Ulusal Sorun ve 'Çözüm Süreci'

Newroz etkinliklerinden

Ulusal Sorun ve 'Çözüm Süreci'

Egemen sınıf burjuvazi ve onun politik sözcüsü AKP hükümeti bir yol ayrımına gelmiş bulunuyor. Ya totaliterleşmeye yönelerek bataklığa gömülecek, ya da demokrasinin önünü açmak için adım atacaktır. Üçüncü bir yol görünmüyor.

Ülkemiz demokratik gündeminin en canalıcı, en sıcak ve ivedilikle çözülmesi gereken sorunlarından biri, ‘Kürt sorunu’dur. ‘Kürt sorunu’ndan neyi anlıyoruz? Bu soruya doğru, net ve geçerli bir yanıt verebilmek için ilkin ‘Kürt, Kürtçe,  Kürdistan’ kavramlarını açıklamalıyız. Kafkasların güneyi ve Orta Doğu’da, Ermenistan, Irak, İran, Suriye ve Türkiye’ye ait toprakların bir kısmını kapsayan coğrafi bölgenin adı Kürdistan, bu bölgede yaşayan insanların çoğu Kürt, anadilleri de Kürtçedir. Kürtler bu bölgenin en kadim halklarındandır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurulmasıyla Kürtler için yeni bir dönem başladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden gelen Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nda en büyük bağlaşıklığın Kürtler olduğunu gördü. Kürtlerle işbirliği yaptı. Kürtlere muhtariyet (özerklik) verileceğini açıkladı. 29 Ekim1923’te Cumhuriyetin ilanına kadar Kürtlerden ve Kürdistan’dan söz etmiştir. Kendisini ve rejimini sağlamlaştıran Mustafa Kemal, bu tarihten sonra Kürt ve Kürdistan kelimelerini ağzına almamıştır. Bunun nedeni, ulus-devlet modeliyle kurulan cumhuriyeti, Türklük ve Müslümanlık temelinde homojenleştirmekti. Bir diğer nedeni ise devletin, ulusun parçalanma ve bölünme korkusuydu. Mustafa Kemal’in amacı, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan bütün halkları ‘tek’leştirmek için tek dil, tek din, tek ırka dayanan bir Türk Ulusu yaratmaktı. Bunun için Kürtlere asimilasyon (Türkleştirmek) uygulanmıştır. O günden bugüne kadar Kürt ulusal sorunu, ‘kanayan yara’ olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin gündeminden hiç düşmedi.

Kürt halkı ise Kemalizm’e karşı çıktı, direndi. Direndikçe gelişti ve güçlendi. PKK tarafından başlatılan ve her gün daha da güçlenen ve sınırları aşan Kürt halkının özgürlük mücadelesi, Kürt ulusal sorununu devletin gündeminin başına oturttu. Türkiye, bölge ve dünya kamuoyu her gün Kürtler ile ilgili haberlerle yatıp kalkıyor.

2013 Newrozu’nda, Amed Newroz Meydanı’ndaki milyonlara Abdullah Öcalan’ın ‘Demokratik Çözüm Süreci’ mesajı okundu. Bu mesaj ile ‘Çözüm Süreci’ Kürt Özgürlük Hareketi açısından resmen başlatıldı. Mesajda öngörülen eylem planı, 3 aşamayı hedefliyordu.

Birinci aşama: Türk silahlı güçleri ile PKK arasında karşılıklı ateşkesin sağlanması, askeri faaliyetlerin durdurulması, gerillanın geri çekilmesinin başlatılması. Hükümetin ise süreci yasallaştıracak bir Meclis Komisyonu ile Akil İnsanlar Komisyonunun oluşturulması,

İkinci aşama: Geri çekilmenin tamamlanması karşısında yeni bir anayasanın hazırlanması da dahil Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak yasal ve siyasi düzenlemelerin yapılması,

Üçüncü aşama ise: Yeni bir demokratik düzenin inşası.

Bunlara ulaşmak için de birinci aşama Haziran 2013, ikinci aşama ise 2013 sonbaharına kadar tamamlanacaktı.

‘Çözüm Süreci’nin başlangıcından bugüne kadar baktığımızda Kürt Özgürlük Hareketi, ‘Çözüm Süreci’nin gerçekleşmesi için çalıştı. Elinde tuttuğu esir askerleri serbest bıraktı. 23 Mart’ta ateşkes ilan ederek askeri faaliyetleri durdurduğunu açıkladı. İlk gerilla gruplarını 15 Mayıs’ta Medya Savunma Alanları’na çekti.

Buna karşılık devlet ve AKP iktidarı ise, Kürt halkı ile alay eder gibi ikircimli davrandı. Bu tavrıyla sadece Kürt halkını oyalamakla kalmadığı gibi tüm Türkiye halklarının duygularıyla da oynadı.

Bu geçen zaman içinde gerillanın önemli mevzilerine ulaşmak ve saldırılar gerçekleştirmek için yollar, karakol, kalekol ve Kürt köylerini sular altında bırakacak barajlar yaparak gerçek niyetini açığa vurdu. Kürt Özgürlük Hareketi’nin samimi çabaları bir anlamda tek taraflı hale geldi.

AKP iktidarı, 6-7 Ekim gösterilerini bahane ederek alelacele bir ‘İç Güvenlik Paketi’ hazırlayarak Meclise gönderdi.

İç Güvenlik Paketi ne demektir?

- Molotof kokteylinin bir saldırı aracı olarak kabul edilmesi,

- Yüzünü kapatarak gösteri yapanlara izin verilmemesi,

- Gösterilere silahlı olarak katılanlara verilecek cezaların artırılması,

- Polise 24 saat gözaltı yetkisi verilmesi,

- Jandarmada atamaların ordudan alınıp içişleri bakanlığının uhdesine bırakılması.

Dolayısıyla paket; ifade, toplantı, gösteri özgürlüğü, demokratik hakların kısıtlanması ve baskı altına alınması demektir.

AKP iktidarının resmen muhatap kabul ettiği ve görüşmeleri sürdürdüğü Abdullah Öcalan’ın yaşam ve çalışma koşulları, bu görüşmeleri eşit koşullarda sürdürmeye uygun değildir. Devlet ve AKP iktidarı gerçek anlamda çözümden yana ise bu yönde adım atmak zorundadır. Gerisi ‘laf-ı güzaftır’.

Kürt ulusal sorunu çözülmediği için sürdürülen bu savaşta 50.000 kişi yaşamını yitirmiştir. Yüzlerce köy yakılmış, buralarda yaşayan Kürt insanlarımız göçe zorlanmıştır. Göç eden insanlar, işsizlikle, açlıkla ve barınma sorunlarıyla başbaşa bırakılmıştır. Çoğu metropollerde yoğunlaşmış olan Kürt insanlarımız, köylerine ve yerlerine yeniden dönebilmenin özlemi içindedirler.

Kürt ulusal sorunu, demokratik biçimde çözülmelidir. Sosyalizmde muhakkak çözülecek bu sorunun, sosyalist devrim sonrasına ertelenmesi gerekli değildir. Bu mücadele bugünden başlatılmalıdır ve başlatılmıştır da, çünkü bu hak her ulusun olduğu gibi Kürtlerin de en doğal ve en demokratik hakkıdır. “Ayrılma hakkı dahil Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” sadece biçimsel olarak değil, ilkesel olarak da uygulanmalıdır. Buna kararı, Kürt halkı verecektir. İşçi sınıfı bu ilkeyi sonuna kadar savunduğu gibi mücadelesini de buna göre geliştirir. İşçi sınıfı  mücadelesinde bütün uluslardan işçilerin sosyalizm için ortak politik hedefler doğrultusunda sıkı işbirliğini savunur. Bu, proletarya enternasyonalizminin gereğidir.

Kürt halkı, bir yandan ‘kader’ini belirleyemediğinden dolayı bir ulus olarak ezilirken diğer yandan da Kürt işçileri, emekçileri de sınıfsal yer alımlarından dolayı sömürülmektedir. Kürt 10 28 Kasım 2014 gençliğinin büyük çoğunluğu  eğitimöğrenim olanaklarından yoksun ve çok zor koşullarda yaşamaktadır. Kürt kadınları ise ulusal baskının, sınıfsal sömürünün ve cinsiyet ayrımcılığının boyunduruğu altındadır.

Ulusal sorunun demokratik çözümü için Kürt halkının özgürlük mücadelesi sürüyor. Toprağıyla, dağıyla ve taşıyla birliğini sağlayarak bir bütün olan Kürt halkı, Özgürlük Mücadelesi’nin bayrağının altında toplanmış durumdalar. Uluslar arası bir komplo ile tutuklanan ve 15 yıldan beri İmralı adasında hücrede yaşayan Abdullah Öcalan’a sımsıkı bağlıdırlar ve ‘irade’ olarak bütün dünya kamuoyuna deklare ettiler.

Kürt ulusal sorunun çözümü için iki muhatap vardır. Bir taraf devlettir, onun politik erki AKP hükümetidir. Diğer taraf ise Kürt halkıdır, onun ‘iradem’dir dediği önderi Abdullah Öcalan’dır.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş yaptığı açıklamada “Barış süreci, İmralı’da başladı, İmralı’da biter.” dedi. AKP hükümeti ise, ‘Barış sürecinin İmralı’yla bir ilgisi yoktur’ diyerek karşı bir açıklama yaptı.

Başından günümüze kadar açıklamalara ve olup bitenlere baktığımızda AKP hükümeti ‘Çözüm Süreci’ konusunda da samimi olmadığını göstermektedir. Eğer gerçekten bir ‘iyi’ niyeti olsaydı bugüne kadar mutlaka kısmi de olsa demokratik adımlar atardı. En azından A. Öcalan’ın tutukluluk koşullarının iyileştirilmesi ve diğer politik tutukluların serbest bırakılması, Kürdistan’da Olağanüstü Hal  uygulamalarının kaldırılması için adım atar, Çözüm Süreci Yasa Taslağı’nı meclisin gündemine taşırdı.

İki yıldır bu konuda tek tutarlı ve belirleyici adım atmıyor ama ‘Kamu düzeni’ diyerek bir hafta içinde ‘İç Güvenlik Paketi’ni meclisin gündemine taşıyor. Sormazlar mı adama, ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ diye!

İşçi sınıfının devrimci hareketi, sınıflar arası barışın mümkün olmadığını savunur. ‘Sınıflar arası barış’ sözü, egemen güçler tarafından ortaya atılan içi kof bir aldatmacadır. Ancak diğer yanda ‘halklar arası barış’ için mücadelesini aralıksız sürdürür. Burjuvazi, devlet ve AKP iktidarı, Kürt halkına, halklarımıza ve işçi sınıfına hiçbir ‘hakkı’ kendi rızasıyla vermemiştir, vermeyecektir. Ve bir mücadeleyle karşılaşmadan sorunların ‘çözüm’ü için tek bir adım atmamıştır, atmayacaktır.

Kürt halkı, çok büyük değerler pahasına bugünlere getirdiği özgürlük  mücadelesiyle ulusal demokratik haklarını önünde sonunda kazanacaktır. Bu noktada yapılması gereken, savaşsız, sömürüsüz bir düzene, sosyalizme, açılan anti-emperyalist demokratik bir sürecin kilometre taşlarını birlikte döşeyebilmek için, işçi sınıfının devrimci mücadelesini, Kürt özgürlük mücadelesiyle birlikte geliştirip güçlendirmek ve omuz omuza yürümektir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler