Yüz Yılın En Önemli Kazanımı… İtirazı Olan Beri Gelsin!

Yüz Yılın En Önemli Kazanımı… İtirazı Olan Beri Gelsin!

Ülkenin durumu hepimizin malumu. Tekrarlamaya gerek yok. Var olan sorunların kapitalizmin restorasyonu temelinde giderilemeyeceği açık. Bu çerçevede var olan kapitalist düzenin aşılması gerektiği konusunda şüphemiz yok. Kapitalizmin de ancak devrimci yoldan aşılabileceği ise yine şüphesiz kesin. Belirleyici olan bugün bulunduğumuz noktadan devrimci dönüşümler zamanına, yani devrime nasıl ulaşacağımız ile ilgili olmalı. Tek başına en ideal çözümü sadece propaganda etmek kulağa hoş gelebilir ama bizi bir yere ulaştırmaz. Sadece keskin ve doğru ifadeler kullanmış olmakla kalırız. Diğer yandan, konu sadece bizler değiliz. Toplumun nüfus olarak ezici çoğunluğu kapitalizmin kuralları altında ezilip sömürülürken maalesef halen kendi sınıf düşmanlarını farkında olmadan destekler durumdalar. Yani kısacası, bizim bildiğimizi bu geniş yığınlara taşımak ve onlarda gerekli farkındalığı yaratmak da bizlerin görevi. Bu işlevi yerine getirmek için yığınların anlayacağı dilden konuşmak, sorunları ele almak, çözüm yolları göstermek ve en önemlisi yığınların gösterdiğimiz değişimin gerçekleşebileceğine inanmaları gerekiyor. O zaman yığınların sorunlarına sahip çıkıp çözümleri için harekete geçmeleri gerçekleşebilir.

Bu süreci belirleyecek olan araçları yaratmak sorusu ile karşı karşıyayız. Kuşkusuz ki sürecin öznesi işçi sınıfının politik örgütüdür. Bu sürecin örgütlenmesi ve yönetilmesinde başat görev ona düşmektedir. Ne ki, politik ve toplumsal bağlaşıklıklar politikası da bu sürecin doğası gereği olmazsa olmaz belirleyici etmendir. Demek ki sürecin örgütlenmesi ve yönetilmesinde toplumsal bağlaşıklığın yansıyacağı politik bağlaşıklığın aracı ve araçları da en az o kadar belirleyici önemdedir. Diğer bir konu ülkedeki sınıf savaşımının özgün koşullarına koşut olarak işçi sınıfının politik örgütü ile Kürt özgürlük hareketinin siyasal örgütünün temel politik bağlaşıklığı ve birleşik devrim stratejisi temelinde özgün olarak kolektif bir politik önderliğin oluşmuş olmasıdır. Birleşik devrimci sürecin örgütlenmesinde dostları sevindiren, sınıf düşmanını tedirgin eden budur.

Legal siyaset alanında HDK’nin oluşumu ve parlamenter alanda onun siyasal partisi olarak HDP’nin kurulması ile söz konusu gereksinimin yaşama geçirilmesinin temelleri atılmıştı. 2014 yılından itibaren bu araçların oluşumu ile yaşanan pratik siyasal süreçler gerçekleştirilen adımın ne denli isabetli ve doğru olduğunu da ortaya koymuş, pratikte sınanmıştır. Bu neden önemlidir? Ülkede düzen muhalefetinin ülkenin sorunlarını çözme yeteneği, amacı ve politikaları yoktur. Yeri geldiğinde kuşkusuz ki politik dengeleri alt üst etmek, satükoyu sarsmak için kendi iç çelişkilerini değerlendirerek, kimi düzen muhalefeti güçleri ile geçici iş birlikleri yapılması mümkündür. Saray rejimine son vermek böyle bir tavrı gerektirebilir. Ne ki, düzen muhalefetinin ülkenin yüz yıla yakındır taşıdığı yapısal sorunları çözme amacı ve misyonu yoktur. Bugün Millet İttifakı’nın faaliyet ve açıklamalarına baktığımızda umut verici hiçbir etmen görememekteyiz. Ülkede sömürü mekanizmasını kendi bakış açıları açısından dahi iyileştirecek, tekçi millet anlayışını aşacak, sınıfsal, toplumsal bir dizi temel soruna yönelik hiçbir olumlu yaklaşımları yoktur. Hatta, ülkeyi bugünkünden daha büyük bir kaosa sürükleme olasılığı dahi vardır. Ancak var olan statükoya öncelikle bir son verilmesi gerekiyor.

