Silah Üretenler Savaş Çıkartır

Silah Üretenler Savaş Çıkartır

GAI DO 1Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana silah üreticisi ülkeler için kârlı bir Pazar olan Türkiye, ABD, İsrail ve AB emperyalizmi açısından Türkiye’nin hep yüksek kârlı ve düşük rüşvetlerle silah satabilecekleri bir ülke konumunu sürdürmüştür.

SIPRIT’e (Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) göre, “Dünyada askeri harcamalar düşerken Türkiye’de son 10 yılda yüzde 13 arttı. Türkiye 2013 dünya sıralamasında 14. sıraya yükseldi”.

Gene aynı kurumun verilerine göre 2013 yılında Türkiye’nin yaptığı askeri harcamalar 19 milyar Dolara ulaştı. Bu rakam yaklaşık 60 milyar liraya denk geliyor. Türkiye’nin en yüksek bütçeli bakanlıklarından Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2013 bütçesi ise, 47 milyar lira.

Soğuk savaşın sona ermesiyle genellikle NATO ülkelerinin savunma harcamalarında düşmeler gözlenirken, Türkiye’de savaş harcamalarını azaltmak bir yana gittikçe artıran bir oligarşik yapı mevcuttur. Sanayi burjuvazisi, sivil ve askeri bürokrasi savaş endüstrisi ülkenin siyasal kutuplaşmasını hiç de yansıtmayan bir koalisyon savaş endüstrisinin rantlarını paylaşmaktadır. Kamuoyunda “laikliğin temsilcisi’’ gibi sunulan KOÇ grubu ile ‘‘İslami Sermaye’’ denilen ve AKP iktidarına yakın şirketler, ALTAY TANK projesinde olduğu gibi “al gülüm ver gülüm” çalışabilmektedir. Bu karmaşık süreçte ilk göze çarpan sivil veya askeri şirketler her zaman “yüce bir ulusal amaçtan yola çıktıklarını” söyleseler de; lisans, patent ya da sermaye kaynakları hep emperyalist ülkelerin çok uluslu şirketleridir. Bu ölüm mekanizmalarındaki en karmaşık yapı belki de ALTAY tanklarının üretiminde gözlemlenebilir. Bu kan kardeşliğinin işleyiş çarkı şöyle özetlenebilir, normalde Türkiye’de üretilen ALTAY tankları, Güney Kore’nin BLACK LEOPARD tankları HYUNDAI patenti ile üretilmektedir. Avrupa’da devam eden kriz Almanya’nın en büyük silah üreticisi KMW ile Fransa’nın Nexter firması birleştirince pazarda güçsüz kalacağını düşünen Almanya’nın başka bir silah üreticisi RHEINMETAL’de kendisine partner olarak Makina Kimya Endüstrisi’ni seçti. Şimdi Makina Kimya bu tankları OTOKAR, TÜMOTOSAN ve RHEINMETAL ile birlikte üretecekler.

KOÇ HOLDİNG

Otomotiv devlerinden Koç Holding silah ve silah parçaları üreten bir sisteme sahip neredeyse artık ordu siparişlerine çalışan bir yapıya sahipti. Ancak belki de aldığı en yüksek sipariş olan 4 adet MİLGEM (Milli Gemi) yapım ihalesinde RMK Marine adıyla kazandığı ihale daha sonra zamanın başbakanı RTE tarafından iptal edilecek ve 1.5 Milyar dolarlık ihale KALKAVAN grubuna verilecekti... Ancak KOÇ grubu özellikle 1960 lardan sonra ordunun en büyük tedarikçilerinden biri olarak kolay geri adım atmadı, kardeş kuruluş ‘‘OTOKAR‘‘ üzerinden en kârlı askeri ihaleleri almaya devam etmektedir.

OTOKAR Altay TankOTOKAR

KOÇ holdingin bir şirketi olan Türkiye’nin en büyük savunma sanayii şirketidir, 60 tona kadar uzanan; 4x4’ten 8x8’e, paletli zırhlı araçlara kadar farklı tip ve versiyonlarda savaş araçları ve sistemleri üreticisi konumundadır. Otokar’ın askeri ürünleri Türkiye dahil 30’a yakın ülkede 40’tan fazla farklı kullanıcıda aktif olarak kullanılıyor.

ROKETSAN

Haziran 1988’de, Savaş Sanayi İcra Komitesinin kararı ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nın roket ve füze ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) koordinasyonunda kuruldu. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV)’nin en büyük hissedar olduğu Roketsan, 400 milyon doları aşan yatırım ile savaş sanayiinin önde gelen kurumlarından biridir.

TÜMOSAN

Temellerini Milli Selamet Partisi genel başkanını Necmettin Erbakan’ın attığı TÜMOSAN, ALTAY Tankları için motor tasarlanması, geliştirilmesi, prototiplerinin üretilmesi ve ALTAY Tankına entegre edilerek kalifiye edilmesini gerçekleştirmek üzere Konya’da faaliyet gösteriyor.

OERLİKON

Kaynak ve kaynak makinaları üretimi ile bilinen OERLİKON, orduya tank namlusu ile başlayan silah üretim macerası bu gün GDF-003, 35 mm çift namlulu uçaksavar bataryası ile gelişmiş bir silah üreticisi durumundadır. Üretiği uçaksavar toplar Arjantin, Bahreyn, Yunanistan, Birleşik arap Emirlikleri dahil olmak üzere bir çok ülkeye satılmaktadır.

HAVELSAN

1985 yılında sermayesinin %98’i Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na bağlı olarak faaliyet göstermeye başlamıştır. Burada da karşımıza Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı çıkıyor. Vergi yükümlülüğü dahil her türlü yasal denetimden uzak, bütün kirli silah ilişkilerinin döndüğü sıradan bir vakıf konumunda olmakla beraber, üke bütçesinin yarısı kadar bir paranın paylaşıldığı sektörü yönetiyor!.. Bunun dışında HAVELSAN, ülkenin bütün yargı haberleşmesinin altyapısı olarak bilinen UYAP’ın da programcısı ve işleticisi durumundadır. Türk milliyetçiliği ve islamcılık laflarını ağzından eksik etmeyen bütün selefleri gibi AKP’de iktidara gelir gelmez bu stratejik bilgi sistemini bütün ulusal tapu bilgilerini HAVELSAN üzerinden ABD’li bir şirkete ermiştir.

SARSILMAZ

1880’li yıllarda tüfek ve yivsiz tabancalarla başlayan silah üretimi Türk sanayinin militarize olmaya, başladığı 200 0’li yıllarda uluslararası patent anlaşmalarıyla başlattığı keskin nişancı silahlarına dönüştü. Ürettikleri keskin nişancı silahları NATO tedarikleri arasına girebilen ender hafif silahlardan sayılıyor. Geçtiğimiz yıl 50 Milyon Dolarlık silah ihracatı yapan firmanın ihracatını kısa sürede ikiye katlamayı planladığı kendi kaynaklarında belirtiliyor. Yılda 24.000 tüfek üretebilecek kapasiteye sahip.

KALE GRUBU

En gelişmiş savaş uçağı F35’lerin F135 olarak adlandırılan gelişmiş motorunun kritik parçalarını üretmek için Kale Grubu ve Pratt & Whitney ortaklığıyla kurulan Kale Pratt& Whitney Uçak Motor Sanayii tesisleri, 75 milyon dolarlık yatırımla hayata geçti. Yıllık 100 milyon dolarlık ciro ile F35 uçak motoru parçası üreten fabrika en yüksek bütçeli savunma sanayi projesi olarak kabul ediliyor. Grubun yıllık cirosunun 1.3 milyar lira olduğu ifade ediliyor ayrıca firma Boeing, Lockheed Martin, Airbus gibi dünyanın en büyük havacılık firmalarının, birinci seviye, kritik gövde ve kanat parçaları üreticisidir.

Kuşkusuz Türkiyenin silah üretip satan büyük özel ve devlet kurumlarını bu şirketlerle sınırlı tutmak doğru olmaz. Roketsan, Tusaş, TAI gibi kuruluşlarının yanında Profilo ya da BMC gibi başka birçok devlet ve özel kuruluş bulunmaktadır. Ortak yanları yabancı silah üreticilerinin lisansı ya da ortaklığı altında üretim ve tasarım yapmalarıdır.

İTHALATTAN İHRACATA

Türkiye bir yandan bütçesinin önemli bir kısmını silah ithalatına ayırırken bir yandan da patent ve lisans anlaşmaları ile silah satan bir ülke konumuna yükselmektedir. 2013 rakkamlarına göre Türkiye 1,4 Milyar Dolarlık silah ihracatı yapmıştır. Bu, silah ticareti açısından görece küçük bir miktar olmakla beraber yapılan yatırım ve çalışmalar önümüzdeki on yıl içinde bunun 18 kat artarak 25 Milyar Dolara çıkacağının yetkili ağızlarca açıklanmaktadır.

’’KONTR GERİLLA’’ ve‘‘SADAT’’...

Türkiye sadece silah üreten bir ülke değil aynı zamanda bölgedeki ülkelere gerilla ve “kontr gerila” eğitimi veren bir ülke konumuna geçti. Savaş pazarında sadece kriz bölgelerinin ve sözde ‘‘savunma fuarlarının’’ gerçekte kitle imha silahlarının ölüm makinalarının sergilendiği fuarların gözde bir silah tedarikçisi ülke olarak değil aynı zamanda geniş bir coğrafyada askeri eğitim ve donanım sağlayan danışmanlık şirketleri ile de faaliyette bulunmaktadır. Em. Tümgeneral Adnan Tanrıverdi başkanlığında SADAT adı altında kurulan, “bir tür özel sektör, harp dairesi’’ gibi çalışmakta olan şirket, büyük bir islam coğrafyasında devletlere, islami gruplara silah ve eğitim desteği vermektedirler. Şirket kuruluş felsefesi her zaman olduğu gibi, yüce bir amaç taşımakta; ‘‘Bosna savaşında Müslümanların düştüğü zor durumdan etkilenip, müslüman ülkelere silah ve askeri eğitim vermek’’. Bölgesel ve ulusal çatışmalarda silah kullanımını ve daha çok kan dökülmesinden başka hiç bir işe yaramayan bu silah üreticilerinin, amaçlarındaki ‘‘‘yücelik’’ten etkilenmemek, bu hayırsever şirketlere saygı ve hayranlık duymamak mümkün değil.

Silah piyasasında Türkiye’nin süreç içinde artan aktif rolüne bir gözatıldığında, özellikle son on yılda çevresindeki bütün bölgesel çatışmalarda, petrol ve Pazar paylaşımlarında akıtılan kanlarda az ya da çok Türk savaş sanayiinin -dolayısıyla Türk burjuvazisinin- aktif rol almasının arkasındaki nedenin Türkiye’nin doğrudan kendi ürettiği küçük ve orta çaplı silah, roket ve mermi ve elektronik donanımdır.

SADAT ‘ın askeri eğitim ve Silah pazarlaması yaptığı İslam coğrafyasıTürk devleti otuz beş yıldır kendi topraklarında kendi halkınıa karşı örtülü-açık bir savaş sürdürmektedir. Bu savaşta eğitime ve gelişmeye harcanması gereken yüz milyarlarca Dolar biribirinden farklı konsept ve bütçelerle silah savaş koalisyonunun cebine akıtılmaktadır. ASELSAN’da, askeri birliklerin gerillalara karşı kullanabileceği hafif gece görüşlü dürbünlü tüfekle başlayan silah üretme sevdası , birçok otomobil ve makina fabrikasını silah endüstrisinin bir parçası haline getirmiştir. İç pazarda devlet siparişleriyle gelişen savaş sanayi, üretimine öncelikle bir çok Avrupa, Amerika ya da Güney Kore’li firmalardan alınan lisanslarla işe başlamışsa da kısa sürede geliştirilen silah modelleri ile uluslararası silah fuarlarının gözde üreticisi durumuna gelinmiştir.

Zırhlı panzer ‘‘ALTAY’’, savaş gemisi ‘‘MİLGEM’’ saldırı helikopteri ‘‘ATAK’’, F 35 saldırı jetleri için LOCKHEED firmasıyla geliştirilmiş SOM-J füzeleri üreticileri, savunma sanayii adı altında bütün savaş araçları tanıtım fuarlarında üzerlerinde “combat proven“, (savaşta denenmiştir !) yazılı savaş araçlarıylaboy gösterip sipariş toplamaktadır.

Silah endüstrisinin yükselen cirolarının arkasında devletin, silahlı kuvvetlerin, sanayiinin ve üniversitelerin (Kocaeli Üniversitesi ve ODTÜ) oluşturduğu son derece girift oligarşik bir yapıs vardır. En tepede SSM ve SSİK (Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve Savunma Sanayii İcra Komitesi adlı bir kurumlar var. Buna bağlı olarak oluşturulmuş bulunan sıradan bir vakıf üzerinden milyarlarca dolarlık silah ihracat, ithalat ve üretimi yapılmaktadır. TSKGV (Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı), ASELSAN, MKE, HAVELSAN, TUSSAŞ-TAİ gibi devlet için silah ve donanım üreten sanayii kuruluşları olduğu kadar, üretim süreçlerini Türk Ordusu’ndan gelecek silah siparişlerine göre ayarlayan BMC gibi onlarca fabrika var.

Türkiyede üretilen silahlarının ne kadarının ‘‘Milli’’ ne kadarının ‘‘Gayrımilli’’ olduğu sorusundan çok, Türkiye nasıl ve neden silah üretip ABD’ye silah satabilecek bir ülke konumuna getirildiği sorusu tartışılmalıdır. Genelde silaha için devletlerin aldıkları kadar verdikleri de gizli tutulmakla beraber bu rakamın trilyon Dolarlarla ifade edildiği bilinmektedir. Türkiye’de üretilen silahlar sadece ABD’ye değil yukarıdaki haritada yeşil olarak gösterilen bütün İslam ülkelerine ihrac edilmektedir.

Böylesine kârlı ve rekabete kapalı bir sektörde Türkiye’nin ABD’ye 500 milyon Dolarlık silah ihraç edebilecek duruma gelebilmesinin birden farklı nedenleri olabilir.

1. Avrupa ve Amerikan silah tröstleri kendi ülkelerindeki kamuoyu baskısından ve denetimden kaçabilmek silahlarının bir kısmını Türkiye’de ürettiriyorlar,

2. Hiç bir denetim ve yasal düzenleme tahditi olmadan Türkiye’de üretilen silahlar, Yakın ve Ortadoğu ülkelerine ‘‘Tıbbi malzeme’’ ya da ‘‘Türkmenlere insani yardım adı altında’’ tırlarla sevkedilebilmektedir. Türkiyedeki silah ticaretine gösterilen bu hoşgürü, batılı silah üreticileri açısından Türkiye’yi çok cazip hale getirmektedir.

3. Türkiye geçmişte tekstil sektöründe olduğu gibi ucuz emek ve teknoloji üssü olarak kullanılıyor...

4. Türk burjuvazisi dünyanın içinde bulunduğu çok kutuplu yapının boşluklarından yararlanıp silah pazarında atılımlar yapıyor...

5. Belki de bunların hepsi Türkiyenin savaş ve bunalım ihrac eden bir ülke durumuna gelmesinin beraberce amir etkenleridir...

Bu soruların cevabı ne olursa olsun, bu gün resmi rakkamlara göre 1,4 Milyar Dolar ihracat yapması her ne kadar küçük bir rakam gibi görünse de Türkiye’ egemen sınıfları, dünya ölüm ticaretinin ve onun devamı için yapılması gereken savaş kışkırtıcılığının tam da merkezindedir.

Silah ticaretinin ve onun tatlı kârlarının yarattığı büyük rant ve onun arkasında varlığı, görünürlüğünden çok daha geniş olan bu siyasal koalisyonun1 gücü kırılmadıkça, kârlarını artırmak için bölgesel çatışmalarda daha daha aktif, daha uzlaşmaz roller üstlenmesi kaçınılmazdır. Bu koalisyonun yakın gelecekte Türk siyasal yapısını şekillendirmesi ya da buna ağırlıklı damgasını vurması kaçınılmaz gözükmektedir. Ankara katliam’ındaki ustalık ve örgütlülük bu koalisyonun yurtdışı tecrübelerinin bir eseridir...


(1) Silah sanayiinin sadece iktidardaki partinin icat ettiği bir olgu olduğunu söylemek gerçeği yansıtmaz. Bir çok silah fabrikası 1980’lerde açılmıştır.

 

Dilek Doğan'ı ve Özgüç Yalçın'ı katledenleri tanıyoruz


Konuyla ilişkili diğer makaleler