Demokratik Cumhuriyet ve Barış İçin İleri
Türkiye, birisi 7 Haziran, diğeri 1 Kasım’da yapılmış olan iki seçim yaşadı. 7 Haziran seçiminde devletin bütün baskısına rağmen halkların isteği sandığa yansıdı. O nedenle Erdoğan’ın hoşuna gitmedi, çeşitli oyunlarla “tekrar seçim” söylemi ile ikinci bir seçime götürdü Türkiye’yi. Hiç kimse bu seçimin adil ve eşit ortamda geçtiğini söyleyemez. RTE 1 Kasım seçimleri öncesi herkes sonuçlara saygılı olmalıdır diyordu. Herkesin de kendisine şunu sorma hakkı vardır “sizler neden 7 Haziran seçimlerine saygılı olmadınız ?”. Halklar, vicdanlar sormalıdırlar, devrimcilerin, aydınların asla bu 1 Kasım seçimini kabul etmemeleri saygı duymamaları gerekir. Demokrasi güçleri için geçerli olan 7 Haziran seçimleridir.
1 Kasım seçimini planlı bir şekilde hazırladı. Elindeki devlet gücünü hoyratça kullanarak 1 Kasım seçimini kazandı. Başka bir yöntem geliştirerek toplumun iradesini gasp etme yöntemi geliştirdi. Toplumun esir alabileceği kesimini midesi ile değil yüreğindeki korku ile esir almayı denedi ve başardı. “Tekrar seçim” kumarını bu korku zarına dayanarak başlattı, ve de kazandı. Seçimi savaşla kazandığına kuşku yoktur. “Tekrar seçim” sözcüğünü “tekrar savaş” sözcüğü ile eş zamanlı kullanarak seçimin koşullarına savaşla girdi. Seçim sürecince savaşı toplum üzerinde korkunç bir şekilde baskı işkence zulüm ve tutuklamalarla, korkutmayla, İŞİD’le korku salarak halkların özgür düşünme yetisini baskı altına alarak seçim ortamına hazırladılar. Türkiye toplumu, cumhuriyetin kurulmasından beri korku ile yönetilmiş, korkuyu toplumun fobisi haline getirmiş sistemlerle terbiye edilmiş bir toplumdur. Kürdistan’da 104 Belediye’de uygulanan eşbaşkanlık sistemine dahi tahammülü olmayan bir sistem ve bir hükmet halkların özgür iradesiyle seçilen belediye başkanları, meclis üyeleri il ve ilçe başkanları gözaltına alındı tutuklandı görevden uzaklaştırıldı. Seçilerek başkan olmalarına rağmen AKP görevden almalara ve tutuklamalara devam ediyor. Ben yazıma başlarken Mazıdağı Belediye Eş başkanı Ali Özkan gözaltına alındı, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.
Toplumu, sistemin maddi ve manevi yollarla şekillendirmiş olduğu korku toplumuna Erdoğan bir yanda asker, polis baskısı, ile devlet terörü, bir yandan da kafa kesen, büyük kalabalıkların içine kamyon dolusu patlayıcı ile girip, patlatan, yüzlerce insanı parçalayarak öldüren IŞİD çetelerini de Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da patlamalar yaptırıp, yüzlerce insanı parçalatarak topluma müthiş bir korku saldı. 1 Kasım seçimine yönelik olarak uygulamış olduğu bu korkutma yöntemi toplumun geçmişinden kalma korku fobisi ile bütünleşince tam bir toplumu sindirme, esir alma boyutu kazandı.
ABD, Türkiye’de yaptırmış olduğu bütün askeri darbeleri toplumun korku fobisi üzerinde geliştirdi. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi askeri cuntaları bu taktiklerle yaptırdı. Önce sokakta terör ve anarşi yaratıp, toplumun korku fobisini harekete geçirerek “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme” halk deyiminde olduğu gibi toplumu terörize edip, korkutarak, bir sığınak arayacak konuma getirerek askeri cuntalara razı etti. Örneğin sadece 12 Eylül’ün ön hazırlığını terörle yapmadı, 12 Eylül Anayasası’nı da korku ile topluma onaylattı. Kenan Evren’in, daha doğrusu onlara “bizim çocuklar” diyen CIA’nın, Kenan Evren’e “bu anayasayı onaylamazsanız ben gitmem” dedirterek, toplum üzerinde korku faktörünü kullanıp, 12 Eylül Anayasasını % 92 oyla kabul ettirdi.
Erdoğan toplumun bu niteliğini biliyordu. Erdoğan da tıpkı Kenan Evren gibi korkuyla sindirmeyi, aileleri birbirine düşürerek halkları düşman kamplara bölmeyi, seçmenlerin oy kullandıkları okulları korucularla doldurulup insanlar baskı altına alarak “sonuç” aldı. Benim bulunduğun alana Avrupa Parlamentosu’ndan Fransız Komünist Parti Gözlemci Heyeti, bu aşikar ortama bir türlü inanamadılar. Ama AKP 1 Kasım seçimini bu yöntemle kazandı.
RTE, 7 Haziran seçiminde yenilince evine çekilerek strateji ve taktik geliştirdi, TBMM Başkanlık seçimini kendine göre dizayn ederek meclisi oyaladı çalıştırmadı. 1 Kasım seçimine kadar sürükledi. 1 Kasım seçimine çeşitli planlarla girdi ve bu sonuçları elde eti. Elde etti ama izlemiş olduğu bu kurnazlık politikası ile toplumda ve bölgede onarılması zor, derin yaralar açtı. Kürt Halkına karşı düşmanca bir politika uyguladı. Katliam yaptırdı, ölülerini araçların arkasına bağlatarak sürükletti, mezarlıklarını, Cem Evlerini, Camilerini bombalattı, çocukların ölümüne neden oldu. İnsanların, sokağa çıkma yasağı nedeni ile çocuklarının ölüsünü buzdolaplarında tutmalarına neden oldu. İŞİD canilerini Varto, Silvan, Bismil, Cizre, Nusaybin’de yüzlerce maskeli bir şekilde açık açık Arapça konuşarak bebekleri öldürmeye teşvik etiler, bu caniler, barbarlar bir yerde Rojava’nın intikamını almaya çalıştılar. Ama halklarımız, Kürt halkı 40 yıllık direniş ruhuyla, gerici faşist IŞİD ve yerli işbirlikçilerini dize getirdiler. Öz savunma alanlarında yanlışlar da yapıldı, somut şartların somut tahlili yapılmadan, nitel nicel şartlar tam tartılmadan, ölçmeden yapıldı, ama buna rağmen öz yönetim, öz savunma teorik olarak doğrudur savunuyoruz, destekliyoruz.
Rojava Kürtlerine düşmanca tavırlara girdi, top atışları ile taciz etti. Kürt Halkı’nın samimi kardeşlik ve bir arada yaşama duygularını alabildiğine istismar etti. İçte ve dışta kolay kolay yok edilemeyecek düşmanlıklar yarattı. Bütün bunları tek başına iktidar olmakla çözme, üstesinden gelme şansı hiç ama hiç yoktur. Öyle ki ne komşu ülkelerle, ne ülke içindeki farklılaştırdıkları toplum kesimleri ile hiç “öpecek yüz” bırakmadılar. Bir parti, hatta bir kişi tarafından yaratılmış olan bu kadar sorunları aynı partinin tek başına çözmesi olanaksızdır. Bu sorunlar karşısında toplumun geniş kesimleri artık bütünleşerek, birlikte hareket ederek bu gerici hükmete, şer güçlerine karşı birleşik ortak koalisyon kurarak onları durdurmalıdırlar.
Eskiden Erdoğan, “Kürtleri ben temsil ediyorum, Kürt oylarının üçte ikisini ben alıyorum” diyordu. Belli ölçüde de doğru idi. AKP’ye oy veren Kürtler AKP içinde bir nevi koalisyon kurmuşlardı. Bugün artık öyle bir konumları yoktur. Artık ne Kürt sorunu eski Kürt sorunu, ne Kürtler eski Kürtler, ne de Kürt sorununun çözümü, eskisi gibidir. Çünkü Kürtlerin de güncel talebi kendi öz kimlikleriyle öz kültürleriyle kendilerini yerelden yönetmek ve savunmaktır. Kürtlerin bu talebi sadece kendileri için değil demokratik cumhuriyeti oluşturacak tüm bileşenler açısından geçerli olması gerekir. Kürtler eskisi gibi Suriye, Irak, İran, Türkiye’nin anlaşarak şamar oğlanına çevirdikleri konumda değiller. Bölgede, diplomatik bazda küresel güçler tarafından dikkate alınması gereken bir gücü ve aktörü durumundadır. Kürtler korkuyu yenmiştir. Korkuyu yenen Kürt halkı barışa, demokrasiye, özgürlüğe gitmektedir. Halayın başındadır Kürt halkı, ve hiç bir zaman, ben ölüyorum, ben mücadele ediyorum, herşeyi ben hak ediyorum şımarıklığına düşmedi. Alevilerle, Erminelerle, Süryanilerle, Ezidilerle, Soma halkıyla, TARİŞ işçileriyle, Trakya köylüsüyle, Birleşik Metal işçileriyle, Zonguldak maden işçileriyle, Türkiye işçisiyle, emekçilerle, demokrasi güçleriyle, aydın yazarlarla birlikte olmuştur, değer vermiştir. Birlikte demokratik toplumu, demokratik cumhuriyeti kurmak için hareket etmeyi hep istemiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından yeni bir mücadele dönemi başlamıştır. Herkes HDP’ye sahip çıkmalıdır. HDP, yukarıda belirttiğimiz tüm zor koşullara rağmen başarılı olmuştur. Türkiye’de saflar berraklaşmıştır, kimsede yılgınlık moral bozukluğu olmasın, oluşmasın. Gericiler, sermaye sınıfı, kafatasçı şoven ırkçı faşizan kesim birlikte hareket etmişler, hile ve yasal olmayan yollarla iktidara gelmişler, bunun karşısında duran, barıştan demokrasiden özgürlükten emekten yana Sosyal Demokratlar, Aleviler, Ermeni, Süryani, Demokrasi Güçleri, Devrimciler, Komünistler, Türkiye İşçi Sınıfı ve öncüsü ile Kürt Özgürlük Hareketi ve öncüsü ile elele omuz omuza vererek barış içinde bir arada yaşayarak, savaşsız sömürüsüz özgür demokratik bir Türkiye, özerk bir Kürdistan yönetimine doğru gitmek zorundayız. Hep birlikte savaşın ve sömürünün olmadığı, dinlerin, kültürlerin, halkların kardeşçe yaşayacağı Demokratik Ortak Cumhuriyete.