Millet İttifakı olarak adlandırılan, birbirine benzemez, CHP etkinliğinde gibi gözüken ama çok tehlikeli bir şekilde faşist İyi Parti etkinliğinde gelişen ittifakın güncel politikalarına baktığımızda, ülkenin kaynaklarının talan edilmesine ve özelleştirilmesi karşısında, onların tekrar devletleştirileceği veya onların deyimiyle “millileştirileceği” hedefleri, ülkenin doğusunda süren kirli savaşın sonuçlandırılacağı, Türkiye’nin sınırları dışında ilhak, işgal ve savaş politikalarına son verileceği, NATO’dan çıkılacağı, emperyalist finans ve ekonomik merkezlerle ülkenin aleyhine olan anlaşmaların yırtılıp atılacağı, çalışma ve üretim süreçlerinin demokratikleştirileceği, Kürt ulusal sorununun adil, demokratik ve barışçıl yöntemlerle politik olarak çözümleneceği, toplumda yüzde otuzu bulan suni Müslümanların Hanefi mezhebi dışında yaşayan din ve mezheplerin, en başta Alevi inancının resmileşeceği, çevre talanına son verileceği ve demokratik ekolojik politikalar ön görüldüğü, kadınlara karşı ayrımcılığın ve hukuksal handikapların ortadan kaldırılacağı, gençlerin geleceklerini garanti altında görecekleri bir perspektifin sunulacağı, işsizliğin azaltılacağı, emeklilerin yaşamlarının ikinci baharlarını insanca koşullarda yaşayacakları koşulların yaratılacağı, kırsal alanda tarım ve hayvancılığın tekrar yeniden örgütleneceği politikaların geliştirileceği yönünde hiçbir söylem ile karşılaşmıyoruz. Kısacası, ülkenin ve devletin yakıcı sorunları konusunda bir söylem göremiyoruz. Ortaya koyabildikleri somut bir program yok. Bu devletin kurucu iradesi ve tüm suçların sorumlusu CHP -en ufak bir özeleştiri dahi yapmamış olmasını da dikkate alarak- , 16.000 faili meçhul cinayet döneminin İçişleri Bakanı Akşener’in İyi Partisi – ki temel kadroları Mehmet Eymür’ün faşist kontr-gerilla kadrolarından oluşmakta -, AKP’nin ekonomi mimarı Babacan ve dış politika mimarı Davutoğlu’nun bir arada durmasından bu ülkeye ne hayır gelebilir. ABD, İngiliz ve AB emperyalistlerinin maşası durumunda olan bu ittifak işçi sınıfı, ezilen ve sömürülen yoksul halklar ve Kürt halkı için umut vaad eden hiçbir politikaya sahip değildir. Burjuva demokratik anlamda dahi bunun emareleri yoktur.

Ancak, Demokratik İttifak’ın bu sorunlara yanıt veren ve çözüm üreten programı mevcuttur. Her alanda çöküşe karşı bir açılım sağladığı gibi ülkenin yüz yıla yakındır süren yapısal temel sorunlarını aşma konusunda bir perspektife sahiptir. Söz konusu perspektif kuşkusuz ki komünistlerin programları ile azami ölçüde birebir uyuşan bir program değildir. Kendisini en genel ve geniş anlamıyla HDP Parti Programında ifade eden bu program komünistlerin de imzasını taşıyan asgari müşterekleri içeren bir demokratikleşme programıdır. Güncel olarak ülkenin ihtiyaç duyduğu değişimlere yanıt veren ve orta ile uzun vadede köklü sınıfsal ve toplumsal dönüşümlere yol açma niteliğine sahip demokratik hedefler içeren bir içeriğe sahiptir. Demokratik İttifak’ın içeriği HDP programının gerisinde değildir, tam tersine, bu ittifakın içeriğini ve niteliğini belirleyen HDP programıdır.

Ülkemiz siyasal arenasında yer alan kimi “sol” ve hatta adına “komünist” nitelemesini yakıştıran grup, parti ve çevreler bu gerçeği görmezlikten geliyor, HDP ile aralarına mesafe koyuyorlar. HDP’yi sanki “düzen içi” bir muhalefetmiş gibi niteliyor, reformistlikle suçluyorlar. Kendileri ise keskin ”solcu”, müthiş “komünist”, ama o hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda fikir yok. Sanki HDP bileşeni olan Mustafa Suphi ve İ.Bilen yoldaşların geleneklerinin sürdürücüleri komünistler Marksist-Leninist değil, sosyalizm ve komünizm hedefleri yok da boş yere çember çeviriyorlar. Söz konusu temelsiz iddialara en doğru yanıtı HDP Parti Programının kendisi vermektedir. Sözü ona bırakalım.

HDP Programının özet olarak şu görüşleri içeriyor: İnsanlık tarihi bir mücadeleler tarihidir. Farklı ve tarihsel evrelerde ve düzeylerde cereyan eden mücadelelerin en önemli evrensel ortaklıkları eşitlik, özgürlük ve adalet arayışı olmuştur. Büyük altüst oluşların kaynağında bu idealler olduğu gibi, sınıflı toplumların tümüne damgasını vuran mücadelelerin esasında da bunlar bulunur.

Bugün de bu mücadeleler sürüyor. Bugünün dünyasında, toplumların ırkçı, milliyetçi, militer, cinsiyetçi, muhafazakar ve piyasacı güçlere teslim olmasına karşı durmak, bu güçlere karşı geniş bir toplumsal desteğe dayanarak mücadele etmek büyük önem taşıyor. İnsanın insana kulluk etmediği, baskının ve sömürünün olmadığı, savaşların yaşanmadığı, ezen ve ezilen ilişkisinin son bulduğu; tüm insanlığın dil, din, renk, ırk, cinsiyet farkı olmaksızın, yaşamın her alanında eşit, özgür, insanca ve adil yaşadığı bir dünya bugün de bir özlem olarak varlığını sürdürüyor. İnsanlık tarihinde sağlanan gelişim ve elde edilen kazanımlar da bu özlemin boş bir hayal olmadığını gösteriyor.

Bugün dünyada hâkim olan kapitalist emperyalist sistem, toplumsal yaşamda büyük tahribatlar yaratıp insanı yalnızlaştırıyor; bireyi kendi emeğine, kimliğine, topluma ve doğaya yabancılaştırıyor. İşte egemenlerin toplumsal birliktelik anlamına gelen her türlü örgütlülüğü etkisizleştirme ve dağıtma çabasına karşı, ortak mücadele ve dayanışma ruhunu yeniden kurmak iktidarlara ve sisteme karşı direnişin en önemli adımıdır.

Egemenlere karşı verilen mücadeleleri birleştirmenin, ezilen ve sömürülenlerin birbirlerine karşı kullanılmasının önüne geçeceğini biliyoruz. Sorunlarımızın birbiriyle ilişkili olduğunun bilincindeyiz. Birimizin haksızlık yaşadığı bir yerde, hiçbirimizin özgür ve eşit olamayacağının farkındayız.

İşte Partimize ilham veren, insanlığın bu evrensel ve yerel mücadeleleri ve edinilen deneyimlerdir. Emeğin ve ezilenlerin kurtuluşu için; özgürlük, barış ve adalet için mücadele eden güçlerin birliğinden oluşan Partimiz, insanlığın sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyaya ulaşacağına inanır. Üzerinde yaşadığımız ve tüm sömürü aygıtıyla birlikte, inkarın, baskının, asimilasyonun egemen olduğu topraklarda ise emek mücadelesinin önündeki tüm engellerin kaldırıldığı, halkların ve inançların özgür olduğu, kadın erkek eşitliğinin yaşandığı demokratik bir halk iktidarını hedefler. “Etnik kimliği, kültürü, dili ve diniyle tek tip Türk milleti” dayatmalarına karşı çoğul, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşamı; özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye hedefini savunur.

Partimiz, yoksulluğun ve sefaletin olmadığı, adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün yaşam bulduğu, bütün sorunların serbestçe tartışıldığı, kimsenin inançsal ve etnik kimliğini gizlemediği, kimseye bu tür kimliklerin zorla dayatılmadığı, tarihiyle ve bütün komşularıyla barışık, özgür ve demokratik bir ülke hedefinin güncelliğini tespit ederek; emek, etnik ve dini kimlikler, kadın, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, çevre ve doğal kaynaklar konusunda her tür ayrımcılık ve sömürüye karşı olan her birey ve örgütün, halkın kendi demokratik yönetimini kurmasını sağlamak üzere biraraya gelmesini hedefler.”

