Yalanla Besliyorlar...
TKP üyesi komünist şair Nâzım Hikmet, “Ellerinize ve Yalana Dair” şiirini, Asım Bezirci’nin belirttiğine göre, 1949 yılında Bursa Cezaevi’nde yazmış. Büyük ustanın en sevdiğim şiirlerinden biri, özellikle gençliğimde Genco Erkal’dan dinlemeye do- yum olmuyordu...
Nazım, bu şiirinin bir yerinde;
İnsanlar, ah benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi.
Halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız...
diyeli neredeyse 70 yıla yakın bir zaman geçmiş. İnsan ister istemez düşünüyor. O yıllarda iktidardaki egemenlerin ellerindeki yalan makineleri nelerdi diye. Üç, bileme- din beş günlük gazete –hepsi iktidar borazanı bile değildi- TRT’nin sadece “Radyo”su vardı ve ancak “ajans” saatlerinde iktidar temsilcilerinin yalanlarını verebilirdi, çün- kü tek kanallı televizyon yayını ancak 68’lerde başlamıştı. Ha bir de bugünkü sıklık- ta yapılmayan yerel ve genel seçimleri sayabiliriz. Miting meydanlarında da hani iyi yalan söylerdi siyasi figürler. Söyledikleri yalanın belgesi de olmazdı günün birinde önlerine koyup, bak bunları demiştin demek için. Çünkü partilerin liderleri genellikle seçim meydanlarında irticalen konuşurlardı. Özellikle de bazı burjuva politikacıları dinleyicilerin attığı laflara mal bulmuş mağribi gibi atlar, onun üzerine oturturdu nu- tuklarını. Bugünkü yalancı politikacılar gibi önlerinde prompter de (Elektronik Suflör) olmazdı çünkü. Hepsi bu kadardı yalan mecraları...
Bir de günümüze bakalım... Yalan söyleyenlerin çapsızlığı ve arsızlığı arttıkça “inananlar”ın sayısı da buna paralel olarak artmış ve kendilerini yalanla besleyenleri adeta daha çok yalan söylemeye teşvik eder olmuşlardır. Emirlerinde onlarca gün- lük gazete, -kesinlikle abartı değil- yüzlerce yerel-ulusal televizyon kanalı ve radyo yayını, 24 saat esasına göre mesai yapan maaşlı sosyal medya müfrezeleri, trolleri, bakanlar, müsteşarlar, belediye başkanları, baş danışmanlar, yardımcı danışmanlar, yandaş “akademisyenler”, “yazarlar”, “gazeteciler”... en iyi yalanları, hangi yalanı nere- de, nasıl söylemesi gerektiğini “patron”larına yetiştirmek için olağanüstü bir gayret gösteriyorlar.
“Patron” diyorum, çünkü kendisi bir konuşmasında, “Benim bir lafım var biliyorsu- nuz. Devleti şirket gibi yönetmek. Bunu başarırsak netice alırız.” demişti. Seçimden sonra 9 Temmuz’da “külliye” de yaptığı törenden sonra gazetecilerin “size nasıl hitap ede- lim?” sorusunu “Başkan” diyebilirsiniz diye yanıtlayan AKP Başkanı ve Türkiye Cumhu- riyeti’nin “Patron”u kabinesini de dışardan transfer ettiği küçük patronlarla oluşturdu. “Şirketi” yönetmeye başlamasının üzerinden bir ay geçmeden Dolar, freni patlamış kamyon gibi önüne çıkanı perişan etti. 25 Haziran’da 4.55’in altında seyreden Dolar, bugün itibariyle 6.49 TL. Yarın nereye gideceğini, nasıl seyredeceğini “Allah bilir”. “Pat- ron” işletmesini yönetemezse ya hileli iflas gösterir, ya yan sütunda okuyacağınız gibi “işletmesi”ni yakar, ya da bütün servetini bavullara doldurup ülke dışına kaçar...
Gelişmeler bu biçimde seyrederken yandaş medya neler yumurtluyor diye Goog- le’da bir arama yapayım dedim. Başta da söylediğim gibi o kadar çok yayınları var ki saatlerimi aldı. Ama Sabah grubu, Türkiye, Akit vb. gazeteler yine aynı başlıklarla çık- mışlar: “Türk ekonomisi şaha kalktı.” Türkiye’nin dünya devi, lideri olmasını istemeyen “dış güçler”in döviz manipülasyonunun da boşa çıkarılacağı vurgulandıktan sonra “Patron”un “döviz bozdurun” emriyle hazırlanmış esnaf haberleri süslüyor sayfalarını.
Ne diyelim “bitli baklanın kör alıcısı olur.” Ama her komünist ajitatör-propagan- dacı, bence Nazım’ın bu şiirini bulup, çıktısını alarak, olanaklı değilse el yazısıyla bir kağıda yazmalı ve katlayıp ceplerinde taşımalı, her olanakta bu şiiri çevresindekilere okumalı, mümkünse ezberlemeli örgütlenmede kullanmalıdır.