Petrol, AKP ve Gülen Hareketi
TKP Merkez Organı Atılım’dan alınan ve gazetemizin ikinci sayısında yer alan yazı, son derece önemli bir tespitle başlıyor: “AKP Rejimi dış politika, iç politika ve ekonomik alanlarda gitgide sıkışıyor.” Tek cümle ile Türkiye’deki güncel durum anlatılmakta. Bölgemizdeki gelişmeler ve petrol fiyat krizi de bu tespiti teyit ediyor.
Türkiye’deki kapışmalar ve hengame, öyle burjuva medyasının aktardığı gibi, AKP hükümetinin eski ortak Gülen Hareketine yönelik hamlesinden ibaret değil. Bu kapışmanın arkasında Ortadoğu’daki gelişmeler ve emperyalist stratejiler durmaktadır. Rejimin artan saldırganlığı ve otoriterleşmesi, ne denli sıkıştırıldığının göstergesidir.
AKP’nin hâlen toplumsal dayanağı olduğu ve farklı sermaye fraksiyonlarının desteğini aldığı doğrudur. AKP bir taraftan neoliberal ekonomi politikaları ve bölgesel emperyalizm hevesleriyle Türkiye burjuvazisiyle ittifakını genişletirken, diğer taraftan da kredi kartları ve aşırı borçlanma üzerinden ve devlet olanaklarıyla nakit para dağıtarak, emekçi ve yoksul kesimler arasında refah düzeyinin arttığı hissini yayıyor.
Ancak bu destek ve toplumsal dayanak son derece kırılgandır ve olasılığı artan ilk ekonomik krizde taşıyıcılığını kaybedecektir. Hiç şüphe yok; her yıl 60 milyar Dolar’dan fazlasını enerji alımına harcayan, gıda ithalatına ve sürekli yabancı sermaye girişine bağımlı olan Türkiye’yi 2015’de zor günler beklemektedir.
Diğer tarafta tüm dış politik hesapları alt-üst olan AKP hükümeti, Balkanlar-Kafkaslar ve Ortadoğu Üçgeninin kadim ihtilafları arasında da sıkışmakta, müttefikleri ile olan ilişkilerinde güvensizlik yaratmaktadır. Bizzat cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ne tavır takınması, NATO’ya rağmen Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yakınlaşma görünümünü vermesi ve bölgede mezhep çatışmasını körükleyen bir söylem kullanması, ABD, NATO ve AB tarafından »rahatsız edici faktör« olarak değerlendirilmektedir.
Aynı şekilde Kürt sorununu çözme iddiasıyla başlatılan sürecin sürüncemede bırakılması ve hiç bir yasal adımın atılmasına yanaşılmaması, yeniden çatışma ortamına dönülmesi kaygısını artırmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin NATO müttefikleri, özellikle ABD ve Almanya bu politikaları düzeltme talebinde bulunmaktadırlar.
Ancak ABD ve Almanya Kürtleri çok sevdiklerinden veya demokrasi sevdalısı olduklarından değil, AKP hükümetinin politikalarının Türkiye’nin stratejik önemine yönelik bir istikrarsızlık tehdidi oluşturduğunu düşündüklerinden böyle davranmaktadırlar. Emperyalist güçler AKP’yi “istikrarı sağla” baskısı altına almışlardır. Çünkü “istikrar” bölgedeki enerji kaynaklarını ve nakil yollarını kontrol edebilmek için gereklidir. Ayrıca Türkiye, emperyalistlerin AKP’nin tasarrufuna bırakmayacakları bir stratejik önem taşımaktadır.
AKP Rejimi Gülen Hareketine karşı giriştiği operasyonla ABD’ne mesaj vermektedir. AKP maçın ilk “raundunu” almış olabilir, ama karşısındaki rakipleri “galibiyeti” AKP’ye bırakmayacak derecede güçlüdürler. Öyle görülüyor ki, Erdoğan ve Davutoğlu ipin emperyalistlerin elinde olduğunu unutmuşlar. Bu unutkanlık, AKP için acı sonuçlara yol açabilir ve gidişat buna işaret etmektedir. Çünkü Türkiye ekonomisinin kaderi ABD merkez bankası FED’in yapacağı tek bir açıklamaya bağlıdır.
Bu nedenle muhalif güçler yeni gelişmelere hazır olmalıdırlar. Keskinleşecek olan sınıf çelişkileri muhalif güçlerin, bilhassa emek hareketinin önüne yeni olanaklar koyacaktır. Bu meydan okumanın yanıtı ise basittir: Örgütlenin!