Umutsuzluktan Umuda Kürt Özgürlük Mücadelesinde Yeni Dönem

Umutsuzluktan Umuda Kürt Özgürlük Mücadelesinde Yeni Dönem

Mesut BarzaniGüney Kürdistan referandumu ve ardından yaşanan gelişmeler üzerine çeşitli yorumlar ve değerlendirmeler yapıldı. Ortaya çıkan sonuçlara göre bir şeyler söylemek ve suçlamalarda bulunmak en kolay iş olsa gerek. Yüzyılın Kürtler için ortaya çıkardığı şansı, yeni bir Sykes-Picot benzeri anlaşmanın kurbanı etmemek için doğru adımların atılması gerekmektedir. Bugün Kürtler, yüzyıl öncesinin Kürtleri değildir. Bu gerçeği bilmekteyiz.

Ulusal birlik ve kendi iç sorunlarını aşmada  istenilen düzeyden uzak da olsalar, önemli bir güce ulaşmış durumdadırlar. Bölgenin demokratikleşmesi sorunundan Kürtlerin özgürlük mücadelesini ayrı tutmak daha da zorlaşmıştır. İran ve TC’nin Kürt karşıtlığında ifadesini bulan  ortaklıkları, referandum karşısında aldıkları tutumla daha da netlik kazanmıştır. Referandum, bu ortak düşmanlığın bir kez daha görülebilinmesi için bir vesile olmuştur. Her iki rejimin de bölgede Kürtlerin kazanımlarını engellemek  için aralarındaki çelişkileri bir kenara bıraktıklarını görebildik. Bu devletlerden herhangi birine dayanarak veya onların yaratmaya çalıştıkları mezhepsel çelişkilere taraf olarak bölgede kazanımlar elde edilemez. Bu devletler geçmişte de bunu yaptılar ve başarılı da oldular. Bir kez daha aynı senaryonun başarılı olmasının önünde durabilmek için, barışı ve halklar arasında dayanışmayı öne çıkarmak gerekmektedir.

Gelecek referandumdan da önemlidir

Referanduma giden süreçte yeterli hazırlığın yapılamadığı ve Güney Kürdistan’da ulusal birliğin sağlanamadığı çokça dile getirildi. Parlamento ve hükümeti çalışmayan bir idarenin referandum sonuçlarını değerlendirmekten uzak olduğunu ve kendilerinin de hesap edemeyecekleri gelişmelere yol açacağını belirtmiştik. Bunların bir halkın kendi kaderini tayin etmesi önünde bir engel olmadığını ve bu karara saygı duyulması gerektiğini de söylemiştik. Sıra Kürtlere gelince ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını unutan ve  ‘daha zamanı gelmemiştir’ diye karşı çıkanları da eleştirmiştik. Referandum sonrasında yaşananlar bunları hiç bir şekilde haklı çıkarmaz. Tam tersine Kürt halkının özgürlük mücadelesine destek olamadıkları ve onlar karşısında sorumluluklarını yerine getiremedikleri için, bu tavırlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir.

Referandum sonrasında yaşanan gelişmeler, Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgelerin yeniden Irak Hükümetinin denetimine geçmesi, Kürtler için bir hayal kırıklığını da beraberinde getirdi. Güneydeki Kürt örgütleri birbirlerini ihanet ve savaşmamakla itham etmeye ve sorumluluğu karşı tarafın üzerine atmaya başladılar. Suların daha durulmadığını ve bu yönlü suçlamaların,  bir dönem daha yüksek sesle dillendirileceğini görebilmekteyiz. Birbirini karşılıklı suçlamalarla, ortaya çıkan yeni gelişmeleri sağlıklı bir şekilde değerlendirmek mümkün olamaz. Bu tür yaklaşımlar, Kürtlere gerekli olan ulusal birliğin yaratılması önünde de engeldir. Tabii ki eleştiriler olacak ve her kesim bu süreçte kendinden kaynaklanan hatalarını değerlendirmeye tabi tutmalıdır. Ama karşısındakini suçlamakla geleceğe dönük doğru adımların atılması başarılamaz.

Referandum ve sonrasında Kerkük’ün Irak Hükümetinin denetimine girmesi, tartışma konusunun temeli olursa geleceğe dönük doğru adımların atılması gerçekleşemez. Kaldı ki bu tartışmalı bölgelere dönük, Irak Hükümetinin referandum olmasa da bir müdahalede bulunacağı biliniyordu. Referandumu bir bahaneye dönüştürerek süreci erkene aldılar. Bu açıdan referandumu aşarak geleceğe bakmak ve bundan sonra nelerin yapılabileceği ve yapılması gerektiği üzerinde odaklanmak gerekmektedir. Geleceğin kurtarılması günlük bazı başarılardan daha da önemlidir. Etnik ve mezhepsel farklılıkların yoğun olduğu bölgelere çatışmalardan uzak bir çözümün geliştirilmesi giderek daha da önem kazanmaktadır. Bunu gerçekleştirecek olanlar da bölgedeki demokrasi güçleridir. Milliyetçiliğin hız kazandığı bir dönemde demokrasi güçlerinin seslerini daha bir yüksek tonda çıkarmalarının önemi artmaktadır. Irak demokrasi güçlerinin güçlü bir sesi olsaydı, referandum ve sonrasında yaşananlar kuşkusuz farklı olacaktı. Yine Kerkük’te tüm halkları içerisine alan bir ortak yönetim kurulmuş ve ya geliştirilmiş olsaydı sonuçlar farklı olurdu. Kerkük’ün tüm kesimlerini içerisine alan bir idari ve örgütlü yapının hayata geçirilememiş olması da bir eksiklik olarak kayıtlara düşülmelidir.

Güney Kürdistan’ı Bekleyenler

Referandum sonrasında bir kırılmanın yaşandığı ve bu süreci atlatmaya dönük  bir belirsizliğin hakim olduğu Güney Kürdistan’ı neler beklemektedir? Birbirlerini ihanet ve savaşmamakla suçlayarak sorunlara bir çözüm bulunamaz. Federal yapının tüm siyasi partilerinin katılımı ile işlerliğe kavuşturulması ve birliğin sağlanması gerekmektedir. Bu olmadan Kürdistan’ı egemenlikleri altında bulunduran devletlerin oyunlarını bozmak mümkün olmaz. Halklar ile barış içerisinde bölgede kurulacak  bir yaşam,  Kürtlerin birliğinin bir kazanımı olacaktır. Güneyin bu konuda başarısız bir örnek oluşturduğunu biliyoruz. Hem hükümet ve hem de peşmerge birlikten uzak bir görüntüdeydi.

İlk ele alınması gerekenin birliği sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu şekilde geleceğe dönük başarılı adımlar atılabilinir. Gerçi herkes birlikten bahsediyor. Ama biraraya gelmek söylendiği kadar da kolay olmuyor. Bunun çok çeşitli sebepleri olmakla birlikte, bölgesel ve aşiretsel çıkarların ulusal çıkarlardan önde tutulmasıdır da diyebiliriz. Çok parçalı bir idarenin olması ve yerel güçlerin kendi aralarında bölgeleri paylaşmalarının bir başka izahı olamaz. KDP kendi bölgesindeki parlamentoyu kapatabiliyor ve parlamento başkanının o bölgeye girişini engelleyebiliyorsa, orada Kürt halkını temsil eden bir iradenin eksik olduğuna işarettir. Bu tür sorunların önümüzdeki süreçte ne kadar aşılacağını ve mevcut güçlerin bunları aşmada ne kadar istekli davranacaklarını daha bilemiyoruz. Kişisel ve örgütsel çıkarlar ulusal çıkarların önüne konuldukça yenilgilerin yaşanması kaçınılmazdır. Ayrıca ilşkilerde şeffaflığın yaşanması gerekmektedir. TC ve İran ile kurulan ilişkiler açık değildir. Bu ilşkiler karşılığında alınan ve verilenler nelerdir? Kürt halkı tarafından bilinmemektedir. Referandum sürecinde AKP-Saray Rejimi’nin temsilcileri tarafından IKBY nelerin neler karşılığında verildiği bir şekilde dile getirildi. Ancak daha açığa çıkmamış ilşkiler ve anlaşmalar mevcuttur.

Kürtler Bölge Halkların Demokrasi Mücadelesine Nasıl Yaklaşmalı

Milliyetçiliğin her halk gibi Kürtlere de kaybettireceğini defalarca belirttik. Bugün ABD’den tutalım da bir çok alanda gelişen sağcı ve milliyetçi akımlar dünyamızı yeni bir tehlikeye atmak istemektedirler. ‘First’, önce benim ülkem demekle sorunlar çözülmemekte, tam tersine ağırlaşmaktadır. Kürtlerin ulusal sorunu çözülmediğinden dolayı, ulusal taleplere milliyetçi pencereden bakmayabiliriz. Ya da her ulusal talebi, bugün dünyayı bir yerlerinden etkisi altına almaya çalışan milliyetçi akımlarla aynı kefeye koymamak gerekmektedir. Burada yanılgılar başlamakta ve Kürtlerin bugün yürüttükleri özgürlük mücadelesiyle bölgede demokrasi ve barış cephesinin önemli bir parçası oldukları görülmemektedir.

Buna karşılık belirli Kürt çevrelerdeki  milliyetçi söylemlerin varlığı inkar edilmez. Bunlar da öncelikle ‘First’ Kürdistan demektedirler. Hatta daha ileri giderek Kürtlerin bölgedeki diğer halklar ile bir ilgileri olmadığı ve onların demokrasi sorunlarının Kürtleri ilgilendirmediği ve ilgilendirmemesi gerektiğini söylemektedirler. Hatta bazıları daha da ileri giderek ‘varsın bu devletler diktatörlüklerle yönetilsinler, önemli olan Kürtlerin ulusal çıkarlarıdır’ demektedirler. Referandum ve sonrasında yaşanan gelişmeler bunun böyle olmadığını göstermiştir. Sömürgeci devletlerin, kendi aralarındaki çelişkileri bir kenara bırakarak ortak ittifak yapmaları Kürtlerin de bölge halkları ile ortak bir mücadele birliğinin gelişmesine önem vermeleri gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Sömürgeci güçlere tamamen sırtını dayayarak özgürlük yolunda gidilemeyeceği bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Güney Kürdistan’da bugün yaşanan dramın Irak, İran ve Türkiye’deki demokrasi güçlerinin güçsüzlüğünün bir eseri olduğunu da unutmamak gerekmektedir. Denilebilinirki bu güçler zaten zayıf, ama gelişmesi için katkıda bulunmanın önünde hiç bir engel yoktur. Referandum öncesi ve sonrasında Rudaw Medya yayınları içerisinde olan bazı kişilerin TC ve hükümetine yönelik açıklamalarına bakınca KDP çevrelerinin demokrasi güçlerinden çok AKP gericiliğine dayanarak ilerlemek istediğini görüyoruz. İran’ın şii eksenine karşı sunni cephenin bir bileşeni olduklarını ve Türkiyenin desteklemesi gerektiğini dile getiriyorlardı. Türkiye’nin referandum sonrası İran ve Irak ile aynı cephede yer alması bunları şaşırtmışa benziyor.

AKP içerisinde yer alan ve işbirliği içerisinde olan bazı Kuzeyli Kürtlerin de bu argümana sığınarak Barzani’ye destek vaadinde bulundukları açığa çıktı. Bunlar esasında Rojava mücadelesine ve Kürt Özgürlük hareketine karşı bir alternatif olarak KDP’yi öne çıkarmaya çalıştılar. İşler ciddileştiğinde de Erdoğan ile bir araya gelerek ilk karşı açıklamayı da bunlar yaptılar. Bir şekilde borsada Barzani’ye oynayanlar ve adı etrafında spekülasyon yapanlar kaybetti. Buna, Güney Kürdistan ve Barzani adı üzerinden kendilerine Kürt Özgürlük Hareketi karşısında siyasi bir gelecek oluşturmaya çalışan bazı Kürt örgütlerinin de kötü bir yönlendiricilik yaptıklarını ekleyebiliriz.

Barzani referanduma çocukluk hayalinin gerçekleşmesi olarak da bakabilir veya bazılarının vaadlerine inanarak da adım atmış olabilir. Bir çok kişi aynı soruyu soruyor. Uluslararası destek olmadan neden bu adımı atmak istedi? Bunun iç sorunlardan kurtulmak için atılmış bir adım olarak da görebiliriz. Bir bakıma ileri gitmek veya geri dönmek, gelinen noktada bir şey değişmeyecekti ve  her iki olasılıkta da benzer sonuçlar olacaktı. Bunu Barzani de gördü. Bağımsızlıkta evet demiş bir halk desteğini eline alarak en azından görüşme masasına güçlü oturmak istedi. Bunu da kendisi için doğru adım olarak gördü. Sonuçları, kısa vadede kaybedilmiş gibi bir görüntü çıkarsa da karşımıza, referandumun kendisi Kürt halkının özgürlük mücadelesinde önemli adımların atılmasına da yol açacaktır. Başlangıçta da belirttiğimiz gibi sonuçlar şu anda nasıl bir görüntüye yol açarsa açsın kazanan Kürt Özgürlük mücadelesi olacaktır.

Milliyetçiliğin ele bayrak yapılmasının ve diğer halklarla ortak mücadelenin koşullarını geliştirmemenin Kürtlere bir şey kazandırmayacağı bir kez daha açığa çıktı. Halklar arasındaki dayanışmaya değer vermek, Kürtlerin kendi aralarında oluşturmak istedikleri birliğin önünde engel de değildir. Tüm bu süreçlerden sonuç alarak çıkabilmek için ulusal birliğin gerekliliği bir kez daha pekişti.

Kürt Özgürlük Mücadelesi, Ulusal Birliğe Önem Vermeli

Bugün Kürt Özgürlük Hareketinin önünde iki önemli adım bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Ulusal Birlik için çalışmalara hız vermek ve sonuç alıcı adımlar atabilmektir. Diğer önemli adımsa Rojava devrimi ve kazanımlarını korumakla birlikte daha da geliştirmektir. Bunların öylesine kolay adımlar olmadığını şimdiye kadar yaşanan gelişmelerden de bilmekteyiz.

Kürt çocuklar bir eylemdeUlusal birlik meselesinde varolan sorunlar bilinmektedir. Kürt örgütlerinin siyasal farklılıklarının yanısıra dış müdahalelerdir. Bunların öyle kısa bir zaman dilimi içerisinde aşılması pek de mümkün görünmüyor. Yapılması gerekenler ayrılıkları engel olmaktan çıkarmaktır. Bugün ortaya çıkan sonuçtan bir şekilde herkesin bir sorumluluğu vardır. Genel doğruları söyleyerek bir sonuç alınamayacağı defalarca kanıtlandı. Tam tersine belirli çevreler bunların ardına gizlenerek suları bulandırmaktadırlar.

Bugün bölgenin  yeniden dizayn edilme çabaları daha geniş bir boyut kazanmış durumdadır. Geniş bir cephede bir mücadele söz konusudur. Kimilerine göre ‘Arap Baharı’ hala devam ediyor. Bölgenin mevcut şekilde yönetilemediği uzun bir dönemdir bilinmektedir. ABD’den Rusya’ya kadar uluslararası güçler ile bölge gerici devletleri, tüm Ortadoğuya yeniden şekil vermede, kendi çıkarlarını egemen kılmak için yoğun bir çaba içerisindedirler. Bu egemenlik mücadelesinden Kürtlerin en yakından etkilendiklerini biliyoruz. İşte bu mücadelede başarılı olmak için Kürtler için Ulusal Birlik vazgeçilmezdir.

Rojava mücadelesi sadece DAİŞ çetelerine karşı bir savaş olarak görülmemelidir. Kürt Özgürlük Mücadelesinin önemli bir gelişme yaşamasının da ötesinde Rojava ve Suriye’nin kuzeyinde yaşayan halklararasında birliğin de önemli bir deneyimidir. Bu deneyimin savaşın bitiminde de sürdürülmesi önem arz etmektedir. Buradaki bu mücadele deneyimi, halklara barış içerisinde ve birbirlerinin haklarına karşılıklı saygı temelinde birlikte yaşayabileceklerini göstermektedir. Bu modelin boğulmak isteneceği ve saldırıların olacağını gözardı etmiyoruz. Bu modelin geliştirilmesi ve daha geniş halk kesimlerini bünyesine katması, birlikte yaşayabilmenin mümkün olduğunu da gösterecektir. Halklar arasında bir düşmanlığın olmayacağı bunun egemen çevrelerden kaynaklandığını gösterebilmek açısından da önemli bir deneyim olarak geliştirilmek zorundadır.

DAİŞ’e karşı verilen mücadelenin başarılı olması ve ortak mücadelenin geliştirilmiş olması aynı zamanda halklara da güven aşılamaktadır. Savaşta kazanılanın yeniden inşa sürecinde korunması buradaki mücadelenin önemli bir hedefi de olmalıdır. Adım adım çözüme doğru giderken dış tehlikeleri iyi okuyabilmek ve buna göre tedbirler geliştirmek Rojava mücadelesinin yeni başarılarla devamını getirecektir.

TC’nin başında bulunan AKP-Saray yönetiminin Rojava’daki kazanımları boğmak için yoğun bir saldırganlık içerisinde olduğunu biliyoruz. Kuzey Kürdistan’da savaş düğmesine basmakla kalmayıp Kürt karşıtlığını her parçadaki gelişmeye karşı bir tavırla devam ettirmektedir. Bunun önümüzdeki günlerde artarak devam edeceği görülmektedir. Baskı ve çatışmaları artırarak hükümet edebileceğini gören faşist rejimin saldırganlığı artarak devam edecektir. OHAL ile keyfi davranışlarını ve baskılarının dozajını artıracaklardır. Yedeğine aldığı MHP ve aradığı adelet arayışı yolda kalan CHP’nin koltuk değneğiyle AKP’nin daha da saldırganlaşacağı görülmektedir. Bu saldırganlığa karşı tek çare demokratik  dayanışmayı yükseltmek ve halkların ortak mücadelesinin barış yoluna evrilmesinin yolunu açmaktır. Kürt Özgürlük Hareketine bu yeni mücadele döneminde,  ortak mücadenin koşullarını geliştirecek bir görev de düşmektedir. Kürdistan’ı sömürgeleştiren egemen güçler yenilmeden halklarımızın özgürleşmesi ve barış içerisinde yaşamaları mümkün değildir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler