Yüzyılın Muhasebesi, İkinci Yüzyıla Girerken Demokrasi Ve Cumhuriyet

Yüzyılın Muhasebesi, İkinci Yüzyıla Girerken Demokrasi Ve Cumhuriyet

DEMOKRATİK CUMHURİYET KONFERANSI

HDP’nin düzenlediği, 4 Şubat 2023 Cumartesi günü başlayan ve ertesi günde devam eden “DEMOKRATİK CUMHURİYET KONFERANSI” üzerine bir yazı yazmam istendiğinde konferansı en iyi özetleyen yukarıdaki başlıkları seçtim.

Bu konferansı takip ederek eksiklerine rağmen son derece dikkatle seçilmiş konuların ve sorunların ayrıntılı olarak ele alınmasıyla yüzüncü yılını dolduracak olan ve Türk ulus devletinin kuruluşu ile başlayan serüveni içinde Türkiye halklarının düğüm düğüm olmuş sorunlarını görebilir, bunların kaynağını hem de bu sorunların çözümü için anahtarı bulabiliriz.

Seçilen yol: Ulus Devlet

Dönemin çok karmaşık koşulları içinde çok milletli, çok dinli, çok dilli teokratik Osmanlı devletinin çözülüp, yeni ulus devletin elindeki yetki ve görevler yeniden tasarlandığında özgürlük, yurttaşlık, din ve kimlikler; bu kavramlar etrafında ifade edilen sorunlar merkeziyetçi bir bakışla ele alınmıştı. Böylece Osmanlı devletinin dağılıp yeni Cumhuriyetin kurumları ortaya çıkma sürecinde ve yeni ulus devletin kuruluşu Lozan anlaşmasıyla güvenceye alınmasıyla özgürlük, yurttaşlık, din ve kimlik sorunları yeni devletin yüz yıldan beri uğraşa geldiği sorunlar birikmeye başlamıştı. Çok özetle belirtmek gerekirse özgürlükler ortadan kaldırılmış, Türkçeden farklı anadiller, kimlikler yasaklanmış, farklı inançlar yeniden şekillendirilerek tek tip yurttaş yaratma planları yapılmış, Müslüman Sünni inanışın devlet eliyle kurumları kurulmuş, Türk milliyetçiliği temelinde tek tip vatandaş yetiştirme plan ve programları yürürlüğe konulmuştu. Bugünün sorunlarının başlangıç noktası da bu tarihlerdir.

Farklı yollar izlenebilirdi

Burada tarihin ve tarihle yüzleşmenin önemi ortaya çıkıyor. Otoriter cumhuriyetin inşası da kolay, düz bir hat boyunca yürüyen politikalarla oluşmadı. Tarihe baktığımızda ezilenler, mağdurlar, emekçiler her dönem ve her fırsatta kendi alternatif çözümlerini siyaset alanında, günlük hayatta, mücadeleyle ortaya koydular. Konferans boyunca bu sorunlar ele alındı; geçmişte söylenmiş, bugüne de ışık tutabilecek, sözler, politikalar dile getirildi. Siyasi anlayışımızda bir fikri takip geleneği olsaydı, ortaya konulmuş olan alternatif politikalar takip edilseydi, geliştirilseydi, daha farklı sonuçlar, pratikler ortaya çıkabilirdi.  

Farklılıkların buluştuğu Anayasa

Bu çerçevede bağımsızlık savaşını yöneten ve farklı sosyal kesimlerin, düşüncelerin temsil edildiği Birinci Meclis ve 1921 Anayasası üzerinde duruldu. Ekim Devrimi’nin dünyaya yaydığı, özgürlük, toprağın köylülere verilmesi, şuralar yoluyla egemenliğin kayıtsız şartsız halka ait olduğu ve iktidarın halkın doğrudan seçilmiş temsilcileri eliyle kullanılması fikriyatı Birinci Meclis’in de gündemindeydi. Bu mecliste yeni devletin işleyişine temel teşkil edecek ilkeler görüşüldü. 1921 Anayasası, vilayet ve nahiyelere muhtariyet tanıyordu. Kendi bölgelerinin ekonomik, siyasal, sosyolojik yapılarına uygun kararlar alma ve seçimle gelen delegelerin oluşturduğu şuralar eliyle yönetme, bu kararları uygulama hakkını elinde tutuyordu, halkın gerektiğinde onları geri çağırma hakkı vardı. 1921 Anayasası mecliste kabul edildi ancak yürütmeyi elinde tutan kadrolarca uygulanmadı.

