Unutmak İhanettir... Barış Kazanacak!

Unutmak İhanettir... Barış Kazanacak!

Savaşın da, Türkiye’nin de kazananı barış olacaktır. Daha bu günden oldu zaten. Barış Ankara’da verdiği şehitleri ile birlikte toplumsallaştı. Kitlesel boyut kazandı. Toplumun yüreğine işledi, iliklerine, damarlarına kadar sirayet etti...

Barış, barış için mücadele faktörü iken artık barış; saray deviren, iktidarı yıkan, yeni iktidarlar oluşturan, toplumsal sistemi değiştiren, aktif, militan, direngen, pes etmeyen bir fenomene büyüdü. Barış, kelimenin gerçek anlamı ile bir devrim inadına dönüştü. Gördüğü her zorluk karşısında “inadına barış” sloganı ile bütün zorlukları hizaya getiren, aşan bir güç haline geldi.

İnadına Barış Kazanacak10 Ekim Ankara Katliamı insanlık açısından bir felaketti. Devrimciler, demokratlar, sosyalistler, komünistler, barış severler için tanımı ve tarifi olmayan, yüreklere köz gibi oturan bir acı yumağı oldu. Verdiği acı ile göz yaşlarını kuruttu, akıllara durgunluk verdi, yarattığı şok etkisi ile bedenleri dondurdu. Şokun etkisi geçince Türkiye’de, Kürdistan’da ve tüm dünyada halklar “inadına barış” sloganı ile ayağa kalktı. Türkiye ve dünya sarsıldı, sallandı. Türkiye halkları büyük bir şok yaşadı, en derin uykudakiler bile uyandı, sersemledi, kendine geldi, katillerin, canilerin kim olduğunu, kimlerin olabileceğini düşünmeye başladı. Halkın önemli bir kesimi Türkiye’nin nereye, kimler tarafından sürüklendiğini anlamaya, öğrenmeye başladı.Türk devleti Kürdistanı yakıp yıkıyor her gün gençler, çocuklar, yaşlılar katlediliyor insanlar tutuklanıyor, Kürdistan tam bir işgal altında. Görüntülerdeki polis ve askerin tam da işgal gücü gibi hareket ettikleri görülmektedir. Ölüler panzerlere iple bağlanarak insanlık dışı bir şekilde işkence yapılıp sokak sokak gezdirilmektedir. Kürdistanda evler yakılmış yıkılmış içerisinde oturulamaz hale getirilmiştir. Abluka altında tutulan bu bölgelerde insanlar aç ve susuz bırakılmış ve göç etmeye zorlanmıştır. Özgür basın yayın kurumlarına karşı saldırıya geçmiştir. DİHA, Azadiya Welat, Aram Yayınlarına yapılan baskılar bunlara örnektir. Ankaradaki barış, emek, demokrasi mitinginde Politika Gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü değerli, işçi sınıfının yiğit neferi, aydın devrimci, komünist Kemal Tayfun BENOL’u kaybettik.

Buna karşın barış düşmanları, barış mücadelesinin sömürüsünü kıstığı, hırsızlık, yolsuzluk, uğursuzluğunu deşifre ettiği kesimler insanlıklarını tümden unutarak, insanlık dışı tavır geliştirerek insan ve insanlık nezdinde deşifre oldular. Barış düşmanları zaten doğal olarak insanlığın da düşmanları idiler. Ancak barışın kahramanı, unutulmaz şehitleri, barış ve insanlık düşmanlarının yüzündeki maskeyi kaldırıp atarak topluma insanlık dışı olan gerçek yüzlerini gösterdiler.

Ankara Katliamı nedeni ile insan olan insanların gözyaşı, kaçak sarayı ve sakinini kuşatan bir sele büyüdü. Barış şehitlerinin kanı IŞİD’in müttefiki, “Kobane düştü düşecek” sloganını atarak IŞİD’e maddi desteğin yanında manevi bir destek de veren acımasız Erdoğan diktatörünü boğacak bir göle dönüştü. Erdoğan zalimi akıttığı göz yaşı selinde ve döktüğü barış şehitlerinin kanında boğulacaktır. Barış şehitleri TC tarihinde ilk kez: Namusluların namussuzlardan daha cesur, daha direngen, daha aktif, daha atak olduğunu göstermişlerdir. İlk kez namusluların, haklıların sesi, onursuzların, haksızların, ahlaksızların sesinden daha gür çıkmıştır. Mazlumlar haykırışı ilk kez bu kadar ses getirmiştir. İlk defa STK’lar birlikte hareket etmiştir, demokrasi güçleri, emekçiler, işçi sınıfı, tüm kesimler kararlı bir şekilde davranmışlardır. Türkiye’de ve Kürdistan’da bu saldırılar sürerken,Türkiye halkları, aydınları, yazarlarının, sanatçıların, her kesimdeki insanların rahat uyumaları mümkün değildir.

Kedine solcu, sosyalist diyenler, Kürdistan, Cizre, Nusaybin, Lice, Varto, Bismil, Silvan her taraf yanarken sizin rahat uyumanız ses çıkarmamanız siz sol kesime yakışmamaktadır. Türkiye işçi sınıfının öncü gücü, Politika Gazetesi ve bazı devrimci, sosyalist, komünist kesimler Kürt Özgürlük Hareketiyle birlikte yoldaşça davranmaktadırlar, çünkü birlik ve dayanışma içinde olmak, sınıfsal görevler gereğidir ve onun ötesinde insanım diyen herkesin görevidir. Bir dönem Kürdistan’da herkesin kitaplarıyla büyüdüğü “Özgürlük Yolu” siyaseti ve öncüleri utanmadan basın yoluyla AKP’yi desteklediklerini deklare ediyorlar, döneklik ihanet budur. Herkesin bildiği birşeyi burda yeniden yazmak zorundayım. Hitler faşizmi iktidara geldiğinde,ilk önce Yahudileri, devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri, katletmesi karşısında sesiz kalanlar hatta alkışlayanlar sıra kendilerine geldiğinde yanlarında kimseyi bulamamışlar. Sıra döneklere geldiğinde herkes yüzlerine tükürecektir.

Erdoğan’ın seçim kazanmak, AKP’yi tek başına iktidar yapmak için PKK’ye saldırarak, PKK’nin de “misillemede” bulunmasını sağlayarak HDP’yi iki ateş arasında bırakıp, kıskaca alarak, baraj altına itme planını barış politikası boşa çıkardı. Özgürlük Hareketinin “eylemsizlik” ilanını kale almayarak savaşmaya devam etse de devleşen barış gücü; ülke, bölge ve dünya nezdinde Erdoğan devletini barışa mahkum edecektir. Savaş Erdoğan’a yarar değil, zarar getirecek bir faktör konumuna geldi.

Erdoğan HDP’yi savaşan taraflardan birinin, yani PKK’nin yanına itip, Türk milliyetçiliği ve savaş aleyhtarı güçlerin karşısına çıkartarak siyasi iflasa sürüklemeye çalıştı. HDP Erdoğan’ın bu taktiğine karşı iki savaşandan birinin yanında durmak yerine kendi safını ve alternatifini yarattı. İki savaş gücünün karşısına barışı çıkarttı. Her ikisini de barışa davet etti. Dolayısı ile toplumun karşısına da iki savaş yanlısı seçenek yerine üçüncü seçenek olarak barış seçeneğini çıkartmış oldu. HDP savaş koşulundan kendini kurtarmayı bildi. Ham tahtaya ayak basmadı. Durup, dinlenmeden savaşın halkların işine hiç ama hiç yaramadığını, yaramayacağını söyledi. Erdoğan’ı savaşla baş başa bıraktı. PKK de “eylemsizlik kararı” alınca artık Don Kişot’un yel değirmenleri ile savaştığı gibi Erdoğan da kendi kendisi ile savaşmak durumunda kalacak. HDP’yi uğratmak istediği akıbete Erdoğan’ın kendisi uğrayacaktır. Belki HDP’yi baraj altında bırakmaya çalıştığı gibi kendisi baraj altında kalmayacaktır, ama tek başına iktidar olma şansını da bir daha yakalayamamak kaydı ile kaybedecektir. AKP ve erdoğan politikaları Kürdistan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Silvan, Sur, Lice ve Kürdistanın her tarafında ters tepti.

Mevcut durumda siyasi arenanın en etkili alternatif politikası barış politikası olmuştur. Erdoğan’ın strateji ve taktiklerinin tümü HDP’nin strateji ve taktikleri karşısında iflas etmiştir. Belki en doğru tanım: Erdoğan’ın kendi oyunu ile yıkılan pehlivan misali kendi taktiği ile yıkılmış olduğuna vurgu yapmaktır. 1) 5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırının arka plandaki failini bulmaması, bunu HDP’ye bir göz dağı olarak faili meçhul gibi göstermesi ; 2) Suruç’ta 33 devrimcinin katliamını tümü ile es geçerek canlı bomba olarak Suruç eylemini yapan, eylem yerinde parçalanan katilin, son Ankaradaki katliam tamamen AKP Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun sonunu getirmeye yetti, HDP’ye karşı hazırlanmış, Ankara Katliamına kadar uzanan tuzaklar silsilesi Erdoğan’ın başına patladı.

Bu karanlık zihniyeti korkutan halkların barış umududur. Acımız büyük, öfkemiz büyük, ama umutlarımızda daha da büyüktür. Bu acıyla yoğrulduk, ateş çemberinden geçip geldik. Türkiye’deki emekçilere, demokrasi güçlerine, işçi sınıfına tüm ezilmiş kesimlere, Kürdistandaki emekçilere, başta da direne direne kazanan Kürt Özgürlük Hareketine ateşle yaklaşanları o ateş yakar. Türkiye’de ve Kürdistan’da mücadele içinde şehit düşen arkadaşlarımız, barış,emek, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm şehitleridirler. Barışı mutlaka halklara armağan edeceğiz. Baskılara, zulme, katliamlara, faşizme karşı ortak mücadeleyle BARIŞI KAZANACAĞIZ. Sınıfların değil, halkların barış içinde bir arada yaşaması için, savaşsız sömürüsüz özgür demokratik, sosyalist bir türkiye, demokratik özerk Kürdistan için BİRLİK OLMAK ZORUNDAYIZ. UNUTMAK İHANETTİR!


Konuyla ilişkili diğer makaleler