilmektedir. Kürtlerin özgürlük haklarını ‘konuşmaları’, bu amaçla siyasal bir aktivite içine girmeleri, Türk devleti başta olmak üzere İran, Irak ve Suriye devletlerinin nasıl saldırganlaştıklarının açıkça görülmesini sağlamıştır. Dünya ve bölge halklarının, en başından da Kürt halkının, bu gerçeği görebilmesi, bu vesile ile mümkün olabilmiştir. Bu sonuç, referandum kararının ortaya çıkarttığı olumlu sonuçlardan birisidir. Kitlelere sayısız bildiri, kitap ve bilgilendirme araç ve yöntemiyle anlatılamayacak olan bu gerçek, bu yolla anlatılmış olmaktadır.
Barzani’nin aldığı bağımsızlık için referandum yapılması kararı, AKP ile Barzani arasındaki çelişkileri derinleştirmekle de önemli bir rol oynamıştır. AKP günlerdir Barzani’ye yönelttiği tehditler, referandumla ilgili olarak hazırlandığı savaş ilanı, ‘Kürt düşmanı cephe’yi ciddi biçimde zayıflatmıştır. Sadece bu yönüyle bile bu karar olumlu bir işlev görmüştür. Barzani’nin bu kararı, özellikle de bu koşullarda, Kürt halkı içinde bağımsızlık ve özgürlük düşüncesini güçlendirmiştir. Daha da önemlisi, bağımsızlık için referandum kararı, yaşanan zor günlerde, özellikle bir çok güç tarafında yayılan karamsarlığın, umutsuzluğun dağılmasına ve Kürtler içinde de kazanma inancının ve umudunun büyümesine hizmet etmiştir.
Bu referandum kararı, Kürtlerin ‘ulusal birliği’nin yaratılmasına da büyük bir katkı sunabilir. Özellikle tam da bu aşamada bir dizi etkinlik ve çalışmayla gerçekleştirilmek istenen ulusal birlik ve kongre önemi, bu süreçte daha net olarak ortaya çıkacaktır. Ulusal birlik ve kongre referandum kararının ortaya çıkarttığı gelişmeler üzerine daha çok yakıcı ve mutlaka gerçekleştirilmesi gereken bir ihtiyaç olarak Kürt halkının toplumsal siyasal hayatında yerini alacaktır. Barzani’nin en büyük müttefiki sandığı AKP hükümeti karşı karşıya gelmesi, ulusal birliğe yönelmeyi sağlayacak bir etki yapabilir, yapmalıdır. Böyle bir etki yapmasını görmek ve beklemek gereklidir.
Barzani’nin günahlarının varlığı bir realitedir ve ondan sosyalistçe devrimci tavır beklemekte yanlıştır. Bu gerçeği hesaba katmadan durumu değerlendirmek doğru olmayacaktır. Ancak bu tarihi aşamada, tarihi bir karar olan referandum, Barzani’nin günahları üzerinde tartışılmayacak kadar önemli, değerli ve anlamlıdır. Kürt halkının özgürlük özlemi, Barzani’nin sayıp dökmekle bitmeyecek olan politik hatalarına feda edilemez. Ayrıca kazanma olanağının çok güçlü olduğu bugünün koşullarında, Kürtler, özgürlük gibi toplumsal bir değeri riske atmayacak kadar politik basirete, örgütsel yeteneğe ve düşünsel öngörüye sahiptirler. Çünkü Kürtlerin özgürleşmesi, artık bir ihtimal değil, somut, yakın ve sıcak bir gerçekliktir. Haramiler korkularında boğulsalar da Kürtler, özgürleşmeyi bir kez daha ıskalamayacak, özgür demokratik geleceklerini avuçlarına alacaklardır. Kürt ulusal sorunu, çoktandır uluslararası bir konu haline gelen, dört ülkeye dağılmış ezilen bir halkın özgürlüğü ve demokratik hakları sorunudur.
Kapitalist sistem krizi tüm insanlığı giderek derinleşip yaygınlaşan bir felâkete sürüklüyor. İşçi sınıfı ayağa kalkıp bu sömürü sistemini yıkmadığı sürece, başta bölgemiz olmak üzere tüm dünyanın emekçilerini daha da kötü günler bekliyor. İşçi sınıfı bu paylaşım savaşına son vermediği sürece, Ortadoğu’da savaşın derinleşmesinin önüne hiçbir güç geçemez. Ortadoğu gibi paylaşım kavgasının her dönemde merkezi olmuş bir coğrafyada, halkların kardeşçe, savaşsız sömürüsüz eşitlik temelinde ve barış içinde yaşayabilmesinin tek yolu kapitalist egemenliğin yok edilmesidir. İşçi ve emekçilerin mücadelesinden kazanılacak komünal yaşam biçimiyle birlikte demokratik cumhuriyet olmalıdır, kan barut, silahlara veda etme zamanıdır, savaş, para, silah, sömürü demektir, barış bedel ödemeyi gerektirir, herkes barışa sarılmalıdır.