“Hala Nasıl ?”

“Hala Nasıl ?”

70’li yıllar...

Annem İstanbul’a taşındıktan sonra üç-beş sene süren bir çaba sonucu amcasının kızına, Leman Hala’ya ulaştı.

Halayı bizim evde ilk ne zaman gördüm, emin değilim. Ama yaklaşık üç sene sonra bizimle yaşamaya başladığını söyleyebilirim. Bu üç sene zarfında gençliğinden beri yaptığı gibi çocuk bakıcılığı yapıyormuş.

Şişli’de oturan, Adalar’da yazlığı olan bir ailenin iki çocuğu Figen ve Taygun’u büyütmüş, sonra da aynı ailenin yanında çalışmaya devam etmiş.

Tesadüf işte; ablamın adı Figen, benim de Tayfun. Ama Hala’ya hiç Tayfun dedirtemedim, Taygun aşağı Taygun yukarı... Şimdi düşününce... Ben de onun adını kullanmadım hiç. Leman Hala ya da Leman Hanım değil, sadece Hala. Arkadaşlarım bile öyle tanıdı onu. Kimse bana onun hatırını sorarken halan nasıl demedi: “Hala nasıl?”

Hala bize gelmeden önce onun hikayesini anlatmıştı annem; kanımın donduğunu hatırlıyorum, çok üzülmüştüm.

Annemin amcası bir Osmanlı subayı, yanılmıyorsam paşa olmalı. 1915’te Hala’nın ailesi katledilince kendi çocuğu olmayan büyük amcam o zaman daha bebek olan Hala’yı yanına alıp bakmış. Hikaye böyle...

Hala bu durumu ölene kadar bilmedi. Üzülmemesi için bu sırrı saklamamız gerekiyordu. Öyle dendi, öyle hissettik.

Muhtemelen annem bu olayı anlatırken amcasının iyi kalpliliğini vurgulamak istemişti ama, ben hep Hala’nın ailesinin annemin amcası tarafından öldürülmüş olabileceğini düşündüm. Ama hiç dile getirmedim, bu kez annem üzülmesin diye.

70’lerde ilk gençliğini yaşamış birçok kişi gibi politize bir gençlik geçirdim ben de. İlginç olan, hayata bu kadar politik bir yerden bakarken, sık sık gelen katliam haberleri tarafımızı, bakışımızı, öfkemizi, hayatımızı belirlerken onunla birlikte yaşamamıza rağmen Hala aklıma gelmedi hiç. Azınlıkların bu ülkede yaşadıkları yıllar sonra gündemime girdi. Ve sanırım, bu konuda yalnız değilim.

* (Tayfun Benol’un Bianet’in Ermeni Soykırımının 100. yıldönümü ile ilgili 100’leşme dizisine yazdığı yazı)


Konuyla ilişkili diğer makaleler