Türkiye ve Dünyaya Bakış - 128

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 128

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 128

12 Mart geleneği sürüyor…

9 Mart 1971’de TSK içindeki sözde ilerici subaylar bir “sol” darbe planlamışlardı. “Cuntacı” anlayışın son durağı olan bu darbe gerçekleşmedi ve maalesef bu senaryonun içine çekilmeye çalışılan dönemin devrimci gençlik önderlerine büyük bedeller ödetti.

Bugün Deniz Gezmiş’lerin, Mahir Çayan’ların, İbrahim Kaypakkaya’ların, Harun Karadeniz’lerin yiğit devrimci mücadeleleri anılırken, 1971 ve 1972 yıllarında yaşanan gelişmeler değerlendirilirken 9 Mart cuntacılarından söz edilmemesi özünde büyük bir eksikliktir.

12 Mart 1971 faşist darbecileri bütün yaşananların faili ve suçlusudurlar. Ancak 9 Mart 1971 cuntacıları da, devrimci gençlik önderlerini adeta 12 Mart faşist darbecilerinin önüne giyotinin önüne atar gibi ihbar etmekten dolayı en az onlar kadar suç işlemişlerdir.

Bu konuların dillendirilmemesi, Kemalizm’in “sol” içinde olan etkisinin kökünün kazınamamasından kaynaklanmaktadır. Nasıl ki 28/29 Ocak 1921’de Kemalistlerin Türkiye Komünist Partisi önderleri Mustafa Suphi ve yoldaşlarını katletme eylemi konusunda hala lafı dolandıranlar var ise, 12 Mart 1971 faşist diktatörlük sürecinde de katledilen onlarca devrimci gençlik önderlerinin gerçek katilleri de aynı şekilde halen gizlenmeye çalışılmaktadır.

Mahir, Hüseyin, Ulaş, Deniz, Hüseyin, Yusuf, Sinan, İbrahim ve daha onlarca yiğit devrimci genç, sosyalizme olan inançları uğruna gözlerini kırpmadan kendilerini feda ettiler ve ölümün üzerine yürüdüler. Aynen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının olduğu gibi ve yakın geçmişimizde Mazlumların, Sakinelerin olduğu gibi… Bu yiğitlerin tümünün hesabı birlikte ele alınmalıdır. Ve bu hesap intikamcı bir anlayışla değil, uğruna ölümü göğüsledikleri düşüncelerin gerçekleştirilmesi ile mümkündür.

Günümüzde devletin temelini oluşturan Kemalistler ile vitrine koydukları ve birbirleriyle yarıştırdıkları Türk-İslam sentezcisi en az Kemalist generaller kadar ABD emperyalizmin uşağı olan gerici faşistler 12 Mart öncesi ve sonrası “Komünizmle Mücadele Dernekleri” ve MTTB'nin aktif kadrolarıydılar. Akar’lar, Gül’ler, Çiçek’ler, Arınç’lar, Şahin’ler günümüzde Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurullarında, Meclis Başkanlıklarında, Bakanlıklarda ve hatta dönemsel olarak Cumhurbaşkanlığı koltuklarında yeni görevlerini icra ediyorlar.

Kemalizm ile gerici faşist düşünce her dönem kol kola, omuz omuza olmuştur. Türkiye’nin bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm mücadelesini veren devrimci güçler, Kemalizm’le her tür bağlarını kesmedikleri sürece, ne 27 Mayıs, ne 12 Mart, ne 12 Eylül ne, 28 Şubat ve ne de 15 Temmuz süreçleri anlaşılamaz. Dolayısıyla kökü de kazınamaz.

12 Mart 1971 faşist askersel darbesi, sınıf hareketinin yükseldiği, Kürt ulusal sorununun gündem olmaya başladığı, o güne dek her dönem gerici iktidarların koltuk değneği olan köylülüğün harekete geçmeye başladığı, aydın-işçi-köylü ittifakının geliştiği dönemde gerçekleştirildi. TİP’in Meclis’te işçi sınıfının ve halkların sözcüsü olması, DİSK’in kurulmasından sonra gelişmeler, TKP’nin değişik kanallar üzerinden 1951 Tevkifatından beri tekrar toparlanmaya başlaması ABD emperyalistleri ve onların Türkiye’deki işbirlikçisi Kemalist paşalar ile tekelci burjuvazinin reaksiyonuna neden oldu.

ABD’nin Marksizm ekolünden gelen kadroların devrimci gençlerin TİP içinde gençliğin dinamizmine yanıt vermek yerine, gençlik önderlerini THKO, THKP-C ve TİKKO adı altında bölünmeye teşvik etmeleri ayrıca değerlendirilmesi gereken bir yandır. Bu ABD Marksizmi ekollü kadroların tümünün Kemalist nitelikleri değerlendirilerek yerli yerine oturtulmalı ve günümüz mücadelelerinde onlara gereksiz methiyeler düzülmemelidir.

Türkiye İşçi Sınıfının Devrimci Hareketi ve Kürt Devrimci Demokrat Özgürlük Hareketi tüm bu süreçlerden gerekli sonuçları çıkararak günümüz mücadelelerine yön verirse cuntacı ve darbeci anlayışların kökü kazınır, gelecek özgür günlerin yolu döşenebilir.

Bugün HDP/HDK özelinde yürütülen sağlı, “sol”lu saldırıların gerçek anlamı da ancak bu veriler dikkate alındığında anlaşılabilir. Aynı güçlerin uzantılarının bugün HDP/HDK süreçlerine de müdahil olmaya çalışmaları bir de bu bakış açısından değerlendirilmelidir.

12 Mart 1971 faşist askersel darbesinin yıl dönümü ve o süreçte toprağa düşen yiğit devrimcilerin anılarına saygımız bize bu satırları kaleme almaya zorladı. 1973-1983 dönemi TKP MK Genel Sekreteri İ.Bilen yoldaşın her zaman hassasiyetle üzerinde durduğu ve bizi uyardığı, devletin ajan-provokatör kadrolar kullanma zihniyetinin 1919’lardan bugünlere “devlette devamlılık” ilkesine bağlı olduğu tespitlerini anımsatmak ve safları netleştirme zorunluluğunun bir kez daha sorumluluğumuz gereği altını çizmek istiyoruz.

12 Mart 2021


Konuyla ilişkili diğer makaleler