İşçi ve emekçilerin yaşadıkları sömürü koşullarını, halklarımıza yöneltilmiş tüm baskı ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye’yi kurmak üzere bir araya geldiğimiz günden bu yana sürdürdüğümüz mücadeleyi, tüm siyasal süreçlere de müdahale edebilecek siyasi partiyle zenginleştiriyoruz, güçlendiriyoruz. (…)

(…) Emeğin ve ezilenlerin kurtuluşu için, eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik için mücadele edenlerin, böyle bir gelecek özlemi içinde olanların; halkların, ezilenlerin, yok sayılanların; doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten ve demokrasiden yana olanların yeni bir toplum ve insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemelerinin araçlarından biri olarak Partimiz bu ihtiyaca yanıt olmak, halkın alternatifini oluşturmak üzere mücadele edecektir.

Her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığa karşı olan birey ve örgütlerin, halkın kendi demokratik yönetimini kurmasını sağlamak üzere birlikte mücadele etmesinin zemini olan Partimiz, günümüzde birleşik ve güçlü bir mücadelenin hem gerekli hem de mümkün olduğunu düşünen, bu mücadelenin zemini ve kuvveti olan Halkların Demokratik Kongresi’nden güç alır. İzlenecek politik hattının nasıl olacağını, Kongre’nin Genel ve Yerel Meclislerinin ve tüm Kongre bileşenlerinin verecekleri kararların belirleyeceğini ilan eder. (…)

(…) Partimizin başlıca uluslararası amacı, savaşsız, sömürüsüz, halkların eşitliğine dayalı yeni ve özgür bir dünya kurulmasıdır. Partimiz, bu amaç doğrultusunda, emperyalizmin halklarımız, Ortadoğu, Kafkasya, Balkan ve tüm dünya halkları üzerindeki egemenlik ve baskı politikalarına; emperyalist askeri, ekonomik ve siyasi anlaşmalara, askeri üslere ve kurumlara karşı mücadeleyi öncelikli görevi olarak kabul eder. (…)

(…) Partimiz, uluslararası sermaye kurum ve kuruluşlarının dayattığı neo liberal sömürü, soygun ve talan politikalarına karşı sürdürdüğü mücadelenin tamamlayıcı bir parçası olarak dünyanın her yerinde bu kapsamdaki mücadeleleri destekler, onlarla dayanışma içinde olur, tüm dünya halklarının kurtuluş ve özgürleşme mücadelelerini kendi mücadelesi sayar. Bu bağlamda, kapitalist merkezlerdeki toplumsal mücadele örgütleri ve hareketleri ile yakından ve doğrudan ilişkiler sürdürür, kapitalizme karşı gelişen mücadeleler ile uluslararası dayanışmanın güncel örneklerini geliştirir. (…)

(…) Partimiz, ezilen ve sömürülen halkların, işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin, inanç gruplarının bugüne kadar verdikleri ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal tüm mücadeleleri kendi mücadelesi ve deneyimleri olarak görür. Türkiye’de verilen bu mücadelelerin ürünü olarak toplumda güçlü bir demokratikleşme isteği, işçi ve emekçi iradesinin güç bulması, özgürlükler lehine bir beklenti ortaya çıkmıştır. Partimiz, bu mücadeleleri politik bir eksende birleştirir, yükseltir ve demokratik halk iktidarını hedefler. Demokratik halk iktidarı, halk meclisleri temelinde örgütlenir, halkın söz ve karar süreçlerine doğrudan katılımını sağlar. (…)

(…) Kapitalizme, emek sömürüsüne, yolsuzluk ve talana; gelir dağılımındaki uçuruma, açlık ve yoksulluğa karşı, işçi ve emekçilerin insan onuruna yaraşır ekonomik ve sosyal koşullara sahip olmasını savunan Partimiz, esnek, sağlıksız, güvencesiz ve sigortasız çalışmaya; sendikasızlaştırmaya, taşeronlaştırmaya, kazanılmış hakların gaspına karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin haklarını savunur ve kazanımlar için mücadele eder.

Partimiz, işsizliğe, işçi kıyımlarına ve iş cinayetlerine karşı insanca yaşam kavgası veren işçi ve emekçilerin, yıkıma sürüklenen küçük esnafın, ürününün karşılığını alamayan üretici köylünün, çiftçinin yanında yer alır; taleplerinin karşılanması için mücadele eder; işçi ve emekçilerin kazanımını temel ilke edinir. Günlük ve haftalık çalışma sürelerinin azaltılıp, ücretler düşürülmeksizin haftalık çalışma süresinin 35 saat olarak belirlenmesini; işin, üretim süreçlerinin ve işliklerin işçi sağlığını önceleyerek düzenlenmesini savunur. Asgari ücretin dört kişilik bir ailenin tüm ihtiyaçları gözetilerek yoksulluk sınırının üzerinde ve vergiden muaf tutularak belirlenmesini, emekli maaşlarının yoksulluk sınırının üzerinde olmasını savunur. (…)

(…) Partimiz, işçilerin ve emekçilerin, her ulustan, her inançtan, her kültürden ezilen ve sömürülen halkların eşitlik, özgürlük ve adalet için verdikleri mücadelelerin ilerletici gücüdür. Tüm toplumsal muhalefet kesimlerini, demokratik direniş odaklarını, demokrasi, eşitlik ve barış mücadelesi veren tüm özneleri, umut ve heyecanla ortak bir mücadele hattında buluşturmak ve sürece müdahale etmek üzere kurulmuştur.”

Buraya kadar HDP Parti Programından kimi pasajları alıntıladık. İşçi sınıfı, köylülük, ulusal sorun, kadın gençlik, ekoloji vb. konularda detayları alıntılamadık. Programı okumaya ilgisi olan okuyucularımızın www.hdp.org.tr sitesinde programın tümüne ulaşmaları mümkün.

Kuşkusuz ki HDP bir sınıf partisi değil. Ancak HDP sınıf mücadelesinin gerektirdiği devrimci sürecin eylem ve güç birliği ile toplumsal ve siyasal bağlaşıklığının platformu olarak, cephe niteliğinde bir oluşumun siyasal partisidir. Devrimci hedefe ulaşmak için bugün izlenmesi gereken yolun öznelerinden biridir. Bu platform hem parlamenter hem de parlamento dışı mücadelede bugün Türkiye coğrafyasının en etkin ve aktif legal gücüdür. Bunu salt seçimlerde elde edilen 6 milyonluk oy oranına dayanarak söylemiyoruz. Seçimler dışında toplumsal mücadelenin her alanında etkin ve belirleyici bir güç oluşmuştur. Ve HDP hiç de iddia edildiği gibi sistem içi bir güç değil, sistemi değiştirmeyi programına almış ve pratikte de başarıyla uygulayan anti-kapitalist, anti-faşist, anti-emperyalist yönelimi olan bir demokratik kitle partisidir. Programında, alıntılardan da anlaşılacağı gibi Demokratik Halk Devrimi’ni stratejik hedef olarak belirlemiştir.

Sınıf mücadelesinin son yüz yıllık sürecinde yaşama geçirilmiş ve elde edilmiş belki de en önemli kazanımdır. Bu oluşumu ve çizgiyi daha da geliştirmek, genişletmek, parlamenter alanda seçmen sayılarını ikiye katlamak, parlamento dışında toplumsal mücadelenin her alanında Demokratik Halk Meclisleri örgütlenmesi ile politik etkinliği daha da artırmak güncel görevimizdir. Bugüne kadar süren pratik bu programatik hedeflerin ve politikaların yaşama geçirildiğinde halk yığınları arasında karşılık bulduğunu kanıtlamıştır. HDK ve HDP bileşeni olmayıp da bu strateji çerçevesinde işbirliğini aktif olarak gerçekleştiren TİP ve benzeri partilerin toplumda elde ettikleri karşılığı hep birlikte yaşıyoruz. Sınıf mücadelesi ve toplumsal mücadelenin en geniş anlamda gerekleri birlikte mücadele etmenin ve örgütlenme modelleri yaratmanın güncelliğini dayatıyor. Ancak bu şekilde sonuç alınabileceğini pratik kanıtlıyor. İşçi sınıfının politik örgütünün, komünistlerin bu çerçevede üstlendikleri öncü rol de kolektif iradede beklenen etkiyi yaratmış durumdadır. İzlediğimiz kadarıyla, Türkiye Komünist Partisi’nin de ısrarla savunduğu ve sabırla uyguladığı çalışma yöntemi pratikte sınanmış ve başarısını göstermiş oluyor. Keskin söylemler ile hiçbir mesafe kat edemeyen “sol” ve sözde “komünist” çevreler bunu artık anlamalı ve yönelimlerini değiştirmek zorundadırlar. Değilse sınıf mücadelesinin gerçek gelişim süreci onlara da gereken ayarı verecektir. İtirazı olan beri gelsin!


Konuyla ilişkili diğer makaleler