Tek’çi anlayışın Anayasası

1924 Anayasası, Cumhuriyet ilan edilip, Lozan Anlaşması imzalandıktan sonra doğrudan Mustafa Kemal’in isimlerini yazıp, seçilmelerini sağladığı mebuslardan oluşan, muhalefetin tümden tasfiye edildiği 2. Meclis tarafından kabul edildi ve yürürlüğe sokuldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk milliyetçiliğine, Sünni Müslümanlığa dayalı tekçi 1924 Anayasası 1960 Darbesi sonrası, yazılan 1961 Anayasasına kadar yürürlükte kaldı.

Bağımsızlık çoğulculukla kazanıldı

Ulus Devletin kuruluş aşamasında, temel politikalar ve ittifaklar belirlenirken, devlete hizmet etmeyi kabul eden din uleması ile kendilerini kurucu halk olarak kabul eden ve bağımsızlık savaşına destek veren Kürt aşiret reislerinin talepleri esas alındı. Bu tarihlerde Ermeni tehciri ve Rumların sürülmesiyle Anadolu köy ve kasabaları Türk ve Müslüman mütegallibenin eline geçmişti. Birçoğu tehcirin uygulayıcısı İstanbul’daki yetki ve kudreti elinden alınmış Osmanlıyı terk eden Askeri ve sivil bürokrasi bu servet aktarımının failleriydi. Kurucu kadroların pragmatist politikaları ve sözleriyle Meclise katılan bu kesimler, verilen sözlere inanarak savaştan, yıkımlardan bıkmış halkın çektiği acı ve sıkıntıların aşılmasına yardım ettiler. Sözde “Bağımsızlık savaşı” böyle kazanıldı.

Verilen sözler tutulmadı

Kurulan devlet bir bir taahhütlerinden uzaklaşmış, verilen sözler tutulmamıştı.  Kapitalist, kalkınmacı, seküler ulus devlet kuruluşta ittifak yaptığı güçlere karşı giderek baskıcı otoriter politikaları yürürlüğe koydu. Kuruluşla birlikte sorunlar başladı ve Cumhuriyet tarihi boyunca ağırlaşarak devam etti. Kürt halkı isyan etti. Kürt isyanları acımasızca bastırıldı, iskan kanunlarıyla Kürtler yerlerinden edildi, inkar, imha, asimilasyon plan programları yapıldı, uygulandı. Dindarlar yer yer direnişler ortaya koymakla birlikte, illegal yollarla varlıklarını koruma ve esas olarak da devletle uzlaşma, giderek devletin inşa politikalarına destek verme ve kendi politik partilerini, politikalarını ortaya koyma yolunu seçtiler. Devletin muhalefeti bastırmasında kullandığı temel motivasyona, anti-komünizme alet oldular.

Farklı seçenekler bastırıldı

Komünistler, Türkiye topraklarında Ekim Devrimi’nin yarattığı halkçı, özgürlükçü grupları, Meclisteki muhalefeti ve tüm yurttaki komünist hücrelerini; devletin demokratik şekillenmesine katılacak kuvvetlerini daha 1920’li yıllarda Kemalist ordu ve sivil kadrolarının yürüttüğü imha ve katliam politikalarıyla kaybetmişti. Kemalist devlet, işgal altındaki İstanbul’a 1923’te işgalin sona ermesiyle müdahale imkânına kavuştu. Ancak bu sayede ayakta kalan İstanbul Komünist Grubu, komünistlerin mirasına sahip çıkamadı. Devletin Kürt isyanlarını bastırma politikasına destek verdi, buna rağmen kovuşturmalardan kurtulamadı, zayıfladı ve uzun süre küçük komünist hücrelerin ve kişilerin kahramanlıkları sayesinde ayakta kaldı. Bu nedenlerle de topyekûn bir karşı duruş, demokratik bir alternatif yaratılamadı. Tarihle yüzleşme bir yandan Türkiye burjuvazisi, hakim sınıfları, egemenleriyle hesaplaşmanın yanında Kürtlerin, dindarların, komünistlerin, aydınların, muhaliflerin, geçmişleriyle yüzleşmelerini de içermelidir.

Geleceğin anahtarı: Yüzleşme

Geçmişle yüzleşmeye bu uzunlukta yer ayırmam gerekmeyebilirdi, ancak Kürt siyasal hareketinin giderek Türkiye’deki devrimci güçleri de kapsayacak birlik sürecinde yaşanan zorluklar, hala Türkiye emekçi ve yoksul kesimleri ile aydınları ile köklü dostluk dayanışma köprülerinin kurulamamış olması bu yüzleşmeyi zorunlu kılıyor. Yüz yıldır, istisnalar dışında komünistlerin, Türkiye devrimcilerinin Müslüman dindar halk yığınları için söyleyebildikleri tek söz olmadı. Komünistlerin, devrimcilerin Kemalist laiklik kuramı ve retoriğinin dışına çıkamamış olması, öncelikle komünistlerin kendi içinde, daha sonra devrimci çevrelerde sorgulanmalıdır. AKP’nin dindar çevreleri kutuplaştırması, dini söylemler etrafında konsolide etmesi ve Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yirmi yılında Türkiye’de tek parti döneminin bütün sorumluluğunu taşıyan CHP’nin bile bu yükten bu ayrıştırıcı dilden kurtulma çabalarına önem vermesi yanında bu çabaya bütün olarak Sol’un da önem vermesi gerekiyor. HDP’nin düzenlediği “Demokratik Cumhuriyet Konferansı” oturumlarını izlerken karşı karşıya kalınan sorunların büyüklüğü, işlerin ne kadar zor olduğu bir defa daha düşünülmelidir. Ancak bu zorlukların karşısında alternatiflerin olduğu da ortaya çıktı. Birçok konuşmacı çeşitli sorunları ve çözümler üzerine ne kadar büyük bir birikimin varlığını ve dolayısıyla umudu da ortaya koydular. Bunun yollarını irdelediler.

Kapitalizmin iktidarla buluşması: Ulus devlet

Kuruluşundan beri ana hatları ile ortaya konulan Türk ulus devlet formu yüzüncü yılında bir başarı değil, bir sorunlar yumağı olarak karşımızda duruyor. Ulus devlet çözümün değil çözümsüzlüğün kaynağıdır. Çeşitli tematik konuların ele alındığı bir konferans sonucunda bile, inşa edilen ulus devlet toplumun tüm sosyolojik kesimlerinin, Kürtlerin, Müslümanların, Alevilerin özgürlüklerini baskı altına alarak yeni bir form ve şekil vermeye çalıştı. Emekçilerin, kadınların, gençlerin, LGBTİ+ bireylerin, azınlık olarak tanımladığı Anadolu’nun kadim halkları Ermenilerin, Rumların hayatlarını, geleceklerini kararttı. Daha 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde seçilen kapitalist kalkınma yolunun, devlet eliyle burjuva yetiştirme çabalarının sonucu devleti kuran kadrolarla sermayenin bağı da kurulmuş oldu.

Yeniden inşa

Kapitalist ulus devletin yüz yıldır uyguladığı formlar, kurallar içerisinde hareket edilmesi, bu sınırlar içinde kalınarak bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlar çözülemez; emek alanında verilen mücadeleler, kadın sorunu, ekoloji ve en başta Kürt sorunu. Her sosyolojik kesim, dindarlar aleviler, seküler kesimler meseleye sadece kendi grup çıkarları veya kendi bakış açılarıyla çözüm arayışı beraberinde yeni kamplar yeni kutuplar yaratma potansiyeline sahiptir. Burjuvazi sınıfları, toplulukları, bölgeleri kendi arasında bölüyor, çıkarları temel olarak aynı olsa bile bunları karşı karşıya getiriyor ve sadece kendi sınırları, ona çizilen sınırlar içinde kalmaya zorluyor, ancak sadece bu yollarla hak alınabileceğini empoze ediyor, kanunları buna göre düzenliyor, her sınırı aşma girişimini yasa dışı, toplum dışı olduğunu ilan ediyor, kendi düzenini kurduğu muazzam güvenlik aygıtlarıyla savunuyor. Bunun sonucu olarak devletten bekleme, devlete başvurma, hakkın verilmesini bekleme yolu terk edilmelidir.

Demokratik Cumhuriyet ve kurucu güçler

Bu sorun bizi yeniden düşünmeye, demokratik devlete, demokratik ulus formuna geçişin teorisini yaratmaya zorluyor, zorlamalıdır. Bu form yeni değildir; her toplumsal yapının kimliğin, dinin özgürlükçü gelenekleri, dilleri, kendi varlığını, kimliğini koruyan bugüne getiren yapıları, ilişkileri var. İnsanlığımızı, toplumun büyük kesimlerini, emekçileri kapitalizmin yozlaştırıcı, tüm değerleri aşındırıcı, bozucu etkilerinden koruyan bu düşüncelerin insanların içinde yaşattığı varlığı, değerleridir.

Yeni bir yaşam için “kurucu” olmak

Şu anda ortaya çıkan yeni mücadele biçimlerine baktığımızda demokratik ulusun nüvelerinin, oluştuğunu, çeşitli yapılarla bunun temellerinin atıldığını görebiliriz. Devletin bize dayattığı formlardan farklı, kendi istediğimiz, kendi özgür, demokratik meclislerimizde tartışarak, her görüş kendini özgürce ifade ederek oluşturduğumuz, oluşturacağımız yapılar, gelecekteki özgür, demokratik ulusun ve devletin temellerinin döşenmesidir. Demokratik Cumhuriyet konferansı bu nedenlerle ve birçok açıdan ufuk açıcı, herkesin dağarcığında biriken deneyimlerini dile getirdiği özgün, yararlı bir çalışma oldu.


Konuyla ilişkili diğer makaleler