15 Ağustos 1984’ün Anlamı
Türkiye son haftalarda çatışmalı bir süreç yaşıyor. Devlet ve meşru olmayan Hükümet, Kürt halkına karşı savaş açtı. Onlarca yıl bir sömürge muamelesi gören, baskı, terör ve imha politikaları ile yaşamını sürdüren Kürt halkının son Başkaldırı’sı 1984 yılında fiilen başlamıştı. 15 Ağustos 1984’de PKK Gerillaları’nın Eruh ve Şemdinli Eylemleri, Gerilla Mücadelesi’nin başlangıcı oldu. 41 yıldır süren ve dönemsel olarak tek taraflı ateşkeslerin uygulandığı mücadele sürecinin sonunda Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketi, gerek Türkiye Kürdistan’ında, gerekse Türkiye’nin diğer bölgelerinde siyasal olarak etkin bir güç haline geldi ve Kürt Ulusu üzerindeki kimi yasakların gevşetilmesi konusunda egemen sınıfları baskı altına aldı. Kürt özgürlük hareketinin bu politikaları sonucunda, Türkiye işçi sınıfı hareketi ve demokrasi güçleri ile birlikte TBMM’de % 13 oranında oy alan, 80 vekil ile temsil edilen bir parti oluştu. Kürt ulusal sorunu konusunda yürütülen mücadele, Türkiye’de işçi sınıfının mücadelesi ile bütünleşti, sınıf mücadelesinin önemli bir bileşeni haline geldi. Onun da ötesinde 12 Eylül faşist diktatörlüğü döneminde sınıf hareketi yok edilmek istenirken, 15 Ağustos Atılımı ile bir yandan Kürt ulusu yok edilme tehlikesine karşı ayaklanırken, diğer yandan devrimci mücadeleyi yeni bir niteliksel aşamaya yükseltti. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan 15 Ağustos eylemini şöyle değerlendirir; “Bir ulusun varlığı tümüyle tehdit altındaydı. 15 Ağustos atılımı bu yok olmanın önüne geçilmesi için binbir emekle hazırlanmış, başta o zindan direnişiyle, zindan şehitlerinin anılarına bağlılığın bir gereği olarak ve en başta da bir ulusun son nefesini vermemesi için atılması gereken bir adımdı. Ve biz de bu adımı atmaktan çekinmedik.”
Daha önce Kürt kelimesini ağızlarına almayanlar için Kürt demek bugün olağan bir durum oldu. Göstermelik ve kendi kirli amaçları için uyguladıkları halde yazılı ve görsel Kürtçe yayınların serbest bırakılması, ailelerin çocuklarına Kürtçe isim koymaları önündeki engellerin kalkması, yerleşim birimlerine Kürtçe isimlerin iade edilmesi, okullarda seçmeli ders olarak Kürtçenin serbest olması, üniversitelerde Kürdoloji kürsülerinin kurulması bu söylenenlere örnek teşkil ediyor. Bu yetersiz kazanımlar dahi 1984’te başlayan Başkaldırı sayesinde elde edilmiştir.
Ancak önemli olan bunun çok ötesinde yaratılan kazanımdır. Kürt halkı ulusal bilincini yeniden kazanmıştır, kendisini ezenlere karşı halk olarak baş kaldırmıştır. Kürt kadını özgürleşmiştir. Kürt gençliği sorunlarına her şekilde sahip çıkmıştır. “Ana dilde eğitim” gibi bir çok konuda direnen devlet, konuları çözmek amaçlı değil, var olan çözülmemiş sorunları kendi egemenliğine daha fazla zarar vermemesi amacıyla gündemine almak zorunda kalmıştır. Kürt halkının bu kazanımlarını örgütleyen ve garantisi olan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme amaçlı politikalar geliştirmiştir. Devlet, “çözüm” görüşmelerini dahi karşı tarafı tasfiye amaçlı yürütmüştür. Oslo görüşmeleri sürecinde, bir yandan temsilcileri ile görüşürken, KCK üst düzey yöneticilerini hedef alan ve dört gerilla korumanın katledildiği hedefli uçak bombardımanı veya yine görüşmelerin başladığı ve tek taraflı ateşkes ilan edildiği dönemde PKK kurucu kadrolarından Sakine Cansız’ı da hedef alan Paris Katliamı ve bilinen, bilinmeyen onlarca girişim ancak böyle izah edilebilir.
7 Haziran seçimleri öncesi CB Erdoğan’ın “bize fayda sağlamıyorsa bu süreci neden yürütüyoruz” mealindeki ifadeleri üzerine Dolmabahçe Mutabakatına rağmen masayı devirmesi, A. Öcalan’a yönelik tecritin Nisan 2015’de başlatılması ve devletin daha seçimler öncesi provokasyonlara yönelmesi, AKP seçimlerde kaybeden olunca da fiili savaşı başlatması başka türlü açıklanamaz. Devletin iradesi ile çatışmalı ortama geçildiği bir dönemde 15 Ağustos 1984 Eruh-Şemdinli eyleminin anlamı bir kez daha artıyor. Bu amaçla eylemin tanıklarının anlatımlarını ve eylemin hazırlığı konusunda bilgileri içeren bir aktarımı gerçekleştirmek amacıyla “Tanıkların Anlatımı ile Eruh Baskını” yazısını özetleyerek yayınlıyoruz. Çünkü, hiç bir haksız, zalim ve baskıcı rejimin, halkların ve sınıfın gelişen direnişi karşısında ayakta kalması mümkün değildir. Bu direnişin bir varlık nedeni vardır. Aslolan, onun sebeplerinin ortadan kaldırılması gereğidir.
Politika