Tartışma bitmiştir. Faşizme Karşı Omuz Omuza!

Tartışma bitmiştir. Faşizme Karşı Omuz Omuza!

Haftalardır, belki de aylardır Emek ve Özgürlük İttifakı temelinde yürütülen liste ve aday tartışmaları ile meşgul olduk. Sonunda süre bitti, bir karar vermek gerekiyordu ve süreç sonuçlandı. Ancak tartışma bitmedi. Kuşkusuz ki HDP ile TİP’den söz ediyoruz. EMEP tartışmalar sürecinde “tek liste” yönünde karar alarak kendi ile ilgili tartışmayı sonuçlandırdı.

Bizce süreç başından itibaren gerek HDP gerekse TİP tarafından doğru yönetilmedi. Neden? Emek ve Özgürlük İttifakı gibi önemli bir adım atılıyor. HDP bileşenleri bunu onaylıyor, EÖİ bileşenleri bağımsız politik iradeleri ile bu ittifaka katılıyor. HDP içinde bileşenlerin onaylarını saymazsanız EÖİ’ni temel kurucu iradesi partileri HDP ve TİP. O zaman artık buna bir Cephe mantığı ile bakarak sonuna kadar savunmak durumundasınız. Seçime girilecek “seçim partisi” tercihini ve kararını da buna göre vereceksiniz. Biz naçizane EÖİ kurulduğunda ileride bu tür sorunların çıkabileceğini ön görerek Emek ve Özgürlük Partisi adı altında bir seçim partisi kurulması önerisi yapmıştık. Hala da aynı görüşteyiz. Bu seçimler artık geçti sayılır ama ileriye yönelik bu adımı muhakkak atmak gerekir. Çünkü ana kurucu gücü veya sonradan katılan olsun hiçbir parti kendi kararları ile kurulacak ittifakının seçim partisine itiraz edemez ve gönül rahatlığı ile bu partiyi sonuna kadar savunabilir.

Gelelim somut duruma. Yeşiller ve Sol adı altında seçime girme kararı birçok insanı bozabilir. Ben örneğin Yeşiller siyasetine karşı alerji sahibi bir arkadaşınızım. Çünkü bu Yeşil Parti meselesinin Almanya’da nasıl ve kimler tarafından ortaya çıkarıldığını yaşayarak gördüm. Sadece komünistlerin yığınsal barış hareketinde en etkin güç oldukları için, ve bu etkin olma hali tüm siyasal ortamı etkilediği için, bu etkinliği kırma adına emekli NATO generallerine ve uzmanlarına kurdurulan bir partiyi bir komünist olarak içime sindirmem mümkün değil. Onun taklidi olarak dünyanın hiçbir yerinde kurulan Yeşil adlı partilere de sıcak bakmadım, bakamam da. Eğer teknik ve bir takım resmi nedenlerle illa da bu parti tercih edilmek zorunda kalındı ise de, adını ve programını değiştirerek bu partiyi tüm tarafların, HDP ve EÖİ bileşenlerinin siyasal anlamda rahatlıkla değerlendirebileceği bir duruma getirebilirdik. Örneğin bu partinin adı EÖP olabilirdi. O zaman bu sorunlar yaşanmazdı.

Neyse bu olmadı. Yeşiller ve Sol adına tek liste ile seçime girme kararı alındı. Biz de tüm siyasal şerhlerimizi koyarak bu karara uyuyoruz. Karar hep birlikte, ortak karar ile alınsaydı yine sorun yaşanmazdı. Mekanizmalar nasıl çalıştı bilemiyoruz ama bir eksiklik olduğu kesin. Olmasaydı bu tartışmalar olmazdı.

Önce çuvaldızı kendimize batırdık. Biz nasıl daha iyi yönetebilirdik sorusuna yanıt aradık. Şimdi iğneyi TİP’e batıralım. TİP parti olarak EÖİ’nin ana kurucu iradelerinden biri. Ne olur Yeşiller ve Sol adı altında girsen? Örneğin, Millet İttifakı partilerinden kimileri CHP listelerinden giriyorlar. Ancak CHP’li olarak değil, örneğin DEVA, Gelecek veya Saadet Partili olarak. Ve seçildikten sonra da kendi partileri adına vekillik görevlerini sürdürecekler, sayı tutturabilirlerse grup kuracaklar. TİP yönetiminin bu durumu üyelerine ve seçmen tabanına anlatması zor değildi. Bakınız, HDP adres gösterdi ve tüm HDP seçmeni Yeşiller ve Sol demeye başladı. TİP de bunu yapmalıydı. Tabii ki seçmenine hakimse… Demek ki o konuda tereddütler vardı. TİP’in Yeşiller ve Sol’u adres göstermesinin oy oranını azaltacağı veya tersi bir söyleyiş ile TİP’in kendi adıyla seçime katılması ile EÖİ’ye ilave oy kazandıracağı argümanları doğru değil. Tam tersine TİP HDP ile ittifak içinde olduğundan daha fazla oy kazanacaktı. Ayrı liste ile seçime girme kararı açıklandıktan sonra kamuoyu araştırmalarının ne sonuçlar verdiğini TİP’li yoldaşlarımız daha iyi biliyorlardır. Ancak bizce TİP’in asıl sorunu bunun da ötesinde kendi partilerini ön plana çıkarma güdüsü olduğunu düşünüyoruz. Asıl düşüncelerinin sadece dışarıya yönelik konuşma ve açıklamaları ile sınırlı olmadığı, içerde daha çok TİP’in büyüklüğü üzerine kendi kendilerine gaz verdiklerini anlıyoruz. Sadece burada bir hata yaptılar. EÖİ sayesinde yüzde yedi barajını aşabilen bir partinin daha sorumlu davranmasını beklerdik. Nasıl ki, HDP güçleri sınıf savaşımının sorumluluğu çerçevesinde TİP’e “tek liste kararımıza uymazsanız EÖİ listesinden seçime girmenize gerek yok” demediler ise…

Geçen sayıda yazımızda “Herkes bugüne nasıl geldiğini ve nereden geldiğini doğru irdelemek zorundadır. Bazı öznel hedefler bir dahaki seçimlere, bu seçimden sonra oluşacak toplumsal dönüşümleri belirle­yebilecek potansiyele sahip dönemlere ertelenmelidir” demiştik. Tekrar ediyoruz, döneme ilişkin siyasal sorumluluk bunu gerektirirdi.

Son tahlilde listelerin oluşturulmasında ve ayrı amblemlerle seçime girilecek illerde nasıl bir yol izleneceği konusunda HDP ve TİP yetkililerinin hassas bir çalışma yaptıklarını biliyoruz. Alınan karara göre seçimlere en az fire ve en fazla başarı ile girilecek koşullarda gerekenin yapılmış olması gerekiyor. Ancak bu tartışmalardan bir sonuç çıkarmak ve son bulmasını sağlamak gerekiyor. Ne aşırı hırs ve kibir ne de kıskançlık ile bu süreçleri yönetmek mümkün değildir. Bu anlamda sosyal medyada ve sahada seçim çalışmalarında yaşanan siyasal atmosfere artık bir dur demek çok gerekli. Yaşadığımız kadar tartışma sonuçlanmış olmasına rağmen kadrolar arasında hatta kimi yöneticiler arasında tartışma ve tavır sürüyor. Bunu sonlandırma sorumluluğu da iki partinin yöneticilerine düşüyor.

Tekrar edersek. Artık bu tartışma bitmiştir. Seçim sonuçları için fal bakmaya gerek yok. Artık kalan kısa sürede sahada yürütülen çalışmalar belirleyici olacak. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın kesin yenilgisi ve Milletvekili seçimlerinde en az 100 vekil çıkarma görevi EÖİ güçlerinin en önemli hedefi. Gerisini seçimlerden sonra değerlendirir gerekli sonuçları çıkarırız. Umarız dizimize vurmak zorunda kaldığımız sonuçlar ile karşılaşmayız.

Seçime kalan günleri çok verimli değerlendirmeliyiz. Ülkemiz bir yol ayrımının eşiğinde. Ya faşizmin daha kurumsal karanlığına, ya da halk demokrasisi yönünde yeni bir yol açacak güçleri oluşturacağımız bir sürece gireceğiz. EÖİ’nin seçim başarısı bu açıdan fazlasıyla önemli. Tüm sınıf ve halk güçlerinin bu duruma göre davranması öncelikli görevimiz olmalıdır. Seçimde amaçladığımız başarıyı elde etmemiz sahaya yansıyacak ve etkisini gösterecek, sınıf mücadelesi çok farklı düzeylere yükselme koşullarına ulaşacaktır.

Konu sadece seçim gününe kadar yürütülecek çalışmalar ile sınırlı değildir. Stalin’in “Oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı önemlidir” uyarısı tam da bu dönemde Türkiye seçimleri açısından belirleyicidir. Seçim günü ve oyların seçim sandıklarında sayılıp rapor edilmesi süreci ile bu sayıların YSK’dan açıklanan sayılar ile karşılaştırması gerçek seçim sonuçlarının sağlaması olacaktır. Seçim için oy istemek kadar, hatta belli bir aşamadan sonra belirleyici önemde olan bu göreve hazır olmalıyız. Aynı şekilde, YSK’nın sonuçları çarpıtma durumunda seçmenlerin oylarına sahip çıkmalarını sağlamalıyız. Seçmenlerden oy istemek için nasıl yoğun bir çalışma yürütüyorsak, aynı seçmenlerin oylarına sahip çıkmaları için de aynı hassas çalışmayı yürütmeliyiz. Seçim sonuçlarını seçim mahallerinde örgütleyeceğimiz lokallerde veya açık havada seçim forumlarında büyük ekran TV’ler kurarak, seçmenlerimizi de davet ederek birlikte takip etmeli, birlikte kutlamaya ve gerektiğinde oylarımıza sahip çıkmak için tepki göstermeye hazır olmalıyız. Seçim günü ve gecesi çalışmalarımızı sürdürmemiz seçim kampanyamızın kendisi kadar önemlidir. Faşizme karşı omuz omuza!


Konuyla ilişkili diğer makaleler