Bu Kâbusa Nasıl Son Vereceğiz?

Bu Kâbusa Nasıl Son Vereceğiz?

Türkiye halkları ve işçi sınıfı, çok kötü ve zorlu günlerden geçmektedir. Bir ateş çemberinin içinde yaşamaktadır. Ekonomik, sosyal ve politik koşullar her geçen gün daha da ağırlaşmaktadır. Halkın ezici çoğunluğu açlıkla ve yoksullukla boğuşmakta ve can derdine düşmüş bulunmaktadır. İşçilerin, köylülerin, emekçilerin, ezilenlerin, gençliğin ve kadınların bu kötü koşulları aşması için tek bir çıkış yolu vardır. Bu yol devrimci, yığınsal ve birleşik bir örgütlülüğün sağlanmasıyla kapitalizme ve onun kanlı yüzü faşizme karşı militanca direnmektir.

Bu kabus ne zaman bitecek?Türkiye’de demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü kazanmanın yolu, birleşik örgütlenmeden ve devrimci direnişten geçmektedir. 7 Haziran Genel Seçimlerinde %13’lük oy oranıyla barajı tarumar eden HDP’ye ve demokrasi güçlerine karşı egemen güçler tarafından başlatılan linç kampanyasıyla 1 Kasım Genel Seçimleri sonucunda AKP yeniden “tek başına” iktidara getirildi. Etiket AKP’dir ama içeriğinde MHP ve devletin bütün resmi, gizli, kirli ve karanlık odakları vardır. İşçi sınıfına, ezilenlere ve devrimcilere karşı ortak bir güç odağı kurmuşlardır. Bunu halkların nezdinde meşrulaştırmak için yalanla, entrikayla, baskı ve saldırılarla büyük bir halk desteğini kazandılar. HDP’nin seçmen kitlesini sadece parlamento başarısına odaklaması, kendilerine ve tüm demokrasi ve barış güçlerine yapılan saldırılara karşı “duyarlı” olmaya, “barışçı” olmaya ve provokasyonlara gelmemeye” çağırması beraberinde pasifizmi ve oportünizmi dayattı. Ankara Katliamı’nın ardından yapılması gereken ve beklenen büyük bir genel direnişin ve ülkeyi saracak devrimci dalganın önü önceden kesilmiştir. Bundan katliamın sorumlusu burjuvazi, onun devleti ve siyasi iktidarı kârlı çıkmıştır. 1 Kasım Seçim sonuçlarına ve ülke gerçeğine baktığımızda görünen budur.

Kapitalizme karşı parlamenter mücadele doğru ve gerekli midir? Parlamento bir mücadele alanıdır. Orada kapitalizmin sömürüsünü ve burjuvazinin kirliliklerini ortaya sererek emekçi kitlelere açıklamak ve anlatmak için bir araç konumuna getirilebilir. Bunun yolu da işçi sınıfının ve ezilenlerin mücadelesinin içinden gelen kişileri meclise taşımaktan geçmektedir. İşçi sınıfının devrimci politikası, sadece kapitalizmin çelişkilerini açıklamaz. Bu çelişkilerin çözümünü ortaya koyar ve en geniş halk kitlelerine çözüm yolunu da gösterir. Onun için politik çalışmasını, belgilerini, propaganda-ajitasyonunu kişilere değil, kapitalizme ve onun kanlı yüzü faşizme karşı yürütür. Bu bağlamda halkı ve emekçi kitleleri demokrasi ve sosyalizm için devrimci direnişe hazırlar. Sınıf çizgisinde yürüyerek “Sınıf bilinci” ile hareket eden kitlelerin mücadele ve direnişleri, biçim ve içerik olarak diğer kitlelerin mücadelelerinden farklı olur, geleceğe yol gösterir, kalıcı izler bırakır.

Burjuvazinin saldırılarına karşı tepkisizlik, dağınıklığı, pasifizmi, çürümeyi ve teslimiyeti doğurur. Halk hareketlerini ve kitle eylemlerini işçi sınıfının devrimci hattında geliştirmek ve yükseltmek, en doğru yoldur. Burada öncü görev, militan işçilere ve komünistlere düşmektedir. Komünistler, burjuvazinin tuzağına düşmezler ve düşmemelidirler. Parlamento mücadelesini mutlaklaştırmaz ve sokak mücadelesinden vazgeçemezler. Parlamenter mücadeleyi, sokaktaki mücadelenin önüne koymak, oportünizmin kendisidir, hayalperestliğin dışa vurumudur.

Burjuvazi, dün olduğu gibi bugün de var gücüyle saldırmaya devam ediyor. Her gün Türkiye ve Kürdistan’da insanlar katlediliyor. İktidar terör örgütü DAİŞ ile olan bağlarını güçlendiriyor. DAİŞ’i ülke topraklarında barındırıyor, elinde yedek güç olarak tutuyor ve halkın üzerine salıyor. Bununla yetinmiyor. İşçi çıkışları, grevleri ve direnişleri, gençlik hareketleri, ablukaya alınıyor, bastırılmaya ve dağıtılmaya çalışılıyor. İlerici basına sansür uygulanıyor, ilerici yazarların diz çökmesi için gözdağı veriliyor. Dün Gever ve Silvan abluka altındaydı, bugün de Nusaybin abluka altındadır. Karadan yapılan saldırılara gözü duymayan militarist güçler, havadan helikopterlerle halka ateş ettiler. Saldırıları, yoğunlaştırmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar 10’a yakın insan katledildi. Silvan, asimilasyona karşı yiğitlerin dövüştüğü, destanların yazıldığı bir kaledir. Burjuvazi, intikam peşindedir. Kanla, kurşunla ve şiddetle Silvan halkını sindirmeye çalışmaktadır. Güvenlik güçleri, burjuvazinin kendilerine biçtiği rolü yerine getirmek için vicdan, merhamet nedir bilmeden tam gaz hareket etmektedir. Silvan halkı, Silvan’ın yerlisidir, sahibidir ve kahramanıdır.

Burjuvazinin saldırıları, ancak güçlü bir direniş ile kırılarak durdurulabilir. Yığınsal devrimci direnişi örgütlemek için ne yapmalı? Ortada çok büyük ekonomik, sosyal ve politik sorunlar var. Bu sorunlar, emeksermaye çelişkisi üzerinde kurulu olan, özel mülkiyetin egemenliğini, diktatörlüğünü dayatan kapitalizm sisteminden kaynaklanmaktadır. 77 milyonluk Türkiye nüfusunun 20 milyonunu teşkil eden ve en büyük paydaya sahip Kürt halkının ulusal sorunun çözümünün sağlanmaması, nüfusun %90’nın ulusal gelirin %10’u gibi çok az bir paydan yararlanması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar totaliter bir “tekçi” yapılanmaya sahip olması ve halklarımızı sopayla, silahla, şiddetle ve katliamlarla hizaya getirmeye çalışması kaos ortamının başlıca nedenleridir. Son dönemde devletin işbirliği ve desteğiyle DAİŞ terör örgütünün topraklarımızda cirit atması, Suruç ve Ankara Katliamlarını yapması ve varlığını devam etmesi, her tarafa yayılması ve güçlenmesi/ güçlendirilmesi, insanlarımızın uykusunun kaçmasına ve morallerinin düşmesine neden olmaktadır. Silvan’da bile DAİŞ teröristlerinin asker-emniyet güçleriyle iç içe durduğunu basın-medya kuruluşları yazmaktadır. Türkiye ezilenleri ve emekçileri, tarihinin en korkunç dönemini yaşamalarına karşın yeterli düzeyde ve sonuç alıcı biçimde yığınsal ve örgütlü bir direnişi ortaya koyamadığı görülmektedir. Bu zaaf birlikte aşılmalıdır. Bu zaafı aşmanın yolu daha çok bilinçlenmekten, direnmekten ve birleşik örgütlü mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.

Büyük yığınsal eylemler, kolay kolay başlamaz. Yığınlar ayağa kalktığında sermaye devletinin hiç bir gücü onu durduramaz. Ve yine, yığınlar geriye yaslanırsa bir daha tekrar dalgalanması harekete geçmesi zor olabilir, çok zaman alabilir. Yığın eylemlerinin direnişten, canlılıktan pasifizme ve geri çekilmemesinin tek yolu doğru bir önderlikle yönetilmesidir. Kitlelerin önüne mevcut nitel ve niceliğini aşan bir hedef konulması durumunda kitlesel mücadelenin başarılı olamaması, arkasında hayal kırıklığını ve pasifizmi getirebilir. Mücadele içinde birliğini, gücünü ve direnişinin sonuçlarını gören bir kitle deneyim kazanır ve bir sonraki safhaya bilenerek çıkar.

Yaşadığımız bu kâbusa nasıl son vereceğiz? Bu soruyu her duyarlı, namuslu, dürüst, emekçi ve ilerici insan kendine sormalıdır. Şabloncu olmamak gerekiyor. Çünkü, şablonlarla ve şabloncu dayatmalarla hiç bir sorun çözülmüyor. Başkalarına tepeden bakmak, onları görmezlikten gelmek ve hiçe saymak hiç kimsenin hanesine bir artı kondurmuyor. Tam tersine kişileri, güçleri ve örgütlenmeleri birbirlerinden ayrıştırıyor, uzaklaştırıyor ve ortak zemini dağıtıyor. Bugün ülkenin en geniş halk yığınları burjuvazinin ideolojisini taşıyor, burjuva partilerinin peşinde koşuyor ve kapitalizmi savunuyor. En geniş halk yığınları, ideolojik ve örgütlenme açısından burjuvazinin etkisinden kurtarılmadan demokratik bir halk hareketi gelişemez. Halk hareketlerinin işçi sınıfının politik örgütlülüğüne/öncülüğüne yakınlığı veya uzaklığı onun niteliğini ve sürekliliğini belirler. Bunun içindir ki ülkemizde kadınların, çocukların, gençliğin, köylülerin ve aydınların “işçi sınıfının yolunda” yürümeleri ve güçlerini birleştirmeleri yaşamsal önem taşımaktadır. Kapitalizmde hiç kimse ve hiç bir örgütlenme “tarafsız” ve “bağımsız” değildir ve olamaz. Son aşamada ya burjuvaziye ve onun düzeni kapitalizme hizmet eder ya da işçi sınıfına, partisine, bağlaşıklıklarına sadık kalır ve onların önüne koyduğu demokratik bir düzen, sömürüsüz bir dünya için katkı sunar.

Yığınsal devrimci direnişi örgütlemek için HDK bileşenleri, Birleşik Haziran Hareketi, Halk Cephesi, Halkevleri, Kürt Özgürlük ve Demokrasi güçleri, CHP’nin yoksul, ilerici ve yurtsever tabanı, DİSK, KESK, TTB, TMMOB ve bütün gençlik, kadın, mesleki ve çevre örgütleri, bütün antifaşist kişiler ve güçler, aydınlar, sanatçılar ve yazarlar demokrasi, barış ve özgürlük için ortak mücadeleyi geliştirmeli, güç ve eylem birliği için çıtayı yükseltmelidirler. Bu çıtanın yükseltilmesiyle etrafımızı saran ateş çemberi kırılacak, yaşanan bu kabus son bulacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler