Aliağa: Bir Cinayet Bölgesi
İzmir Aliağa uzun yıllardır bölgenin en büyük ekolojik ve emek kırımının yaşandığı bölge durumunda. İzmir’in önemli sanayi bölgelerinden olan Aliağa, şimdi de, yıllarca nükleer denemelerde kullanılan Fransa tarafından Brezilya’ya satılan Sao Paulo uçak gemisinin sökümü vesilesiyle gündemde.
Aliağa, 1960’lardan beri demir-çelik, petro-kimya ve gübre fabrikalarının olduğu bir organize sanayi bölgesi. 1990’ların başında kurulan kömürlü termik santrali ile de o dönemde büyük yankı uyandıran çevre hareketinin gelişmesine vesile olmuştu. İzmirliler Konak’tan Aliağa’ya kadar 50 kilometrelik insan zinciri oluşturarak termik santrali durdurmaya çalışmışlardı. Aliağa’nın gemi söküm merkezi olması da bir süre daha önce, 1970’li yılların sonunda başlamıştır. Aliağa adeta bütün kirli sanayi tesisleri ile ölüm bölgesi olarak seçilmiştir.
Aliağa daha önce asbest başta olmak üzere zehirli atıklarla yüklü gemilerin sökümü ile gündeme geldi. Aliağa’da son beş yılda 714 geminin söküldüğü ve bunun sonucunda yaklaşık 250 tonu asbest olmak üzere, 74 bin 325 ton tehlikeli atığın bertaraf edildiği açıklandı. Aliağa’da 2020 yılında 118 konteyner gemisi, petrol platformu, askeri gemi, kruvaziyer gemisi söküldü. Bu dönemde Aliağa’daki tersanelerde hepsinin büyük miktarlarda asbestle kontamine malzeme içermesi beklenen, çok sayıda askeri gemi, petrol ve gaz üniteleri ve Akdeniz’de faaliyet gösteren eski tip RoRo ve yolcu gemileri de söküldüğü biliniyor.
Avrupa Birliği bandıralı gemiler için gemi sökümünde akreditasyon listesinde yer alan tersanelerin 8’i Aliağa’da, 34’ü AB’de, 1’i de ABD’de bulunuyor. Fakat Türkiye zehirli gemi sökümünün gerçekleştiği birkaç ülkeden biri konumuna gelmiş durumda. Daha önce de Türkiye, 2020 yılında da Avrupa’dan en çok plastik atık alan ülke olmuştu. Son 16 yılda ise Avrupa’dan Türkiye’ye gelen plastik atıklar 196 kat arttı. Türkiye, “geri dönüşüm sektörü”nde birinciliği almak, zehirli atıklar, çöp ithalat merkezi olmak için yarışıyor adeta.
Türkiye’nin “geri dönüşüm” merkezi olarak seçilmesinin iki temel nedeni var: Birincisi, ucuz emek gücü. İkincisi ise, AKP iktidarının icraatları sayesinde çevre ve halk sağlığını korumaya yönelik hiçbir hukuki, idari tedbirin kalmamış olması ve bu yönde taleplerin şiddetle bastırılıyor olmasıdır.
Türkiye’nin neo-liberal politikalar doğrultusunda işçi sınıfını için bir cinayet mahalli haline getirildiğini, İSİG Meclisi’nin her ay düzenli yayınladığı “işçi cinayetleri raporları”ndan görebiliyoruz. Türkiye'de Sosyal Güvenlik Kurumu – SGK verilerine göre 2018 yılında toplam 430 bin 985 iş kazası meydana geldi. Bunlar içinde ölümcül kaza sayısı 1541 olarak belirtiliyor. Bir diğer deyişle Türkiye'de 280 kaza başına 1 ölümcül kaza meydana geliyor. Rakamlar Türkiye'de her gün 4,2 işçinin hayatını kaybettiğini gösteriyor.
İSİG raporuna göre Türkiye'de 2018 yılında en az 1923 işçi yaşamını yitirdi. İSİG'in 2020 yılı raporuna göre ise geçtiğimiz yıl iş kazasında hayatını kaybedenlerin sayısı en az 2427'ye yükseldi. İSİG, ezilme, patlama, yüksekten düşme, zehirlenme, asbest gibi nedenlerden dolayı 2013-2022 yılları arasında Aliağa’da en az 97 işçi hayatını kaybettiğini açıkladı. Kuşkusuz bu rapor edilen veya basına yansıyan verilerle sınırlı.
Aliağa’nın bir cinayet mahalli olmasını gösteren bir başka veri de meslek hastalıkları. Türkiye’de devlet meslek hastalıklarını “tanımıyor”! Meslek hastalıklarından dolayı işçilere sağlık, bakım ve tazminat ödemek zorunda kalmamak için devlet meslek hastalıkları tanısı konmasını bile engelliyor. Yine de Avrupa’daki iş cinayetleri ile meslek hastalıkları arasındaki oranlamalar kullanılarak Türkiye’de her yıl en az 20 bine yakın çalışanın meslek hastalığından öldüğünü hesaplanmaktadır. Gemi sökümünde asbest olmaması, en azından buna bağlı meslek hastalığı olmaması ise imkansız ama bu konuda hiçbir resmi veri olmaması, devletin bu konudaki tutumunun bir örneği.
Gemi söküm işletmelerinin yoğun olduğu İzmir Aliağa'ya bağlı Horozgediği Köyü'nün nüfusu, 3 binden 298'e düşmüş. Ve köyde yaşayanların neredeyse tamamı kanserle mücadele ediyor. Sadece bu veri bile Aliağa ve havzasının nasıl bir çevre ve halk sağlığı krizi yaşadığını göstermeye yetiyor.
Sao Paulo gemisi vesilesiyle Türkiye, organize sanayi bölgelerinin nasıl işçi sınıfı ve halk sağlığı açısından büyük yıkım merkezleri haline geldiği gerçeği ile yüzleşmek durumunda. Daha önce Onur Hamzaoğlu, Bülent Şık gibi bilim insanlarının ve halk sağlığı uzmanlarının çalışmalarıyla İzmit Dilovası’nın ve genel olarak İzmit körfezinin aynı sorunla yıkım yaşadığı anlaşılmıştı. Sendikalar, meslek örgütleri, ekoloji örgütleri ve halk sağlığı örgütleri OSB’lerin birer emek ve ekoloji cinayet merkezi haline gelmesi olgusu karşısında harekete geçmesi gerekiyor. Meslek hastalıkları konusunda hem mevzuatın değişmesi hem de kamuoyu baskısının oluşturulması gerekiyor.
İşletmelerde çalışan işçilerin ve mahalli halkın tüm sorunlarının ele alınması, sorunlar temelinde örgütlenilmesi, bu sorunların gerçek nedeninin sermayenin aşırı kazanç güdüsü olduğunun anlatılması ve de çözüm için mücadele edilmesi demokratlardan başlamak üzere tüm devrimci güçlerin, özellikle komünistlerin birincil görevidir. Sao Paolo gemisinin Aliağa’ya getirilmesi bu mücadelenin Aliağa açısından üst düzeye yükseleceğinin habercisi. Ülke çapında dayanışma da bu mücadelenin temel ihtiyaçlarından biri.