Federal Almanya’nın Yeni Eyaleti; YUNANİSTAN

Federal Almanya’nın Yeni Eyaleti; YUNANİSTAN

Geçen sayıda Yunanistan’da SYRİZA/ANEL Koalisyonunun gerçekleştirdiği referandum ve AB, Avrupa Merkez Bankası, İMF üçlüsünden oluşan Troyka ile pazarlıklarının içeriği üzerinde durmuştuk. SYRİZA’nın referandumda soruyu bilinçli olarak yanlış sorarak, aslında Troyka’nın ekonomik yaptırımlarına HAYIR diyen halka, özünde kemer sıkma ve yoksullaşma için EVET dedirtildiğini açıklamıştık. Yunanistan Komünist Partisi’nin politikasını aktarmış, “sol” adı altında SYRİZA’nın halka ihanetini ve emperyalist merkezler açısından yerine getirdiği görevi deşifre etmiştik. Geçen sayımız çıktığında henüz Troyka ile anlaşma sağlanmamıştı. Geçen süre içinde bu anlaşma sağlandı ve Yunanistan Parlamentosu SYRİZA/ANEL Koalisyonunun “önlemler paketini” onayladı.

Yunanistan Hükümeti ile Troyka arasında imzalanan anlaşmanın içeriği Yunanistan açısından tam bir kapitülasyon yani teslimiyet anlaşmasıdır. Öte yandan ise AB’yi taşıyan ABD destekli emperyalist merkezler açısından ise. Anlaşmanın maddeleri hakkında kısa bir bilgi vermek gerekirse durum şöyledir; Bilindiği üzere SYRİZA/ANEL koalisyonu referandum sırasında halktan 8 milyar Avro’luk bir tasarruf paketi onaylamasını kandırarak dayatmıştı. Bu ne demek? Emperyalist merkezler Yunanistan’a yeni krediler açabilirler, nakit para akışı sağlayabilirler ancak Yunanistan gereksiniminin bir kısmını ülkede uygulanacak tasarruflar ile karşılamalıdır. Koalisyonun bu konudaki önerisi 8 milyar Avroluk bir tasarruf idi. Yani borcun 8 milyar Avroluk kısmı halkın sırtına yüklenecek ve ödettirilecekti.

Birincisi, emperyalist merkezler bu rakamı az buldular ve Yunanistan halkının 8 değil 20 milyar Avro’luk borcu ödemesini kabul ettirdiler. Bu nasıl olacak ? Ücretlilerin, serbest meslek sahiplerinin ve emeklilerin gelirleri düşürülecek. Emeklilik yaşı yükseltilecek. Dolaylı vergiler artırılacak. Temel gıda maddeleri üzerindeki KDV oranı %10 oranında artırılacak. Ücretlilerden kesilen vergiler yükseltilecek, serbest meslek sahiplerinin geli vergileri artırılacak, emekli, yaşlı ve engellilere uygulanan devlet destekleri kısıtlanacak, pazar günleri uygulanan çalışma yasağı kaldırılacak, işçilerin sosyal ve ekonomik hakları kısıtlanacak, AB’ye girdikten sonra kotalar yoluyla geriletilen tarım daha da geriletilecek ve köylüler tasfiye edilecek, sonuçları kestirilemeyen özelleştirmelere gidilecek ve halkın özelleştirilen işletmelerden aldığı hizmetin bedeli artacak (ulaşım, enerji, su vs.). Bu “tedbirler” ile halk yoksullaşırken kapitalistlerin 20 milyar Avroluk borcunu ödemiş olacak. Bu, madalyonun sadece bir yüzü. Asıl dayatma bundan sonra geliyor.

İkincisi, emperyalist merkezler yıkım ve borcun sorumluluğunu Yunanistan işçi sınıfının, emekçi halkının sırtına yüklenmekle yetinmiyor. Siz 20 milyar Avro’yu bu şekilde ödeyin, ihtiyacınız olan diğer 60 milyar Avro’yu biz size borç olarak verelim ama bunun karşısında bize teminatlar verin diyor. Nasıl olacak bu teminat? Ülkedeki tüm kamu mülkiyeti emperyalist merkezlerin kuruluşlarına ipotek edilecek. Otoyollar, limanlar, demiryolları, devlete ait işletmeler vs. Buradan elde edilen gelirler emperyalist kurumlara akacak. Dahası var, Yunanistan’ın tüm döviz ve altın rezervleri emperyalist kurumlara rehin verilecek. Ancak bu şartla biz size kaynak akıtırız diyorlar. Konu burada bitmiyor, dahası var.

Üçüncüsü, Bütün bu alınan “tasarruf önlemleri” ve rehin verilen varlıkların kontrolü, idaresi ve yönetimi için karar mekanizması Yunanistan’a bırakılmıyor. Merkezi kerhen Atina’da olacak olan bir komisyon ve onun başındaki bir sorumlu bütün bu önlemleri, para trafiğini kontrol edecek ve yönetecek. Yani emperyalist merkezler, ki bu durumda bu görevi F.Almanya yürütüyor Yunanistan’a bir Vali atamış oluyor. Ülkenin Bakanları, Başbakanı bu Vali’nin onayı olmadan hiç bir icraatta bulunamayacaklar. Biz bu mekanizmayı 90’lı yılların başından itibaren AB’ye üye olan başka ülkelerden tanıyoruz. Bulgaristan, Romanya, Polonya, Slovenya, Hırvatistan, Baltık Ülkeleri…

Bunların tümünde F.Almanya aynı yöntemi uyguladı. Tümü daha önce sosyalist olan bu ülkelerde o dönemde istedikleri her yaptırımı kabul ettirebildikleri için işleri kolaydı. Yunanistan’a AB’ye alınma sürecinde bu yöntemi dayatamadılar. Yunanistan bu uygulamalara karşı çıktı ve Yunanistan’ın NATO üyeliği, İMF ve Dünya Bankası ile yıllara dayanan üyelik ve ilişkileri bu anlamda böyle sıkı bir denetimin sağlanamamasına yol açtı. Şimdi ise artık “Dur!” dediler. ‘Madem ki bu kadar sıkıştınız, bizim bütün yaptırımlarımıza da evet diyeceksiniz’ dayatmasında bulundular. 90’lı yıllarda F.Almanya söz konusu ülkelere Vali atadığında, onlara hem döner sermaye anlamında bir bütçe ayırdı, hem de ülkede özelleştirmelerden başlamak üzere, söz konusu ülkelerin tüm varlıklarını ipotek edip kendi yöneterek adeta kendi Eyaleti statüsünde muamele ile yönetti. Bu ülkelerin tümü bu koşullar ve şartlarla AB’ye hazırlanıp dahil edildi. Bugün Yunanistan’ın karşı karşıya bulunduğu durum budur. Emperyalizm karşısında tüm varlıkları, kurum ve kuruluşları ile teslimiyettir. Bunun sonucu NATO üyesi bir ülke olarak askeri ve politik olarak da aynı doğrultudadır.

F.Alman emperyalistlerinin AB politikaları temelinde yatan ana doğrultu, II. Dünya Paylaşım Savaşı yoluyla Hitler faşizminin, Sovyet Kızıl Ordusu karşısındaki yenilgisi ile gerçekleştiremedikleri politik, ekonomik ve coğrafi hedeflerin, farklı yöntemlerle yaşama geçirilmeye çalışılmasıdır. ABD’nin emperyalist hedeflerine uygun bir nitelikte, NATO’nun ve uluslararası emperyalist finans merkezlerinin etkinlik alanının geliştirilmesi ana doğrultudur. Yunanistan bugün AB üyesi olarak Avrupa’da emperyalizmin zayıf halkası durumundadır. Orada gelişecek her karşı hareket emperyalizmin planlarını bozmaktadır ve öncelikle AB üyesi olan ve benzer sorunları yaşayan farklı ülkelere emsal teşkil edecektir. Bu etmeni ortadan kaldırmak ve işçi sınıfı ile geniş emekçi yığınların, küçük burjuvazi, köylülük ve hatta tekel dışı burjuva kesimlerin dozen ile olan çelişkilerini kontrol altına almak ve egemenliklerini sürdürmek için SYRİZA gibi “radikal sol” ünvanı yakıştırılan bir oluşum eliyle politikalarını dayatmak Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi emperyalist odakların yöntemi olmuştur. Emperyalizmin beşinci kolu işlevini üstlenen bu tür “sol” görünümlü oluşumların pan-zehiri ancak ve ancak Marksizm-Leninizm temelinde ilkesel politikalar yürüten Komünist Partisidir ve onun öncülüğünde oluşacak bağlaşıklıklardır.

Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Genel Sekreteri Dimitri Kutsumbas yoldaş bunun için, partinin politikasını Yunanistan Parlamentosunda anlatırken,“(...) Halkın kendi gücüne güvenmesi ön koşulu ile, geliştireceği karşı direniş sonucunda, AB ile, onun sermayesi ve erki ile tüm ilişkilerin koparılması tek gerçek çıkış yoludur. (...) Bu yolun açılması için halkın örgütlenmesi, birleşmesi ve işçi sınıfı hareketinin tekrar inşa edilmesi gerekmektedir. Temel istemler temelinde antikapitalist bir yönelime geçmelidir. Bunun gerçekleşmesi için halkın toplumsal birliği diğer anti-tekel hareketlerle geliştirilmeli ve kimi farklılıklardan bağımsız olarak KKE ile birlikteliğinin güçlendirilmesi gerekmektedir (...)” demektedir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler