Zafer Günü’nün 70. Yıldönümü

Büyük Zafer Günü'nde Kızıl Bayrak Berlin sokaklarında

Zafer Günü’nün 70. Yıldönümü

İlerici insanlık, tüm dünyada, bu yıl, Sovyet Kızıl Ordusu’nun Hitler Faşizmi’ni yenmesinin yetmişinci yıl dönümünü kutluyor. Tarih olarak F. Almanya’da 8 Mayıs, Rusya Federasyonu’nda ise 9 Mayıs resmi tatil günüdür. Arada bir gün fark olması, Kızıl Ordu’nun Berlin’de Reichstag binasının burcuna kızıl Sovyet Bayrağını diktiği anın saat ve gün farkı dolayısıyla o zamanki Almanya’da 8 Mayıs, Sovyetler Birliği’nde ise 9 Mayıs tarihine tekabül etmesidir.

Federal Almanya’da bu gün çok uzun yıllar aslında zoraki kutlandı. Resmiyette adına “Zafer Günü” denmedi. “Nazizmin Yıkılış Günü” olarak adlandırıldı. Bu, bugün de böyle. Sovyetler Birliği, ve bugünkü Rusya Federasyonu’nda ise her zaman çok önemli bir tarih olarak, “Zafer Günü” olarak kutlandı. Sovyetler Birliği’nin yıkılması bu geleneği değiştirmedi. Bugün de, 9 Mayıs, Rusya’nın en ücra köşelerinde dahi büyük bir coşku ile kutlanmaktadır. Her il ve ilçede, Sovyet döneminin sembollerinin, orak çekiçli kızıl bayrakların, Lenin ve Stalin resimlerinin taşındığı askeri törenler ile başlar kutlamalar. Kızıl Ordu emektarları (veteranlar) törenlerde, Kızıl Ordu üniformaları ile yer alır. Şehirler, rayonlar, köyler, mahalleler, trenler, tramvaylar, Stalin portreleri ve Kızıl Ordu flamaları ile süslenir. Zannedersiniz ki Sovyet döneminde yaşıyorsunuz. Resmi törenlerden sonra mahallelerde, parklarda, merkezi meydanlarda sokak şenlikleri düzenlenir ve kutlamalar gecenin geç saatlerine kadar sürer.

Zafer Günü”nün mimarları Stalin yoldaş ve Mareşal Georgi Jukov yoldaşa saygı.Federal Almanya’da zoraki kutlamalar, Parlamentoda yapılan özel bir oturum ve anıtlara konan resmi çelenk törenlerinden ibarettir. Sadece ülkenin diri güçleri, komünistler ve kısmen sosyalistler bu gün itibarı ile toplantılar, yürüyüşler, mitingler, anma etkinlikleri düzenlerler. Demokratik Alman Cumhuriyeti’nden kalma Meçhul Asker Anıtlarında, sönmeyen ateşin etrafında toplanır, çelenk koyarlar ve saygı duruşunda bulunurlar. Berlin’de Unter den Linden Bulvarında, Meçhul Asker Anıtında uzun kuyruklar oluşur. Yine Unter den Linden Bulvarında olan eski Sovyet şimdiki Rusya Federasyonu Büyük Elçilik binasında Alman politikacıların da katıldığı çok geniş katılımlı, büyük bir anma ve kutlama resepsiyonu gerçekleştirilir. Bugün Rusya Federasyonu Büyük Elçiliği olan tarihi devasa kompleks, bir zamanlar, tam da 8 Mayıs’ta Hitler faşizminin yenilgisinden sonra, Sovyet İşgal Bölgesi olan o zamanki Almanya’nın doğusunun ana Karargahı idi. Bahçesinde ve girişinde halen Lenin anıtı yer almaktadır.

Demokratik Alman Cumhuriyeti yıkılmadan, 40 yıl boyunca, Zafer Günü, zafer günü olarak DAC’nin en önemli bayram günü olarak kutlanırdı. Aynen Sovyetler Birliğinde ve bugün Rusya Federasyonunda olduğu gibi, resmi törenler ve onun ardından sokak şenlikleri yapılır, gece fener alayları ve havai fişek gösterileri düzenlenirdi. DAC kentlerinin her birinde birden fazla bulunan Meçhul Asker Anıtlarında uzun kuyruklar oluşur, savaşta şehit düşen 60 milyon Sovyet vatandaşı ve onun dışında milyonlarca Alman Komünisti, Anti-Faşisti, Direnişçisi için saygı duruşunda bulunulurdu. Devlet Başkanı Erich Honecker yoldaş, DAC’deki Sovyet Büyük Elçisi ve Sovyet Kızıl Ordusu DAC Birlikleri Komutanları ile aynı zamanda parlamento binası olan Cumhuriyet Sarayında kutlama resepsiyonu verirdi.

Federal Alman elitlerinin Zafer Gününde Alman komünistlerinin katkısına değinmeleri tam 40 yıl sürdü. Eski Cumhurbaşkanlarından Richard von Weizsaeker, 1985 yılında resepsiyonda yaptığı konuşmada ilk defa Alman Komünistlerinin savaşımına değindi ve yine ilk defa utanırcasına “Zafer Günü” nitelemesini kullandı. Alman komünistleri, Sovyet Kızıl Ordusu ile beraber Alman faşistlerine, Nazi ordusuna karşı savaştığı ve cephe gerisinde sabotaj, suikast ve benzeri faaliyetler geliştirdikleri, halkı anti-faşist anlamda Nazi yönetimine karşı örgütledikleri için uzun yıllar ve hatta bugün dahi “iç düşman “ olarak görülürler ve nitelenirler. Onun için Federal Almanya’da Komünist olmak kolay değildir.

Kızıl Ordu mensubu bir kadın asker Berlin'de 8/9 Mayıs, çok önemli tarihsel bir gündür. Komünistler, 1935 yılında toplanan, III. Enternasyonal’in VII. Kongresinde kabul edilen faşizm analizine büyük değer verirler. Bu kongrede, büyük Bulgar komünisti Georgi Dimitrof, faşizmi “Büyük sermaye ve finans sermayesinin, en gerici, en baskıcı ve en şovenist, terörist diktatörlüğü” olarak tarif etmişti. O dönemde doğu Ukrayna ve Sovyet Rusya’daki değerli yeraltı madenleri, dönemin Alman emperyalizminin, sanayii, ticaret tekellerinin ve bankalarının ağzının suyunu akıtıyordu. Seksen yıl sonra bugün de Alman Emperyalistleri tarihten ders almışa benzemiyorlar. Bugün yine, Ukrayna’ya, Kafkasya’ya, Sibirya’ya göz dikmiş vaziyetteler. Federal Alman emperyalistlerinin bugün Ukrayna’da faşistlere destek vererek iktidarı devirmeleri için açıktan desteklemeleri bunun ispatıdır. Kapitalistlerin sınıfsal karakteri o gün ne ise bugün de odur. İktidarlarını korumak ve güçlendirmek için gerektiğinde en baskıcı ve terörist yöntemlere baş vurmaktan geri durmamaktadırlar.

Hitler faşizminin, genç Sovyet İktidarına karşı sürdürdüğü 2. Dünya Savaşı sırasında, savaşın en kızgın zamanlarının birinde, faşist Alman orduları Sovyet topraklarında ilerlerken ve Moskova’yı çember altına almışken, Stalin yoldaş, Büyük Ekim Devrimi’nin 24. yıldönümü kutlamasında, Kızıl Meydan’da Lenin Mozolesinin üstünden, cepheden gelen, yaralı, yorgun Kızıl Ordu askerlerine şöyle sesleniyordu: “Alman komutanlar askerlerine şu talimatı veriyorlar; ‘Kalp ve duyguya yer verme, savaşta bunlara ihtiyacın yok. İçindeki acıma duygusunu yok et. Her karşılaştığın Sovyet Rus’unu öldür, yaşlı veya kadın olması karşısında durma, küçük bir kız veya oğlan da olsa öldür. Çünkü ancak bu şekilde kendini yok olmaktan kurtaracak, kendi ailenin geleceğini kurtaracaksın ve sonsuza dek onurunu kazanacaksın.’ Ancak bu savaşı biz kazanacağız. Bugün çok zor koşullar altında olsak dahi, düşman bizi her tarafımızdan kıskaç altına almış olsa dahi, biz çok daha zor günler geçirdik, onları da yeneceğiz, zafer bizim olacak, Kızıl Ordumuzun olacak.” Stalin yoldaşın bu konuşması, cepheden gelen Kızıl Ordu askerleri tarafından “Hurraaa, Hurraaa” naraları ile kesiliyordu. Ve gerçekten de öyle oldu. Kızıl Ordu, olamayacak olanı başardı, hem Sovyet Rusya’yı hem de faşizmin çizmeleri altında ezilen doğu Avrupa ülkelerini Alman faşizminin zulmünden kurtardı ve Hitlerin faşist iktidarına son verdi.

8/9 Mayıs 1945 günlerinin tarihsel önemi onun için büyüktür. Ancak bugün de kapitalistler bu yenilgiden ders almamış görünüyorlar. ABD’nin Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da girdiği maceralar. Alman emperyalistlerinin Ukrayna angajmanları. Türkiye egemenlerinin Suriye’ye karşı geliştirdikleri işgalci anlayış. Bütün bunlar sermayenin iktidarına son vermeden savaşların önüne geçilemeyeceğini bize öğretiyor. Savaşlar, kapitalistler için sömürü olanaklarını artırmanın koşullarının yaratılması için bir araç görevi görüyor. Bu nedenle, kapitalizm içinde reformlar yolu ile sömürü ve savaşın önünü almak mümkün değildir. Sınıf savaşımını önemsemeyen, küçümseyen, “sınıf savaşımı her şeyi çözmez” anlayışı, insanlık düşmanı bir anlayıştır. Dünyadaki temel çelişki emek ile sermaye arasındaki çelişkidir. Bu temel çelişki çözülmeden dünyada hiç bir sorun köklü olarak çözülemez. Onun için ilerici insanlık, komünistler öncülüğünde savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele ediyor. Bu nedenle de komünistler bu mücadelede en önemli nitel gücü ifade ediyorlar.

Kızıl Ordu tankları Berlin'deÜlkemizde, 8/9 Mayıs bilinci maalesef yeteri kadar olgunlaşmamış vaziyettedir. II. Dünya Savaşı sonrası, Hitler faşizminin yok edilmesi ve kapitalist emperyalist sistemin büyük bir şamar yemeleri bilince çıkmamış durumdadır. Bu zaferde Sovyetler Birliği’nin tarihsel rolü, Kızıl Ordu’nun kahramanlıkları, Stalin yoldaşın önderliği anlaşılmamaktadır. Milli Eğitimin tarih kitapları bu tarihsel gelişmeleri sadece ters yüz etmekle kalmıyor, Sovyet Kızıl Ordusunun zaferini Doğu Avrupa’nın işgali olarak nitelendiriyor. Türkiye Komünist Partisi’ne bu noktada büyük görev düşüyor. Bütün olanaklar değerlendirilerek, iğneyle kuyu kazar misali, bu gerçekler, işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara aktarılmalıdır. Komünist eğitim açısından, sınıfsallığın önemi, ve gerektiğinde ulusal duyguların değil sınıfsal bilincin önceliği kavranmalıdır. Alman komünistleri silahlarını kendi burjuvazilerine, kendi iktidarlarına yöneltmişler ise bu onların vatan hainliklerinden değil, sınıf mücadelesinin gereklerinden kaynaklanmıştır. Bu koşullarda, “Düşman dışarıda değil içerdedir” belgisi çok önemlidir ve her komünist tarafından kavranması gerekmektedir. Bugün Türkiye’de iktidarın Kürt halkına karşı yürüttüğü imha savaşı, Suriye’ye karşı geliştirdiği işgal planları, Rojava Kürdistanı’nı boğma ve yok etme stratejileri bu çerçevede ele alınmalıdır.

Tüm Parti Örgütü ve yoldaşlarımız, Büyük Zafer’in 70. yıl dönümünü vesile sayarak, bu yazı ile başlamak kaydıyla, gerekli literatür ile zenginleştirip, teknolojik ortamın bize sunduğu internetten videoları da görsel malzeme olarak kullanarak tek gündemli özel toplantılarda bu konuyu ele almalıdır. Ardından da daha geniş sempatizan kesimler, ilerici, devrimci, demokrat unsurların katıldığı sohbet toplantıları ve küçük konferans tarzı etkinliklerle bu alanda somut adımlar atmalıdırlar.

Faşizme karşı mücadelenin sınıfsal özü ve günümüzde kapitalizme karşı mücadele arasındaki bağ ön plana çıkarılmalı, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadelede sınıf savaşımının, barış savaşımı ile olan kopmaz niteliksel bağı ortaya konmalıdır. Büyük Zafer’in 70. yılında geliştirilecek bu tür etkinlikler hem eğitsel hem de örgütsel görev görecektir. Bu şekilde de Zafer Günü ülkemizde ve yurtdışı parti örgütlerimizin bulunduğu merkezlerde mütevazi bir biçimde ama layıkıyla kutlanmış olacaktır.

(TKP Merkez Organı ATILIM Gazetesi Nisan 2015 sayısında yayınlanmıştır. www.türkiyekomünistpartisi.org sitesinden alınmıştır.)


Konuyla ilişkili diğer makaleler